A ŞT TR A > stanbul kazan, ben kepçe AŞ Rumelihisarının ötesi Balta lima» dı. Oraya ismini bırakmış olan za © meyi İstanbulun fethi sıralarında Gelibo- ludaki donanmamızı hazırlıyan Bal. ta oğlu Süleyman beydir. Osmanlı devletinin ilk derya kap- tanıdır. Muhasara sıralarında, gemi lerimizi bu (Fedalya) limanına geti. ren odur. Koydaki mahud yalı bir kaç nok- tadan tarihimize karışoyr. 1834 te Avrupalılarla yaptığımız ticaret mu- ahedesi, 1841 de Tuna beyliklerine müteallik beş devletle müzakere et» tiğimiz müuahede burada imzalanmış. Damad Feridin senelerce yangel- diği, bütün kumpaslarını . kurduğu bu Mediha sultan sarayı nihayet Balıkçılık enstitüsü oldu çıktı. İleri- sinde de Bulgurpalas sahibi Habib beyin yalısı. Balta limanı çayırı orta Boğaziç- lilerin sayılı mesirelerinden biriydi, Boyacıköyünün bu namı alması 1806 senesinden sonradır. Kırkktliseli bir kumaş boyacısile soyu sopu ve çırakları. 40 hane olarak İstanbula leri yerde otursunlar, zensatlarını yapsınlar) demiş. Koca şehri. karış karış gezmişler, burada karar kıl. mışlar. Bu köyün sahillerinin eski halini bilirim. Kayıkhanelerinin üstü tüm- sekli, inişli çıkışlı, gayet daracık rıh- tımları vardı. Arabayı, otomobili bi- rakalım; yanyana iki insan bile zor geçer. Büyük yalıları yok değildi. Daireli askeriye muhasebat relsi mü- feti paşa zade Ahmed Ziya bey ke rimesininki ve saire... Emirgân... Dördüncü Murad Re- van kalesin! zaptettikten sonra ka. le dizdarı Emirgün oğluna her na. silsa ısınıvermiş. Adam yaman musi- kişinaslardan. Beraberinde İstanbu- la getirmiş ve Yusuf paşa diye bura- da ona bir yalı kurdurmtuş. İsim ora- İskelenin karşısındaki Çinarlı kah- veye ecnebiler bayılırlar. Cami, birin. ci Abdülhamidin. Bitişiğindeki Şerif Abdullah paşanm elân duran yalısı, bilhassa selâmliği Asarı âtikadan sa yılıyor. İlk Mısır Hidivi İsmail paşanın ha- remli, selâmlıklı Şeddadi yalıları, ko- ruları 65 yıl evvelin en saltanat sü- rTülmüş, keyif edilmiş mahalleridir. Şimdi enkazları bile kalmıyan yer- lerinde Karadenizin poyrazı esiyor. Emirgânde hukuk âlimlerimizden ANI Şehbaz efendiye aid yalı, askeri mektepler müfettişi Zülüllü İsmail paşaya, ondan sonra da Mısır prens- lerinden bilmem kimin emekdan buz depoları, bir hayli de kireç ve taş ocakları vardı. Koydaki Rıza bey zade Ömerk bey, onun da oğlu Fuad bey biraderimiz, köyün eşrafındandırlar, Artık sahil boydan boya yeni ya- pıdır, İpekçi Küni'nin köşkü (şimdi Babanzade Fuad beyin uhdesinde); iskelede Levazım reisi Edirneli Ah- med Afİf paşanın akarları; dönemeç- ten sonra (amuvo) şekili şahane yalısı; kıyıcığında camisi ve mahal lesi, Yeniköy büyük yalıları ve bir iki köşkü (müstesna, kapı kapamaca (Balta Umanından YenimahalleyeJ Tarabya koyunun eski bir resmi Rumluktu ve aşağı yukarı hâlâ da Aynıdır 2... Deniz kenarında Mısırlı Baid Halim paşa; Celâl, Suphi ve Se- dad Nuri biraderlerimizin pederleri Nuri bey, tepede Köse Raif paşa gibi ekâbir de otururlardı. Hristaki, Viasto, Evyenidi, Baltazi kabilinden Rum bankerleri de yazlığa gelirler. miş. Bu Baltazi, (Mayerling faclası) na uğrayan Avusturya velinhdi Arşldük Rudolfun sevgilisi meşhur Vetsera- nın amcası oluyor. Burundaki Avusturya, Macaristan sefarethanesini dolanıp yürüyelim. Kalender bundan 30 bu kadar sene evveline kadar Boğaziçinin en kibar mesiresiydi. Hem karalı, hem de hizli... Rıhlımında konak arabaları, nu- marasız kira faytonları, paraşuller ve yayan piyasacılar. Açığında yalıla- rın pırıl pınl futaları; sandallar, kâ- yıklar. Gazinoscunda