24 Künunuevvel 1938 AKŞAM Sahife 7 YAŞ -BAŞJEZ si a Elektrik Sultan Abdülhamid bir gece yata- iğından çırpımarak uyandı; kendisini gere.attı: İstemeni! İstemem! Diye haykırıyordu. Cariyeler koşuş- tular, koluna girip *kaldırdılar, yüzü- ne kolonya serpiiler, çiçek suyu içir- diler. Biraz ferahladı, hafif haflf ge- sŞirmeğe başladı. de varana ir affedersiniz!) Padişahın uykusunu “kaçıran bu is- ##emediği şey.nesidi? Elektrik! O;gün-bir.ecnebi şirket İstanbulun elektrikle aydınlatılması için imtiyaz talebinde bulunmuştu. Abdülhamid elektriği niçin istemi- yordu? Yıldız sarayını havaya 'uçururlar diye... Kendisinin künhüne akıl erdiremedi- ği bir esrarlı kuvveti ahalinin «eline veremezdi. Düşününüz: İki tel dola. na kıvrıla, havadan veya yeraltından geliyor, geliyor, tâ yanıbaşınıza, ya- tağınızın baş ucuna akrep gibi kuyru- ,gunu büküp yapışıyor. Bu,öyle bir akreptir ki zehirli iğnesini, herhangi bir adam, yüzlerce, «binlerce metre vuzaktan, kilometrelerden harekete ge- #irebilir; bir.bombayı, bir barut lâğı- mını patlatabilir, — İstemem! İstemem! Bundan tabil bir feryad olabilir mi? Binaenaleyh bu;padişah devrinde İs- tanbul elektrikle aydınlatılamadı ve atı İramvaylardan o kurtulamadı. (Halbuki Beyrutta ve Selânikte .tram- yaylar elektrikiiydi. Arama elektrik'ne derece kudretli olsa gene Makedonya ve Arabistandan Beşiktaş tepesine erişemezdi.J Tuhafı şu ki Yıldız sarayında, hu- .susi motörle -işliyen -elektrik vardı; kendisi elektrik ışığında otururdu. Se- farethanelerde, Osmanlı bankasında, bazı vükelâ ve mabeyinci konakların. da da elektrik bülunurüu. Ben.de onu ilk defa orüâlardan tanımıştım. O devirde elektrik bir küçük ve hu- susi zümrenin ışığıydı, divan eğdebiya- tı gibi... İstanbül hâlkı ilk umumi elektriği nerede görmüştür? Aklımda kaldığına göre Kadıköy - Haydarpaşa batlına işliyen (Ferah) vapurunda! Bir gün ahali hâber aldı: İdareci Yrahsusa “yeni 'bir vapur getirtmişti, saray gibi birşey... İçinde elektrik var- miş; geceleyin bir yandı mı gelin gibi oluyormuş; iki'taraftan öyle ışık salı. yormuş ki denizi “donanma gecelerine döndürüyormuş! Aylarca hâlk bu'va- puru “görmeğe “koştu, elektrik lâmba- Sarma İayran İhınyran bükaksldı. Hal- büki Tik elektrik ampulü yuvarlacik, ufacıcık bir şeydi; içinde tire kadar in- ce, bir zararlar hanımiların alınlarını Süsledikleri akroşkötler (biçiminde bir tel helezunu vardı; yanarken bu tel ağır ağır kızarır ve kızılca bir ziya neşrederdi; #önünce de kızıllığı bir müddet sürerdi. Hem sabit bir ışık da değlidi, arasıra titrer, söner gibi olur, tekrar aydınlanır, bir kararda gitmez- di. (Ferah) vapurununkiler ise daha titrek, daha kızil ve daha söbatsızdı. Öyle'amms fener ve asma Târiba ile aydınlanmış loş vapur sâlonlarına, ka- maralarına #lışmış dlarlara piril pırıl, göz kamaştırıcı ve İç açıcı geliyordu. (Ferah) “yalnız “genişliğinden dolayı “bu adı almamıştı,'bolışıklı oluşunu da hesaba katmışlardı. Pek iyi hatırlarım: (Ferah) dan eyvel- Ki'Yapurların ait kat sâlonunun orta. sında koyu “nefti çuha örtülü bir ma- sa dururdu; bu masaya sütbeyaz fa- nuslu bir asma lambadan ölgün bir aşik dökülürdü. (Halk biribirlerinin ayaklarına basarak “yürür, yerini güç bulur ve “yorgunlukla loşluğun tesiri, uyuklamağa koyulurdu. #ena şeyler düşündürücü bu yarı karanlık