Danielle Darrieux artı Hollivuta gitmiyor On dört perestişkârı kendisini Kaçırmak için yemin elmiş! Nevyorktan yazılıyor: Fransız sine- ma yıldızı Danielle Darrieux, Üniver. | sal sinema şirketi ile pek kârlı bir mukavelesi bulunduğu halde Holii- yuta dönmekten imtina ediyor. Fran- siz yıldızının bu kararı, kali ve de- ğişmez telâkki edilmektedir. Bu haberi öğrenen gazeteciler, Hok Yvuta niçin dönmek istemediğini Pariste bulunan artistleri sormuşlar- dır. Fakat yıldız, gazetecilerin şid- detli israrlarına söylememiştir. Maamafih artistin bir şey söyleme- | mesine rağmen kendisini Hollivuda dönmemeğe sevkeden * sebepler öğre- nilmiştir. Danielle Darricux Hollivudda iken Fransadakini gölgede bırakacak bir şöhret ve rağbet kazanmıştır. Yıldı- zın kazandığı bu muvaffakiyet ve rağbeti gören Üniversal filim şirketi, Fransız artistile realist bir fim çe- virmek için bir mukavele ektetmiş- tir, Bu mukavele mucibince Danielle Darricux şirketin senaryosunu hazır- | ladığı «Gizli Bakire» unvanlı flim- de baş rolü oynıyacak ve bunun için de bir milyon dolar ücret alacaktı. Buna rağmen artist Hollivuda dön- memek için bu pek kârlı mukaveleyi bozmağı tercih etmiştir. Sebebi de şudur Hollivuddaki dostları artiste, sine- ma şehrine döndüğü takdirde şahsi hürriyetinin ve namusunun tehiike- | şeceğini haber vermişlerdir. ü Danlelle Hollivudda iken bir Çü çok perestişkârlarının kalbinde aşk ve ihtiras ateşini alevlendirmiştir. Bu perestişkârlar, Hollivuta döndüğü | zaman Fransız artistini kaçırmağa karar vermişlerdir, Kaliforniya zabıtasının elinde, ar- tistin en ateşli perestişkârlarından on dördünün isimlerini havi bir liste vardır. Bunlar, artisti kaçırmağa ye- min etmişlerdi. Bu perestişkârlarının ihtiraslarına kurban olmak istemi- yen Danielle böyle tehlikelere mâruz bulunduğu Hollivuta gitmektense Pariste kalmağı daha münasib gör müştür, Vakıa yıldız, Fransada Hollivudda kazandığının beşte birini bile kazan- miyor. Fakat hiç olmazsa kaçırılmak tehlikesine maruz değildir. Danlelle Darrieux'nün kocası Henri Decoin da, AKŞAM' ın n tefrikası rağmen Hollivuta (© dönmek istememesinin sebeplerini | Danielle Darricux karısının Hollivuda dönmesine kati- yen razı olmamıştır. Clark Gable ve Carole Lombard Artistin Amerikaya dönmemesi Hollivudda birçok dedikodulara s6- bebiyet verirken, buna yeni bir dedi- kodu daha munzam olmuştur, Erkek sinema yıldızlarından Clark Gable, sinema yıldızlarından Carole Lombard'a çıldırasiye âşık olmuş ve onunla evlenmek istemiştir. Fakat Clark'ın evli bulunması, bu evlenme arzusuna mâni olmaktadır. Vakıa karısından boşanmak için mahkeme- ye müracaat etmek çaresi vardır, Fa- kat Clark Gable, işi dağdağaya ver- miyerek kocasından tatlılıkla boşan- mak istiyor. Bunun için karısına 2,000,000 dolar tazminat vermeği tek- lif etmiştir. Tefrika No. 8 AŞKIN KURBANI — Büyük macera romanı — — Burada bıraktılar. Uzaktan ha- lanız olan Lütfiye hanımefendi yanı na almış. Tahsilini de deruhte etmiş. Âdeta kendine evlâd edindiği anlaşı- Miyor. — Demek babam orada işlerini yo- luna koyamazsa bile kardeşim felâket. ten masun? — Muhakkak... Zira bilirsiniz ya, Lütfiye hanımefendi genç yaşında dul ve çocuksuz kaldığı için bütün evlâd muhabbetini Tendu'ya vermiş... Bu macera içinde üzülecek birşey varsa sizin miras hakkınızın yenmiş olması. dir. Perihan gülümsiyerek: — Ehemmiyeti yok! - Ben hamdol- sun çalışmam sayesinde kendimi kur. tardım. Kimseye muhtaç değilim. Ge- çinecek ve işlerim! yürütecek