O gece tiyatroda büyük, meşhur bir piyes oynanacaktı. Leylâ on beş gün- denberi sokağa çıkmamıştı. Karar ver- di. O gece tiyatroya gidecekti. Gündüzden tiyatro gişesine uğradı. Biletini alırken: — Rica ederim, dedi, bana sahneye yakın güzel bir yer veririz. Kişe memuru: — Size 13 numaralı oi takdim edeyim... dedi. Leylâ gülümsiyerek: — İstemem... İstemem... 13 numa- ralı koltuğu istemem, dedi. Onun böyle garip itikadları vardı. Memur: — O halde onun yanındaki koltu- ğu takdim edeyim, dedi, 15 numara da iyidir... Leylâ: — Peki... dedi, on beş numaralı kol- tuğu aldı. Evine döndü. Tiyatroya yal nız gidecekti. Dokuz senedenberi dul. du. Eski kocası Selimle sevişerek ev- lenmişlerdi. Fakat ancak iki sene be- raber yaşıyabilmişlerdi. Küçük bir kıs- kançlık kavgasından sonra ayrılmış- lardı. Fakat Leylâ aradan bu kadar sene geçmesine rağmen hâlâ Selimi hatırladıkça içinde tuhaf bir hissin kabardığını duyardı. Dokuz senelik bir ayrılıktan sonra bile hâlâ Selimi unutamamıştı. Tiyatro vaktine bir saat kala hazır- landı. Evden çıktı. Kapısının önünden geçen bir otomobili çevirdi. Tiyatroyü geldi. Tiyatroda kendisine yol gösteren adam onu 15 numaralı koltuğa oturt- tu. Leylâ yanındaki 13 numaralı kol- tuğa bakıyor, içinden: — Ne iyi oldu da şuraya oturma- dım!.. diyordu. 13 numaradan çocukluğundanberi ürkerdi. Şimdi genç kadına âdeta bir merak gelmişti. Acaba 13 numaralı koltuğu kim almıştı? Piyesin başlamasına 5 dakika kaldığı halde 13 numaralı kol- tuğun sahibi hâlâ gelmemişti. Nihayet 13 numaralı koltuğun ya- nında bir erkek durdu. Bu sırada tem. silin başlıyacağını bildiren çan da çal. dı. Leylâ 13 numaralı koltuk sahibi. nin yüzünü görmemişti, Gözleri yal- nız onun ayaklarına dikilmişti. Ba- şını kaldırdı. Bu erkeğin yüzüne bak- tı. Birdenbire heyecandan Kalbi durâ- caktı, 13 numaralı koltuğun sahibi es- ki kocası Selimdi... Leylâ ne yapacağını şaşırmıştı. Se- lim yavaşça 13 numaralı koltuğa otur. du. Leylâ büyük bir tereddüd içinde idi. Şimdi perde yavaş yavaş açılıyor. du. Leylâ birdenbire eski kocasının ya- nından kalkıp tiyatrodan çıksa pek tu- haf olacaktı, Bütün tiyatro halkının karşısında onun bu hareketi Selime karşı âdeta bir hâkaretti. Çünkü bir erkeğin yanında oturan bir kadının kalkıp başka bir yere oturması, yahud çıkıp gitmesi etraftakilerin zihninde göyle bir düşünce uyandırabilirdi: Aca» ba bu erkek yanındaki kadına münase- betsiz harekette mi bulundu? Bunun için Leylâ oturduğu yerden birdenbire kalkıp gitmeği münasebet- siz buluyordu. İçinden: — Hele birinci perde bitsin... İki perde arasında çıkar giderim... dedi. Fakat koltuklar numaralı olduğu için yer değiştirmeğe de imkân yok- tu. Bunun için birinci perdeyi sey- rettikleri müddetçe eski karı koca yanyana oturmağa mecburdular. Şimdi Selim de hafifçe başını çevir. miş, onu görmüştü. Selim kıpkırmızı kesilmişti. Piyes başladığı dakikadan beri Selim gözlerini eski karısına dik. mişti. 