Askeri müzemizde neler var? Üzerinde Mustafa Kemal imzasını taşıyan düşman zabitlerinin şapkaları Darüssaade ağası yanına cücesini almış, geniş minderine kurulmuş m Tramvayda önümdeki sırada iki kişi konuşuyordu. Sözlerinden kendi. lerinin İstanbula yeni geldikleri anla- şıliyordu. Tramvay Eminönüne gelin. ce pencereden dışarıya baktılar; — Vay, vay... Yenicami ammada açılıyor ha... Cami olduğu gibi meyda- na çıkacak... Diye hayret etdiler ve açılmağa baş- lıyan meydanı pek beğendiler, Bir müddet sonra biri ötekine sor- du — Bugün nereleri gezeceksin baka- lm... — Askeri müzeye gideceğim... İs- tanbula kaç kere gelişimde niyet ede- rim ederim gidemedim. Bu sefer gide- ceğim... Bunu dinlerken aklıma geldi. Sene- lerdenberi askeri müzeyi ziyaret etme. miştim. Orada birçok yenilikler yapıl dığını, bir kıyafet müzesi kurulduğu- nu, İstiklâl harbine âid bazı eşya gö trildiğini işitiyorum. Fakat bunları hiç görmemiştim. Düşündüm ki benim. vaziyetimde olanı pek çok kimseler vardır. Çoğu muz bir seyyah kadar bile İstanbulu, bâzı müzeleri, meşhur tarihi abideleri gezmemişizdir. İstanbula gelen her Amerikalı sey- yah Kariye camisini gezmiştir? Kaç- ta kaçımız Kariye camisini biliriz? Ben de bu niyetle tramvaydan Gül- hane parkı önünde indim. Askeri mü- zZenin yolunu tuttum. Müzenin etrafında zengin bir top koleksiyonu göze çarpıyordu. Tam kapının yanında Fatihin İstanbul mu- hasarasında döktürdüğü toplardan biri duruyordu. İçeri girdim. Medhalde İstiklâl har- binde düşmandan iğtinam edilen si- lâhlar sıra sıra duruyorlar. Biraz ile- ride Yavuz Sultan Selimin Mısır sefe- rinde düşmandan aldığı dipçikleri kak- malı kıymetli silâhlar... Büyük bir camekân içinde bazı kıy» metli saray eşyası... Umum! harpte iğtinam edilen Rus çarına aid bir ta- kım eşya... Gayet süslü bir tef, bir ki. tara, çok büyük bir kasa, bir çay ta- kımı ve öteberi... Duvarda yağlı boya bir resim... Mektebi Harbiyenin ilk ka- Picısı Baba Gazi... İşte müzeye son zamanlarda konu- lan eşya... Ağrı isyanında şehid olan tayyareci Rifat Neşetin elbiseleri, kılı CI, şapkası, Askeri müzeyi, ilk gezdiğim zama. na nazaran çok değişmiş buldum. Meselâ duvarlarda gayet büyük can- tablolar yapılmış. Bunlarla bazı mu- harebeleri, mankenlerle, topları ve sa- iresile çok iyi canlandırılmış. Meselâ Çanakkalede topçularımız tarafından Buve zırhlısının batırılma, mandanlar... Buve müthiş bir surette batıyor... Daha ileride gene canlı bir tablo... Birinci Viyana muhasarasi... Büyük salona Çanakkale, İstiklâl harplerine aid kıymetli hatıralar ko- nulmuş. İşte dört tane düşman zabi- ti kasketi... Dördünün de başında kur- şun delikleri var. Hepsinin üzerinde şu cümle 331 senesi 4-5 mayıs gecesi Anafartanın Korku deresinde maktul düşen düşman zabitlerinden birinin kâsketi... Bu şapkaların üzerinde kıymetli bir imza göze çarpıyor. On dokuzuncu fır-* ka kumandanı Mustafa Kemal... Bunların yanında İstiklâl harbinde esir düşen general Trikopis'in kılıcı ve Aapuletleri... İlerideki koridorda 49 numaralı de- Yik deşik bir olomobil... Mahmud Şev- ket paşanın içinde öldürüldüğü