h f j e YO A O SARAY ve BABLÂLİNİN İç YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahtuzdut Tefrika No, 281 Abdülhamid, sultan Muradın zehirlenmesini teklif ediyor Vilâyetlere verilen emirler Üzerine İzmirde ve Selânikte &e İkişer milliye taburu teşkil edilmişti. İstanbulda millet askeri toplamak Üzere teşkil olunan komisyon dağıtıl- dığı vakit yilâyetlerdeki teşkilat dahi Jâğvolundu. Abdülhamid ve sullan Murad Abdülhamid sultan, Aziz ile sullan Muradın haVlerinde bulunmuş devlet erkânı hakkında kalben ömniyet bes- lemiyordu; hattâ mütersim Rüştü pa- şa riyasetinde bulunan vükelâ heys- tinin sultan Muradınİehinde ve ken- 'disinin aleyhinde olduklarına dair ey- ham ve tasavvurula da dalmıştı. Bu vehm ile sultan Muradı Çıra- ganda bariçle münasebetten menet- miş, kendi adamlarından baltacı deli Mehmed ağayı on bin, odacı çırağı diş- Jik Hüseyin ağayı altı bin, kapıcı Mah- mud ağayı dört bin beşyüz kuruş ma- âşlarla Çırağan sarâyına memur ef- miş, bu sarâyın umumi idaresine ka- picılar kâhyası Musa ağayı tayin ey- demişti. Sultan Muradın oğlu! Salâhaddin efendiyi okutmalarına evvelce müsâ- ade edilmiş olan hocalarin da Çıraga- na girmeleri bu sırada yasak edilmiş- ti. “A Bir ara sultan Hamid'büyük kar- deşini İstanbuldan çıkattmak tasav- vuruna da düşmüş, bu “tasavrurunü sadrazam mütercim İtüştü paşaya aç- mıştı. Mütercim paşa bu'fikre derhal ve hiç bir tereddüd eseri göstermeden muvafakat eylemiş, âralarında sul- tan Muradın Manisaya yahud Kütah. yaya gönderilmesine körar dahi veril. miti, Ancak her ne olursa itiraz ediveren, Mülercim paşanın böyle en mühim bir meselede defaten muvafakat gös- termesi sonradan Abdülheamidin şüp- hesini davet etmiş, her şeyden kuşku- lanan hükümdar bu noktada gittikçe kuvvetlenen bir vesveseye kapılarak nihayet kardeşini İstanbuldan çıkar. mak tasavvurundan tamamen fariğ olmuştu. Biraderinin hal ve hareketi hakkın. da her gün muntazaman haber ve “malümat alırdı; buna kani olmaz “ ikide, birde damad Mâhmud Celâled- din paşa ile ikinci mabeyinci Osman beyi Çırağana gönderirdi. “Bir defasında ve avdet esnasında mabeyinci Osman bey Mahmud Celâ. leddin paşaya: a — Sultan Muradın zatına nihayet derecede acırdım. Ancak vücudünün kaldırılması çaresine bakılmadıkça efkârı hümâyun -Abdülhamidin ves- vesesi demek istiyor. sükünet ve &m- niyet bulamıyacaktır. Bu işe bir ça- re düşünülmek lâzımdır. Diye garip ve cüretkârane bir tek- Nifte bulundu. Mahmud paşa reddetti, Bu sırada birkaç kişinin sultan Mu- Tadı görüp ne halde bulunduğunu an- lamak ve mümkün olursa Avrupaya kaçırmak üzere Çırağan sarayına gir. meğe yol aradıkları mabeyincilerden Mahmud bey tarafından Abdülhami- de arzolundu. Burların ele geçirilmeleri için ar- kalarına memurlar konuldu. Fakat bir netice elde edilemedi. Mahmud Celâleddin paşa keyfiyeti o sırada sad. razam bulunan Mitjıst paşaya anlat- tı, Mithat paşa kendi adamlarından böyle işlerde becerikli Tahir ağa is- minde birisini gönderdi. Tahir ağa #nuhbirler ile birleştirildi. Birkaç gün .sonra kadın kıyafetile Çıragân sara- yına girmek isteyen iki kişi yakalan- dı. (Bu