kadar param da var, Annemden kalan hak- kımı babama helâl ediyorum. Bir ddet sonra, Kadri Memduh paşanın kızı, mecmuacılıktan başka İşler de yapmağa koyuldu, Sessiz sa- dasız aldığı taahhüdler, bastığı tiçari Nakleden: (Vâ-Nü) evrak, onu umulduğundan fazla zen- ginleştiriyordu. - Binasını o büyüttü, maâkinelerini çoğhlttı. Boğsziçinde ufak bir yalı almıştı. O yaz güzel bir havada Hacı Osman bayırına çıkan yokuşa doğru bir gez- me yaparken, gençlerle dolu bir oto- mobilin ağaca çarptığını gördü. He- men kaza yerine koştu. Yaralı ve bay- gın bir delikanlı etrafında birkaç ki. şinin çırpındığını farkedince hemen yanlarına sokularak: — Efendim! - dedi. - Bir müşkülü- nüz varsa yardımda bulunayım... Evimi pek yakındır, telefon da var, Gençlerden biri, hürmetle kendisini selâmlıyarak; — Çok teşekkür ederiz, hanımefen- di. Hakikaten yardıma muhtacız. Ar- kadaşımız baygın bir haldedir, Ne ya pacağımızı bilmiyoruz. Sonra, yaralı ile meşgul bir adamı göstererek: — Bey doktordur. Hastayı kımıldat. mamak lâzım olduğunu söylüyor. — Evim birkaç yüz metre ültede... orta yaşlı Gable'in karısı, kendisinden ayrıl mağa kârar veren köcasını fikrinden caydırmak kabil olmıyacağını anla- dığı cihetle, bu kârlı teklifi kabul et- miş ve iki milyon dolara mukabil, boşanmağa razı olmuştur. İki taraf, mahkemeye müracaat ederek kendi arzuairile boşanmak istediklerini beyan eylemişlerdir. Boşanma mera- simi, iki üç haftaya kadar tamamla» nacaktır, Hollivuddan gelen son haberlere göre marta kadar hürriyetini istirdad edecek olan Clark Gabile, Carole Lon- bard ile evlenme tarihini tesbit etmiş- tir. Düğün 17 martta yapılacaktır. İki artistin bu münakaşası, Holliyud- da artistler mahafilinde günün en büyük dedikodusunu teşkil ediyor. Bakalım, bu muaşaka ne kadar za- man sürecek? Buyrun birlikte gidelim... Hastayı da kucakta taşıriz. — Teklifinizi şükranla kabul ediyo. ruz. Âdeta Hızır gibi yetiştiniz. Perihan, sedye yapılacak öteberi yollamak üzere, delikanlı ile birlikte hızlı hızlı önden yürüdük. Genç adam kendini «müteahhid Davud be- yin oğlu Vehbi; diye prezante etti. Yaralı, baygın bir halde yatağa yatı. rıldı. Doktor onu ayutmağa çalışıyor- du, Perihan delikanlıya uzun uzun baktı. Bu, pek güzel bir gençti. Sordu: — Tehlikeli mi? — Oldukça efendim. — Çok mu ağır? — Olmamasını temenni ederim, pek de hafif değil... Mühim uzuvlar- dan hiç biri sakatlanmamış. — İmdadı sıhhi çağıralım mı? - di- ye, kazazedelerden biri doktora sor- du. Hekim, ev sahibesine bakarak: — Hanımefendinin misafirperverli. Bini sutistimal etmek doğru değildir. 'Tabli çağırmalı. Maamafih ayılması da yakın... Genç kız; — Yok, -deği, . hastayı sarsmak doğru değildir. Madem ki doktorda var, kendi eviniz gibi çekinmeden ar. kadaşınızı tedavi edebilirsiniz. Ne lâ zımsa eczaneden getirtelim. Hekim gülümsiyerek memnuniye- tini belli etti, KE as ile münasebat tesisi için bir teşebbüs “GEÇMİŞ ZAMANLAR: (Göçende vefat eden müteknld büyük elğilerden Salih Münir Çor- lunun Akşam'da intişar etmek üzere hazırladığı bir kaç makale âilesi tarafından gazetemize gönderilmiş- tir. Bu makaleleri cuma günleri neşredeceğiz ) 1904 tarihinde Paris elçiliğinde iken Yıldızdan padişahın emrile aldığım bir telgrafnamede «Bundan yüz elli Iki yüz sene evvele gelinceye kadar Fas devleti ile iktisadi ve siyasi mü- nasebatımız vardı. Tilccarlarımız Fas- lılar ile ayni din ve mezhepte oldukla- Tı için serbesce kârlı alış verişler eder- lerdi, kolayhık görürlerdi. Fas tüccar. ları