HALİ Avrupalıların o (Altın boynuz) de Yişleri, Rumca eski adı olan (rise Keras) ın tecrümesi. Kâğıdhane ve Alibey derelerinin çatal vaziyette, boynuzu ândırışlarindân dolayı. * Haliç evvelce daha geniş ve derin- miş. Derelerin molozlârı, bayırların döküntüleri gittikçe doldurmuş, di- 5 bini de balçık haline getirmiş. Dünyanın bu en lâtif manzaralı yerinin baş nazarlığı vapurlarıydı. 68 yıl evvelki (Çıngıraklı Tatar) isimli mizah gağetesinde meşhurlaş- muş bir karikatür vardı: (2) numarsh vapurun burnunda» KI lostromo: o (Varda'.. Çiynenecek- sin! diye bağırır. Öndeki kayıkçı da cevab verir: (Yetişebilirsen çiyne!..) Kasımpaşanın bizce İlk ehemmiye- ti, Fatihin Dolmabahçeden ve karâ- dan, kadirgalar indirişi, Muhasara- idakilerin, dünyaca duyanların âğız- Tari âçık kalmış, ğ Kasımpaşa, Kanuni Süleymanın vezirlerinden” Mısır'da, Mora'da vali- likleri var. Oraya cami ve medres& yaptırdığından âdi- kalmış. 'Tersanenin buraya kuruluşu birin- ci Ahmed devrinde, 1615 senesinde- dir. Sırttaki Bahriye Merkez hastanesi, derya kaplanı Hasan paşa yapısı imiş. Kıyıdaki eski nezaret binası az çok tarihidir. 1876 da, keenne Ru- meli meselelerini .halletmeğe, daha doğrusu başımıza çorap örmeğe kal- kışan konferansın içtimagâhı idi. Kasımpaşa ile Hasköy arası boylu- boyunca Tersaneydi. Pek gerilere gitmiyelim, Abdülâziz devrinde dün- ya (obahriyeciliğindeki (mevkiimiz üçüncülük, İngiltere ve Fransadan sonra biz (1). Hiç şek ve şüphe yok- tur, bu varlığın köküne incir diken Abdülhamiddir. Gayet iyi hatırlarım. $13 Yunan muharebesine kadar Haliç, zırhlılar- la, korvetlerle, gambotlaria tıklım tıklım doluydu. Hareketsizlikten mid- ye kumkuması olmuşlardı. Mulüm a bunlar ayaklı; belki Or- taköy önlerine açılıverecekleri, Yıl- dıza toplarını çeviriverecekleri tutar, Binaenalâzalik bir işgüzarın tavsiye- siyle bacaları çıkarılıp büsbütün ya- talak edilmişlerdi, 313 Yunan harbinde bir çıktılar, bir daha İstanbula dönmediler; sene- lerce Çanakkalede pinekleyip gur- dular. 308 senesindeki Halicin donuşunu hayal meyal hatırlıyorum. Buzların üstünde çocukların koşuşması biraz gözümün önüne geliyor. Hasköy ismine memleketimizde çok raslanır; bilhassa bıraktığımız Rumeli topraklarında... İstanbul Hasköyünün Beni İsrail mekarı olu- şu, Kösem sultanın Yenicami temel- lerini âtlırışından sonradır. O Hâvali o vakitler'yahudi yatağı imiş. Cami yapılırken onları Hâlicin karşısına göç ettirmişler. Sirkecide- kiler de, şimendiferin rayları döşe nirken, gene Hasköye yollanmış. Hâ- Jâ Demirkapıda oturanlar bakiyeleri, Hasköy bayırlarının üstündeki Ok- meydanı eski kemankeşlerin, yani yayla ok atanların talimgâhı, Padi- şahlar bile gelir, kabza alır, atışlara karışırlarmış. Halıcoğlundaki (o (Mühendishanel fünunu o berrii hümayun) denilen eski topçu mektebi üçüncü Selimin, kapısındaki tarih te (Hüsnü Aşk) şairi Galib Dedenindir. Son iki mıs- rai şudur; Bu mısfa geldi bir tarihi Galib Mühehdishanet nev resmi VÂl 1210 hieri yılına düşüyor. Cami Üçüncü Selimin annesi Mihrişah ka- dınındır Sütlücede (Süt Membaı) diye bir Rum köyü varmış; isim oradan gel- me, Karaağaç mezbahasının. elektrik santralinin olduğu yerler dağ, bayır, çayırdı. Eyüp, en koyu müslümanların seni- tiydi. Eba Eyyubü Ensari, hazreti Muhammedin osahabelerinden ove mihmandarı, Yani Mekke'den Medi- ne'ye hicretinde, ol hazreti