Eski bir evde oturuyordum. Bakım- sız bir bahçem vardı. Bir aralık bende bir bahçe merakı uyandı; Evimin önündeki bakımsız bahçeyi şöyle bir tanzim ettirmeğe karar verdim. Ar- kadaşlarımdan sorup soruşturdum: — Şöyle tanıdığınız mahir bir bah- çıvan var mı? Hattâ bir bahçe mü- fehassısı olsa çok daha işime yarar... Fakat arkadaşlarım arasinda böyle iyi bir bahçe mütehasssi tanıyan yoktu. Aradan birkaç gün geçti. Evimin kapısı çalındı. Baktım, uzaktan tanı- dığım komşum bay Mahir... Kendi- sile gayet resmi konuşur,. selâmla- Şir, geçerdik. Bay Mahir erime girer girmez: — Size hizmet etmek maksadile gö- liyorum efendim.. dedi, bahçenizi tanzim ettirmek istiyormuşsunuz, Ben bahçe mütehassıslarını tanırım, iyi bahçıvanlardan pek çok bildiklerim vardır. Bahçenizi fevkalâde bir su- rette tanzim ettirebilirim... dedi. Kendisine teşekkür ettim ve bahçe işini tamamile kendisine bıraktım. Birkaç gün sonra baktım, bizim eski, bakımsız bahçede büyük bir faaliyel$ başladı. Topraklar kağilıyor, tarhlar yapılıyor, bunların arasında yollar açılıyordu. Bahçıvanlar kan ter için- de çalışıyordu. Bizim komşu bay Ma- hir ağaçlardan birinin altına bir is- kemle atmış, yapılan İşlere büyük bir dikkatle nezaret ediyordu. Günler böyle geçti. Kendi kendime: «Şu bay Mâhirin başka işi yok mu acaba? Zavallı benim için ne kadar yoruluyor. Sonra bizim bahçe işleri- le ne kadar yakından, ne kadar bü- yük bir dikkatle alâkadar oluyor?» Hakikaten bay Mahirin bütün meş- guliyeti bizim bahçe idi.“Sabahleyin erkenden geliyor, akşam üzeri bahçe- den çıkıyordu. Bir müddet sonra bahçem, bay Ma“ hirin sayesinde son derece güzel bir hale geldi. Artık bu, şöyle böyle tanı- dığım komşuma nasıl teşekkür edece- gimi bilmiyordum. j Fakat bay Mahir, sanki gayet ehem- miyetsiz bir şey yapmış gibi: — Aman efendim bunun lâfi m olur?... Bahçeniz güzel oldu ya, bu benim için kâfi bir memnuniyettir... dedi; çıktı, gitti, Aradan bir iki hafta geçti. Bir gün Şu oturduğum eski evi adamakıllı bir tamir ettirmek istedim; İşime gi- derken sokakta büy Mahire rasgek dim. Bana: — Ne var, ne yok? diye sordu. — Şu bizim eski evi tamir ettirmek istiyorum... dedim. z Bu söz ağzımdan çıkar çıkmaz, komşumun gözleri parladı: -— Aman, dedi, bu iş kolay... Ben bunu hemen yapıveririm, dedi. Doğrusu, komşumu daha fazla zahmetlere sokmak istemedim: — Rica ederim, size zahmet olma sın... Ben kendim meşgul olurum... dedim, Bu sözüm üzerine, bay Mahir: — Katiyen olmaz... Katiyen ok maz!... dedi, siz gayet meşgul bir adamsınız, işiniz, gücünüz başınızdan 4şkın... Ev tamiralı ile uğraşacak vaktiniz yoktur... Ben bu işle meşgul olurum... — Fakat size karşı pek mahçup bir vaziyete düşeceğim, Himmet ettiniz, bahçeyi son derece güzel bir şekilde tanzim ettirdiniz. Şimdi de bu ev tami- ratı işini size nasıl havale edebilirim? -— Aman efendim... Şunun şura- sında komşuyuz. Böyle