9 senedenberi hiç biribirileri. ni bu derece yakından görmemişlerdi, Belim onu uzun uzun tedkik ediyor. du. Leylâ da dokuz senedenberi görme- diği Selime şöyle kaçamak bir bakış fırlattı. Fakat o esnada Selim de ken- disine baktığı için göz göze geldiler. Leylâ hemen başını çevirdi. Fakat bu kaçamak bâkışlarda Selimi iyice gör- müştü. Eski kocası hiç değişmemişti. Selim bir aralık Leylâya doğru iğil- di. Yavaşça fısıldadı: — Leylâ! Genç kadın bunu işitmemezliğe gel- di, Selim fısıltı halinde tekrar etti; — Leylâr... Leylânın heyecanı artık son haddi- nl bulmuştu. Şimdi Selim Leylânın kendisini dinlediğine emin bir vâziyet- te mirıldanıyordu: -- Bü 13 numaralı koltuk bana bü. yük bir saadet getirdi Leylâ... Seneler- den sonra seni bü kadar yakından gör- mek, senin tam yanında oturmak az saadet midir? Leylâ heyecandan bayılacaktı, fifçe etrafına bakındı. Selimin konuşmasından belki de öteki seyirciler sinirleniyorlardı. Fa kat Selim o derece hafif bir mırlu ile BO e VEEE NN | "Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1889 m. O16) Kes 190 Kw. T.A G 1974m. 15195 Kes 20 Kw. T.A.P. 3i70om. 965 Kes 20 Kw. Cumartesi 24/12/938 1320: Müzik (neşeli plâklar), 14: Saat ayarı ve haberler - Borsa haberleri, 14,10: Ha. | Türk müziği (laik türküleri ve muhtelif şarkılar), 15 - 1530: Müzik (operetler), 1730: Müzik (dans saati), 1830: Konuş- ma (dış politika hadiseleri), (19: Türk müziği (haik türküleri), 19,15: Saat aya- rı ve haberler, 1940: 'Türk müzigi (halk türküleri devam), 20: Temsil (Tos- konuşuyordu ki söylediklerini ancak | ka - yazan - Viktorlen Sardon) Türkçeye onun tam yanında oturan Leylâ işi- tebiliyordu. Selim devam etti: — Leylâ seni unutmak istedim, fa- kat bunun imkânı olmadı... Seni hâlâ çeviren (Ekrem Reşit), Radyo küçük or- kestrası temsil esnasında Ciaccomo Puc- çini-nin Toska operasından parçalar ça- Jacaktır, 21: Saat ayarı ve para, kambi- yo ve mahsulleri borsası, 21,10: toprak eskisi kadar, belki de eskisinden çok | Türk müsiği Gncesaz fasl), 22: Konuş- seviyorum Leylâ... Seninle görüşmek | 72: (Daftalık posta kutusu), 2115: Büzik için yaptığım bütün teşebbüsleri neti. cesiz bıraktın. Benden, şeytandan ka- çar gibi kaçtın. Halbuki işte bu tiyat- roda yanyana iki koltuk yüzünden 50 ni tekrar bulmak kabil oldu. Selim daha birçok şeyler mırıldanı- yordu. Leylâ tatlı bir rüya içinde idi. Vakıâ karşılarında oynanan piyesle pek alâkadar değillerdi. Lâkin ikisi de aşağı yukarı bu piyesin mevzuunu bi- Tiyorlardı. Bu gece tiyatroda yanyana düşmek tesadüfünden sonra bu pİYesi # proitviç 20,45 orkestra — Londra 20 Ame- de onlar için bir sürpriz olmuştu. Piyesin mevzuu uzun bir ayrılık, on- dan sonra barışan bir karı kocanın hayatını gösteriyordu. Sanki piyesin mevzuu Selimle Leylânın hayatından alınmış gibi idi. Bu piyes. de onların üzerinde büyük bir tesir bırakmıştı. Leylâ ikinci perdede kalkıp tiyatro. dan çıkmağı düşünüyordu. Fakat çık. madı. İkinci, üçüncü perdeyi de Seli- min yanında seyretti, "Tiyatro bittiği zaman beraber çıktı- lar. 13 numaralı koltuk onları tekrar eski hayatlarına döndürmüştü. lem olur - Pislere musallat olan iğrenç mahlük. 