Istanbul kazan, ben kepçe Beykozdan Kanlıcaya ... | Öledenberi rağbetçe ve mamurluk- ça Boğaziçinin Rumeli kıyısı Anado- Tu kıyısını geride bırakmıştır, Sebep- leri var; i Bir defa ayak karada... Koruların üzlüğü, nefti ve mor gölgeleri... ükdere ve Sarıyerin (Sular) de. havalisindeki billür gibi mer balar... Sonra mehtaplar; ayın doğu- şu, nazlı nazlı yüksel! denize gü- müş pınltılarını Se Nihayet frenkler, reayalar, bilhassa Mısırlılar. ca mergupluğu. Gelgelelim Anadolu yakasının da ayrıca güzellikleri ve üstünlükleri mevcud: Dağların, yamaçların daha açıklığı, günlük güneşliği ferahlığı; şemsiye gibi fıstıkları; zümrüt yeşili bostanları; nefis yemişler yetiştiren ağaçları... Karşısı ne kadar alafrar- , ga, yabancı kokolu, resmi ve külfeti ise burası da o kadar alaturka, yerli, Iâubali ve külfetsiz. Beykoz kelimesindeki (koz) ceviz demek olmayıp Farsca (Köy) mâna- sına imiş. Eskiden Kocaeli sancak beyleri oturduğundan buraya bu isim verilmiş. Beykoz eski halinden hemen hemen değişmemiştir. Yuşa aleyhislâmı, Hünkâr kasr, Yalköyündeki oça- yırı, Sundurmalı dalyanı, 10 iüleli çeşmesi, paçacıları ve âbıhayat gibi Karakulak suyile namlıydı, Yuşa, halkça devletlilerden, veli- yullahlardan sayılırdı. Avrupalılar ve Ahmed Mitat efendi bir Finike mabo- didir deyip durur. Tepe, denizin sathından 180 metre | yüksektedir... Çıkışı ömürdü. Giden gidene; zuumca mübarek makam ya, dini bütünlerin ağızlarında fatihalar, salâvatlar. Ellerde sefertasları, sepet- Jer, çıkınlar. Yaşlılar, çocuklar tali- kalarda, eşeklerde; ötekilerin dilleri bir karış dışarıda. Bayırı tırman ba- bam tırman. Yedi sekiz adım boyunda, iki buçuk Üç adım eninde görülmemiş bir ka- bir; yanmda harap bir camile suyu çekilmiş bir kuyu. Ziyatetten sonra nezirle bez parçaları, fes püskülleri, iplikler bağlanır, ardından tortop olarak kollar sıvanır, tıka basa mide. Yer doldurulurdu. Kasrı yaptıran, Mısır valisi Meh. med Ali paşa, Abdülmecide hediye eden de oğlu İbrahim paşa. Alâ riva- yetin sekiz, on milyon franga mal oj- muş, Beykoz çayırı İstanbulun en sayı- hı mesirelerinden biriydi. Cuma ve pn- Zarları kalabalıktan inlerdi, Çimen- lere yayılıp kuzular çevirenler, helve meyanesi getirenler, dolmaları İstif edenler. Öğle sıcağında kilimlere uza- nıp uyku; daha sonra da gelsin pi- yasd. Boğaziçinin en ileride dalyanı Bey- AKŞAM'ın tefrikası Beykozun meşhur dalyanı kozdakiydi. Malüm a, dalyan sahibi tıpkı bir tarlada olduğu gibi denizin o kısmına da hakani sened mutasar- rıf... Bu dalyan en enfes kalkanları devşirmekle şöhretliydi. Çarşı boyundaki çeşmeye ad birak- mış olan İshak ağa hamallıktan ye- tişmiş; birinci Mahmudun zamanın- da gümrük emini olmuş, Çeşmenin Tülelerinden güldür güldür boşanan buz gibi su biraz acımtıraksa da te3- tiye, bakraca koyup biraz dinlendir- din mi, hikmeti hüda tatlılaşıveri- yor. Hey yarabbim o ne sanatkâr ve ya- man paçacılardı. Koca koca lenger- lerde paçanın tirilisi, nohutlusu, donması, çorbası, Üstlerinde bir par- mak yağ, etleri lâtilokum yumuşak” lığında. Parmakirını bile ye!, i Beykozun