oto- mobil... Burada öyle şeyler var ki her biri için meraklı bir makale hattâ bir ki- tap yazılabilir. İşte bir tüfek... Bu tüfeğin dipçiği ile Osmanlı imparatoru ikinci Mah. mud bir askerden dayak yemiş... Silâ- bın üzerinde bu hâdisenin hikâyesi yazılı. Vaka şöyle oluyor: İkinci Mahmud bir gece tebdili kı- yafetle şehri dolaşıyor. Bir aralık ni- zamiye kışlasına girmek istiyor. Kapı- daki nöbetçi kendisini içeriye salıver- miyor. İkinci Mahmud rica ediyor. hattâ yalvarıyor... Nöbetçi gene ken. disini içeriye sokmuyor. Nihayet ikin- MAL TAİ aa ci Mahmud kızıyor: — Ben pâdişahım!,.. Kafamı kızdır. ma seni fens ederim... diye nöbetçiye bağırıp çağırmğa kendisini tehdid et- meğe kalkıyor, buna fena halde kızan nöbetçi tüfeğini kaldırınca dipçikle pa- dişahı epeyce hırpalıyor. Bu silâh son zamanlara kadar har- biye nezaretinde, Harbiye Nazırının odasında dururmuş. Sonra askeri mü- zeye nakledilmiş. Müzenin yukarı salonu «kıyafet mü- zesi» olarak tahsis edilmiştir. Burada en eski askeri kıyafetlerden," en son askeri elbiselere kadar hepsi mankenler üzerinde teşhir edilmek- tedir. Eski kıyafetlerile, eski devir askeri" memurlar, saray erkânı, büyük mül. ki memurlar maiyetleri ile beraber grup grup canlı tablolar halinde teş- hir olunuyor. İşte kuzgun! Darüssaa- de ağası... Yanına cücesini almış, min derin öyle bir kuruluş kurulmuş kl... İşte cellâdlar, subaşılar, kapı ket- hüdnları... İşte İstanbul kadısı, işte Rumeli kadısı... Askeri müzemiz her bakımdan çok zengindir. Fakat ne yazık ki müzenin binası olan kilise buradaki eşyaya son derece dar gelmektedir. Âdeta burada kıymetli hatıralar bi- ribirinin üzerine yığılmış bir depo manzarasını arzetmektedir. Bina dar olduğu için eşya İstanbulun fethi, Kı- rım seferi, Balkan muharebesi, umu. mi harp, İstiklâl harbi ve saire gibi kısımlara ayrılamamıştır. Bir çok de- virlere aid eşya mecburi olarak- ka- rışık bir halde teşhir olunmaktadır. Askeri müzeye geniş bir bina lâzım. dır. Hikmet Feridun Es Diyarbakırda sur haricinde yeni bir mahalle teşekkül etmektedir. Yukarıda burada yapılan Orduevi, vali konağı ve Hulkevi görünmektedir. Üniversitenin ihtiyaçları Üniversite Rektörü talabe ile tema- sından aldığı intibaları anlatıyor Müşterek derdler: Yersizlik, kitapsızlık, talebe teşkilâti ol- mamalı, imtihan ve tedrise ait talimatnamede değişiklik lü- zumu, talebe yurdu ihtiyacı, umumi kütüphanelerin erken kapanması Sömesir tâtili münasebetile üniver- sitenin son sınıf talebelerile, pekiyi geçen ve bu yıl üniversiteye pekiyi derece ile yazılanları üniversite rek- törünün davet ederek kendilerile gö- rüştüğünü yazmıştık, Bu görüşmeler üzerinde intibamı sorduğumuz üni- versite rektörü, muharririmize şu be- yanatta bulunmuştur: — Üniversilemizin yedi sekiz yüz falebesile görüştüm. Evvelâ, şurasını söyliyeyim ki, sömesir tatili demek ne talebe için, ne hoca için çalışma- | yı bırakmak değil, çalışmayı derleme ve üniversitenin programları yerine her birimizin kendi programımızla çalışmayı tanzim etmesi demektir, Talebe ile temasımdan aldığım ilk intiba, talebenin sömesir tatilinde