ve de- rinsüküt içinde denizin vapur küpeş- telerini mütemadiyen sıvazlıyan akıs şını, huşıltısını dinler, rütubetini his. seğder, esnerdim. Yolcuların yüzünde işini bitirip evine dönenlerin neşesi de- Bü, sürgüne gönderilmek üzere vapu Ya irkâp eilmişlerin kedeti okunurdu. Çehreler öyle gölgeli, karaltılı idi. Sa- kâlların da Lesiri vardı ya! (Ferah) in elektrikleri bir af ve ge ri dönüş müjdesi gibi hayata kavuş- “maşevkini getirmişti; yüzler aydınlan- dı. “Gece sselerlerine 'kalanların adedi Paris-sokaklarının 1879'da #lektrikle aydınlatılmağa 'başlardığına göre bu ışığın İstanbula gelişi pek geç kalma- mıştır, “Umum harbin son senesi Anağolu- dan döndüğüm zaman şehirde elektrik ve elektrikli tramvay bulmuştum. Bu defa gurbetten avdetteki fark şu idi: “Elektrik Anadolu “yakasına da geç- “mişti ve'tramvaylardaki müslüman'ha nımilarına mâhsus'perdeli yer" kalkmış- tı. Şu son değişiklik, ölektriğin icadı kadar mühümdi; yeni'Türk'tarihinde- Ki'koca"bir gikilâbın belli başlı şahidi oluyordu. — “Baylar, bayanlar, "biletler! Cümlesinde dünyaya parmak sır- vi sosyal “Türk hamlesine işaret vaT- EE elektrik ışığile bizim gözle- rimiziparlatmıştı; bizde şu-akıl almaz marifetimizle onun gözlerini kamaş- tırmıştık: Kadınımızın yüzündeki *pö- çeyi atarak... Bu, içten dıştan bir aydınlanıştı! Onbeş sene evvel 'Trablusuşama gil tiğim zaman 'şikır "şikir elektriklerle donanmış 'bu portakal şehrinde gayet acaip, müzelere yakışır bir'köhne #6 gördüm: Tek atla işliyen hantal iki lerimiz gibi oldukça narin ve'tekerlek- lerinin “arası dar bir tramvay değil... 'Tamamiile kaba, kalın, kötü, ahşap iki öküz arabası geniş ve oyukları derin raylar üzetinden takırdıya tokurdıya yuvarlanıyor. Binmek-için durmasına hacet “yok, atlayıvetiyorsunuz. İnmek si ise durmuş “farzediyorsunuz, Olu» V leyen baktığımı gören bir yerli; — Mithat paşanın yaptırdığı tram. vay! deği. Bir çivi kakmadan, bir tahta par. çasıvvurmadan, olduğu gibi muhafaza etmişlerdi. Muhafazanın :€hemmiyeti yok, 'o:Halde, hâlâ, “işletiyorlardı. Bende bindim ve saridım ki Londra, da «Eski nakil vasıtaları. müzesinde bir gezinti yapıyorum. Bir gün Trablustan gene geçiyor. dum;sotomobilden atladım, koşa koşa tramvay durağına vardım. Baktım ki raylar sökülmüş, arabalar yök. Siz'gurbet halini bilmezsiniz: Mit. hat paşanın yaptırdığı o'tramvay ara- basında yarı memleketimde imişim gi- bi hoş bir gönül rahatlığı duymuştum; onu arıyordum; “ona 'koşmuştum. Ellerim yanıma düştü, boynum önü. O tramvay acısını ancak Istanbula dönüp de akşam tramvaylarında ezi- 1e'kakıla,;güç halle birkayış askıyı ya- kalıyabildiğim zaman unuttum. Gül dikenile, vatan 'iziyetile sevili- yor. Gelelim gene elektriğe: Eski 'kitaplar ve adamlar içki için sÜmülhabais. derlerdi. Yani hebaset. | lerin anası, fenalıkları doğuran... (Ter. cümesini oğullarım için yapıyorum ,€$- kiden bilenler alınmasınlar!) Bence #lektrik de bir anadır, irili ufaklı bir sürü icadların, şeytan çekici, piç ku- rusu şeylerin-anası! Evvelâ vadyo diye bir “yaygaracı, cırlak, geveze, gürültücü oğlan doğur- du. Arkasından aç gözlü, soğuk, şiş- man, akçe pakçe homurdıyan 'bir kız geldi: FPrijider. “Hülya sever, okşama- dan haz -eder, havalanmış, peri ka. nadit diğer kızını unutmıyalım; Van. #ilâtör, Ya uzanıp uzanıp yerlere