B. Akagündüz diyorki... Bizdeki roman kahramanları hiç Aksaraya, Edirnekapıya uğramazlar Cinayete sebeb serhoşluk yüzünden Bir edebiyat mükâfatı konulması çokiyi şeydir. Fakat müsabaka ile verilmemeli Akagündüz evvelâ bir hatırasını » anlattı: — İlk yazım «Penbe güls adında N bir şilrdi, <Mecmuai edebiyez de çık» aştı. O zamanlar mektepteydim. Bu İlk yazımdan, yani edebiyattan, ilk cım ne oldu bilir misin? Dört hafta izinsiz.. hem de o vakitki tabi- tile «bilâ af» cinsinden... Sicilime de #öyle bir kayıd düştüler; Münteşireye bendi tahrir eylediğin- den naşi dört hafta müddetle bilâ af İzinsizdir.» Hiç unutinam. Manzumem çıktık- sonra mekteb müdürü Ziya pa- $a beni çağırdı. Adamcağız meğer be- Mİ himaye etmek istermiş. Mecmuayı Böstererek bana şöyle bir sual sordu: — Bu bendi sen yazmadın değil mi? Mekteb müdürünün beni izinsiz- den kurtarmak istediğini ne bileyim? Zannettim ki bu yazıyı yazmak mek- teb müdürü için inanılmıyacak bir Muvaffakıyettir, benim yazdığımı Öğrenince de tutacak beni alnımdan Öpecek ve «Aferin!» diyecek. Hemen atıldım: — Evet, ben yazdım efendim, ben Yazdım... Ziya paşa bir türlü beni den vazgeçemiyordu! — İyi düşün sen mi yazdın? — Ben yazdım efendim... — Oğlum, sakın bu İftira olma- Şaşirmıştım. İnsana bu çeşidden İftira edilir miydi. Tekrar: — Ben yazdım! deyince dört izin- 8izi yapıştırdılar, Hey gidi hey.. o vakitler Yenicami Önünde kitapçı, gâzeteci bir İsrail Yârdı. Kendim yazılarımı matbaala- Tâ götürmeğe cesaret edemezdim. Kırk para verip onunla gönderirdim. © vakitler meselâ Hüseyin Cahidin Yanına girmek bir mesele... Fkat şu- Mu itiraf etmek lâzımdır ki o zaman- ki kodaman yazıcılar biz gençlere ön Verirler, himaye ederlerdi. Halbuki bugün Babıâli yazıcıları dehşetli bir İnhisarcılık zihniyeti takib ediyorlar, Hiç birimiz gençlere yer vermiyoruz. Saha bırakmıyoruz. Genç hevesli ki- tapçıya gitse bu sefer de alacağı ce- vab şu oluyor: — Sen tanınmış değilsin... Yazını yiz. Peki amma bu genç kendisine kar- W kapanan bütün kapıların önünde hasıl tanınsın?.. Taksimde, yeni apartımanlardan birindeydik. Bir masanın başında indüzle karşı karşıyız. Onu oku- Mak kadar dinlemek de büyük bir Zevktir, Akaya akademi meselesini sordum. verdi; — Fransada bir akademi var. Bu- hun âzası sırmalı elbiseler giyiyorlar, takıyorlar, acayip kılıklara Biriyoralr. Fakat bu teşekkül bir tür- Yâ hayata uymıyor. Altmış senede bir Sramer yaptılar. O da hiç bir işe ya- Tamadı. himaye Bize gelince böyle bir akademinin zarar Umarım. Buraya girenler yeni neslin Önüne bir büyük duvar daha çekmiş , Bir inhisar ortaya çıka» Saktır. Bırakalım edebiyatsız hudud- om; &kademisiz olsun. Zaten bugünkü yazıcılar gençlere yer Vermiyorlar. O zaman bir de akade- ig Sler meydanı kaplıyacaklar, Zaten akademi diye ortaya sürülen Fran- Mz akademisi ne iş gördü ki? Bizim hapacağımız akademiden fayda umul- — Bir edebiyat mükâfatı konul Masını nasıl bulursunuz? > Bir edebiyat mükâfatına pek le Geçen sene Halik Partisi la bir teşebbüse girmişti. Ben ede-" Mmükâfatınm müsabaka şeklin- Bü «Ceraldi Bay Akagündüz de verilmesine tarafdar değilim. Re- kor kırar gibi tanınan bir yazıcının müsabakaya gireceğine pek ihtimal vermiyorum, Bu mükâfat şu şekilde olabilir: Meselâ kânunusaniden, öte- ki kânunusaniye kadar bir sene için- de en beğenilen, en hoşa giden ilmi, edebi, fenni en