babasi- nıri hanesine misafir etmiş. iğ Devletli, 670 yılında İstanbulu mubâsaraya gelen Yezidin kuman dasındaki” Muaviye ordusundaymığ. Beksenini aşkın olduğundan harb ve darbe dayanamayıp irtihal eylemiş ve kalelerin dışarısına defnedilmiş. Aradan 800 bu kadar sene geçi- yor. Fatih sultan Mehmed İstanbü- Iu kuşatıyor. Rikâbindeki * velilerden Ak Şemseddin, Ebu Eyyübün merka dini rüyasmda keşfetmiş. İstanbul alınınca, Fatih, hazretin (gösterdiği mahalle türbe, medrese, kütübhane ve cami yaptırtmış. Şimdiki cami üçüncü Selimindir. Evet, Eyüp sofular, sulehalar mer- camiye, türbeye, kırlara gidip gelen, sırtları abalı veya cübbeli, elleri tes- bihli, mest papuçlu, hacıyağı koku- Yu, abdesli, oruçlu kimesnelerdi. Eyüpte duyulan yalnız ezan, niat, ilâhi idi. Sokaklarında erkek olsun, kadın olsun biç bir gence tesadüf edilmezdi. Geçen sene ölmüşlerimizi ziyaret dolâyısle oralara yolumuz düştü. Kebabcılardan, kaymakçılardan kim- seler arama; ilâç için bir dükkân oyuncakçı kalmamış. Mostrasına bak- tım. Eski oyuncaklardan bir tane- çik olsun yok. Nerede o arabalar, be- şikler, davullar, kocakarı zırıltıları, kursak düdükler?... Adamcığaz 2za- maneye uymak için otomobil, oöto- büs, kayık şeklinde şeyler doldur- muş. Zürafayı andıran atlar, deniz aygırına benziyen inekler koymuş. Bir tarafta da (Made in Germani) markalı teneke oyuncaklar. Etraftaki bakkalların, tütüncüle- rin, hattâ zerzavatçılarnın ve manav- ların rafları rakı, şarab şişeleriyle dopdolu... Kahvelerden gramofonlar, radyolar haykırıyor. Sokaklarda mon- şer baylar, tango bayanlar fing atıyor. Defterdarın İsmi kimbilir hangi İ Şıkkı evvel, sani veya salis defterda- İ rından kalma. (Feshanel âmire) de, İ binbaşılığında büyük babam müdür. | lük yapmış, Binaenaleyh Abdülâziz zamanında mevcud. Ayvansarayın yamacından İstan bulun kara surları başlar. Tekir, ya- ni Tekfur sarayına (Hebdomon) de- nilmesi yanlışmış; doğrusu Konstan- tin Porfirojenet sarayı imiş. Birinci Selimin Tebrizden getirdiği sanat- İ kârlar arasındaki çinieiler önce İz- niğe yerleştirilmişlerken üçüncü Ah- med devrinde buraya nakledilmişler. Bina daha sonra bir aralık cam fab- rikalığı da yapmış. İstanbulun fetbi günü (2) şehre ilk giren 50 kadar yeniçeri Tekfur sarayının yanıbaşındaki (Kirko Por- ta) isimli kapıdan girmişler, solun- daki kulenin tepesine de bayrağımı. | Tadaki idarei nehriye zı çekmişler... Balat, İstanbulun en has ve ka- rakteristik yahudi mahallesidir. De- niz kıyısındaki kale duvarlarının orüda bir kapısı bulunduğundan (Ba- İat kapısı) derlermiş. Eski Karagöz ve orta oyunlarında» ki yahudi türküsü meşhurdu; Balat Kapısından yirdim içeri Yuzeller oturmuş iki keçeli Ando, ande, ande Balata. keziydi. Orada göze çarpanlar hep | - Istanbul kazan, ben kepçe © - Eski Tersane Balatın şimdiki hali eskisine niş- betle güllük, gülistanlık sayılır, Aman yarabbi ne berbad, pis koku- lu, darscik daracık sokakları vardı. çarşısında baştana aşağı kokmuş ba- lıklar, çürümüş zerzâvatlar, muşmuü- Jaya dönmüş yemişler. Bir leş rayi- hâsıdır gidiyor. Öyle de ağız kalaba- lığı, şamata ki kulakları tikamazsan başın, beynin kazan... Balatın cumartesi kibarları çok- tu. Göbeğe kadar sakallı, sırtları kürklü ihtiyarlar; bşalarına oyalı yemeni dolamış, kadife kürkler ku- şânmiş poliçalar,ş Fener, Rum pâtrikhanesiyle meş- hurdu. Vaktile