ya- tan, toz,'toprak içinde yuvarlanan ve önünde ne bulursa yutân, homurda- nan münasebetsiz tosuncuk? Yani as. piratör! O.saç kurutucular, o ekmek kızartıcılar, o su ısılıcılar, sobalar, fı- rınlar, ütüler... Bir sürü haşerat! İğ- ri büğrü, yamru yumru, uzunlu 'kısa- lı, kapaklı ayaklı, ağızlı burunlu, kuy- ruklu sorguçlu © acaip acaip şeyler, o modern hırdavallar? Bazen radyo, aspiratör, elektriki! tramvay.seslerin- den bunalınca diyorum ki; — Sultan Hâmidin hakkı varmış; Hem ydkan, hem aydınlatan, hem isi- a sanan ISTANBUL MUHAREBELERİ Bulgarlar Bizans şehrini nasıl muhasara ettiler Slâvlar ve Bulgarlar, Rumeliye masıl yerleştiler ? - Bulgarların Hristiyan oluşları, - Burunları ai. gsirler, - > Bulgar imparatorluğu İstanbulu Bul. gralar da mmuha- sara etmişlerdir. Bu .yazımdn onu anlatacağım. ... 895 -senesinde Bizans imparâto- Tu büyük “Teodor Roma “denen “arazi üzerinde Grök'lerden “başka hiç bir ırkın hâkimiyeti temin oedemiyeceği zannedilirdi. Şimali Tunadan itiba- ren bütün Rumelinde ve Balkanlar- da, eski devirlerdenberi yerleşmiş ka- bileler halinde bir takım kavimler mevcuddu ki, dilleri itibarile bunlar resmi olan Lâlincenin tesiri altında iseler de, bir taraftan Alina, öte ta- raftan Bizans İstanbulu gibi iki helen merkezi, er geç umumi dili Grekçe haline getireceğe benziyordu. Bizans imparatorlarının şimal hu- dudlarını siki tutmaları, kaleleri daj- ma sağlam bulundurmaları, Tuna cenuplarına doğru kimseyi sokmama- ları bu gaye için kâfiydi. Bizans ken- dine (âbi bütün insanları Grek kül. türü nam ve hesabına hazmedebile- cekti, Bizans imparatorluğu, kuvvelini «Romas, «Eski Yunan», «Hristiyan- iks “gibi memibalardan âlıyordu. İs- tanibul imparatoru Jül'Sezar'ın, bü- yük “İskenderin “ve “Gisanın “hâlefi ve “mümessili idi, “Garbi Roma, “Cermenlerin istilâsı- na dayanamayıp sukut ettiği için, bir tek Roma milleti kâlmıştı. Her ne kadar Lâtince ilk “devirlerde hâlâ resmi 'Baansa da ve Jüstinyen Roma hukukunun esasını teşkil “eden *Kül- liyatı Lâtin dilile derlediyse de, yeni kanunlar artik Grekçe çikarıdıyor, paralar da keza Grökçe basılıyordu. Devletin .dili, - ticaretin dili Rumca olmuştu. Osmanlı devletinin büyük “idare mevkilerini nasil - Türkçe bilmeleri ve Türk .harsına temessül etmeleri nisbetinde - diğer unsurlardan me- murlar, âmirler işgal edebiliyor idise, Bizansta da öyleydi. Rumca “bilmek her .mevkle geçmek için .kâfiydi; bu da Grek kültürünün yer etmesine s6- beb oluyordu. ... İşte birkaç asır müddetle işler bu merkezde cereyan ettiği sırada, im- parâtor “Hereklius İranlılara ve Arap- lara karşı muvaffükıyetle mücadele edebilmek için, bütün lejyonları As- yaya davet etti. O zamana kadar esa- sen İyi muhafaza edilmiyen Avrupa sınırları gevşedi. Hududlardan -içeri- ye iki muhtelif cinsinsan kütlesi girdi. Kısaca söylemek için diyelim ki, bunların Garpteki kısmı, bugünün Yugoslavyasını, Şarklaki kısmı ise, Bulgaristanını teşkil edenlerin baba» larıydi, Fakat o zamanlar hepsine birden «Skit> der, çikarlardı. Zaten Baha'evvelleri de sınıfların içine kay- mış bazı Skitpişdartarı mevcuddu Ki, bunlardan, Bizans vakanüvisleri gaile diye bahseder. ... Yugoslarların ecdadı tarafından İs- tanbulun muhasara edilişini başka bir yazıya bırakalım. En kuvvetli delillere nazaran asil. ları Türk olan ve otuzuncu asır orta» larma kadar putperest kalan Bulgar- larla Bizansllar hağli çarpıştı. Lâkin bunları Tunahududlarının dışına kaldırıp atmak #mkânsızlığını anla- yınca, Şimalden gelecek diğer kavim- lerin “akınlar kullanmak takib edildi, Bilhassa, ki, Bülgatlar Bizansın «Skitler» den üç tip. (Eski 'bir vazo üzerinden alınmış resim manevi nüfuzu altına da düştüler. 