papa $ Kânunusani 1939 Milyarder kadınlar Bütün dünyada on kadın milyarder vardır, bunların çoğu mesud değildir Milyarder kadınlar çok basit hayat geçiriyorlar bir kısmı ihtiyarladığı halde evlenememiştir Barbara Hutton Bütün dünyada milyarder on kadın vardır. Milyarder kadın dediğimiz za- man kocalarının parasını değil, fakat kendi şahsi servetlerini! kasdediyoruz. Bu milyarder kadınlardan biri Japon- yadadır. Adı da Vona Soujocki'dır. Bu kadın, servetini borsa oyunları saye- sinde yapmıştır. Amerikada bulunan milyarder kadınlardan birinin adı An» na Dillmarin, İngilteredekinin de Mao Donald Buchanan'dır. Bu milyarder kadinlar hayatlarında saadet tatma» mışlâr, saadete kavuşanlar da bunu sonuna kadar muhfaza edememişler» dir. Dünyanın milyarder kadınlarını o kuyucularımıza birer birer tanıtalım: İngilterede Gal memleketinde Kar- dif limanından birkaç kilometre uzak- ta meşhur kömür maden ocakları var. dır, Bu ocaklar, İngilterenin en sen» EY Sie Madam Berkha Erupp gin kadını olan Viköntes Rhonddaya aittir. Vikonles hiç evlenmemiştir. Bu- gün elli beş yaşındadır. Mis Rhondday büyüdüğü zaman patronlara amele arasında devam edegelen kavgaların sebeplerini anlamak için Londrada iç- timaiyat tahsiline gitmiş tahsilini bi- tirince bu içtimai mücadelelerin se- bebini dünyaya erkeklerin hüküm sür- melerinde bülmüuş ve çılgın bir sofra- jet kesilmiştir. Babası öldüğü zaman maden ocak- larını işletenler, Vikontese bir heyet göndererek senede ne kadar gelire ih. tiyacı olduğunu sormuşlardır. Genç Vikontes, bu müracaatı çok garip bul muş ve yanına gelen heyete: — Gelir mi? dediniz? Ben gelir sa- bibi değilim. Ben sizin reisinizim ce- yabını vermiştir. Vikontes, babasının yalnız emlâki- ne tevarüs etmekle iktifa etmemekte, babasının hayatta iken haiz oludğu Jord ünvanını da istemektedir. Vikon- tes Rondday mütrit s0) fikirlidir. Haf- talık neşrettiği mecmuda da sol fikir. İeri müdafaa ve Londrada yüksek 80s- yetesine hücum etmektedir. Kendisi ap MM ŞE YANAŞMA dalma fakirlerin, ızurap çekenlerin yanıbaşındadır. Bertha Krupp Almanların umumi harpte Paris şehrini yüz küsur kilometre uzaktan ları Bertha Krupp ufak tefek, uzun- ca yüzlü bir kadındır. Kıyafeti sade ve mütevazıdır, ağır başlıdır. Hiç bir hal ve hareketi, top kraliçesi ve içinde 100,000 kişilik bir amele ordusunun gece gündüz çalıştığı muazzam bir fabrikasınnı sahibesi olduğunu göster- miyor. Bertha Krupp on altı yaşında iken babasından üç milyar frank miras kal. dı. Bütün Alman asilzadeleri genç milyarderin etrafında pervane gibi do- Norma Shearer laşıyorlardı. En nihayet genç kız, pek Az tanınmış bir Alman diplomatını, Von Bohleni beğendi. Von Bahlen genç kızdan 16 yaş daha büyüktür. Vaşing- ton, Pekin ve Roma sefâret kâtiplik- lerinde bulunmuştu. Kayser Vilhelm, bizzat nikâh mers- siminde bulundu ve Von Bohlen soy adının başına karısının soy adını tak- masına müsaade etti, Von Bobten, sa“ bahtan gece yarısına kadar fabrikada, karısı da ev işlerile ve iki kız çocuk» larının talim ve terbiyesile meşgul bu» Tunuyordu. Umumi harpten sonra Krupp fab- rikaları çok vahim anlar geçirdi. İti- Mf devletleri Krupp fabrikalarının top yapmalarını menetmişlerdi. Bu muaz- yam fabrikaları ziraat makineleri yâ» pacak bir hale sokmak ve yeni müş- teri bulmak pek müşkül bir işti. Krupp fabrikaları bu müşkül anları muvaf. fakıyetle atlattı ve bugün de dünya- nın en büyük silâh ve top fabrikasi ün- varını yeniden kazandı. Amerikanın en zengin kadını Sylvia Wilks, Amerikanın en zen- gın kadınıdır. Fakat en fakir kimseler bile altmış sekiz senedenberi sürdü. ğü hayata gıpta edemezler. Daha be. şikte iken kulağına fısıldanan ilk söz; «Para!» idi. Bu kadının hayatında ye- gâne gayesi, para biriktirmek müte- madiyen para biriktirmek