de hocaları gibi çalışma programı ile hareket ettikleridir. Çalışma bütün talebemizin ve profesörlerimizin O kadar alıştırdıkları bir şey, olmuştur. ki, talebemizi çalışma yerleri haricin- de görenler bunu rektörlüğe bildir. meğe lüzum görüyorlar. İkinci intibaım, üniversitenin muh- telif fakültelerine mensup talebenin ve içinde feyz aldıkları müessesenin memleket için güven verebilecek kud- rette olduğunun teyid edilmesidir. En | sormalarım, | büyük serbeslikle sual dertlerini dökmelerini istediğim ta- lebemiz, rektörlerine gerek sual s0- ruşlarında gerek dert döküşlerinde öğünülecek bir olgunluk ve dürüst- lük göstermişlerdir. Yarının mesuliyetini üzerine ala cak olan Türk gençliği için bu, kuv- vetli ve büyük teminattır. Talebemizden çok güzel sözler duy- dum. Yurda ve inkılâba bağlılık, iler- lemeye, ilim öğrenmeğe büyük he- veş,daha iyi yetişebilme, daha çok öğrenilme, yurda daha iyi hizmet edebilme hırsı, diyebilirim ki, bütün suallerin ve dileklerin çerçevesini çi- zen asil ve güzel duygulardır. Dinlediğim talebenin müşterek dertleri ve fakültelere göre ayrılabi- len ihtiyaçları vardır. Yersizlik derdi Müşterek derdlerin başında yersiş- Hik gelir. Beş fakültemizin ve diş ta- babeti ile eczacı mektebinin hemen bütün talebesi ayrı eyrı günlerde yersizlikten doğan güçlüğe ve mah- zurlara ayrı ayrı ifadelerle temas et- mişlerdir. Dershaneler, her fakültede, talebe- yi almıyor. Kütüphanelerde talebe olurabilecek, okuyabilecek yer bula- | mıyor. Semirlerlerde, enstitülerde, W- boratuvarlarda, kliniklerde aynı du- rum, Var. Klmya enstitüsünde, eczasr mektebinde çekmeyen ocaklarla ta- | lebe gazdan boğuluyor, Fen ve ede- biyat fakültelerinde talebenin nefes alacak, hattâ düracak yerleri yok. Yemek fasılasında yemek yiyebilecek yer yok. Bütün bu şikâyetler tabii ve haklı. 2500 kişi için kurulmuş bir müesseseye 6000 kişi alınırsa, elbet- te yersizlik halledilmesi Jâzimgelen hemmiyetli bir mesele olur, İkinci derd: Kitapsızlık İkinci müşterek dert, kitapsızlık- tar, Üç sene içinde üniversitenin bas- tırdığı ders kitaplarının sayısı: 80 dir. Profesörlerin kendi hesaplarına ayrıca bastırdıkları eserler de vardır. Ders ve müracaat kitabı olmak üze- re tercümesi elde olan 80 eserden muamelesi bitmiş ve basılmış olanla- rı 6 dır. Basılmakta olanlar 13 tür, 6i i de bitmek üzeredir. Bunlar başka memleketlerin bu kadar müddet içinde sığıştırubildikle- rinden elbette pek çok fazladır, Bu- nunla beraber, talebemiz daha çok ki- tap istiyor, Bu ders yılı sonunda, ben kitabını bitirmemiş profesör kalmıya- cağıni kuvvetle ümit ediyorum. Talebe teşkilâtı olmaması Müşterek dertleden biri de, talebe- nin kendilerine mahsus teşkilâtı, ol- mamasıdır, Üniversite, talebenin ken- di işlerile uğaraşabilecek cemiyetleri olabilmesine taraftardır. Bunu ken- lerine açıkça tekrarladım. Memleke$ gençliğin iyi yetişmesini istediği için bu cemiyet işinde teminat olarak iyi ve çalışkan talebenin işi idare etme- sini, dönmüş veya her hangi bir su- retle kendisini ihtiraslarına kaplar muş olanların idarede yer bulamama» larını istiyoruz. İmtihan