İncesaz, Or- kestra, Kalender köşkü de damad Nevşo- hirli İbrahim paşanın zevk ve safa yerlerinden biri imiş. 1827 de çıkan Rusya muharebesinde ikinci Mah- mud sancakı şerifi getirip köşkü as- keri karargâh yapmış. Burası Çırağanın tamamile aksi: Yani önünden geçerken yüz mutlaka © tarafa döndürülecek; zinhar sırt çevrilmiyecek... Biraz gittikten sonra (Krup) ve (Mavzer) fabrikalarının vekili Hü- ber'in kâşanesi (sonra Misir pren- seslerinden Kadriye Hüseyine intikal kolonisi tarafından yaptırılan ma reşal Molteke'nin bir âbidesile üs- tünde mareşalin resmi bulunan, Prusya kral ve Osmanlı padişahı na mana dikilmiş mermer bir sütun var- dır... İngiltere sefarethanesi 1911 de yanmıştı. Tarabya, (şifa) mânasına olan Rumcasından gelme. Eski patrikler- den biri umulmaz bir hastalığa tu- tulmuş; burada havayı tebdil edince iyileşmiş ve isim bu şekilde kalmış- miş. Boğazın en lüks oteli (Sümmer Palas) tı İskelenin karşısına tahta. perde gibi dikilen (Tokatliyan oteli) Aşı boyalı Fransa sefarethaesi fi tarihinde Fenerlilerden ve Eflâk ve diye etmiş. Bununda bir kısmı 1913 te yandı. Kışın Salıpazarı önünde demirli. yen ecnebi istasyonerler yazın bura- ya toplanırlardı. çıkılırken Karadeniz! ik gören bu- rasıdır, Köy, Keçecizade Fuad paşanın sa- daretinde, (Yeniköy) namife bazı kimseler tarafından kurulmuş. Ruş harbinden sonra muhacirler oturtul- muş, Başlıcası Dahiliye Nazırı Memduh paşanmki olmak üzere tektük yalı. ları da yok değildi. Kefeli köyü saf havası, leziz suyu,. Asude muhiti, bilhassa Dede Yusu- fun dalyaniyle şöhretliydi. (Bristol) oteli olan bina Petersburg büyük ek çisi Hüseyin Hüsnü paşanın, aşağı- sındakiler de yaveri şebriyarilerden Talât paşanın pederi Rıfat paşanın, (Sabah) ceridesi sahibi Mihranin ya» Ilarıydı. Büyükdere çok zamanlar küçük bir balıkçı köyü halindeymiş. İstan- bula daimi olarak yollanan Avrupalı sefirler kışlarını Beyoğlunda, yazla. rını da Boğaziçinde geçirmeğe baş- Jadıkları anlar orası yerli hıristiyan. lar tarafından rağbet bulmuş... Rus- ya ve İspanya sefarethaneleri bura- dadır, Büyükdere oldumolasıya Boğazın en kalabalık, en şenlikli yeridir. Sırt- lardaki (Belvü), rıhtımda (La Piyer), Üniver), iskelede (Ambasadör); ça- yıra yakın (Plalan) isimlerinde hayli otelleri bulunurdu. Çayırdaki anaç Çınarı, Avrupalılar tarihe karıştırırlar. 1096 daki Hağlı- | lar seferinin elebaşılarından o (God- İrua dö Buyun) a mal ederler. Güya ordusu karşıya geçmeden evvel bu- rada âram etmiş. Büyükderenin piyasa boyu 30 yıl | evveline kadar da şimdiki gibi pek | elvcivli olurdu. Cuma ve pazarları | yapurlar tıklım tıklım insan taşırdı, Mezar burnunu Mesar burnuna çe- viren, oŞirketihayriyenin (kıymeti emekdar ve müdürlerinden Giridi Hüseyin. Haki efendi rahmetlidir. Sarıyor adı, çarşıdaki türbesinde yatan Sarı Baba isimli bir zaltan tü- Teme, Sarıyerin Çırçır, Hünkâr, Şifa, Fındık, Kestane suları, incesazlı, hok- kabazlı, ortaoyunluydu... Kadınlar tarafı kafeslerle bölünmüş; hepsi de iğne atsan yere düşmez halde. Ekseriyet paraşullerle gider, çok- Jarı da Adalarvari eşeklere binip (deh çüş, deh çüş) yollanırlardı. Ka- fesler ardiyle gelsin pandomimelar... Tebessüme karışmış yelpaze salla” yışlara, göz süze süze çiçek koklayış- Jara, kalbgâhın üstünç el koyup bay- gın vaziyetlere mali olanlar bahtiya- Tın bahtiyar. ve Şükrü adında iki kişi bir “meyha- nede rakı içerek sarhoş olmuşlar, mey- haneden çıklıkları sıtada bir saat mesglesinden kavgaya tutuşmuşlar- dır, İsmail, bıçakla