Fener bekçiliği en güç sanatlerden biridir Sokak lâmbalarının sonu gelmek üzere imiş Radyo dalgaları vasıtasile bir İngilterede bir bekçi altı gün her türlü yardımdan| şehrin sokakları aydınlatılacakmış uzak bir halde, sancılar içinde kıvrandı Bir kaç hafta evvel İngilterede, Piymouth açıklarındaki Eddystone fenerinde bir facia cereyan etmiş, hastalanan fener bekçisi günlerce her türlü yardımdan uzak bir halde, sancılar içinde kıvranıp durmuştur, Ancak altı gün sonra bekçiye yar. dım etmek kabil olmuştur. Eddystone feneri denizin tamam ortasında sivri bir kaya üzerindedir, Fenerde üç bekçi vardır. Bunlar nös betle” sekizer saat çalışırlar, lâmba- rah muntazaman yanmasına dikkat ederler Birisi nöbette iken diğer iki- si uyur, istirahat eder. Birincikânunun sekizinci günü fe- m nerin bekçilerinden William Tordain şiddetli ağrılar içinde kıvranmağa başlamıştır, Hemen fenerden telsizle şehre malümat verilmiş ve yardım is- tenmiştir. Fakat müthiş bir fırtına hüküm sürdüğünden beş gün bek- | çiye yardım edilememiştir. Ancak beşinci günü akşama doğru deniz bi- raz sakinleşmiş ve Satellite adında- ki romorkörle imdada koşulmuştur, Fakat tamam romorkör bir keblo | atarak fenerdeki hastanın vapura alınmasını temin edeceği sırada bir- denbire fırtına yeniden şiddetlenmiş. vâpur işi yarıda birakarak tekrar li- mana dönmeğe mecbur olmuştur. Altıncı günü öğleye doğru hava i yeniden biraz sükün bulmuş ve va pur tekrar yardıma koşmuştur. Bu defa bir kablo kurularak fenerdeki hastanın bu kablo vasıtasile evvelâ sandala, oradan vapura alınması te min edilmiştir, Altı gün iztırablar içinde kıvra- ' nan bekçi karaya çıkanldığı zaman hadiseyi öğrenmiş olan büyük bir kar Jabalık kendisini karşılamıştır. Halk arasında bekçinin büyük üzüntüler geçiren karısı da vardı. Bekçi karısı- nı görünce, müthiş sancılarına rağ- men tebessüm etmiş: «Merak etme, bir şey değil diyebilmiştir. Bekçi derhal hastaneye nakledil. miş, tedavisine "başlanmıştır. Haya, > ının kurtarılağağı ümid edilmek- tedir, Bu hâdise üzerine herkesin nazarı dikksti fener bekçileri üzerine çev« rilmiştir. Fener bekçiliği yeryüzün- deki en güç mesleklerden biridir. Fe- ner bekçileri, şehirlerden uzak yer- lerde kayalıklar üzerindeki küçük fenerlerin içinde münzevi bir hayat yaşarlar, günlerce insan yüzü gör- | mezler. Gece gündüz uyanık bulun- mak, hava vaziyetini kollamak mec- | (Akşam)ın edebi romani buriyetindedirler. 'Tefrika No, 24 YAPRAK AŞISI BURHAN CAHID O hayatıma bir kurtarıcı gibi karış- ti. Ona tesadüf etmeseydim şimdi De- ğirmenderenin 1ssız köşesinde kendi kendime tükenip gidecektim. Ne kitap- Jarım ne piyânom bana arkadaş olmak- tan kalmışlardı. Onun dediği herhalde doğru idi. Benim hayata verecek da- ha çok şeyim vardı. Ruhumda bu kud- yeti hissediyorum, Ben kendimi sevil. ime kabiliyeti bitmiş bir kadın olarak kabul etmiştim. Bana bu yanlış hisle- yi veren herhalde yirmi üç yıllık haya- tamın durgunluğu idi. Necmi bey için İçin çürüyüp bittiğini zannettiğim varlığıma can verdi. Emektar bahçi- Yanım Yusuf ağanın yabanı eriklere açtıran, meyva verdiren yaprak Aşısı gibi. Hayatımın İkinci gençliği başlıyor. a4. Kapının