3 — Tersi derelerin m dan bası) olur . Sebze cinsinden bir ot. 4 — Çiftin biri değil - Keder, 5 — Bir nevi düdük - Sıfat edatı. © — Başma «R. gelirse asri sürme olur - Gümüşe benziyen bir maden. "i — Bir harfin okunuşu - Almaktan emir. 8 — Cin tayfasından - Mükemmel, 9 — Tüfeğin demiri içindeki helezon - Bursanın karlı dağı. 10 — Muvakkat, Yukarıdan aşağı; 1 — Ara bulma. 2 — Bir sebze, 3 — Sebeb - Başına «Ç» gelirse çekiçle çakılan şeydir, 4 — Yemek - Bir av kuşu, $— Et suyuna doğranmış ekmek - zı ilya, 6 — İdrarda mevcud bir zehir - Bir ka- dın. is) 7 — Hakir » Bir saz âleti. $ — Kabilelik - Bayağı, $ — Büyük anne - Daha iyi, 10 — Eses - Köylünün büyüğü, ününe öneli İrin. AAA RARA AAAA AARA AAA (küçük orkestra (1 - Peter Şmol - uver. tür - (Veber), 2 - Hollandweibehen - (Bm- merih Kalman), 3 - Burleska - (Culotta), 4 - Wülzer aus Der Christbaum (Rebi- kolDg 6 - Divertiment - (Çaykovski), 6 - Leben Heist Leben (Leon Jesse), 7 « Romans san parol No, 20 (Men- delssoln), 23,15: Müzik (cazband), 23,45 - j 24: Son haberler ve yarınki program, Avrupa istasyonları: Saat 20 de | Münih 29 noel münasebetile gala kon- seri — Diğer Alman istasyonları 20 noel şarlaları Ve moel muzikasi — Bordo, Grenoble, Montpellier 2040 konser — rikan muzikası, 2030 salon muzlkası M, Ceneri 20 hafif muzika — Nis 19 - 21 | konser — Rad Toulouse 20,30 marşlar — Varşova 20,58 konser — Sofya 20 konser. Sant 21 de Berlin 21 orkestra — Kolonya 21 büyük orkestra ve koro — Könlgsbe. 31 bafif muzika — Viyana, Leipzig ve Ştuttg, 21 senfon. konser — Athlone 21,20 orkesten — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Budap. 21 orkestra — Bukreş 21 orkestra — Lon- drâ 21,35 piyano — Lüksemburg 2130 ha- 4i£ muzika — Rad, Paris 21 karışık mu- zika — Prag 21,20 orkestra — Scottish - Reg. 21,30 orkestra — Slokholın 2130 ha- fif muzika — Rad, Toulouse 21 bafif muzika, Saat 22de Frankit. 2220 gala konseri — Athlone 2225 hafif muzika — Pelgrad 22 orkes- ira — Bükreş 22.15 konser — Droltviç 22 karışık muzika — Florans 2230 solistler konseri — Grenoble 2230 «Bir yılbaşı ge- cesi» opereti — Hilvers. I 2225 salon muzikası — Londra 23 askeri muzika — Marsilya 230 konser — Rad, Paris 2230 - 2430 noel orkestrası Paris - Eiffel, Bordo, Lyon, Montpellier 2230 Verdi'nin sAlda> operası — Roma 2 2- 24 noel kon- #eri — Rad, Toulouse 2230 karışık konser, Saat 23 de Berlin, Königsbe. 2230 - 1 hafif muzi- ka — Prankft. 2330 orkestra — Kolonya ve Leipzig 23 salon muzikası — Ştutig, Danzig ve Viyana 23,30 hafif muzika — Belgrad 23,05 dans — Londra 23 dans — Lüksemburg 23,15 senfon. konser — Prag 23,16 orkestra — Biraaburg ve Ni323 - 24 orkestra — Rad. Toulouse 2335 operet muzikası. Saat M4 den itibaren Berlin ve Breslâv I e kadar hafif mu- zikaya devam — Londra 24,30-1,15 dans — Prag 2435 örkestra — Varşova 14 m- Bistler konseri — Frankft, ve Ştutt, 1 - 8 gece konseri: — Kolonya 1 - 3 iplâk) — Könlgsbg., Leipzig 1 - 4 gece murikası — Münih 130 - 4 gala muzikası (plâk) — Droitriç 1,05 dans — M. Ceneri 1 - 2 noel konseri Rad. Paria 1 hafif muzika, 3 - 5 dans — Rad. Toulouse 130 - 4 dans. Hollanda'daki P CJ istasyonun Türkiye için neşriyatı 1/11/9338 tarihinde Türkiye için ya- pılan hususi neşriyatın memleketi- miz de büyük bir alâka ile karşılan- ması Hollandadaki Philips fabrikasi- nın hususi İstasyonu olan mezkür P CJ yi Türkiye için ikinci bir neşri- yata sevketmiştir. 