mükemmel öserlere birer mükâfat verilir, Esasen neşre- dilmiş eserlerin tedkikinden sonra mükâfatın kime verileceği anlaşılır. Bu suretle kimse müsabakaya gir- mez. Müsabakaya girip te reddedil- | mek ihtimali olmadığı için kimsenin İzzetinefsi kırılmış olmaz. — Ortada eser olmadığı için böyle bir mükâfat konulmasının lüzumsuz- luğundan bahsedenler de var, — Bunlar edebiyatın yaya değil, yalınayak kalanlardır, Kendi eserle- ri olmadığı için herkesi esersiz sanır- lar, Çünkü bizde modern denilebile- cek bir edebiyat vardır. — Bu edebiyatın sinirinize doku- nan tarafları yok mu üstadım? — Olmaz olur mu? bir kere hikâ- yede romanda kahramanların bir türlü salon denilen yerden çikma» ması, yüksek sosyeteden olan roman ve hikâye - kahramanlarının bollu- Eu... Muharrir Kasımpaşada oturur, Büyükadanın öbür ucundaki köşkün penceresinde duran lepiska saçlı genç kızın gözlerinin tirşe renginde oldu. ğunun farkına varır. Bizdeki roman, hikâye kahramanları için hikmeti hüda Cibali, Aksaray, Edirnekapı, Yenikapı, Şehremini gibi yerler yok- tur. Onlar hiç bu semtlerde dolaş- mazlar, Roman kahramanlarımız pek kibar insanlar oldukları için ya Ada- da, ya Ayaspaşada, İstanbulda yeni teşekkül eden, şık apartımanların bulunduğu semtlerde otururlar, Ada ile Ayaspaşa romancılarımız, hikâye- cilerimiz arasında bir türlü paylaşı- lamıyan Iki yerdir. Sonra romanda öyle bir adam gö- rürsünüz ki dakikada avuç dolusu para sarfeder, Mülhiş bir lüks ve is- raf içinde yaşar. Fakat bizde böyle bir adam var mıdır? Bü zat ne İş ya- par? Böyle milyarder hayatı yaşa- mak için parayı nasıl kazanır? Bü- tün bunlar meçhuldür. — 'rTiyatroyu nasıl buluyorsunuz? 'Tiyatroya gittiğiniz var mı? — Tiyatroda türkçe konuşulsa gi- deceğim. Geçen gün radyoyu açtım. Bir piyes oynanılıyor. Dinliyeyim de- | dim, «buba; kelimesi kulağımı tır- | maâladı. Meğer baba demek istermiş. | Fakat artist buba deyip duruyordu. | Yahu şuna baba derler, Yani anne- nin kocası... Bunu buba yapacak ne var ki? İ Bir zamanlar Kollej Senjermindey- dim. Güzel fransızca işitmek, güzel fransızca İle kulağı doldurmak ve ni- | bayet güzel fransızca öğrenmek için | talebenin devlet tiyalrolarına bilhas- sa Komedi Franseze gitmesini teşvik ederlerdi. “Bizde edebiyat muallimi güzel türkçeyi kaybettirmemek için talebeyi tiyatroya göndermiyor, Bun- da da haklıdır. Maksadım Şehir 'Ti- yatrosuna hücum değildir, Alelumum tiyatrodan bahsediyorum. — Tenkid hayalımızı nasıl bulu- yorsunuz? Akagündüz: — Tenkid hayatımızı mı? diyerek bendeki büyük hüsnüniyete, saflığı- ma güldü, sonra da cevab verdi; — Bizde tenkid arama... Tenkid yok. İşin doğrusunu söylemek lâzım gelirse bugün garpte tenkid yok. Orada tenkid tâbiin münekkid de- nilen yazıcıya vereceği paraya ve zi- yafete tâbidir. Zengin ve cömerd bir tâbi kitab bastığı zaman o eser met- hedilir ve satılır; Bunun aksini de tabii tahmin edefsin Akagündüz: — Edebiyatta sinirlendiklerin de- din de aklıma geldi. Bizdeki edebiyat tedrisatını pek başıbozuk buluyorum. Bizde edebiyat tedrisatı muallimin şahsi kanaatine. Tanınmış erbaba kendisine göre verdiği kıymetlere tâ- bidir. Bizim memlekette ne kadar edebiyat muallimi varsa o kadarda başka. başka «Türk edebiyatı; var. Meselâ bir muallim sınıfa (giriyor. «Nedim» | göklere çıkarıyı Çünkü r. Altı ay len edebiyat hocası: — Ndeim mi? diyor, Bırakınız