oldu. Syliva Amerikada tamahkârlığı, aç gözlülüğü, merhametsizliğile büyük bir şöhret kazanmış Hetty Greenin kızıdır. Green, kendi şahsi menfaati için 1885 senesinde Amerikayı en müt- hiş bir iktisadi buhran içine atmağa tereddüd etmemiş, hal ve vakti yerin. de bir adam gibi yaşamak istiyen ko- casını aile servetini idareden menet- miş, para vermemek için can çekişen oğlunu muayene için bir tabip ça- Zırmamıştı. İşte Syivianın gençliği bu şerait al tında geçti, kendisi güzel olmamakla beraber mflyarlara konacağı bilindiği için kendisine birçok talip çıklı. Fakat 2 PA A ill simi bombardıman etmek için icad ettikleri muazzam toplar namını vermiş olduk- annesi, bü talipleri, daha kapıdan ko- vuyor ve kızına: — Onlar, seni değil paranı istiyorlar, Senin için yegâne muvafık koca, bir milyar serveti bulunan ve bunu arttır. masını bilen adamdır. Annesi talipleri kovmamakla kal- mamış, masraf olmasın diye cemiyet hayatına karışmaktan, tiyairo ve b&- lolara gitmekten menetmişti. Sylvia 38 yaşında iken, Astor Wüks ile gizlice nişanlandı. Delikanlı, meş- hur milyarderin Astorun torunu ve kendisi de çok zengin idi. Fakat ihtiyar pinti kadın, kızının nişanlısını beğenmedi ve: — Büyük babasından daha az ser- | vet sabibi olan bir adam, ciddi bir adam olamaz diyerek nişan merasimi. ni bozmağa kalktı. Sylvia, annesinin bu kararını hiçkırıklarla karşılayınca, Mis Rhenday bu merhametsiz kadın, ilk defa ola- rak merhamete gelmiş ve: — Sakin ol! Nişanlının karakterini tecrübe edeceğim demiş ve genç Asto- ru, idare ettiği bankalardan birine dâ- vet etmiştir. Delikanlı, yanına girer girmez, ihtiyar kadın kendisine bir kâğıd uzatarak: — İşlerden bahsedelim demiş. Ha- yalete kapılmamak için size öleceğim gün ancak 5,000 dolar bırakacağım. Bundan bir santim fazla yok. Şimdi ne benim mirasıma, ve ne de kızımın ser- vetine göz dikmediğine dair şu senedi imzala bakalım. Küçük Astor, bir kelime bile söyle- meden uzatılan kâğıdı imzalamış ve Sylvia ile evlenmiştir. Fakat zavallı Astor, uzun müddet yaşamamış ve ka- rısı kendi milyonlarına tevarüs etmiş» tir. Misis Syivlanın milyarlar, muazzam kâşaneleri vardır. Fakat birşeyi eksik» tir: Saadet. Wolworth'ların serveti Altmış yıl evvel, Nevyozk vilâyetin- de Etica kasabasında bir dükkân iş- (Devamı 10 uncu sahifede) Sal memleketlerinde | gece yarısı güneşi 3 Şimalin sakinleri ve ekserisi Ren geyikleri tutmak ve geyik sürüleri çobanlığı Yapmakla meşgul, çadırlarda yaşayan Laponyalılar milli kostümlerile Berlinde iken duymuştum. Birçok Alman ve Amerikalılar İsveçin şima- Mne gidip, gece yarısı güneşini seyre. diyorlarmış; ben de Stokholmde bu- lunduğumdan, her zaman ele geçmi- miyen bu fırsattan istifade edip, tabi- atın şimal memleketlerine mahsus olan bu güzel hâdisesini görmeğe ka- rar verdim. Ancak (medarı kutbu şi- mall) mıntakasına gitmek İcap edi. yordu. Yirmi altı saatlik süratlı ve rahat bir tren seyahatinden sonra İsveçin şimal müntehasındaki (Abisko) ka- sabasına vasıl oldum. İsveç trenleri gayet temiz, çok muntazam olup kom- partamanları geniş ve her trende yol- cular için vâgon restaurant'dan baş- ka, bir mütalea ve bir de istirahat salonu vardır. İsveçte trenler sırf dektrikle hareket eder. Zira bu mem. | lekette en ucuz şey, elektriktir (kilo- vatı bizim paramızla, 20 paraya). Memlekette mevcut sayısız şelâleler ve diğer tabii kuvvetler sayesinde elektrik cereyanı, masrafsız elde edil mektedir. Onun için en ufak köy evinde bile, elektrik vardır; ve tenvirattan başka gerek ısınmak, gerek mutfak işleri hep elektrikle yapılmaktadır. Altı mil- yonluk İsveç halkından dört milyo- nunun köylerde ikamet ettiğini söy- lersem, memlekette ne muazzam elek- İrik tesisatının mevcut olduğu hak- kında bir fikir vermiş olurum zanne- diyorum. İsveçte