zamanlarda biribirimize yardımımız dokunmazsa me zaman komşuluğumuzu gösterece- giz? Komşum, âdeta büyük urarla ev tamiri işini üzerie aldı. İki gün son- ra evimde büyük bir faaliyet göze çar- Piyordu. Eski sıvalar dökülüyor, kırık dökük yerler tamir olunuyordu. Bay Mahir işçiler arasında dolaşıyor; gi. diyor, geliyor, etrafa eriirler veriyor; — Şunu şöyle yapınız... Bunu böy- le yapınız... diye bağırıp çağırıyoras du. İçimden: — Ne kadar işgüzar zat?... diyor- dum, insan kendi evinin tamiri için bile bu derece uğraşmaz, Fakat hakikaten Mahir, görülecek bir halde idi. Bizim evin tamiri İşin- 2 © kalüde olacaktı? i i bir şeyle meşgul olduğu yoktu. Onun bu vaziyetini gördükçe aklı- ma bazan fena ihtimaller geliyordu. Acaba Mahirin bu gibi işlerden bir çi- karı mı vardı? Doğrusu şüphelenmeğe başlamıştım. Fakat evin tamiri bitince hiçbir şüphem kalmadı. O eski ev âdeta yep- yeni olmuştu. Sonra bütün bu işler İ bana o kadar ucuza malolmuştu ki şaştım kaldım, Bu sırada tanıdığım bir inşaat kal- fası evime gelmişti. Etrafa şöyle bir bakındı. Evin tamiri için bir para tahmin etti, Halbuki ben bu paranın ancak yarısını vermiştim. Bay Mahire uyun Uzun teşekkür ödecek oldum. Fakat o gene yaptığı hizmeti gayet ehemmiyetsiz buluyor- muş gibi: — Aman, rica ederim, dedi,buda söz mü? Ne olur? Bu kadar bir iyilik- ten ne çıkar?.. Sonra dikkat ettim, Mahalledeki bütün komşular bay Mahirden son derece iyi bir surette bahsediyorlardı. Bir komşum: — Şu bay Mahir olmasa halimiz haraptır... diyordu, o kadar işgüzar, o kadar zevk sahibi, o kadar tez canlı bir adam ki, tuttuğu işi gayet kolay- lıkla, gayet az bir zamanda ve son derece büyük bir zevkle başanıveri- yor... Müketnmel adam, vesselâm... diyorlardı. Bana merak olmuştu. Bu kadar iş- güzar, bu kadar zevk sahibi, bu kadar tez canlı bir adamın evini merak edi- | yordum. Komtularının evlerini, bah- çelerini bu derece iyi tanzim eden bir adamın evi, bahçesi kim bilir ne fev- Nihayet bir gün kalktım, gittim; bir de ne göreyim? Sıvaları tamamile dökülmüş harap bir ev... O günü yağ- mur yağdığı için, her taraf akmış... Merdivenlerin tarabzanları kopmuş... Camlar kırık dökük... Evin bahçesi derseniz bir harabe... Bir mezbele... 'Tümsekler, yabani otlar bütün bah- çeyi kaplamış... Velhasıl her taraf berbad bir halde. O günü bay Mahir evde yoktu, Ka- | rısına sordum: — Bay nerede? — Bir komşunun evinin -tamiri var- miş... Malüm a, o böyle yardımları s€- ver. Oraya koştu. Nihayet yüzümü kızdırıp sordum: — Peki, bay Mahir kendi evile meş- gul olmaz mı? Kadın, acı acı güldü: — Başkalarının işile o kadar meş- gul ki, kendisine bakacak, kendi evini görecek hali yok... Hikmet Feridun Es Eminönü Halkevinden: 17/2/939 salı akşamı saat 2030 da Evi- mizin Cağaloğlundaki merkez salonunda İst. Üniversi resi Edebiyat Fakültesi tarih doçenti bay Mükremin Hali tarafından (Anadolu