civarlarında Akbaba, D3- | reseki, Kaymakdonduran gibi mü- teaddid gezme yerleri, ve Ahmed Mi- tat efendi ve Mustafabey çiflikleri vardı. Geçen yazılarımın birinde syi- yı bir hamlede tepetaklak ettiğinden, battal kılıçbalıklarını bir biçak vu- ruşta ikiye biçtiğinden bahsettiğim, akrabadan Rüstem misal Sadık bey | semtin eşrafındandı. İncirköyü vaklile incirlikmiş, Bu- ranın sonraki meşhurluğu da müşir Fuad paşanın pederi Hasan pasaya Adeta soyadı oluşudur. Hazret yedi padişah devri görmüş. Mısırlı ile Ne- zibte çarpışılırken binbaşı rütbesile Ağa Hüseyin paşanın yaveri. O gün- lerde frenk takliteiliği moda olduğun- dan, yaverlere (aide de camp) denil- diğinden âmiri mumaileyhe (Dük- İ xân) diye hitab edermiş. Müşarünileyh Hasan paşa çocuk- Tuğumda hayattaydı. Bayram alay. larında, selâmlık vesimlerinde askeri teşrifatçıydı. Yüz yaşını aşkın olduğu mervi, bununla beraber gayet dinç ve çevikti. Tefrika No. 7 AŞKIN KURBANI — Büyük macera romanı — Nakleden: (Vâ-Nü) Bu kaçışı evde farkettilerse, babası | açık havada gezmeler yapması öteden- belki de gara telefon ederek onları çe- Yirtebilirdi. Fakat çok şükür hiç bir bâdise olmadan, yanlarında bavullar, İstanbulun kalabalığına karıştılar. Başlarını bir yere sokup yerleştik- ten sortra, İlk işi babasına şu satırları yazmak olacaktı: Nasil ki ben annemin yerine zorla koyduğunuz kadını ve sizi unutacak- sam, siz de beni öyle unutunuz! Bur- dan böyle benim babam ve sizinde Kızmız yoktur. Zaten ayni evde ya- “şadığımız zaman da bu hakikat çok- tan bariz bir halde görünüyordu. Bu mektubu yolladıktan sonra her- şey bitmiş olacaktı. Zira müstakbel hayatında katiyen babasının ismini kullanmıyacaktı. Evvelce karar verdikleri gibi, maf- mazel Ofeli genç kızı tanıdığı na muslu bir âllenin yanına teslim ettik. ten sonra, gece geç vakit gizlice köş- kw döndü. Esasen olur olmâz saatte beri âdeti olduğu için, biri eve girdiği- ni görse bile bunda bir garabet sezmi. yecekti. Böylelikle bu firarda med- haldar görünmiyecekti, Hesabını ke- secek, Perihana sonradan iltihak ede- cekti. Misafir indiği evde karar verdiği mektubu yazdı. Ve postaya attı. Res- me ve edebiyata, istidadını ev sahip- lerine anlatarak, hayatını kazanmak istediğini söyledi. Ev sahipleri kendi. sine iş bulmağı vadettiler. Birkaç gün sonra matmazel Ofeli de geldi. Eşya aldılar ve civarda boş bir küçük apartimana taşındılar, Müreb- biye köşkte olup bitenleri şöyle anla. tıyordu: — Ortadan kayboluşun herkesi biraz müteessir etti. Kimse kaçtığına ihti mal veremiyor. — İntihar mi mi sanıyorlar? — Evet... Üvey validen kocası üzü- lecek ve kendisine kızacak diye müt- hiş korkuyordu. — Babam ne yaptı? Paşabahçesinin paşalığı, Deli İbra- hime sadrâzamlık eden, Yeniçeri ayak- lanmasında bin parça edilen Hezar- Pare Ahmed paşa köşkünün ve bah- çesinin burada idüğinden dolayı. AÂyandan ve esbak şehislâmlardan Piri zade Sahib mollanın ve oğlu, Meşrutiyet devri Adliye Nazırlarm- dan İbrahim beyin sahilhanesi bu- gün cam ve şişe fabrikasıdır. İlerisin- de de sadaret müsteşarı Tevfik pö şanın, büyük