SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tetrika Nisbetiye köşkü davetinin mahiyeti - Abdülâzizin metrukâtı Sultan Muradın ne haremde, ne | mabeyinde bulunmadığı haberi sara- yı alt, üst eder. Valide sultan ve etra- | fındakiler fena halde heyecan ve te- lâşa düşerler. Bahçeler, sarayın her | tarafı aranır; nihayet birisi gelerek | padişahın Beşiktaş iskelesinde bulun. *| duğu haberini getirir. 2 Haremağaları, yaverler, mabeyin erkânı iskeleye koşuşurlar. Birkaçı te- mennalar ederek padişahın yanma 30 kulurlar. Tatlı diller dökerler; yalva- rırlar, yakarırlar; nihayet sarayına dönmeğe ikna ederler. 5 — Padişahın artık daimi ve kuv- vetli bir tarassud altına alınmadan zabıt ve idaresi kabil olamıyacağı an- Jaşılınca vülidesile asdikası bu vazife- ye evvelce sultan Azizin hizmetine ve. rilmiş olan Mustafa pehlivan ile İb- rahim pehlivanı, Pomak İbrahim peh. livanı, Murad pehlivanı tayin eylemiş- lerdi, Bir gün gerek bunlar, gerek diğer bendeğân nasılsa gaflet ederler; sul- tan Muradı yalnız bırakırlar. O da sa- rayın alt kat penceresinden bahçeye çıkar. Eskiden oturduğu veliahd dai- resi önüne gider. Oradaki deniz ha- vuzuna kendisini atacağı esnada nö- betçi nizamiye askeri yetişir. Padişahı tutar. Arkadan gelen bendegân hayli zahmetle kendisini içeriye alabilirler. Olmaz! Beşinci sultan Murad tahta cülüsu için götürüldüğü serasker kapısından Ayrılmadan evvel saray müşürlüğüne Misirlı Halim paşayı, mabeyin başkü- tipliğine Namık Kemal beyi, baş ma- beyinciliğe Seyid beyi nasbetmişti. Bu tayinler Hüseyin Avni paşanın hoşu- na gitmedi. Paşa bunları bozdurtarak yerlerine Nuri paşayı, Sadullah beyi, Ethem efendiyi geçirtti. Cülüsundan, iki, üç gün sonra ha- remi hümayunda valide sultana ve va- lide sultan tarafından kendisine va- ki olan iltimas üzerine sultan Murad mütercim Rüştü paşa damadı Meh. med beyi seryaver olarak almak iste. di. Ve bu arzusunu serâsker Hüseyin paşaya açtı: — Seryaver Mehmed paşayı diğer bir hizmete kayırıp yerine Mehmed Rüştü paşa damadı miralay Mehmed beyi almak niyetindeyim. Bu adam vasfettiklerine göre kâmil ve edip bi- risi imiş! Ne dersiniz? Bu sual üzerine Hüseyin Avni pa- ga: — Allah vücudü şahanenize ömür. ler ihsan eylesin! Şimdiki seryaver Mehmed paşa hakikaten maâiyeti şa- hanenize elverir adam değildir. Mısır. lı miralay Hüseyin ve Celâl beyler de böyledirler. Mehmed bey ise gençtir.» Maiyeti şahaneniz seryaverliğine her cihetce elverişli olan akıllı, zarif, edip bir zat makamı âcizi seryaveri Musta. fa beydir. Diyerek mirliva Mehmed paşa ile iki miralayı yaverlikten çıkarttı ve ak- Tabasından olan Mustafa beyi serya- yer nasbettirdi. Sultan Murad 1876 haziranının iki- sine müsadif ilk cuma selâmlığında Ayasofya camisine giderken kendisi- hi alkışlıyan müslüman ve hiristiyan. lara elile selâm vermişti. Padişahların alkışlara bu suretle mukabele etmele- Tİ ananeye mubalifti. Hüseyin Avni paşa bu hareketin muvafık olamıya- çağını padişaha hatırlatmak istedi. Bu defa sultan Murad kızdı; — Paşa! Unutmayınız ki Allah na- zarında bütün insanlar müsavidir. Ben kâvur ne demektir anlamam. Bir padişahın kendisini hürmetle selâmlı. o yan halka mukabele etmeğe heden hakkı olmasın? Saltanat makamına © « aid hareket ve muamelelere bir daha © karışmayınız! : Diye çıkıştı. Vakıl saltanatının ilk