Selçukları) mevsulu bir konfe- rans verilecektir. Bu konferans için davetiye yoktur, Hert- kes gelebilir. . SPORCULAR?! Daima yaralanmaya mahkümsu- nuz, Düştünüz, ve bir yeriniz sıyrıldı mı biraz PATI VİROZA iii Mikrobun yaşamasına üremesine kat'i ve muhakkak mâni olür, ve sihhi bir surette imal edilen bir Bu güzellik kremi değildir, mütehassıs kimyagerler tarafından, fenni HER ECZANEDE BULUNUR 1639 m. 19,74 m. 183 Kes. 1515 Kes, ANKARA RADYOSU Salı 7/2/9039 TÜRKİYE SAATİLE 1230: Program, 1235: Türk müziği - Pl, 13: Memleket saat ayarı, ajans, meteoro- loji haberleri, 13,10 - 14: Müzik (küçük orkestra - Şef? Necip Aşkın), Varyete programı (Tangolar, valsler, fokstrotlar, saire), 18,30: Program, 13,35: Müzik (soli ve liederler - Ph, 19: Konuşma (Türki- ye postası) 19,15: Türk müziği - (İnce- saz faslı: Hicazkâr) Safiye Tokayın işti- rakile, 20: Ajans, metsoroloji haberleri, ziraat borsası (flat), 20.15: Türk müziği: Okuyanlar: Radife Neydik, Sadi Hoşses, Çalanlar: Vecihe, Reşad Erer, Cevdet Ko- zan, K. N. Seyhun, | - Osman beyin - Seba peşrevi, 2 - Dedenin - Göş eyle gülbülleri, 3 - Hümü efendi - Çok öür- medi, 4 - Âşık Muslafa - Bir esmere gö- nül verdim, 5 - Reşad Erer - Keman tak- simi, 6 - Sadeddin Kaynak - Durup ta bir bakışın, 7 - Said efendi - Şevkefza saz semaisi, 8 - Sadeddin Kaynak - BA gözlerine kurban olduğum, 9 - Sadeddin Kaymak - Batan gün kana benziyor, 10 - Refik Fersan » Kiz bürün de şalına, 21: Memleket saat ayarı, 2109: Konuşma (Hukuk ilmi yayma kurumu), 21,15: Es- ham, tahvilât, Kambiyo - nukud borsası (ilat), 2130: Müzik (Radyo orkestrası - Şet: Praetorlus) | - Pr, Barsanti: Conserto grosso trompet, iki obuva, tembal ve yaylı sazlar için, op. 3, Nr. 10, Re majör, Ada- gio - Allegro, Largo, Allegro, Andantino, Allegro, 2 - Joh. Christ, Bach: Senfonl Op. 9, Nr. 2, mi bemel majör, Allegro, Andante, Tempo di menuetto, 3 - N., Mlaskowski: Concertino lirico, op. 32, Nr. & wi majör. Allegretto, Andante monoto- no, Allekro glocoso, 22,15: Müzik (Sak- salon #oloları: Nihad Esengin tarafın- dan), 2245: Müzik (Dans plâkları), 23,45 - 24: Son ajans haberlefi ve yarınki prog- 120 Kr. 20 Kw. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. 133) Va, 525 7061228 1514 1732 1904)| KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve İşçi bulmak, için İstifade ediniz! i mitriyefe inince, merhemdir, Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. dn başa e dişimi, aşi ymm ŞagiN lcnbumd günce 3 kaşe alınabilir. yaya yayaya) © Si. de A TURAKINA TARİHİ ROMAN Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ Tefrika No. 48 Vlâdimir bağırdı: “Beni aldatma, Mari! Ya vatan; ya aşk. İkisinden birini tercih etl Prens Vlâdimirin msneviyatını ki- ran bir nokta vardı: Şutkanın ölü- mü haberi Rus prensinin canını sik- mıştı. Gerçi bu haberi verenlerden biri: «Şutkanın benzerini vurmuşlar