Şükrüyü 80l ka- şından ve kollarında ağır surette ya- Talamıştır. Şükrü, nakledildiği Mem- leket hastanesinde yaralarının tesiri- Je ölmüştür. Suçlu, zabıtaca yakalan- miş, tevkif edilmiştir, Tetrika SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ yüzü Yazan: SÜLEYMAN KANİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakki mahfuzdur No. 289 Abdülhamidin padişah olduktan sonra Ilk Icraatı ve ilk kararlar Mithat paşa ağustosun yirmi yedin- ci günü Abdülhamid efendi ile görüş- tü. Neşredilecek kanunu esasi daire- sinde hükümet eyliyeceğine dair Ab- dü'hamide yemin verdirdi. Maksudu- na ermenin pek yaklaştığını anlıyan Abdülhamid Mithat paşa ne istediyse kabul etti; vadetti; yemin etti! Pazar gün Şeyhislâm Haytullah efendinin yalısında bir içtima yapıldı. Kazaskerlerden Fetva emini Halil, Seyfeddin, Üryanizade Esad, Ahmed Hilmi efendiler ile sadrazam müler- cim Rüştü, Mithat paşalar da burada idiler, Rüştü paşa sultan Muradın hasta- lığı cinnet olduğunu beyan ile ciheti şeriyesini sordu. (Madem ki cinneti sabittir. Mah'lu- dur.) Cevabı verildi. Fetva Emini Halil efendi (Saltanatın veliahd vekâletile ida- Tesine) şeran cevaz olup olmadığını hayli tetebbü etti. Fakat buna şeran müsaid olacak bir mesele bulamadı. Bulsa da büyük kardeşinin deliliği. ni ve bu halile saltanatta devam ede- miyeceğini bilen veliahdın buna râzı olmıyacağı muhakkaktı. Abdülhamidin iclâsı artık umüumen zaruri görüldü. İlk icraatı Ablülhamid efendi cülüsuna takad- düm eden geceyi analığı dördüncü ka- dın Perestu kadının Nişantaşındaki ko- nağında geçirmişti. Damad Mahmud paşa da orada idi. Abdülhamid mabe. yin hizmetlerini kimlere tevdi edece- ğini o gece kararlaştırdı. Mabeyin başkâtipliği ticaret mecli- si azasından Said beye, mabeyin ferik- liği Tophane meclisi azasından Liva Said paşaya tevcih olunacak, sultan Muradın baş mabeyincisi Ethem efen- di makamında ipka edilecekti. İkinci mabeyinciliğe Osman beyi, üçüncü kurenalığa Yusuf beyi, diğer kurena- luklara Kâzım, Hüseyin, Mehmed bey- leri münasip görmüştü. Muzika fe- rikliğini sabık muzlika feriği Necip pa şaya verecekti. Diğer hizmetlere de kendisine müntesip olanlar geçirile- cekti, (Mütercim Rüştü paşa ertesi günü bu tevcihata şiddetle itiraz eylemiş iso de Abdülhamid bu itirazlara ehem. miyet vermedi.) Ertesi günü (19-31 ağustos) Top- kapıda içtima esnasında Mütercim paşa sultan Muradın hel'i fetvasını Fetva emini Halil efendiden alarak Şeyhislâm Hayrullah efendiye verdi. O da bunu hırka dairesinde bekilyen Abdülhamide takdim etti. Cülüs resminden sonra Abdülhamid mütercim Rüştü paşayı hırka dairesi. ne çağırarak sultan Muradın haneda- nı azasile Çırağana naklini irade etti, Bu iradenin yerine getirildiği haberi üzerine yaldızlı kapıda hazır bulunan saltanat kayığı ile Dolmabahçeye git. ti. Orada damad Mahmud Celâleddin paşayı Abdülüziz hanedanına iltifat. larını tebliğe memur etti, Mahmud Celâleddin paşa Fer'iye dairesine giderek Abdülâziz hanedanı âzasıma yeni padişahın iltitatlarını ay- rı, ayrı tebliğ eylemesi üzerine hepsi dualar, teşekkürler ettiler. Sultan Murad günlerinde Abdülâziz ailesinin gördüğü tazyik son detece- yi bulmuştu. Abdülâzizin oğullarile kadın efen- dilerinin oturdukları daire İle sultan Muradın validesinin dairesi arasında» ki kapı duvar ile ördürülmüş, pence- relere kâmilen tahtalar muhlanmıştı. Mahmud Celâleddin paşa bunlari kaldırttı, Bazı münasebetsizlikleri du- yulmuş olan haremağaları defettiril. di. Abdülâzizin validesi Pertevniyal