birkaç gününden sonra Bünkârın ta. vir ve hareketlerine Hüseyin Avni pa. E şa için karışmak imkânı kalmadı « , - çünkü Hüdeyin Avni paşa Çerkeş © Hasan tarafından öldürüldü! - amma © ç kimler, hattâ saray hademesine ka. © dar, kimler karışmadı" Nisbetiye köşkü daveti hakkında | i Abdülhamid, Abdülüzizin katli da. Bu AA sü | ettirmek istediği bühtanını karıştır- No. 276 vası arasına bir de sultan Muradın şehzadeleri (Bebek) sırtında Nisbeti- ye köşküne davet ederek orada idam mıştı.' Bundan maksad saltanat ha- nedanı azasını sultan Muraddan ten- fir idi, Bu davete isnad olunan sulkasd | tertibinin hiç asil ve esası yoktur. Hâ- dise şöyle cereyan eylemişti: Sultan Murad ilk cuma selâmlığı için öğleden birkaç saat evvel Topka- pı sarayına gelmişti. Vükelâ da orâ- ya gelerek birlikte Ayasofyaya gitmiş- lerdi, Namazdan sonra gene Topkapı sarayına avdet edilmiş, sultan Murad, bir, iki saat daha hırka (dairesinde kalmış, sonra karadan Beşiktaşa av- det eylemişti. Mütercim Rüştü, Hüseyin Avni, Mit- | hat paşalar işlerin rüyeti için o gün Hayrullah efendi yalısında toplanan vükelâ meclisinde hazır bulunmak üze. re denizden gitmişlerdi. Sultan Mura- | dın zati hizmetlerinde bulunan peh- livan Mustafa o gün Topkapi sarayi- na ve camiye padişah ile beraber gidip gelmişti, Damad Mahmud Celâleddin paşa | cuma günü Çamlıcadaki köşkünden | inmemişti. Sultan Murad o gün bira- | derleri Abdülhamid, Reşad, Kemaled- din, Burhaneddin, Nureddin efendiler. | den her birine iki bin beş yüzerden bi- nere kadar altın atiyeler ile Seyid | beyi göndermişti. Seyid bey avdetinde şehzadelerin teşekkür ve memnüniyetlerini arzey- lemesi zaten kardeşlerile daima tekel- lüfsüzce birleşmek istiyen sultan Mu- radın bu yoldaki arzusunu tahrik eyle- miş, padişah cülüs merasiminin daha arkası alınmadığını düşünmiyerek er- tesi cumartesi günü öğle yemeğini kars deşlerile birlikte yemek hevesine düş- müştü. Seyid bey davet için tekrar efendi. lere gönderilmişti. Cumartesi günü sabahleyin Hüse- yin Avni paşa saraya gelince bu davet maddesi kendisine bildirilmişti. O gün cülüs tebriği için şeyhler ile sair bazı zevat geleceklerdi. Hüseyin Avni paşa tertibin bozulması caiz olamıyacağını beyan eylemekle davetin tehiri zaru- ri görülmüştü, Seyid bey meseleyi valide sultana açtı. Davetin tehirine karar verildi. Fakat sultan Murada haber vermeğe meydan kalmadan Abdülhamid efen- di aldığı atiyeden dolayı büyük karde. şine teşekküre geldi. Valide sultan bir yanlışlık olma- mak yani davete dair bir lâkırdı aç- mamasını ihtar eylemek üzere damad Nuri paşayı sultan Murada gönderdi. Nuri paşa da Abdülhamld efendinin huzurunda sultan Muradın kulağına davetin tehiri zaruri olduğu için efen- diye buna dair söz açılmamasını fısıl- dadı. Daveti yapan Seyid bey davetin geri kaldığını da şehzâdelere tebliğ etti. Hattâ Nureddin efendi Hacı Hüseyin bağına kadar gelmiş iken Seyid beyin | ihtarile avdet etti, İşte hakikat bundan ibarettir, 1 Gerek davette, gerek davetin tehi. | rinde vükelâ heyetinin hiç bir kararı yoktur. Mütercim Rüştü ve Mithat paşalar cumartesi günü Abdülhamid efendinin avdetinden sonra saraya gelmişlerdi, Davet bütün şehzadelere değil, yalnız sultan Muradın kendi kardeşlerine münhasır idi, Kendi kardeşlerini itlâf edip diğer şehzadeleri sağ bırakmakta sultan Murad