câ- nım o sefihin biriydi. Fındık altınla- | rını Kâğıdhan'de yemekten başka ne yaptı ki... Muallimin edebiyat ve tanınmış edipler hakkında şahsi ve hususi ka- natleri olabilir. Fakat bunları ancak arkadâşlarına söyliyebilir. Eğer ister. | se makale şeklinde yazar, Fakat derste çocuğun yumuşak kafasını kendi şahsi zevkine göre ayarlamağa salâhiyeti yoktur. Fakat bunda muallim de mazur- dür, Çünkü edebiyat tarihindeki kıy- metler henüz tesbit edilmiş değildir. Bunları biran evvel tesbit etmemiz, hepsinin ayrı ayrı kıymetlerini ver- memiz lâzımdır. Edebiyat tedrisatı- nı, şahsi telâkkilere kanaatlere bırak- mamız doğru değildir. Ne kimsenin kıymetinden aşağı gösterilmesi, ne de | kimsenin Fikret gibi gradından 1000 yoisli pohpohlarıması doğru değildir.» Hikmet Feridun Es Bir sarhoş karısını dövdü ve bıçakla yaraladı İzmir (Akşam) — İzmirin Değir- mendere nahiyesinde oturan Sadık fazla sarhoş olduktan sonra karısı bayan Haticeyi sopa ile fena halde dövmüş ve bıçakin yaralamıştır. Süç- lu, yakalanmıştır. İzmirde et fiatleri yükseldi İzmir (Akşam) — Son hafta için- de İzmirde et fiatlerinde kilo başına on kuruşluk bir yükseliş olmuştur. Halkın gıdasile alâkadar olan bu mevzu üzerinde alâkadar makamlar tedkiklere başlamışlardır. Ev, Apartıman kiralamak için «Akşam»ın KUÇUK İLANLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. * | Kanlı bir vaka İzmirde bir destancı bir genci çakı ile öldürdü aralarında çıkan kavgadır İzmir (Akşam) — İzmirin Eşref paşa mahallesinde iki mezarlık ara» sında bir cinayet olmuş, Selânikli AN tar, Evlidir. Vaka günü sarhoş halde iki mezarlık arasında destan okuya- rak şarkılarını satarken, üç kişi kar- şılaşmıştır. Bunlar Tahsin, Necib ve Kadri adlarındadır. Bu üç arkadaş, biraz rakı içerek sarhoş olduktan sonra sinemaya gitmek üzere yola çıkmışlardır. “Tam destancı Alinin destan okuduğu yere gelince, oradan geçen bir kaç kadına Ali Sukuşunun: — Şu kız dün akşam benimle bir yatakta sabahlıyan kıza ne kadar benziyor, Diye söz attığını duymuşlardır. Tahsin Zamur, böyle çirkin bir söz atma vakası karşısında tahammül €lememiş: — Namusile yoldan geçenlere böy- le söz atmak namussuzluktur. Senin karına, yahut kız kardeşine böyle söz âlılsa razı olur musun? Diye sormuştur. Ali Sukuşu, ağır bir küfür savurunca, Tahsin, Aliye iki tokat atmıştır. Kavga böyle kızi- $incâ Ali ve Tahsin Boğaz boğaza kavgaya başlamışlardır. Ali, bir ara- lik belinde bulunan sustalı çakıyı çekerek Tahsinin kamına saplamış, sonra mezarlık içine dalarak kaç- mıştır. Tahsin, karnındaki yaranın hafif olduğunu zannederek arkadaş- larının yanına gelmiş. — Haydi sinemaya gidelim, yaram ehemmiyetsizdir. Demiştir, Üç arkadaş, on beş, yir- mi adım kadar İlerleyince Tahsin durmuş: — Arkadaşlar, içime fenalık geliyor, galiba yaram ehemmiyetli, Demiş, yere olurmuş: — Beni hastaneye götürün , Diye arkadaşlarına ricada bulun- muştur. Tahsin, henüz 26 yaşındadır. Hastaneye nakledildikten sonra ora- da kendisine ameliyat yapılmış, çakı e delinen barsağı dikilmiş ise de zavallı genç, ertesigün peritonitten ölmüştür. Oğlunun hastanede yaralı yattı- ğını, ameliyat olduğunu haber alan babası Bayram Zamur ve anası, ken- disini görmek için hastneye geldik- leri vakıt zavallı gencin cenazesile karşılaşmışlardır. Katil Ali Sukuşu derhal meşhud suçlar kanununa göre ağırceza mah. kemesine