tertipte damad Mahmud pa- Şanın kendisinin parmağı olduğu 'ri- vayeti de vardır.) Vi Buhdan sonra Çırdğanın bahçesi içinden geçen lâğımdan sultan Mu» Tad haremine girenler olduğu, sullan Muradın validesinin hariçle muhabe- re ettiği Abdülhamide haber verildi, Bu gibi işlerde Tol oynıyan Nakşı- fend kalfanın eski berberbaşı Hüsnü beyin evinde saklı olduğu Kâğıdhane imamı Arnavud Ali efendi -bu efendi ekseriya Cihannüma köşkünde hüzü- ra girerek tuhaflıklarla Abdülhamidi eğlendirdiği için kendisine Cihannü- ma imamı da denilirdi tarafından ih- bar olunması üzere Nakşıfend kalfa aranıldı, taranıldı amma elde edile- medi, Bunun üzerine Abdülhamid sultan Murad hakkında mabeyinci Osman be- yin ağza aldığı tasavvura daha ziyade ehemmiyet vermeğe başladı. Sultan Muradın vücudü izale edilecekti. Fa- kat işin sessizce bitiirlmesi lâzımdı. 'Taifte iken damâd Mahmud pa şâdan naklen şöyle bir rivayet vardır; Abdülhamid sultan Muradın hizme- tinde bulunup elde edilecek birisi ma- rifetile zehirlettirilmesi çaresi bulun- mak lüzumunu damad Mahmud Ce- lâleddin paşaya açtı. Mahmud pâşa? — Biraderleri hakkında böyle bir gadrı reva görmeğe merhameti şaha- neleri katl olamaz. Demesile Abdülhamid devlet ve mil- letin nefyi bunu icap ettirdiğini, böy- le hareketlerin tarihte emsali çok ol- duğunu beyan ederek muhatabını ik- naa çalıştı. Malımud paşa: — Hakkımda her ne mücazat icra buyurulursa buyurulsun maazallah ne böyle bir şeyin icrasına âlet olu- rum; ne de buna muvafakat ve mü. tavaat ederim, Diye kesip attı. Abdülhamid uysal davranıyordu: — Pek iyi amma vükelâ sultan Mu- radın deliliği âdi bir hastalıktır. di. yorlarmış. Benim padişahlığım halk nazarında güya sultan Murada vekâ. let etmekten ibaretmiş, Bu nasıl ka- bul olunur? Mahmud Celâleddin paşa — Sultan Muradın hastalığı delilik olduğu el bl sabittir; o şeran mehlüdur. Efendimiz saltanatın varisi idiniz; açık olan tah. ti hümayuna irs ve istihkak ile teşrif buyurdunuz. Böyle sözü vükelüdân ve bendegünınizdan söyliyecek kimse bu- Yunamaz, Abdülhamid bu teminata inanmış göründü. Fakat, istediği yola getire- mediği için damad Mahmud Celâled. din paşaya karşı kin bağladı. Mahmud paşa tabii o zaman bu sırrı ifşa “ede. | mezdi. Ancak padişah uğradığı red ile “| Mahmud paşa Karşısında küçük düş- müştü! Mithat paşanın Avrupaya ib'adın. dan sonra kalben bir türlü müsterih olamıyan Abdülhamid bir gün gene Damad Mahmud Celâleddin paşaya sultan Murad bahsini açmış ve bira- derinin birçok aleyhinde bulunmuştu. Mahmud paşa sultan Muradın bi- çareliğinden dem vurmağa başlayın- ca Abdülhamid: — Madem ki hastadır, hastalığın cinnet olup tezayüd ettiği hakkında bir etibba heyeti muayene ederek ra por versin bu rapor resmen ilân olun. sun. Diye irade etti; celbedilecek doktor. Jarın isimlerini verdi. Bu döktorlar Çıragan sarayına gönderildi, Tanzim ettikleri raporun sureti gazetelerie neşr We ilân edildi. Bu ilân sultan Muradın validesine sultan Murad taruflarlârına, bende. gânına dokundu. Onlar da (doktorlar ikna olunarak sultan Muradın has. talığı hakkında rapor yaptırıldı) diye propagandalara kalkışlılar, Bu