için ne menfaat olabilirdi? Ne cihetten muhakeme olunsa bu bühtânın tutar yeri bulunmaz, Ancak Abdülhamidin sultan Murada ve hal'. lerde bulunmuş vükelâya isnadların- da mantıki esaslar aramak abestiri Abdülâzizin metrükâti Abdülâzizin ölümünden Iki gün son- ra mabeyinden bir yaver gönderilerek damad Mahmud Celâleddin paşa -Ta. ifta boğdurulan. saraya davet edil. miş, müsahiplerden Abdülkerim ağa delâletile sultan Muradın validesi hu- zuruna çıkarılmıştı. Kızlar ağası Sü“ leyman ağa da burada idi, “(Arkası var)! | Tanburi Cemil - Muhayyer şarki - Pür , 4 - Seherapow — Palova yarınki program, enine DALGA UZUNLUĞU 1639 m. £ 183 Kes 1914 m. 15195 Kes, 3170 m. 9485 Kes, ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Puzar 20/1939 1240: Program, 1245: Müzik ÜHafit müzik - Pİ), 13: Memleket saat ayarı, ajans, meteoroloji haberlöri, 13,10: Müzik (atı? müzik devamı - Pİ), 1345: Türk müziği: Çalanlar: Reşad Erer, Vecihe, Re- fik Fersan, Fahire F, Okuyan: Mustafa Çağlar, 1 - Osman bey - Hüzam peşrevi, 3 - Kömürcü zade - Hüzam beste - Aldım hayali perçemin, 3 - Musullu Osman - Hü- sam şarkı - Neşeyabı lüttun, 4 - Ethem efendi - Hüzzam şarkı - Eşki çeşmim, 8 - Fahire Fersan - Taksim, 6 - Kemal Emin - Müstear şarkı - Bu heşeden sana ey dil, 7 - Müstenr saz semaisi, 1415 - 1430: Konuşma (Ev kadın sat), 1730: Program, 1735:.Müzik (Pazar çayı - PU, 18,15: Koluşma - (Çocuk saati), 1845: Müzik (Pazar çayı devam), 19,5: Türk müziği (İncesaz Tâsı - Uşak faslı), 20: Ajans, meteoroloji haberleri, 20,15: Türk müsiği: Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam, Cevdet Kozan, Cevdet Çağla, Okuyanlar; | Müzeyyen Senar, Sadi Hoşses, 1 - Buzi- nik peşrevi, 2 - Arif bey - Suzinak şar- Kı - Aşkınla yanmaktadır canu ten, 3 - Nuri Şeyda bey - Suzinâk şarkı - Sevdim seni, 4 - Mehmed Nasip - Hicazkâr şar- kı - Seni candan (severim, 5 - Suphi Zi- ya - Hicazkâr şarkı - Khli - zevkin, 6 - TAR TAP şarkı - Bülbülün derdi, 9 - Türkü « Dağları aşamadım, 10 -'Tat- yos - Hüseyni saz semaisi, 21: Memleket saat ayarı, 21: Neşeli plâklar R., 2110: Müzik (Riyaseticümhur bandosu) - Şef; İhsan Küçner); 1 - Fuçik - Floransa | marşi, 2 - Lahar - Kupido « Vals, 3 - Plemö - Ramunço operasının uvertürü, | 4 - Mastenet - Las Erinnyes süllinden Di- | vertisman, 5 - Tavan - Macar fantezisi, | 72: Anadolu ajansı (Spor servisi), 22,10: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aş- | kın): 1 - Malvezzi - Eni çiçekleri (İsapnyol danm), 2 - Borodin - 3 nel Kuartetin Notturnosu, 3 - İtalo Nucci - | İlkbaharın çiçekleri (intermezzo - Marş) (ağır. vals), 5 Michiels - Çardaş No. 2, 6 - Suppe - fi? süvari alayı komik operasının uver- türü, 2245 - 73: Son ajans haberleri ve BULMACAMIZ ie Taahhüd - Büyük yeşii biber, İneş kalburdan geçirmek - Vermek. Alman Mület meclisi, 4 — Tersi beyazdır - Kırmızı - Köyün efendisi, 5 — Sağ taraf - Başına «Ç. pişmemiş olur. 6 — Kederli düşünce. 7 — Boyunun arka tarafı - Doğru yolu, gösterme. 8 — Sekte, 9 — Caka - İkindi ile yabsı arası 10 — Başı N» gelirse nasil ki mina- sınadır - Büyük. Yukarıdan aşağı: 1 — Yırtıcı bir kuş 3 — Aramızdan biri - Yilm on ikide biri « Beygir. 3 — Baş - İki mevki arasındaki uzaklık. 4 — Bir tarafa eğmek - Bir meyva, 5 — Orta. 8 — Kalın tüy » Usul 7 — All erdirme. 8 — Örme - Tersi 'meşgalediğ. 