864 senelerinde, Bulgar çarı Boris, ortodoksluğu kabul etti. Bu din de- ğiştirmeyi, Bizans vak'anüvisleri pek .cisanevi bir şekilde anlatıyorlar. Ava meraklı imiş. Yaptırdığı bir sarayın duvarlarma bu amatörlüğürü canlı su- retle bir tabloyla temsil ettirmek is- isimli Bizans rahibi, av resmi yerine, ahirette kâfirlerin çekecekleri azabı temsil eden bir lâvha yapmış; bu da Çarn dine gelmesine sebeb olmuş. Fakat hakikat elbette bu değildir. O sırâlarda Hristiyanlık zaten her ta- rafa yayılmaktaydı, Ortodokslar gi- bi, katolikler de Bulgarlar üzerine nafiz olmağa çabalıyorlardı, Kral Bo- ris, Bizansın kendisine arazi terkel- mesi şartile ortodoks oldu. Hattâ son- Tadan Bizansın arası açılınca Papa birinci Nikolaya da müracaat ederek mezhep değiştirmek omüzakeresine girişti, Eoris'in oğlu Simeon, tahsilini İs- tanbulda yaptı. Rahipler ne okur- arsa © da okuyarak zamanının giök münevverleri tarzında yetişti, Fakat Bizansta edindiği silâhla Bizansı vur mak yolunu tuttu. İstanbulun deb- debesini, tantanasını, servetini yakın- dan görmüş, bu muhteşem şehre sa- hip olmağı, imparatorluğa tevarüs etmeği aklına koymuştu, Tahta geçlikten sonra, ilk önce ik- tisadi gayeyle bir harbe girişli. Aldı- ğı binlerce esiri, burunları kesilmiş olarak Bizansa yolladı. (888) O sıralarda Bizans tallında olan altıncı Leon, şimalden Macarları bu komşusu üzerine kışkırttı. Aynı sene- ler zarfında Cermen Ktalı da Macar- lari kendi siyas! emelleri için Gabe doğru çektiği için, Şimal steplerin- de gezen Macarlar, bu suretle Avru- panın ortasına girerek, iki Slav âle- mini biribirinden ve ebediyen ayır- mış oldular. Macarlar, Bulgarları Tu- nanın 'tamamile Cenübuns 'attılar, Altıncı 'Leon, bu hareketini, “Hris- tiyan âlemine şöyle izah “etmiştir: — Cenâbıhak, oörtodöks olan Bul- garları, 'biz orledoksların kiltelle de- gil, Macarlarla “tedib etti, Bu suretle ellerimize “© Müminlerin kanımı bu- laştırmaktan kurtulduk. Fakat Bulgar Çarı Simecon, Macar darbesinin hangi siyaset yüzünden geldiğini bitiyordu. Bifkaç senesini, şimal (Ohududundaki çarpışmalara hasrettikten sonra kendini toparladı. Bu:müddet-zarfında altıncı Leon'da ölmüş, küçük oğlu Konstantin 'Por- firojenetli “yerine bırakmıştı. Bizansın dahili vaziyetinden istifa- de ederek, Bulgarlar, Edirmeyi sie ge- çirâiler ve İstanbulu üç kere muha- sara ettiler, 'Müteveffa Imparator altıncı Heon'- un siyasetini takib'ederek, Bizans hü- kümdarliği gasibı Ermeni Romen Le- kapen "beyhude yere $imalüen 'Peçe- nekleri ve 'Hazarlarla Sırpleri Bul- garlar üzerine sürmeğe çalıştı. Öyle an oldu ki, Sinson, Macatları yendi, Sirpleri zapturapt altına soktu ve Balkan yarımadasının sahibi haline gelği. Artık Helenİzmin Tiâkimiyeti yak karşı 'kalkan diye | “nız şimdiki Yunenistenia İstanbulda sıkışıp kalmıştı. Bulgarlar, her cihetçe kendilerini kuvvetlendirmişlerdi. En-mühim dini katın 'anasını, bu dÜmülhâbaisi'hal- | eserlerden