açıldığını duyunca irki Elektrik düğmesini çeviren Necmi bey hayretle sordu: — Uyandırdım değil mi? — Hayır. Uyümamıştım ki: — Saat on iki. — Bilmem? — Hani yorgundun. — Yorgundum. Fakat uyuyama- dım. — Yerini yadırgamış olacaksın! — Kim bilir. Belki. Sen eğlendin mi beri, — Eğlenmek için çıkmamıştım ki! Rıhtımda dolaştım. Birkaç otele bak- tım. Sana resimler aldım. — Daha iyi otel var değil mi? — Pek çok, fakat hatırıma başka bir şey geldi. İstersen burada birkaç gün kalır, dinlenir, sonra Monte Kar- Joya geçeriz. Belki orasını daha çok beğenirsin. — Olabilir. Yarın konuşuruz ol maz mı? Yanımdaki yerini alıncaya kadar onu seyrettim ve artik içim rahattı. *.# Sonbahar içindeyiz. Gül ve karanfil havası teneffüs edi. yoruz. Sevgi, hayat her şey benim için. Bu erkek ve bu seyahat düne ait bütün teessürleri unutturdu. Anlıyo- LYS Vapurlara yol gösteren fenerlerden sim ederek burâda sebze yetiştirirler, boş vakitlerinde gezerler. İkinci bir kısım fenerler şehirden uzakta, kayalıklar üzerindedir. Bu- rada hayat biraz daha güçtür. Çün- kü bekçiler çe kabil boş vakitlerinde balık avlarlar veya bu kabil eğlenceler bulurlar, En güç fener bekçiliği limanlar- dan uzakta, denizin ortasında sivri- len kayalar üzerindeki fenerlerde- dir. Bu fenerlerde yaşıyanlar, bil. hassa fırtınalı havalarda, uyku uyu- yamazlar, daimi bir tehlike içinde vakit geğiririre. Manş denizinde, Şim«l denizinde bu kabil bir çok fenerler vardır. Bu fenerlerde üç kişi bulunur, On beş günde bir küçük bir vapur bunlara yiyecek ve su getirir, izinli çıkacak bekçiyi alır, yerine başka birisini birakır. Fakat bazan fırtınanın şid. detinden aylarca fenerin dünya ile alâkası kesilir. Fenerdekiler bir ta- rafa gidemezler, Kendilerine yiyecek ve su da gelemez, Böyle zamanlarda tum ki benim hayattan beklediğim daha çok şey varmış. Ciğerlerimin bü. tün isteğile nefes alıyorum. Dudakla. rım tebessüm etmek ve aşk ifade et- mek için açılıyor. Gözlerimi kararta- cak hiçbir şey yok. O kadar mesudum ki yalnız kaldığım dakikalarda deli gibi söyleniyorum. Necmi bey genç olmasına rağmen tahminimden daha ağır başlı ve sev. gisine hâkim. Onunla yeni sevişmiş iki mektepli gibi biribirimizin hava- sından uzaklaştığımız anda kâlblerimiz duracakmış gibi korkuyoruz. O, haya- tın bana vereceği çok şeyler olduğu- nu isbat edecek bir sevgi ile bana 50- kuluyor ve ben hayata daha çok şey. ler verebileceğimi anlatacak bir aşk. la ona bağlanıyorum. Yarın Monte Karloya hareket edi- yoruz. Büyük gazinonun karşısında Hotel de Paris'ye yerleştik. - Burâsı Nisten çok hareketli ve ta- biat itibarile de çok güzel. Gazino, dünyanın her köşesinden süzülüp gel- miş zenginlerle dolup taşıyor. Monte Karlo gazinosu hakkında kulaklarımız © kadür dolgundu ki kendimizi adeta ara sıra uğradığımız bir oyun yerinde zannediyoruz. Hatta romanlarda, gaezetlerde okumaktan hayalime çizilen Monte Karloyu bu. lamadığımı itiraf ederemi, Yalnız sa i yet geniş sahaların göğe doğru sev- Jen bir habere bakılacak olursa sokak lambalarının sonu gelmek üzeredir. Bidney üniversitesi Tecrübi fizik da» iresi şefi profesör Bailey tarafından geçen gün neşrolunan bir plânda