da bizim taraflara gelip öylece mal alıp satarlardı. Fas padişahları vergi namile olmiyarak her sene iane re hediye namile paralar gönderirler veya donanmış cenk gemileri ve ba- Tut ve top ve türlü silâhlar ve her ne- vi malzemeler yollarlardı. Düşman- larımız ile harp ederken de ayrıca ge- miler ve harp levâzımı ile imdadımıza yetişirlerdi. Hasılı biribirimizin o ya- bancısı değildik, Muini idik. «Bir zamandanberi Fransızlar, Al manlar ve sair hristiyan milletler Fas memleketinin tabil zenginliğine ta mah ederek göz attılar. Fasa gerek iktisadi ve gerek siyasi tarzda hâkim olmağa çalışıyorlar. Bu rekabet ara- sında bizim tarafımızdan da Fasın mü- nasip olan taraflarına becerikli, işgü- zar liyakatlı tüccarlar gönderip yer- leştirmek ve bu sayede hem iktisadi ve hem siyasi dostane münasebet te- gis etmek hakımızda her suretle fay- dalı olacağı itikadındayız. Böyle bir teşebüste bulunacak olursak Fransa» nun muhalefet ve müşkülât çıkarması ihtimali var mıdır? Tüccarlarımızın birleşmelerine Fransa tüccarları mâni olabilirler mi? Bir de Fasın en bereketli ve en çok tabii servetine malik olan mıntakala. rı nereleridir? Berlinden gelen haber- lere göre Fasın zengin taraflarında emniyetsizlik varmış. Hükümet her yerde asayişi muhafazadan ekseriya âciz kalırmış. Hattâ geçenlerde Ak manya konsolosunun malikânesini basmışlar. Bütün mallarını ve eşya» Jarını yağma etmişler... Bu havadisin aslı var mıdır? Gerek bu bapta ve ge- rek beyan olunan sair maddeler hak- kımdaki malümatınızı ve mülâhaza- larınızı bildirmeniz emrolunuyor; de- nillyordu. Ben de bu telgrafnameye verdiğim cevapta «Arasıra Fransaya gelen Fas- lı ümera ile tesadüfle temasta bulun- duğum olmuştur. Bunlar hep bizim için samimiyetle dualar edip hayır ve selâmetimizi temenni eyliyorlardı, ve bizimle iftihar ediyorlardı. Hissiyatla- rının ciddiyet ve halisiyetlerinde şüp- he edilmemelidir. Bizim tüccarların gidip memleketlerine yerleşmelerini Faslıların umumiyet itibarile mem- nuniyet ile kabul edeceklerini ve ken- dilerine kolaylık gösterip muvaffakı. yetlerine delâlet edeceklerini ümid — Evet. Hastayı sarartilmak daha iyi olacak. Madem ki hanımefendi müsaade ediyor, yüzsüzlüğü ele ala- um. Pansımanını yaptıktan sonra Ra- tip burada kalsın, Ben gündüzleri ge- lir, onu tedavi eder, geceleri dönerim. O güne kadar ancak işile meşgul olan ve âdeta bir erkek hayatı ge- çiren Perihan, mevcudiyetinde birden bire kadınlık hislerinin uyandığını duyduk. Ölüm tehlikesine maruz, has- ta yatan bu erkeğe karşı derin bir şef- kat ve muhabbetle kalbi çarpıyordu. Veda ederken, doktor; — Bu akşam bir hastabakıcı yolla- rım. Çünkü başında birisinin bekle- mesi lâzım... - dedi, Kız: — Hacet yok... - cevabını verdi, » Benim tanıdığım candan biri var. Ga- yet beceriklidir de... Bu işi pek iyi ya- par. Yaralının genç arkadaşı Vehbi esa- sen bolluk içinde büyümüş, mükrim, misafirperver bir ailenin evlâdı oldu- Zu için hayatını mücadele ile kazan- muş bu kadının teklifi ona hiç garip gelmedi. Bilâkis gayet tabil bula rak, Perihana teşekkür ve veda etti. Sakatlanan otomobillerinin yanın- daki arkadaşlarına doğru yürürlerken doktor: — Kadın, doğrusu, pek kibar dav- randı. Ratibin talihi varmış. İyi bakı- lacağına eminim... Götürseydik sarsı- 2 eki” lekeli edebiliriz. Fasta ticaret umum ecne- biler hakkında serbes olup Fransanın açıktan muhalefet ve İliraza kalkış- ması memul değildir. Ancak Fransız- ların Fas hakkında istihdaf ettikleri gaye sor zamanlardanberi