başka «Büyük İskenderin tan, hem soğutan, hem söyliyen, hem || kın eline, kayıdsız şartsız vermediği | romanı, €Trua'nın romanı, gibi lâik dinliyen, hem koşan, hem uçan bu bir | içini sürü gürültücü, haşari, azgın mahlü- eserlerle de kütüphane mahiyetteki Şimdi artık İstanbulu ele;geçirmek «en büyük emelleriydi. <Bimeon, “Bahti 'bir hükümetle elbir- diği setmekben “başka “çare olmadığını anladı. “Mısırdaki Fâtımi sultanına birseiçi heyeti gönderdi. Araplar, Bi- zansa “denizden hücum “edeceklerdi, Bulgarlar'da karadan. Bütün ganaim 'Fatımllerin olacaktı, şehir de Bimeon- un! İmparator Ermeni Romen Lekopen talihli çıktı. Arap murahhaslarile bir- likte avdet eden Bulgar elçilerini de- niz yolunün yakaladı, Bulgarları hap- se tıktı, “Araplara iyi muamele etti, Onlarla görüşerek-sultana verdiği haracı senevi 11,000 -altına çıkardı. Simean, 'böylelikle, İstanbulu yal nız başına mühzsata etmek mecburi- yetinde kaldı, Türlü türlü mancınik- lar, toplar, âteşi rumi atan âletler, mukaddes tasvirler ve bilhassa kalın duvarlar, İstanbulu bu eclddi muha- saraya karşı müdafaa etti; ve müka- vemet, Simeon'u düşündürdü. Bulgar Çarı, fethin kabil olamıya- .cağını anlıyarak, Ermeni Lekopen'le müzakereyi Kabul.etti, Görüştüler. Bizans tahtında bir gasıb halinde bulunmasına rağmen, Ermeni, Bul gara ananevi mevkii sayesinde nafiz oldu. Hiç bir neticeye varmadan mu- hasara çözüldü. Bizanslılar, Bulgar- Jarı artık Tunaya atamıyacaklarına; Bulgarlar -da İstanbulu alamıyacak- larına kail olmuşlardı. İki imparator- luk yanyana biribirlerini tanıdılar. Bundan Üç sene-sonra, (927 de) Kral Simeon da, idealini tahakkuk ettire- meden öldü. Bulgar milleti de, en ih- tişamlı devrini bu suretle yaşamış ol- du."Ondan sonraki inhidamın ne sus Tetle olduğunu da başka bir yazımız- da anlatacağız. Yürük Çelebi Baronun içtima! Bugünkü içtimada, evvelki intihabın usulsüzlüğü hakkın. daki takrir müzakere edilecek Yeni avuketlar kanununun meri- yet mevkiine girmesi üzerine İstan. bul barosu geçen cumartesi günü Ağır ceza mahkemesi salonunda bir umumi içtima yaparak yeni büro re- isini ve idare heyeti âzasmı seçmiş- ti. Bu imtihapta idare heyeti âza- lığına gösterilen nâmzedlerden B. Kıbrıslı Celâl ile B. Ali Haydarın rey- leri müsavi yekün tuttuğundan seçim tamamlanamamıştı, Avukatlar bugün de öğleden sonra yine Ağır ceza mahkemesi salonun- da bir toplenli yaparak bu iklâza için yeniden intihab yapacaklar ve iki de yedek -âza seçeceklerdir, Haber aldığımıza nazaran 'avükat- lardan B. Münim Mustafa beroyâ bir takrir vererek “geçen toplantıda, içtimada hazır bulunan âzanın ya- Tıdan 'bir fazlasının reylerile iritihap yapılması lâzım gelirken :selonun darlığı yüzünden dışarıda 'kalıp içti- maa iştirak edemiyen “âzaya bakıl- madan sadece İçtiman iştirak eden âzanın reylerile ekseriyet teşkil ölün duğunu ve binaenaleyh bu intihabın usulsüz olduğunu İleri sürmüş, bu cihetin tedkikini istemiştir. Bugünkü toplantıda 'bu takririn görüşüleceği ve bu yüzden hararetli münakaşalar olacağı tahmin-ediliyor. Otomebil çarptı Küçükpazarda oturan bayan Meli- ha, Tophaneğe caddenin bir tarafın- dan diğer tarafına geçerken şoför | 'Sabrinin idaresindeki otomobilin sağ- meğine uğramış, yaralanmıştır. Po- dis, şöförü yakalıyarak hakkında ka nuni takibata başlamıştır.