ga- Avustralyanın Sidney şehrinden ge- kedilecek olan radyo dalgalarile ten- vir olunabileceği isbat edilmektedir. Bu plân tatbik edilecek olursa, birçok yeni imkânlar hasıl olacaktır, i Bailey tarafından verilen izahata nazaran bu plândaki esas fikir mu- &zzam elektrik kudretlerini zeminden itibaren yüz kilometre yukarıya salı- vermekten. ibarettir. Kabul olunan prensip Civa ve Neon lâmbalarındaki- nin aynidir, yalnız camdan mahfaza- lar ve irtibat telleri yoktur. Lâzım ol- | duğu kadar elektrik kuvveti istihsal edildiği takdirde Bailğy'in usulü sa- yesinde beş bin mil murabbamdaki bir sahayı bir yerden aydınlatmak kabil olacaktır, Ziyanın kuvveti mehtabın pn beşinci gecesindeki aydınlığa mu- | adil bulunacaktır. Bu ziya memba: aydan on defa da- ha büyük boyda yanmakta olan bir bulut gibi görünecektir. Demek ki hakikatte suni bir şimal fecri yarati- lâcaktır. Bulutun rengi hafif pembe olacaktır. Profesör Bailey'in ifadesine naza ran beş bin mil murabbaı genişliğin- deki bir sahayı aydınlatmak için bir milyon kilovatlık bir elektrik kuvveti. ne ihtiyaç vardır, O zaman sokaklara bugünkü tarzdaki fenvirat kadar ay- dınlık verilmiş olacaktır. Her ne kâ- dar lâzım olan bu kuvvet fazla görü nüyorsa da bazı ticari ve asker! sebep lerden dolayı, tenviratın profesör Bas iley'in plânı mucibince yapılmasının kabul edilmesi kuvvetle muhtemeldir, Fakat 500 kilovatlık radyo gönde- ricilerile de hissolunacak derecede t6- sirler hasıl etmek kabildir. Bunun için bir mil murabbaında bir anten şebekesi kurmak ve bu şebeke vasıta | sile enerjiyi münasip bir dalga uzün- luğunda, projektör gibi, şakuli istika- mette yükseklere doğru sualandırmak kâfidir. Profesörün fikrine göre plânı, hata olduğu ticari ve askeri kıymetten Sar» fı nazar, ilmi tedkikler bakımından da büyük bir ehemmiyeti haizdir, Çünkü o sayede yer yüzünden yüz kilometre ve daha fazla irtifalarda spektrosko- pik tedkikler ve sair tecrübeler yapıl ması mümkün olacaktır, Otomobil kazaları Evvelki gün muhtelif otomobil kâ- zaları olmuştur: 1 — Şoför Mehmed Alinin idaresin. deki otomobi! Lâleliden geçerken ah- çı Abdullaha çarpmıştır. Yaralanan ahçı tedavi altına alınmış, şoför ya- kalanarak tahkikata başlanmıştır. 2 — Şoför Alinin idaresindeki oto- mobil İstiklâl caddesinden geçerken, yaya kaldırımı dişmda yürüyen Des- pina isminde bir kadına çarpmış, $0- för yakalanmıştır. 3 — Bir hususi otomobil Cevdetin idaresinde Harbiyeye giderken Taksim bahçesi karşısında Şerafeddin ismin. de bir zata çarpmıştır. Yaralı tedavi altına alınmış, Cevdet li ani fenerdeki ihtiyat depodan yiyecekle- rini, içeceklerini tedarik ederler. Denizin ortasındaki fenerlerin alt kısmında bir depo vardır. Burada yiyecek ve içecek için bir depo bulu- nur. Vapur gelmediği zamanlar bu depodaki erzek kullanılır. Fenerin ortasnda bekçilerin odası vardır. Nöbette bulunmıyanlar burada ye tarlar, yahut kitab okurlar, Üst kıs- mında asıl fener bulunur. Her gün fe ner dikkatle temizlenir, iyi işleyip iş- lemediği kontrol edilir. Son zaman- larda bir kısmına bir de telsiz kon- lonları dolduran kalabalık beni biraz şaşırttı. Bu şaşkınlık da gördüğüm birbirine zıd garip