rtayanın en yüksek tabakası (Fenerlilermiş 17 nci ve 18 inci asırlarda Eflak ve Buğdan yoyvadaları onlar meyanından seçi- lirmiş. O kibar famliyaların bir kıs- mı Beyoğluna taşınmışlar, bir kısmı da Yunanistanı boylamışlar, Fenerdeki kırmızı boyalı büyük bina 1880 de yapılmış olan Rum meklebidir. Demirden mamül * olan Bulgâr Kilisesi de 1897 de, Viyanalı “mimat Waagner'in yâpısı, > İskelenin bitişiğindeki (Kılburhu) gazinosu, 35, 40 sene evvelin ince- sazlı've en rağbetli bir gazinosuydu. Kâğıdhaneden, Silihdarağadan dö- nenleri seyre gelenlerle hıntahınç olurdü. » Ayakapı'daki Gül camisi tarihi sa- yılır. Eskiden (Aya Teodoğya) kilise- si imiş. İstanbula girişimizin arife- sinde imparator on ikinci Kostantin Paleolog, peşinde nıaiyeti, Ayasofya- dan buraya kadar yayan gelmiş. Halk geceyi orada dunlarla geçirmiş; beraberlerinde gül çelenkleri de ge- tirmişlermiş, Gül camisi denilmesine bunu se- beb gösterenler var. Cibali'nin (Cebbi Ali) şeklinde ya- Siyah bavulun içinde bulunan cesedin esrarı Paris zabıtası, bu korkunç cinayet Paris zabıtası çok esrarengiz bir ci- nayetin tahkikatile uğraşıyor. Geçen hafta Parisle Saint Honor& caddesin. de Marengo otelinin müsteciri kara- kola giderek komiseri görmüş ve ken- “ disine demiştir ki: — Bundan on beş gün evvel oteli. me gelen bir müşteri, kiraladığı oda- ya siyah renkte bir bavul birakmıştır. Bavuldan dehşetli bir koku çıkıyor. Öyle zannederim ki, içinde bir cesed Yârdız. Komiser bü ihbar üzerine der. hal otele koşmuş, ötelcinin gösterdiği 13 numaralı odaya girerek bavulu z0r- Yukla açtırmıştır. Bavul, açılır açıl. maz, etrafa müthiş bir koku yayılmış, kolları, ve ayakları arka tarafına bağ- lanmış bir cesedin bavulun içine yüzü koyun yatırılmış olduğu görülmüş- tür. Meçhul ölü keskin bir ustura ile boğazlanmıştı. Sırtında bir spor elbi- sesi vardı. Bavulun dibinde de kan- ların dışarıya sızmaması için kalın bir battaniye serilmişti. Zabıta bu esrarengiz cinayet karşı» sında otelciyi, 15 gün evvel 13 humaralı odayı kiralamış olan şahsın hüviyeti hakkında sorguya çekmiştir. Otelci polislere şu izahatı vermiştir. —2 Kânunusani gecesi idi. Sırtın. da denizcilere mahsus bir elbise giy- miş tahminen 30 yaşlarında bir adam otele geldi, bir oda istediğini söyledi. Kendisine üçüncü katta 13 numaralı odayı gösterdim, Muvafık buldu. Ya- nında eşya namına birşey yoktu. Fa- kat peşinen bir aylık kirası olan 180 frağı ödediği cihetle odayı kendisine kiraladım. Kendisine uzatlığım be- yannameyi doldurdu: İsmi Rodon, zılışıma çok rasladım, fakat ötesini * mesleği de denizci imiş. Ertesi gece, fazla turtıklıyamadım. Burası da öte-| pen odama çekilmiştim. Birdenbire denberi Rejisile meşhurdur. Tütün İnhisarımızin en büyük fabrikaları, depoları elân orada. Sermed Muhtar Alus (1) Emekdar (Mesudiye) 1874 de deni- 26 indirildiği esmalar İngilizlerin Akdeniz #ilosunun amirel gemisi (Sultan) Ja ör- nekmiz. telefon zili çaldı, kapıyı açtım. Bir gün evvel 13 numaralı odayı kiralamış olan şahsın, uzun boylu bir arkadaşile bu siyah sandığı iki halkasından tutarak içeriye soktuklarını gördüm. Kendile. rine odalarına kadar refakat ettim. Sonra tekrar odama dönerek uyudum. Ertesi sabah aşağıya indiğim zaman Eski salnamelerin birinde gördüğüm | kiracının oda anahtarını duvara as- aşağıdaki rakamlar, Tersanenin o vakit- ki vaziyetini göstermek