köy evleri yüzde doksan ah- şaplır. Fakat her biri güzel, munta- zam ve zevki okşayan bir stilde yapıl. miş olup, hemen hepsi kırmızıya bo- yanmıştır. Trende ayni kompartımanda bera- be rseyahat ettiğimiz ve aramızda İyi bir dostluk teessüs eden İsveçli mü. hendis (Gustaf Heijkenjöld) e bunun sebebini sorduğum zaman: sİsveçte elektrikten sonra çok orman ve ke- resle vardır. Hükümet ve halk bunun sarfı için, şehirler müstesna olmak Üzere, bütün köy ve sayfiyelerdeki ev- leri tahtadan inşa ettirip, memleket servetinin içerde kalmasını temin edi- yor!» dedi. Abisko, senenin on âyında karlarla örtülüdür. Buraya İsveçliler baharlar- da ve hatta yaz başında kış sporu yap- mağa, ecnebiler de gece yarısı güne- şini görmeğe geldiklerinden, kasabada oldukça büyük, tertemiz ve güzel bir otel yapılmıştı. Tabii bu otel de diğer bütün binalar gibi ahşaptı. Hiç batmayan güneşi, gece yarısın. da da görmek için, otuz Kişilik Dani. markalı, Alman ve Aemikalı bir gru- ba iltihak edip, akşam yemeğinden sonra, dağa ttrmandım. Elimde ski sopaları, üzerimde ski elbisesi ve aya | Zımda ağır kunduralar olduğu halde 600 metre irtifaa, üç buçuk saatte çıklim. Benim gibi dağ sporu yapma» yanlar için bu yolculuk, çok zevkli ol. makla berâber, hayli yorucu oldu. Sa- at-23,30 da deniz sathından tekriben 1000 metre irtifada idik (çünkü: Abisko şehri de denizden 400 metre yüksektedir). Bütün yürüyüş müddetince hiç gü- neşi gözümüzden kâybetmemiştik. Bu saatte her laraf apaydınık ve güneş bütün parlaklığını muhafaza etmek şartile, tedricen karşı taraftaki dağın tepelerine yaklaşıyordu. Tam saat 24 de güneş bütün güzel- liği ve azametile karşımızda idi; dağ tepelerine daha fazla yaklaşmakla be- yada gece yarısı güneşini görmekten mütevellit sevinçle herkes (Yaşasın İsveç ve onun iyi, kibar ve misafir s€- ven milleti!) diye bağırdı. Birkaç dakika sonra güneşin Ya- vaş yavaş yükseldiğini ve gitgide dağ tepelerinden uzaklaşmağa başladığı- nı görüyorduk. Doyum olmayan bu manzarayı saat bire kadar seyrettik. ve üstümüzde, insanlara ve her türlü mahlükata ve nebatlara hayat, sıhhat ve güzellik bahşeden güneş, altımızda karlar olduğu halde, dağdan inmeğe başladık. Zaman zaman arkâya dönüp güneşin ne kadar yükseldiğine baki- yorduk. Saat 4 de otele dönüp yatağa girdi- gim zaman, gece yarısı güneşini t#- biatın biz cenuplular için enteresan olan bu hâdisesini gördüğümden do- layı o kadar sevinç içinde idim ki, ye- di saatlik yol yürümenin ve karlı dağ- ları tirmanmanın vücuduma verdiği yorgunluktan hiçbir eser kalmamıştı, Abişko'da kâldığım birkaç gün zar. fında buranın meşhur (Nasional par- Xı) nı, civardaki köyleri ve başlı ba- şına bir İsveç kasabası olan (Riksgra- ensen) ismindeki turist istasyonunu gezdim. Bütün bu yerler henüz kar altında olduğu halde, bunların ayni arz dairesinde bulunan Norveçin (Narvik) şehrinde, kar görmek şöyle | dursun, pardösü İle gezmek mümkün değildi. Norveçin şimaldeki bu son şehri, medarı kutbu şimaliden 300 Kilometre daha şimalde olduğu halde, maruz kaldığı sıcak deniz cereyanları sayesinde, iklimi mutedildir. Isveç hü- kümeti şimalde bulunan zengin çelik - madenlerini bu limandan dünyanın ber tarafına ülwaç etmekte ve istik- Jâliyet kazandığındanberi Nofveçe va- gön başına muayyen bir meblâğ' ve. rerek, komşusunun mühim bir vari- dat elde etmesini temin eylemekte- dir. Abiskodan Narvike kadar yaptığım iki saatlik tren yolculuğunda, çeşit çeşit yamaçlar ve kayalar, bir çok şe- Mâleler, Laponyalıların büyük Ren ge- yik sürüleri, kızak çeken kutup kö pekleri, ve seyrine doyulmayan dün. yanın en güzel manzaralarını gör. düm. yy Ortaköy Şifa yurdu sahip Ev, Apartıman kiralamak Için «Akşam»ın KUÇÜK İLANLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. *