ve tedrise aid de- ğişiklik isteniyor Müşterek meselelerden biri de, her İnkülte talimatının imtihana veya tedrisata taallük eden kısımlarda de- öişiklikler yapılması istekleridir. Fa- kültelerin tedrisat ve imtihan tâli- matnameleri elbette selâhiyet sahibi olan -profesörlerce hazırlanarak pro- fesörler mi lerince müzakere ve kabul edilmiş ve Vekâletçe tasdik o- lunmuştur, Talebe kendine daha ko- lay geleni, üniversite dünya üniyersi- telerinin çığrını ve seviyesini düşü- nür, Bununla beraber, tatbikat ile ifa de edilen öyle durumlar olmuştur ki, bunlari not etmemek kabil olamamış- tır. Zaten her sers yılı sonunda profe- sörler meclisini o ders yılı meseleleri üzerinde görüşmeğe çağırdığımız için programlara, talimatlara taallük eden işleri orada görüşmemiz ve verilecek karara göre hareket etmemiz tabiidir. Talebe yurdu ihtiyacı Müşterek işlerden biri de, üniversi- te talebesinin bir evi bir yurdu için talebelik şerefile yaşayabileceği biç binası, bir spor Lesisatı bulunmayr şıdır, Üniversitenin 6000 talebesi için« de 2000 i hükümet hesabına Tıp tale- be yurdunda, Askeri tıbbiyede, Yük- sek muallim mektebinde yedirilmek- te, yatırılmakta, giydirilmekte ve her ihtiyaçları temin olunmaktadır. Kalan talebe içinde, (o taşradan geleni pek çoktur. Bunlar pansiyonlarda veya hususi yurtlarda çok zahmet çekmek» tedirler. Hükümet hesabıma yurtlarda okuyanların dahi toplanacağı, okuya- cağı, talebelik hayatımı O yaşıyacağı yerleri yoktur. Bir talebe lokantası açmak için kü- çük nisbette yapılan teşebbüs bile üç yıldır neticelendirilememiştir. Geçen yıl bunun bitirileceğini o kadar kat- iyet ve kuvvetle vâad etmiştim ki, bir hukuk talebesi sadece vaadimi aynı kelimelerle tekrarlıyarak hatırlattı. ğı vakit, verdiğim cevap - itiraf et meliyim ki - beni de tatmin etmedi, Merkez binasındaki merasim Salo- nü - ki son padişahların biat salonu olmak itibarile tarihi bir hatırası var- dır. - Üniversite talebesinin ders 73- manları haricinde oturabilmeleri ve okuyabilmeleri için, bu sömesirden itibaren kendilerine açılacaktır. Kütüphanelerin erken kapanması Müşterek dertleriden biri de, şehir. deki kütüphanelerin erken kapan ması ve bunlarda istenin kitapların den istifadenin güçl mesidir. Talebemiz bütün nelerin talebenin istif! bir hale getirilmesini haklı olarak is- tediler. Talebenin kütüphanelerde ciddi araşlırma yapmaları, kütüphanelerin eksikliğini bu sebeble görmeleri ümid veren bir ilerlemedir. Bütün kütüphanelerin kitaplarını mütenazır fişlerle tesbit etmek ve fiş- leri merkez kütüphanesinde de fa- külte kütüphanelerinde de bulundur. mak, herhangi bir eserin merkez kü- tüphanesine celbedilebilmesi usulünü temin etmek, kütüphaneler memur- i larmı ilmi bir karyer halinde ayrıca kurmak üniversitece düşünülmüş ve bunun bir kanunla temin edilmesi Maarif Vekâletine zaten arzedilmiş olduğu için kütüphaneler işinin hem talebimizin, hem memleketin, hem dünya Him adamlarının istifadesi için esaslı bir mesele olarak halledilmesi Mâzımdır, Fakültelerin ayrı ayrı ihtiyaçlarına temas etmeği başka bir zamana bıra- kıyorum, ear iü mler