yaptıkları gibi âsi kabileleri tenkil ile muti aha- liyi ezdirmemek ve halkın mal ve can- larını muhafaza etmek üzere hüküm. dara askeri muavenette bulunmakla beraber Fası Tunus gibi himaye sure. tile kendilerine değerli bir müstemle- ke haline koymaktır, Fasın feyizli ve bereketli mıntakâlarına gelince bun- lar hep memleketin garp tarafında- dır. Merkezleri ve limanları Bahtimu- hit sahilinde olup başlıcaları Tanca- dan itibaren cenuba doğru sirasile (Laraş) (Mehiye), (Rabat), (Kaza- blanka), (Maezagran), (Safi), (Moga- dor) ve (Agadir)dir. Fasın gayet be- reketli buğday mahsulü veren vâsi ve meşhur mıntakaları ile gayet feyizli ve vâsi meraları hep bü taraflardadır. Fasın ihracatı bu limanlardan sevk olunur. İhracatın kıymeti senevi yüz milyon franga baliğ olmakta ise de memleketin asayişi temin edilip irti- kâbın da önü alınacak olursa ikraca- tın pek az zaman içinde beş hattâ on misline varacağı muhakkak addolun- maktadır. Çünkü Fasta devletin za- Tarıma olarak ecnebi ve yerli tüccar- lar büyük mikyasta kaçakçılık yapa- rak külliyetli paralar kazanırlar. Yani Fasta herkes ve gümrük ümerası ve büyük ve küçük memurlar hep kaçak- çılık ederler. Memurlar hariçten gelen mallardan ve eşyadan aldıkları yüzde on gümrük resminin pek azını hükü- met hesabına geçirirler, çoğunu ken- di ceplerine atarlar, Yerli ve ecnebi tüccar da hükümet memurlarına rüş- vet vererek gümrüklerden birçok mal ve eşya geçirmeği âdet ittihaz etmiş” lerdir. Bu türlü irtikâplar sayesinde hükümet erkânı az vakitte külliyetii servet sahibi olurlar. Tüccarlar dahi kendilerine ayrıca gayri meşru bir kâ- zanç teniin etmişlerdir. Ecnebiler arasında en ziyade ve en ustalıklı kaçakçılık yapan Almanya tüccarlarıdır. Bunların başlıcaları ko- Jayca mal ve eşya kaçırıp sâklamak İçin bu limanların etrafında arazi sa- tın alıp çiflikler tesis etmişlerdir, Ni- tekim Rabat'ta Almanya konsolos memurluğu vazifesi de ila eden Almanyalı bir tüccar bir vapur kira- Jamıştı ve bir müddet her gece karan- lıkta sahile bu vapurdan beş altı bin tüfek çıkarıp çifliğine yerleştirmekte idi, Almanyalının böyle silâh kaçırıp sakladığını haber alan âsi kabileler- den biri bir gece gelip çifliği basmış- lar ve silâhları alıp götürmüşlerdir. Çalınan mallar kaçak olduğu için Al manyalı tüccar davaya kalkışamâmış« tır. Almanya konsolosunun malikâ- nesinin basılıp yağma edildiği rivaye- ü bu vakadan kinaye olmâlıdır.. de- Vehbi: — Evet... - Nazik davrandı, Fakat başka türlü hareket etseydi, alıkoyma saydı da insaniyetsizlik ederdi. — Ayol, ismini bile sormadık. — Dur, anlıyalım şunu. Arkadaşları, kazazede arabâyı bir taksiye bağlayıp çeke çeke gölürmeği tavsiye etmişti. Otomobil ararlarken, ilerdeki bir satıcıya da: — Şu ev kimin? - diye sordular, — Efendim, gazeteci imiş... Perihan hanım diyorlar... Matbaası var... Zen- gin... — Ha... Perihan hanım... Şu... -di- ye erkekler, demin görüştükleri kızi ismen tanıdılar. Hepsinin içi, bir kat daha rahat et- ti. Çünkü onlar da genç kadının zekâ- sına, ciddiyetine, gayretine, uzaktan hayran olanlar arasındaydılar, Perihan evinde yalnız kalınca, ken- di kendine izah edemediği bir heyecani la, hastanın yanına oturdu. Arasırâ kalkıyor, doktorun verdiği ilâcı hazır» ıyor, sessiz adımlarla yaklaşıyor, usuk le başını kaldırıp bardağı dudaklari" na değdiriyordu. Sonra gene dalgın, koltuğa oturuyor... Bütün geceyi bu şekilde geçirdi. S# baha karşı, yaralı, artan nöbetin tesisi rile, sağa sola dönüyordu. (Arkası var)