da ha- fiyeler tarafından Abdülhamide arz- olundu. Abdülham'dde bu dedikodu- ların önüne geçilmesi ancak şiddet göstermekle kabil olacağı zehabı haşıl oldu. Bu zehap Abdülâziz! hal'eden devlet erkânının ketillikle itham edi- lerek muhakeme altına alınmaları hu» susunda az müessir olmamıştır. Hükümdarlara aid ahval ve esrardan çok şey bilmek daima tehlikelidir! Tevekkelli eskiler (kurbi sultan, ateşi suzan) demezlerdi! Kanunu esasi ve 113 üncü madde KOK Hürkiya Radyodifüzyon Postalari DALGA UZUNLUĞU 1609 m. (143 Kos, 120 Kw, T.A G. 1974 m. 15195 Ken 20 Ke. T.A P. 3i70m. 9465 Kon 30 Kw. ANEARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Perşembe 9/2/3939 1430: Program, 1235: Türk müziği «- Pl, 13: Memleket saat ayarı, Ajans ye me- tooroloji baberleri, 13,10 - 14: Müzik uvertörler ve bir konserto pl), 1830: Prog- ram, 1835: Müzik (Hafif şarkılar - Pİ), 19: Konuşma (Ziraat saati), 19,15: Türk müziği (incesaz fasıl takımı: Kürdü! hi- cazkâr faslı) Safiye Tokayın iştirakile, 20: Ajans, meteorüloji haberleri, ziraat borsası (fiat), 20/15: Türk mi : Oku- yanlar: Nöcmi Rıza, Gemahat 383, Çalanlar: Vecihe, Fahira Fersan, Refik Fersan, Cevdet Çağla, 1 - Osman bey - Uğşak peşrevi, 2 - Alivefendi « Şarkı: Dalm seni ben ararım, 3 - M. Celâleddin Pa. - Şarkı: Nan flrkat şulepaş, 4 - Şevki bey - Uyşak şarkı: Tutuldu damı zülfü yare, 5 - Suphi Ziya - Uşşak garkı: Gü- cendi biraz sözlerime, 6 - Fahire Fer- san - Kemençe taksimi, 7 - Refik Fer- san - Hicaz şarkı: Göğsümden kaçıp git- tin, 8 - Refik Fersan - Hicaz şarkı: Ey benim gonca gülüm, © - Türkü - İndim yarin bahçesine, 19 - Sar semaisi, 21: Memleket saat ayarı, 2105: Konuşma, 2115: Beham, tahvilât, kambiyo - nu- kud borsası (flat), 2130: Müzik (Saksa- fan #oloları - Şükrü Sarıpınar tarafın- dan), 2140: Müzik (Melodiler Pİ), 22: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aş- kın) İ - Lineke - Eğlenceli marş, 2 - Ywain - «Dudakların!» operetinden pot- pu, 3 - Pachemepg - Viyananın cazi- besi (vals), 4 - Leusehenr - Mazurka - Fantezi, 5 - Rossini - «Hırsız saksuğun» komik operasının uvertürü, 6 - lineke - Venüs - Vals, 23: Müzik (Dans müziği), İ 2345 - 24: Bon ajans haberleri ve yarın» ki programı, BULMACAMIZ 10 4 — Zahmet - Boyada İstimal olunur bir nevi zamk, 3 — İtibar - Ala düz mana, 4 — Keder - Nefi edat. | 5 — Alâmet - Eski yaman parası. 6 — Başına «E. gelirse zeybek ağam olur - Sonsuz. 7 — Bibisenin bir kısmı - Tersi kısa bir zaman olur. 8 — Boy - Büyük bıçak. 9 — Avadanlık - Bir hayvan, 10 — Mauksad. Yukarıdan aşağı: 1 — Nakış sehpası » Kolsuz manto. 2 — Üye - Kudret, 3 — Çapul - Arzı, 4 — Bolluk. $ — Sonu olmıyarak. 