kıyafetlerden. Sa. riklı bir Hindinin kolunda söğüt yap- reğı gibi narin bir İngiliz kadını. Çir- kin, kalın, kaba ve fakat göğsü ve kol- ları pırlantalar içinde bir kadının yanında filiz gibi bir delikanlı. Fesli, püsküllü Mısırlılar, çiplak kafalı ve $iş karınlı Almanlar, spor kıyafetli Amerikalılar ve daha dünyanın her köşesinden akıp gelmiş yüzlerce zen- gin kadın ve erkek. Kimlerdir, ne İş yapmışlar, nasıl zengin olmuşlar. Bu- rada aranmayan ve sorulmayan, me- rak edilmyien şeyler... Herkes haâk- kında verilen hüküm sarfettiği para. ya güre. İlk akşam Necmi beyle rulette şan- sımızı tecrübe ettik. Ellişer frankimız gitti, Hiç üzülmedik, Bu bizim için iyi bir tecrübe olmuştu, Buraya ta» Mhimizle oynamağa gelmiş değildik, Çıkarken Necmi bey: — İyi ki kaybettik. Kazanmış olsak belki bizim için bir hırs başlardı. Ben zaten bu şekildeki oyundan zevk al müazdım. Talihimi oyunda değil haya- tımda tecrübe ediyorum, - Kazanma. ğa ihtiyacım var. Fakat para kazan- mağa değil! yö” Buğün İtalyan hududuna kadar bir otomobil gezinlisi yaplık. Nec imi bey tam hududu gösterm kır. Bir otobüs tutuştu, ateş çabuk söndürüldü Eyüp - Keresteciler hattında işil. yen şoför Zekinin idaresindeki 3094 numaralı otobüs Eyübe giderken Kar. büratörü tutuşmuş, yolcular telâşa düşmüşlerdir. . Otobüs yanmadan | söndürülmüştür. Edirne plânının birinci kısmı bitti Edirne (Akşam) — Edime şehir plânını yapmakta olan profesör Eğil plânin birinci kısmını bitirerek bele diyeye vermiştir. Bu plânın ön safında Londra - İs tanbul asfalt yolu ile diğer mühim muştur. Denizin ortasındaki fenerlerde hayat çok müşküldür. Fırtınalı ha» valarda koca dalgalar vurdukça fe- ner âdeta sallanır. Bu salıntı, fırti- nanın müthiş uğultusu istirahate imkân bırakmaz. Diğer taraftan bu fenerlerde büyük bir rütubet var- dır. Bu yüzden bekçiler ekseriyetle romatizmaya, bir çok hastalıklara tu- tulurlar. Bütün bu zahmetlerine mukabil fener bekçilerinin aldıklara para pek azdır. Ayda 30 - 40 lirayı İ geçmez. mızı kayalıklar üzerindeki köprüden birkaç poz resmimi aldı, Bu kaya- lıklar o kadar güzel ki. Aralarında kalın yapraklı ağaçlar fışkırmış. Bİ- zim mor ve mavi bildiğimiz kayala« rın kiremit rengi kırmızılar... Her ta raf çiçek içinde. Mini mini evler, te- raslarını güller, mor, pembe sarımsı çiçekler kaplamış. Dünyanın bu kö- şelerine hastalık, keder, ölüm geliyor mu acaba? Akşam Monte Karloya döndüğümüz zaman sokakları her zamankinden da- | ha kalabalık bulduk. Eğlenmek, gül. mek için fırsatlar icat eden bu mu- hitte tarihin bütün mili, dini bay- ramları vesile oluyor. Bu günde Apotrlerden birinin günü imiş. Her taraf şenlik içinde de garibi şu ki bu şenliğe Hindli Mecusi, Kahireli müs- Tüman, Şanghaylı Budi, Atinalı or- todoks, Arjantinli katolik, İrlandalı protestan hep beraber iştirak ye Jar. Monte Karlo oyuna merakı ön yanlar için nihayet bir haftadan faz la kalımamayacak kadar küçük bir yer. Birkaç gün içinde görmediğimiğ köşesi kalmadı. En hoşuma giden tâş# rafı da dünyanın görmek için kırıldı. ğı gazinodan ziyade Monako prensi. nin akvaryomu oldu: Necmi beyin bahçe mimarlığı bus rada kendini gösterdi: (Arkası var) in el a b