babarıın amca oğulla- rından müşir Tahir paşanın yahları, Dönemeçte bir şişe ve ispermeçet fab- Tikası da metrük; harap halde durur- Jardı. O zamanlar Polonez köyüne gide- ni, bir kaç gün besiye yatanı geç, adi- nı bilen yok. Çubuklu denilmesine iki rivayet i vardır; Biri, ikinci Beyazıd gazaplar nıp oğlu Selime burada sekiz kızılcık çubuğu vurmuş. Yavuz bunları ora- cığa diktirmiş; tutmuşlar, emsalsiz ye- miş vermişler.. İkincisi de, burada çubuk lüleleri yapılırmış. Çubuklunun bülbüllerine uyar yok. Evvel baharda tâ nerelerden gelirler, (feryadı andelip) dinlerlermiş... Hâlâ mahallesi kalan Rifat paşa Abdülmecidin elçilerinden, Maliye ve Hariciye Nazırlarından, aynı za manda da kalem erbablarından. Oğ- lu Rauf paşa, hemşireleri, soyu sopu yerleşmişler... Topraklarının çoğu son Mısır Hidivi Abbas Hilmi paşanın kasrına ve müştemilâlana geçmiştir. Bir iki sene evvel Belediyece satın alnan bu köşke 150 bin lira sarfo- lunduğu söylenir, İskeleden sağa dönünce, mezkür Rifat paşa ailesi damadlarından Emin beyin ölesinde sabık Müzeler müdürü Hali Etem beyin, Çakalburnunda esbak şehisiiimlardan Hüsnü efendi- nin, daha İleride de B. Ahmed İhsan (Devamı 11 nci sahifede) — Paşa son derece mütetssirdi. Bir- çok araştırmalar yapılmasını emret- ti. Fakat buna rağmen, basis olan Tendu hanımın yatağı başından ay- rilmiyol Perihan, büyük bir muhabbetle: — Zavalh kardeşim... Nasıl şimdi? — Artık tehlikeyi atlattı, — Ah Tenducuk... Hayatta sade onu özliyeceğim!... — Derken mektubun geldi. Baban fena halde kızdı. Karısile uzun uzâ- dıya konuştuktan sonra hali değişti, sükün buldu, Kaçışını gizliyeceğine Aleme yaymağa başladı. Artık yanında ismin bile anılması yasak... Odanı bozdular... — Zavallı anneciğim... Onun oda- sı.dâ bozulmadı miydı?... Fakat &siz- den hiç şüphelenmediler mi matma- zel Ofeli? — Paşa beni, ihmalciliğimden do- layı kabahatlı tuttu. Oldukça sert bir $eklide çıkıştı. Bunun üzerine derhal gitmek isteyişim gayet tabii görüldü. Esasen sen de yoktun. Vazifem kalma. mıştı. — Demek bizimkiler için ben artık ölmüş sayıliyorum?... Bana fenalık yapanlara karşı, kalbimde kinim ebe- diyen slinmiyecektir. Size ise haya- tımın sonuna kadar minnettar kala- cağım, anne gibi muhabbet besliye- ceğim... Piyasada faaliyet artıyor - ihracat maddelerimizin vaziyeti Bayram günlerinde ve onu tâkip eden hafta tatilinden sonra piyasa ancak pazartesi günü normal bir ha- le gelmişti. Hattâ pazartesi günü bir- çok ticari muameleler olmuştur. Fa- kat asıl hararetli işler salı günün- den sonra başlamıştır. Piyasayı işgal eden büyük mesele- lerden biri Türkiye Amerika ticaret anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın hafta içinde «İktisadi meseleler» sütunun- da bahsettiğimiz için, tekrar üzerin- de durmağa sebep görüyoruz. Fakat anlaşmanın metni, alâkadar dalrele- re gelmediği için piyasada tered- düd hasıl-olmaktadır. Bu tereddüd hakkında bir fikir vermek için, bir deri fabrikatörünün şu sözlerini bu- raya naklelmeği faideli buluyoruz. — Ametikadan takas suretile deri ithal ediyorduk. Takas