8 — Sonuna «Rs gelirse bir ırk olür « Kasab satan - Kuş burnunun yarısı, 7 — İsim - Tersi ağacın koludur - Ks- Paro. 8 — Bir sayı - Dolayısile söylenen do- kunaklı söz. 9 — Kuvvetli kanaat - Bir erkek ismi, 10 — Yemek - Eski bir Türk kabile relsi, Geçen bulmacamızın bali Soldan sağa: 1 — Dedekorkut, 2 — Afili, İano, $ — Rebib, El, 4 — Amal, Ane, 5 — Ak, Res- sam, 6 — Dama, Şa, Ce, 7 — Abadi, Biat, 8 — Garaz, K. R., 9 — Irak, Aha, 10 — Naz, Klişe. İz, 8 — Leş, Al, 7 — Rie, Babahi, 8 — TARİHİ TURAKINA Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ ROMAN TTefrika No. 60 Kulaksız Petro, Prens Vilâdimir'in karısını yeraltında bir odaya kapatarak, dizinin dibinde votka içiyordu — Vlâdimir çoktan öldü... O. sana lâyık bir koca değildi, Mari Sen bundan sonra benim olacaksın! Mari, Petornun üzerine yürüdü. — Kapıyı göster bana, alçak! Petro, güzel kadını sert kollarile kucaklayıp sedirin üzerine attı: — Bu odanın kapısı benim istedi- ğim zaman açılır, Telâş etme! Otur, konuşalım biraz... Beni dinledikten sonra, gene gilmek istersen, odanın kapısını ben elimle açâcağım sana! Prenses Mari gözlerini açmış, Pet- roya, dişi bir kaplan gibi bakıyordu. Kulaksız Petro sevgilisini ele ge- çirmişti.. onu kolay kolay bir yere hırakamazdı. — Vihdimirin, bu şehirde herkes- ten gizli yaşayan bir dostu vardır, Mari! Bu, soyu belirsiz bir çingene karısıdır. Senden aldığı mücevherle- rin bir çoğunu one verdi. Vlâdimir onu çılgınca seviyor. Eğer bu kadın senden güzel olsaydı, Viâimire hak verecektim... Bu işe el atmıyacaktım. Fakat, bu çingene karısına benim uşaklarım bile tenezzül etmez. Vlâdi- mirin onunla yaşadığını görünce, sana acımağa başladım. Mari birdenbire sakinleşti. Petroyu can kulağiyle dinliyordu. Kulaksız tilki, genç kadını kâpa- na düşürmek için her hileye başvu- ruyordu, Sözüne devam elti: — Seni son defa kiliseden çıkarken görmüştüm. Ne kadar tatlı bir bakı- şin vardı. Fakat, ben seni ondan çokünce sevmiştim, Mari! Haniys bir gün, bundan tamam beş yıl ön- , şehir kapısından bir atila geçi- yordun. O zaman Vlâdimirle henüz evlenmemiştin. Sana rasladığım za- man, bana: «Buradan bir kö pek geçti mi?» diye sormuşlun! O gün köpeğini kaybetmiştin... Ben; «Görmedim, fakat aramak için size yardım edebilirim! demiştim. O gün seninle birlikte bahçelerde kö- pek aradığımızı hatırlıyor musun, Mari? İşte seni o gündenberi sevi. yorum. Hiç bir kadın - beş yil için. de - kalbimi dolduramadı. Senin seh- har bakışlarını, ruha kayan tatlı s&- sini, hasılı her dakika gözümün önünden ayrmıyan hayalini unut- mâadım ve bugünü; kocanın sânâ ihanet ettiği günü bekledim! Mari - nede olsa bir kadındı - Pet ronun sözleri gururuna dokuomuş, izzeti nefsini kırmıştı. O, Rusyanın güzel olduğu kadar da kıskanç ka- dınlarından biri idi. — Kocamın bir çingene karıslle seviştiğini nasıl isbat edebilirsin? Diye sordu. Petro her şeyi önceden hazırla- işti, Derhal yanındaki dolaptan bir dizi inel çıkardı: — İşte, sizin incilerinizden biri, Mücevherlerinizi elbette Lanırsınız. Çingene kızı, WVlâdimirin verdiği mücevherleri el altından birer birer salıyor. Bunu da ben satın aldım ondan. Mari inciye şöyle bir gözattı: — Vay alçak vay. Demek vatanı kurtaracağım diye aldığı mücevher- lerimi çingene karısına hediye et- miş. Petro gülerek, elindeki İnciyi öp- tü: — Bunların her tanesinde tenini- zin kokusu var. Dünden beri kollu. yorum onları... Sennekadar güzel, #akat ne kadar safsın, Mari! Viâdi. mirseni her gün aldatıyor, çingene karısında kalmasına taham- mül edemedim. Onu da satın aldım. Hele bir bak, Elbette