sanıyorum. Fakat. Moğollar, Şutka- yı öldürdüklerini ilân ederek, cesedi- ni (Saray) şehrine götürmüşleri; dediyse de, Viâdimir bu haberi ihti- yatla dinlemişti. — Keşke öyle olsa... Şutka yaşa- sa da, onun yerine benzeri olan Ço- ban kızı ölmüş olsa. Diyor ve bununla teselli bulmağa çalışıyordu. Vlâdimirin, Şutkadan çok şeyler beklediği muhakkaktı. Şutka yukarı Volgada tahrikâtına devam ettikçe, Moğollar Volga kıyılarında rahat yaşayamazlardı. Moğol ordularının büyük bir kısmı bu yüzden o taraf- larda meşgul olacaktı. Vlâdimir de bu suretle Dimitriyef- te serbesçe teşkilât yapacak ve kar- şısına engel çıkmadan hüreket ede- cekti, Eğer Şutka ölmüşse. Moğol ordu- ları serbes kalmış demekti, Vlâdimir, Şutkanın kolay kolay Moğolların eline düşmiyeceğinden emindi. Şutka, Viâdimire gönderdiği son mektubunda şöyle diyordu: «... Volganın suyunu Moğol kanile kızıla boyamak için baharı bekliyorum. Turakina Moğol tahtında oturadusrun.. ve Moğol akıncıları Silizyada, Polonyada, Macaristanda atla- nnı süredursunlar. Ben de çok yakında Moğolları Volga- ya dökmek ve Rusyayı Moğol hanlarının istilâsından kur tarmak fırsatını ele geçirtee- ğimden eminim.» Vlâdimir; — Şutka kendisine güvenmese, bunları yazar mı? Diyordu. Rus prensi, Şutkanın ölümüne inanmıyor, bunun da bir Moğol tuzağı olduğuna hükmederek avunuyordu. ” «Ya vatan... Ya aşk. İkisin- den birini tercih et!» Dimitriyef şehrine yerleşen Rus asilzadelerinden biri, prens Vlâdimi- rin karısına çok eskiden gözkoymuş- tu. Kulaksız Petro. Bu, çok zengin bir adamdı. Babası vaktile Grandükün kız kardeşini tutardı, Prenses ölün- ce Kulaksız Petro da güzden düşe- rek sayfiyesine çekilmişti. Petro, ku- lağını bir savaşta kaybetmişti. Ku- laksız olduğunu belli etmemek için, bşaındaki kalpağını daima $ol tata- fna eğer ve başından kalpak çık- mazdı. Kulaksız Petro sayfiyesinden Di- prens Vlâdimirin Moğollardan korkarak telâşa düştü- günü ve Kaleyi tahkim ettiğini gör- !i dü, — Moğollarla çarpışmağa kârar verdiğini görüyorum, Viğdimir! de- di. Moğollar kılıçla yonlulmaz sert bir kayaya benzerler. Onlarla uğra- şılmaz. Neden rahatımızı bozuyor- sun? Şi - Ting ile uzlaşmak yolu dü- rurken, kavgaya, kan dökmeğe ne Tüzum var? Vlâdimir; — Dimitriyefin hâkimi benim. Sen karışma benim işlerime! Diyerek, Kulaksız Petroyu sustur- mak istemişti. Kulaksız Petro, ağzı kolay kapanır bir adam İnatçılıkta da çapkınlıkta olduğu ka- dar meşhurdu. Petro Vlâdimirden bu cevabi ak dığı gündenberi ona diş biliyordu. Vlâdimirin arkasından: — Bu memlekete yalnız sen hâkim değilsin! Bizi unutuyor musun? Diye bağırmıştı. Vlâdimirin Petrodan korkusu yok- tu. — Ben Moğollarla çarpışacağım. Sen istersen, sayfiyeno çekil, şehir- 1 e A O İK SR mail İY SAĞ e şk İLK ME! bü Şa e ap Şe NM ağ eda en ei ğine MG al e NN Diye haber gönderdi. Fakat, Ku- laksız Petro canını kolayca Moğolla- ra beslim