primleri yük- sek olduğu için deri bize pahalıya mal oluyordu. Yeni anlaşma daha müsaid şartları ihtiva etmektedir. Bundan sonra deriyi takas mus&melesine tâbi tutmadan alacağız, fakat anlaşma meini alâkadar yerlere tebliğ edilme- di. Acaba ne zaman tebliğ edilecek? Bu zaman zarfında takasla muamele yapmalı mı? Tereddüd ettiğimiz nok- talar bunlardı. Peri fâbrikatörü Amerikadan ham veya yarı mamul madde alan fabrika- törler ithalât tacirleri de ayni tered- düd içindedirler, İkinci bir mesele de Türkiye - Ro- manya ticaret anlaşmasıdır. Yakında bir heyet Türkiyeye gelerek yeni an- Jaşma için müzakerelere başlıyacak- tır. İki sene evvel yapılan anlaşma, iki memleket arasındaki ticari münase- betlerin inkişafına çok yardım etmiş- ti, yeni anlaşmanın daha ne gibi esas- Jar üzerinde ve ne gibi şartlara tâbi tutulacağı, alâkadarlar “tarafından merak edilmektedir. İhracat maddelerimizin vaziyeti Son birkaç gün ii e ihracat mad- delerimizin geçirdiği vaziyeti birer bi- Ter aşağıya yazıyoruz: Hububat maddeleri — Buğday üze- rine ihracat bakımından iş yoktur. Yalnız Anadoludan bayram yüzünden az mal gelmişti. Fakat bayramı takip eden günlerde çok mal gelmek sure tile şehrimizdeki stok mevcuduna bir hale gelmemiştir. Yalnız son günlerde Çekoslovakya- dan misir istenilmketedir. Diğer ta- raftan Karadeniz iskelelerinin de mi- sıra olan ihtiyacı artıyor. Mısır mah. sulü bol olduğu için, gerek dış mem- leketlörden ve gerekse iç piyasadan vaki olan talepleri tatmin etmek imkânları mevcuttur. Keten tohumu ve kuşyemi — Keten tohumu için İtalyadan talöp devam nden itibaren, hayat mücadı lesi uğrunda çetin bir çarpışma baş- 1adı. Gerçi çetin, fakat müstakil bir hüviyetin doğması içinde zaruri bir mücadele... Matmazel Ofeli'nin ahbâpları, karı koca, Galatada bir matbaada çalışı- yorlardı. Perihana da orada bir iş bul- dular. Böylece, dört sene geçti. Bu müddet zarfında da genç kız matba- acılığı öğrendi. Elindeki para ile bir resimli mecmua çikarmağa karar ver- di, Bu fikir aklına gelince, anne gibi bildiği mürebbiyesine, işe girmeğe va- sıta olan ahbaplarına danıştı. Hepsi onu teşebbüsünde teşvik ettiler. Zira genç kızın istidadı, çalışkanlığı, mes- Jekteki bilgisi, böyle birşeyi başaraca- ğına şüphe bırakmıyordu. Mecmuanın ilk ilânları çıktığı za- man, kızın kalbi heyecanla atıyordu. Nihayet, birinci nüshanın hesapları geldi, varldatın masrafı koruduğu an- Taşıldı. İkinci ve üçüncü nüshalar te- Takk! etti. Gazetelerde müsbet menfi tenkidler başlayıp umumi alâka celbe- dildi. Kari mektupları artti; bayiler. den velli nüsha yerine yetmiş beş gön- deriniz» tarzında telgraflar geldi. Vel. hasıl iş yoluna girdi. Ayda dört beş yüz lira kalıyor, kazanç daha artmak temayülünü gösteriyordu. Perihan cidden ertistti. Haftahk ediyor, fakat stok miktarı gün geç- tikçe azalmaktadır. Kuşyemi için Belçikadan ve İngil- tereden sipariş yapmak niyetile talep- ler vardır. Fakat keten tohumu gibi, kuşyemlerimizin miktarı çok değil. dir, Av derileri — Piyasayı meşgul eden hâdiselerden biride, av derileridir, bayramdan