verilmiştir. İlk celsede Ali, rahatsız olduğunu, ifâde veremiye- cek vaziyette bulunduğunu söylemiş- se de, doktora muayene ettirilmiş, ifade veremiyecek vaziyette bulun- madığı hakkında verilen raporf üze rine muhakemesine devam edilmiş ve ifadesi alınmıştır. Suçlu, ilk celsede rahatsızlığını bahane ederek vaka hakkında hiç birşey hatırlayamadı- dığını söylediği halde doktor muayo- nesinden sonra ikinci muhakeme celsesinde bir bülbül gibi vakayı an- latmış, fakat kendi lehine tevil etmiş, demiştir ki: — Ben bir miktar şarap içmiştim, destanlarımı Obestelediğim çekilde okuyarak satıyordum. Birden ar- 'kamda karışık sesler duydum, dönüp baktım, 'Tahsinle iki arkadaşını gör- düm. Tahsin: — Sus artık... — Sus artık... Dedi, üzerime alıl- âı, arkadaşları da ona yardım efti- ler. Yere düştüm, kalktım, yüzüme tokatlar vuruluyordu. Bu üç kişiden birinin paltosunda sedef saplı birşey gördüm. Onu kavradım, sonra ne ol- duğunu bilmiyorum. Kaçtım, evime girdiğim sırada beni polisler yaka- | ladılar. iğ Katil destancı Ali mahkeme huzurunda Dinlenen şahitler, vakayı tamamen başka şekilde anlattılar, Alinin, yol dan geçen kadınlara ağır bir şekilde söz attığını, Tahsinin müdahale et- tiğini, çıkan kavgada Alinin çakı ile 'Tahsini karından yaralayıp kaçtı- Zını söylediler. Katili evde yakalıyan polis B. Nihad da dedi ki; — Katil Aliyi yakaladığım zaman hiç mukavemet göstermedi. (Ne yö palım, bir iş oldu) dedi, belinden bir bıçak çıkardı: — Bununla Tahsini vurdum, çaki- daki kanı mendilime sildim, Dedi, mendilide bize verdi. Sonra anası, babası ve karısı ile hellâllaştı, onlara: (Ben hapishaneye gidiye- rum, hakkınızı helâl edin)dedi, karı- sına da: — Namus dairesinde çalış, çalış- mazsan ne istersen yap, dedi, karısı ona: — Sen benim fenalığımı görme din, bundan sonra hapishaneye de girsen ben seni bekliyeceğim. Dedi. Kendisini alıp karakola götür. düm, orada suçunu İtiraf etti. Daha bazı şahitler dinlendi, bunlar, Aliyi bıçakla Tahsini yaralarken gör- düklerini söylediler. Maznun, avukat tutacağını, kendisini müdafaa ede- ceğini bildirdi. Balıkesirde uzun 78- man kalan Alinin sabıkası hakkında Balıkesir müddelumumiliğinden mâ- lümat sarulmasına, ana, baba ve karısının şahit sıfatile dinlenmeleri- ne karar verilmiş, muhakeme 10 şu- bat cuma gününe bırakılmıştır. İhraç edilecek üzümlerin azami rütubet derecesi İzmirde (Akşam) — İhraç edile cek üzümlerin âzami rütubet derece si İktismd Vekâletince tesbit olun- muştur, Bu esâsa göre 7, 8, 9 numa- ralı hususi tiplerle 17, 18 ve 19 stan- dardlarda âzami rütubet nisbeti yüz. de 17 yi geçmiyecektir. Hususi 10, 11 ve 12, standard 20, 21, 22 numa- ralarda bu nisbet Azami yüzde 16 ola» caktır, Bazı ihracatçılar. üzümlerimie si lak halde ihraç ediyorlardı. İk- sad Vekâletinin tesbit ettiği bu de- recelerden fazla wlak üzümlerin bum dan böyle ihracına müsaade edilmi- yecektir. Palamut tipleri? İzmir ihracat kontrol dairesi, pa» lamut mahsulünün ihracında tiple rin renk, irilik ve ağırlık faktörlerini tesbit etmiştir. Bu esaslara göre ih- racat yapılacaktır. pin) EE Bir genç miras yüzünden çi- kan kavgada kardeşini öldürdü İzmir (Akşam) — Urla kazasının Deveci köyünde bir cinayet olmuştur. Tahir adında bir genç babadan miras kalan bir tarla meselesinden kardeşi Nazımla kavga etmiş, hamil bulun- İtmi yakalanarak adliyeye ve: yl gp e Şa