edecek kadar aptal bir adam değildi. Vlâdimire csvab ver- medi ve şehirden bir yere çıkmadı. Petro, Vlâdimirin karısını avlamâk için çareler arıyor, araya hafiyeler koyarak, güzel prensesi elde etmeğe çalışıyordu. Viâdimirden başka, bütün Ru$ asilzadeleri, Petronun güzel prensesi sevdiğini biliyorlardı. Acaba prenses Vlâdimirin de Pet- roya meyli var mıydı? Petro gibi, herkes te bunu merak ediyordu. Bir gün Vlâdimirin karısı kilise- den dönerken. at üstünde kahraman- lar gibi giden Petroya rasliadı. Pet ro, güzel prensesi hürmetle selâm- iıyarak alınm dizginlerini çekti. genç kadına yol verdi. Prenses, Pet- ronun selâmına tatlı bir tebessümle mukabele etmişti. Bunu, kilise dö- nüşünde yolları dolduran bütün asilzadeler görmüştü, O günden son- ra, herkes şu hükmü verdi: — Petro, Vlâdimirin karısile sevi- şiyor! * Yerin kulağı vardır, derler. İnsa- nın duymadığını düyar. Günün bi rinde - hiç bir şeyden haberi olmuyan Viâdimirin kulağına şunları fısılda. dılar: «-— Karın, Kulaksız Petro ile sevi- şiyor! Gözünü aç!» Vlâdimir bu haberi alınca şaşır. mıştı. Çünkü, o, karısının memleke- tine en yüksek vatenseverlerden çok daha derin bir sevgi ile bağlı oldu- ğguna ve böyle düşmanın memleket kapısına çullanacağı bir zamanda karısının gönül işlerile uğraşmıyaca- ğına inanmıştı. Vlâdimir: — Şimdi bir Kazak kılıcı beynimi oyup kafamın derisini yüzseydi bu kadar canım yanmazdı! Diyerek derhal karısının odasına koştu. Prenses yalağına Uzanmış ve saç- larını dökmüştü. Prensesin neşesi vardı... Hazin bir sesle yavaş yavaş aşk türküleri söylüyordu. Kocasının birdenbrle şiddetle içeri girdiğini gö- rünce yerinden kalktı: -- Gökyüzünden yere düşmüş bir yıldırıma benziyorsun, Vlâdimir! Se- ni bu kadar hiddetli görmemiştim şimdiye kadar. nen var? Moğollar mı geldi yoksa kapımıza? Vlâdimir içeri girince kapıyı ka- padı. Prensesin yanına gitti. Vlâdimirin saçları dimdik olmuştu. Hiddetinden ateş püskürerek solu- yordu: — Beni aldatma, Mari! Ya vatan, ya aşk. İkisinden birini tercih eti Vatanı tercih edersen, kocanla bir- likte kalırsın! Aşkının esiri isen, Aşığınla memleket dışına gidersin! Bana bir kelime ile cevab ver: Han- gisini istiyorsun? Prenses büyük bir şaşkılnık içinde bocalıyordu. — Neler söylüyorsun, Viâdimir? Diyerek yerinden fırladı, Kocasi- nin boynuna sarılmak istedi, — Çıldırdın mi sne, Vlâdimir? Bü- tün servetini vatan uğrunda sarfe- den bir kadın, vatanına neyi ve ki- mi tercih edebilir? Sözlerinden bir şey anlayamıyorum.. ne demek İsti- yorsun? Viâdimir yüksek sesle bağırdı: — Âşıksın; seviyorsun...! Güzel prenses. kocasının ellerine sarıldı: — Evet, seviyorum... Vlâdimir gözlerini açarak: — Hah şöyle. Hakikati çabuk iti- raf ettin! dedi. Onu sevdiğini her. kes biliyor. — Ben seviyorum. Fakat kocamı... — Yalan söylüyorsun! Onunla 88- vişiyorsun! — O kimdir? — Âşığın, Kulaksız Petro, (Arkaş var)