9 — Büyük çadır - Tokat, 10 — Temizlik - Nota. Geçen bulmacamızın bali Boldan sağa: 1 — Lubiyat, Si, 2 — Acemaşitan, 3 — Namaz, Na, 4 — Ar, Üst, 5 — Eşek, Eza, 8 — Talak, Sürü, 7 — İse, İl, 8 — Akim, N. M., 9 — An, Dântelâ, Hemen, İkiz Yukardan aşağı: 1 — Largeto, Ah, 27 —Uc,Şa,Ane,3 — Bendelik, 4 — İma, Kaside, 5 — gelir Bugün Türk Hava Ku- rumuna bağışlıyacağimiz kurbanlar, yarin bizi ölüm tehlikesinden koruyacak kanatlar olacaktır. İZMİR ye mülhâkati için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar TURAKINA TARİHİ ROMAN Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ Tefrika No. 42 “Sen yaşamağa lâyık bir kadınsın, Şutka ! Gel, canına kıyma ! Ölürsen, Moğollardan kim öc alacak...?n Danef birdenbire ayağa kalktı ve ihtilâlci kadının kollarına sarıldı; — Şimdi o yakalanacağız, Şutkal Gönüllülerimizin hepsini kılıçtan ge- çirdiler, Haydı bakalım... -— Bana (kaçalım) deme, Danef! Bana (bir başka yere sığınalım) de, Çünkü ben kaçmağa alışmadını. Bil- hassa düşmanın. karşısından... Danef, Şutkayı sürükler gibi çekti: — Pekâlâ. Dediğin gibi olsun. Şu- rada hazırladığım çizli bir siğınak var, oraya gidelim. Oklarını aldılar. Kulübenin altına girdiler. Yer altından yürüdüler. İki kayayı üstüste çekip gizli yo- Jun ağzını kapadılar ve öteyana geç- tiler. Burada kayaların nltında çok €s- ki devirlerden kalma gizli yollar var- | dı. Danef burasını herkesten iyi bi- lirdi, Bu suretle emekliyerek bir hayli yol aldılar ve harb sahasından uzaklaştılar. Moğollar kulubeyi : çarçabuk ateş- lediler. Şutka nasil olsa, ateşi görün- ce kendini dışarı atacaktı. Bir Moğol yüksek sesle haykırdı: — Dışarı çık, Şutkal Canından emin ol! Bir kılına bile dokunmıya- cağız. Ateş kulubeyi sarınca, Moğol 7a- bitlerinden biri kapıyı kırdı: — Onu kurtaralım... Ateş içinde yanarsa, Şi - Ting bizi astırır. Onu diri olarak tutup götürmeğe mec- buruz. İçeri girdikleri zaman hiç kimseyi göremediler, arkadaki kayalıklara baktılar, Biri söylendi: — Buradan kaçmışlar. — Nereden anladın? — Kaçarken oklarını düşürmüş- ler. Moğol askeri yerde bulduğu bir kaç oku zabitine uzattı. Kayaların üstünden üç kole ayrı- larak sağa sola yayıldılar ve kulübe- nin arkasından Şülkayi aramağa koyuldular. Halbuki, Şulka, o daki kada kayaların altından başka isti- kamete giderek bir hayli yol al mişlı. Şutkayı o gün ortalık kararıncaya kadar aradılar, bulamadılar, . — «Düşmanı yenemedim... Fa- kat aşkımı yendim!» Moğollar, yeniden bütün Volga kı- yılarına hâkim olmuşlardı. Şutka için: «Kaçtıs diyenler de vardı, «Kulübesinde yandı!» diyer ler de çoktu. Şufkanın izl ve adı kaybolmuştu. Dâanef, onu kaçırdığı gündenberi memnundu. «— Çekofun koklıyamadığı bir çi- çeği ben elimle derledim. O artık be- nimdir> diyordu. trafı kayalıklarla sarılmış bir or- manin içinde yaşıyorlardı. Şutka kendini göstermek değil, adını bile saklıyordu. İhtilâlci kadının Moğollardan gö Zü yılnuştı, O, Kazak köylülerinden korkuyor- du. Geride kalan kadın ve yaşlılar: — Erkeklerimizi boş yere ayaklan- dırıp kırdırdı. Ah şu dişi tilkiyi bir ele geçirsek.. Diyerek, Şutkaya diş biliyorlardı, Şutka bir gün, kendisini çok se- ven Danefe: — Düşmanı yenemedim. Fakat, Aşkımı yendim. Bundan sonra ne sevmek İsterim, dedi, ne de sevilmek, Şutka, Danefin eline düşmüştü. Dânef onu bir yudum su gibi iç- mek istiyordu. Şutkaya