sul. tan oğlu hakkında ne barid muamele- ler yapıldığını, oğlunun kendi kendi. sini nasıl öldürdüğünü, bu vakadan bir gün sonra kendilerinin hakaret- lerle nasıl Topkapı sarayına nakledil- diğini Mahmud Celâleddin paşaya an- latırken feryad ve figanlarla sulfan Muradın validesi aleyhinde inkisar ediyordu. Mahmud Celâleddin paşa Pertevniyal kadının bulunduğu daire. de münferiden ikamet ettirilmekte olan Tiryâl hanım ile de görüşerek padişahın iltifatlarını beyandan son- ra kendisini Dolmabahçe sârayına da- vet etti, Bu ziyaretlerde ne işitti, ne gördü ise hepsini Abdülhamide anlattı. İlk niyetleri Abdülhamid cülüsundan sonra Ter- sanede verilen ziyafette bir nutuk irad eylemiş, bu hutka zırhlı kumandanı dan olmanın verdiği serbesti ile o gün. lerde garip addedilecek bir tavır ve eda görülmüştü. Abdülhamid bundan incinmişti. Sadrazam Rüştü paşa da istigna tave rı takınarak her vesile ile istifaya kal. - kıyor, Abdülhamidin canını sıkıyor. du. O da bu teessür ve sıkıntı ile sadık bendelerine tazallüm esnasında: — Sultan Azizin hal'ile zabitler ye- niçeriliği kurmuşlar! Bunlara hadle- rini bildirmek lâzım! Vükelâ da padi- şahlığın hiç hükmünü bırakmıyacak muamelelerde bulunuyorlar, Bunun da önüne geçmeden benim için rahat olmıyacak! Diye takip edeceği siyasetin âdeta umumi hatlarını çizmişti! Fakat onun hiç çekemediği kendisi. ni tahta geçirmek hususunda en ziya- de israr etmiş olan Mithat paşa idi! Padişahlara en ağır görünen şey birisinin minneti altında kalmaktır. Hele bu adama incaz etmek İsteme. dikleri bir valid ve ahidde bulunmuş olurlarsa... Abdülhamid Mithat paşaya taham- mül edilmez bir vâsi gibi bakıyordu. Mitbat paşanın huzuru onu tazip ediyordu. Rivayet edildiğine göre: Bir gün Mithat paşa huzurundan çıktıktan sonra asdikasına: — Hiç biriniz beni bu adamdan kur. taracak kadar sevmiyorsunuz! Onu kendi elimle mi öldüreyim? Demişti! Gönüllü taburları Sirp muharebesi başlayınca sada- ret makamından padişah namına eli silâh tutan müslümanlar silâh allı- na davet edilmişti. İstanbuldaki talebeden ve saireden gönüllü yazılmağa başlandı. Bunların başı bozuk» şeklinde sevkleri muzır olacağından muntazam taburlar teş- kiline vükelâce karar verildi. Bunların” levazımını tedarik için bir iane def- teri açıldı. Bu deftere yüz bin kuruş ila yazılan damad Mahmud Celâleddin paşa -Taifte boğdurulan- bunlarm ta- limlerile meşgul olmağa memur edil. a İstanbul gönüllüleri Haliç -köprü içi ve Şirketi Hayriye vapurlarile mecca. nen Beykoz çayırına nakledildiler. Beykoz tabakhanesi nazırı Hidayet bey -Bağdad valisi Hidayet paşa - bu taburlar teşkilâtında çok gayret gös- terdi, Ders'am hocalardan Şehirli Şa- kendileri de efrad ile birlikte talimler yaplılar. Şevk ve hahiş pek ziyade idi, Bedirhanzade Bahri ve Ali beylerle Salih bey Kürdlerden birer tabur teş- kil ettiler. Arnavud Feyzi ağa gega ve toskalardan birçok gönüllü topladı. Altunizade İsmail efendi bir tabu- run silâhlarından başka her türlü le- vazımını kendi malından tedarik etti, (Altunizade sonra Rus muharebesin- de de bu suretle iki tabur teşkil ve teos biz eylemiştir.) Başnökmel köylü Veli ağa İstanbul. daki taşcı ve bahçıvanlardan Vinçsten lerle müsellâh altı yüz kadar boşnak topladı, Fenerlilerden Demoösten efen- dinin cemettiği hıristiyan gönüllüler de bir tabur addedildi. Yalnız Osmanlı tarihinde görülme- miş bir şey olmak üzere hiristiyan ta. burunun sancağına bir de haç işareti konuldu. Bunların her biri münasip görülen cihetlere sevkedildi, (Arkası var)