sonra av derileri üzerine istekler artmıştır. İsteklerin artışı fi- atler üzerine de tesir etmiştir. Sansar derileri 37 liradan 40 liraya - kadar yükselmiştir. Zerdevalar 40 Wradan 43 liraya çıkmıştır. Son birkaç gün içinde fiatlerin bu kadar yükselişi, se- nelerdenberi nadir tesadüf edilen bir hâdisedir, Dokuma ham maddeleri — İstan. bul piyasasında pamuk üzerine pek a4 muamele olmaktadır. Bütün muame- Jeler de dahili ihtiyaç içindedir. Yalnız Ege mıntakasından Romanyaya bura- dan transit olarak pamuk sevkedil. mektedir. Dokuma ham maddelerinden İstan- bul piyasasında hararetli satışlar, tif. tik ve yapağıya inhisar etmektedir. Tiftik üzerine biraz İtalyadan talep vardır. Fakat talepler ehemmiyetsiz addedilmektedir. Alıcıların başında Almanya bulunmaktadır. Tiftik tacir. lerinin İladesine göre, bu sene elimiz- de tek bir balye stok kalmıyacaklır. Hash tiftik ticareti bu sene iyi bir dev- re geçirmiştir. Fiat 120 kuruştan aşağı düşmemiştir. Yağlar — Ege mıntakasında 2ey- tinyağı flatleri biraz düşmüştür. İs- tanbul piyasasında buna benzer bir hâdise yoktu. Hattâ geçenlerde zeytin. yağı fiatleri birdenbire yükselmişti. Durup durürken zeytinyağı fiatlerinin yükselmesi ve düşmesi Ticaret odala- nnn gözünden kaçmaktadır. Acaba zeytinyağı piyasasında bir spekülâs- yon mu var? Tereyağlarına gelince, Trabzon yağları 80-90 kuruş arasındadır, Pist. ler de geçen haftaya nisbetle bir deği- şiklik yoktur. Yaş meyva — Yaş meyvadan bühse- derken pahahlığı birinci plâna almak Tâzım. Doktorlar her gün meyva tav- siye ederken, meyvalarda pahahlaş- maktadır. Meyva masrafı aile bütçe- sinde büyük bir yekün tutmaktadır. Piyasadaki portakalların ekserisi de yafa tipi Mersin portakallarıdır, bun- Jar ekseriyet İtibarile ekşi olmakta- dır, Geçen sene piyasada gördüğümüz tatlı portakallar henüz daba gelme- miştir. Elma fiatlerine gelince, mey- va halinde kilosu 11 kuruş olan elma, manavlarda 25 kuruştur. Aradaki iki misli farkı ihtikâr diye izah etmemek mümkün değil — M.A. gözelenin, hemeh bütün Tesimlerini ayrı ayrı üslüplarla kendi yapıyor,.sa- hifeleri kendi tertipliyor, yazdığı ma- kalelerdeki neşe ve nükte bütün oku- yucuları kendisine bağlıyordu. Seneler geçtikçe şöhreti arttı. Şim- di artık yirmisini geçmiş, bütün mâ- nasile genç, güzel bir kız olmuştu. Bâ- bâlinin oldukça da zengin şahsiyet- lerinden sayılıyordu. Bir gün bir avukatla konuşurken Kadri Memduh paşanın fazla masrafı “armak için bir ticarete atılıp if- lâs ettiğini öğrendi. Perihan, teessür. Je sordu: — Beş parası kalmadı yu? — Hayır efendim... Avukatlığını ben yaptım; işlerile ben meşgul ol. dum, Evin eşyası dahi satıldı. — Peki amma, annemden bana ka- Jan ve onun idaresinde bıraktığım ser- vet ne oldu? — Maateesüf o dahi bu fırtınada battı, Biran sükütten sonra, Perihan: — Babanı şimdi ne yapıyor? — İstanbulda barınması İmkânsız hale geldiğinden memleketi terkedip Suriyeye gitti. İhtimal aklınızda kal mıştır ki, oralarda üvey validenizin bazı emlâki var, Sığınıp oturacaklar, Gideli on sekiz ay oldu. — Peki, Tendu? (Arkası var)