itibarile hayli şa- yanı dikkattir. Tezgâhların sayım: Makine fabrikaşın- da 24, modelhanede 25, tamirat kismm- da 35, boru İmalâihanelerinde 12, meki. ne demirhanesinde 48, kebir çekiçte 5, sayir çekiçte 15, kazanhanelerde 653, gal- vanizma dairesinde 1, bakırhanede 8, in- şaat tezgâhlarında 67, imalât dökümha- nesindea 35, imalât demirharesinde 38, tüfekhanede 7, kurşun boru fabfikann- da $, roket kısmında 9, tuğla fabrika- sında 7. Havuzlar, Girld'deki Suda, İzmit, Baş- tersaneleri ve fabrikaları da cabası, (2) 20 Mayıs 1453, salı, sannasanasanasansasanau. Eminönü Halkevinden: 1 — 23/1/09 pazartesi akşamı saat (2030) da Evimizin Ceğaloğlundaki meğ- ke? salonunda bay Asaf Halet Çelebi ta- rafından (Ressam Bedri Rahmi Eyüboğ- Ta) ve 24/1/930 salı günü akşamı saat (200) da Üniyersite Edebiyat Fakültesi Tarih Doçenti bay Mükremin Hall tara- (Anadolu Belçükları) konferans verilecektir. tur. Herkes gelebilir. tığını ve bana şu mealde bir tezkere de bıraktığını gördüm: «Ben yirmi kânunusaniye kadar muammasının düğümlerini çözmeğe uğraşıyor gaybubiyet edeceğim. Odama ve eşyala- nma dokunmayınz.» Ondan sonra otele hiç uğramadı. Bi - raktığı bavuldan müthiş bir koku in. tişara başladığı cihetle, size müracaat ederek meseleyi anlattım, İşte bildi. ğim bundan ibarettir. Fransız zabıtası, bu esrarengiz ci- nayet muammasını halletmek için en marul polis hafiyelerini bu işe memur etmiştir. Katilin cesedi kapamış old ğu bavul, Kan sızmamak için ba içine serdiği battaniye, maktulü ayaklarını ve kollarını bağlamak için kullandığı ipler, zabıtanın elinde tah- kikatı aydınlatacak yegâne delileri teşkili ederler, Bavul yepyenidir ve katil ile şeriki cürmünün cesedi saklamak için yeni aldıkları muhakkaktır. Battaniye ve ipler için de ayni mütalâa İleri lebilir, Binâenaleyh şimdi Fransız z8- btası, bu bavulun ve battaniye. nin hangi mağazadan alındığını araş. tırmaktadır. Bu noktaları aydınlattı. İf çün, bu muammanın çözülmesine doğru mühim bir adım atılmış olacak» tır. Esasen otelci meçhul müşterisinin eşkâli hakkında zabıtaya mufassal malümat vermiştir. Oteleinin anlattı. ğa göre 13 numaralı odayı kiralıyan müşteri, orta boylu, esmer benizli, nefe sine hâkim, soğukkanlı, sırtına deniz. cilere mahsus elbise giymiş 30 yaşın. da kadar bir adamdır. Otelin müşte- risile beraber siyah sandığı getirmiş olan arkadaşına gelince, otelcinin po- Mslere verdiği malümat noksandır. Çünkü herif, sabaha karşı otele gel- miş, otelci de uyku sersemliğile eşkâ- ne dikkat etmemiştir. Maamefih uzun boyludur. Maktule gelince, kısa boyludur, si tında spor elbise vardır. İskarpinle. ri bağlanamamıştır. Boğazı bir kula- ğından öbür kulağına kadar ustura ile kesilmiştir. Ustura yarasının uzun luğu, 22 santimetredir. Maktul kisa boylu olmakla beraber, adaleleri çok inkişaf etmiştir. Bedeninden, ağır iş- lerde çalışan bir işçi olduğu tahmin edilmektedir. Fransız gazeteleri, bu esrarengiz ci- nayet etrafında sütünlar dolusu taf- silât veriyorlar. Menemen (Akşam) — Menemende modern bir mezbaha binası inşa edil diğini yazmıştık. Şimdi Menemen halkının yediği et, shhi kontroldan geçiril. 2 — Her iki konferans için davetiye yok- | mekte ve halk, yediği etin temiz, hastalıksız olduğundun emin bulunmakta. dır. Yukarıdaki zesimde Menemenin yeni mezbaha binasi görünüyor. & salk nie dell kekik ln nan akil ii