tanıyacaksın kendi malını! Mari küpesini eline aldı — Evet, benim küpem. Ve hiddetinden titremeğe başladı. Prenses Mari, bütün bu hilelere lık ve küpeler prensesin vatan uğ runda. sarledilmek üzere verdiği ker» di mücevherleriydi, — Bir çingene karısını bana ter cih eden Vlâdimirden intikam almak borcum olsun. Diyor ve Kulaksız Petroyai â — Bırak beni, ondan öç alayıml Diye bağırıyordu. Vilâdimir'in karisi bulu- Wiâdimir hiddetinden çıldıracaktı, O glinlerde Moğolların (Dimitriyef)' şehrine doğru yürüdükleri haberi de gelmişti. Viâdimir, Dimitriyef kalş- sini iyice tahkim etmişti. Bir taraf- tan düşmanla çarpışmağa hazırla, nırkeri, diğer taraftanda karısını aramaktan geri durmuyordu. Petronun adamılari bu işi o kar dar mahirane bir şekilde yapmışlar« dı ki, vaka mahallinde ufak bir iş bile bırakmamışlardı. Prensesin arâr bacısı henüz ölmemişti. Fakat yarasi çok ağırdı; bir türlü kendine gelemik yar ve konuşamıyordu. Vlâdimirin bu arabacıdan başka ümidi kalmamıştı. — Hele bir iyileşsin... Karımın kimler tarafından kaçırıldığını elbet- te söyliyecektir. Diyordu. Dimilriyef halkı da he yecan içinde, prensesin kayboluşuna ağlaşıyordu. Viâdimir ve karısı, o güne kadar, vatanseverlikte bülün Ruslara örnek olacak kâdar büyük fedakârlıklar göstermişlerdi. Rüsyada Vlâdimir kar dar ilerisini düşünen, Moğollara kar. şı kendini dalma müdafaa edebile- cek bir halde bulunduran hiç bir prens yoktu. Vlâdimir: «Karımı bulana belim- deki altın kemeri vereceğim.» diyon du. Prensesi arâmiyan kimse yoktu. Herkes onun izini bulmağa çalışm Vlâdimirin muhafızlarından biri, Kulaksız Petrodan şüphelenmişt Petronun evinde gerçi iki koro araş- tırma yapılmışsa da, ufak bir iz bile bulunmamıştı. Fakat, Viğdimirin muhafızı bu evi - kimseye sezdirme- den - göz hapsine almıştı. Bir akşam, ortalık kararınca, Pef- Tonun evine bir tepsi içinde en nefla ve turfanda yemişler getirilmişti. Prenses Marinin taze yemiş sevdiği- ni bilen muhafız bundan şüpheye düşerek, evin bahçesine girdi, Ku- laksız Petro büyük bir odada oturu- yordu. Yemişler gelince, tepsiyi ken- di elile aldı. Tabaklara koydu. Vlâ- dimirin muhafızı pencerenin aral fından odanın içinde olup bitenleri seyrediyordu. Petro her zaman bu odada yemek yerdi... Yemek masası bile ortada duruyordu. Uşak yemiş- leri aldı, büyük bir itina ile odadan çıktı... Uşağın arkasından Petro da ayağa kalktı; kendine çekidüzen ve- rerek bıyıklarını büktü, kokular sü- ründü. Başındaki kalpağını yans eğdi. Ve sırtındaki gocuğunu bir kanapenin üstüne âtıp odadan çıktı. Petroyu pencereden seyreden mu hafız, onun sokağa çıkmak üzere hazırlandığını sanmıştı, Sırtındaki gocuğunu çıkardığını görünce: — Petro başka bir odaya gidiyor, Her halde bir kadınla başbaşa kas lacak, ! Diye murıldandı. Bu hazırlık onu gösteriyordu. Petro elbette evin başka bir odasına çekilmiş olacaktı. Viâdimirin muhafızı bir serçe kuşu gibi balkondan balkona, pencereden pencereye atlıyarak, iki katlı köp kün bütün odalannı dışardan tw cessüs etti. Bütün odalar karanlık” tı... Alt kattaki odalarda uşaklar ve | hizmeteiler oturuyordu, (Arkası var)