gelince, 6, ömründe bir kere bir erkek sevmiş, Çekofu kendi- ns koca olarak seçmişti. Çekof geri dönmeyince, bu vahşi ruhlu kadında başka bir erkek sev- mekten ve evlenmekten vazgeçmişti. Bilhasaa Volgada kuvvet ve nüfuzu mahvolduktan sonra, o artık ölmüş demekti, Moğollar bu havalide adamakıli yerleşmişlerdi. Bundan sonra Şutk& firsat bulup meydana atılsa bile, p*“ şinden hangi köylü gelecekti? Yerik ler * Moğolların ne kadar kuvveti olduğunu ve Rusyayı baştanbaşa İf gal etiğini görüyordu, Şutka ecdad” nın öcünü âlacak diye tekrar onun peşinden kim gidebilirdi? Volga Kazakları bir daha başka dırmamaâğa and içmişlerdi. Bu vaziyet karşısında Şutkanıf yapacağı bir iş vardı: Moğollara te# lim olmak. Fakat; ihtilâlci kadın bunu da hav“ salasina sığdıramıyordu. — Moğollara teslim olursam, beni dünyanın en ağır İşkencesile geber tirler.. diyordu. Şutka “bunu düşünürken, Danefin engel olâcağını hesaba katmamıştı. Birgün Danefle konuşurken: -— Ben artık yaşamak istemiyorun dedi; ölmeğe kârar verdim. Moğollar ra teslim olmayı düşünüyordum. Onların beni işkönce ile öldürcekleri- ni tahmin ederek, işkencesiz ölmek istiyorum. Sen bana ülüm hakkındâ bir fikir veremezmisin? Danef bu sözleri dinlerken tri yordu. — Ben senden Ayrılamam, Şutkal Ben, seni seviyorum. Beni bu 15518 ormanda yâlnız bırakmak mi isti yorsun? — İstersen sen de gel benimle... — Ben yaşamak istiyorum, Şut ka İstikbalden ümidimi kesmedim. — Ne bekliyorsun? — Rusyanın ayaklanmasını. — Yumuşak döşeklerinde ve sıca- cik şatolarında yaşayan asilzadeler- den bir şey mi umuyorsun? — Ben de, senin gibi, onlardan bir şey beklemiyorum, Şutka.., Bu işl gene köylü yapacak, — Çok beklemek lâzım. Belimis iki büklüm oluncaya kadar, saçlari- mız ağarıncaya kadar beklesek, köy- lü gene büşkaldırmağa cesaret ede- mez, Bu işi belki bizim torunlarımış yapacak, Biz görmiyeceğiz. -— Neden böyle ümidsizliğe düş- tün, Şutka? Moğolları votkaya alış- tırmak, onları sarhoş ederek kuvveti ellerinden almak mümkündür, — Dedim ya... Bunu yapmak için de zaman lâzım. Biz göremeyiz bun- ları, — Mutlaka ölmek mi İstiyorsun? — Evet. Haydi, bana söyle, en ko- lay ölüm hangisidir? Danef sevgilisinin boynuna sanl- mak istedi: — Seni bu korkunç yolculukta yalnız bırakmak istemem. Fakat, ca- nına kıyma, Şutka! Sen ölmeğe değil, yaşamağa lâyık bir kadınsın! o Ha- yatımızı birleştirirsek, o büyük gü- nü çocuklanmız olsun idrak edebi- lir. Böyle kuru bir ağaç gibi, meyva vermeden göçüp gidersen adın in unutulur. Ecdadının öcünü de ala cak kimse bulunmaz. Haydi gel, beni dinle... Şu sığındığımız orma- nın koynunda talih bizi birbirimize kavuşturmak için başbaşa bıraktı. Talihimize karşı nankörlük yapmı- yalım. Ölmek çok kolaydır... Fakat, neslimizi üretmeden ölürsek, dünya- ya gelişimizin ve yaşayışımızın mâ- nası kalmaz. Şutka, Daneften hiç bir yardım göremiyeceğini anlayınca susmuştu. İhtilâlci kadın, Danefin sözlerine kıymet vermiyor ve kararında sebat ediyordu. Şutka acaba kendi kendini öldüre- bilecek miydi? “ Aşk mı galip... Para mı?! Danef, Şutkayı çılgınca seviyordu. Şulka kendi kendini öldürmesin diye, delikanlı, onu yalnız bırakmı- yordu. Böylece geçen iztırablı günler uza- mağa başlamıştı. Bir sabah Danef, sığındıkları inde uyuklarken, Şutka yavaşça delikan- lının yanından sıvıştı. (Arkası var)