91/12/938 Salı günü akşamına te sadüf eden bü ikinci neşriyat kısa dalga ile 31.28 metre üzerinden ve bizim saatimizle 21,30 da başlıyacak tır. İstasyonun antenini Türkiyeye tevcih ederek neşriyalın o memleketi- mizden mükemmel bir şekilde dinlen- mesini temin edecektir. Radyo merak- larının bilhassa memleketimiz için Philips fabrikası tarafından yapılan bu Türkçe neşriyatı sabırsızlıkla bek- Myeceir tahmin ediyoruz. EVROZİ Baş, Diş, Nezle, Grip Komatizma Nevralji, kırıklık ve bütünağrılarınizi derhal keser. MA PERSAN İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MANAS ifigiyi TURA TARİHİ Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ KINA Tefrika No, 8 ——-İ Turakina, hassa zabitinden şüphelenerek hapsetmişti. Güzel Akay gece yarısı (Subo) yu kurtarmağa koştu 'Turakina, inci tacirinin sözünü tuttu ve hassa zabitine; — Aleyhimde bulunan öteki adam- ları da getir bakalım. Diye emir verdi. Fakat, Subo hiç kimseyi tutup getiremedi. Turakina bu hâdise üzerine Subo- dan şüphelenerek, o gün kendisini hapsettirdi. (Akay)ın Subo'ya yardımı... Turakinanın güzel cariyesi Akay, hassa zabitlerinden Subonun hapse- dildiğini: haber alınca şaşırmıştı. Subonun ne için hapsedildiğini Fatma ile vezirden başka kimse bil- i miyordu, Akay sürayda önüne gelene: —Subo neden hapsedildi? Suçu nedir? Diye soruyor, fakat hiç kimseden esaslı malümat alamıyordu. Nihayet bir gün Akay, imparato- riçeye şerbet götürdüğü zaman, Fat- manın imparatoriçeye söylediği sÖZ- leri duydu. Turakinanın akıl hocası: 4— Karakurumda hiç kimsenin si- zin aleyhinizde bulunduğu yoktur, imparatoriçem! Subo bunları, sizin | gözünüze girmek için uydurmuş. Ve zavallı İnci tacirinin de başını yak- mak istemiş.» Dioyrdu, Akay bunları duyunca, Subonun neden hapsedildiğini öğ- rendi. Akay odasına döndüğü zaman, ken- disini çok seven bir müslüman cari- yesi ile başbaşa kaldı. Ayşe, Oktay han zamanında ol dukça nüfuzu olan, sözü geçen bir kadındı. Yaşı henüz otuzu bulma- mıştı. Ayşe ile Akay çok iyi sevişir- lerdi. Zaman zaman Ayşenin Akaya, Akayın da Ayşeye iyiliği dokun- muştu. Akay, imparatoriçenin yanında duyduklarını Ayşeye anlattı: — Fatmanın söyledikleri hakikat olmasa gerek. Çünkü, Fatma, Subo- yu sevmez. Oktay hanın geçen yıl Gerolan irmağında yaptığı av eğlen- cesinde Fatma, Suboyu vurdurmak istemişti. Bereket versin ki, Subo atik davranarak başını yere eğmesi- le, atılan ok tepesinden aşıp gitti ve Subo ölümden kurtuldu. Şimdi, Fatmanın bu işte çevirdiği bir dolap var. İnci tacirini el altından kışkır- tıp Suboyu imparaloriçenin gözün- den düşürmeğe muvaffak oldu. Ayşe: — Hakkın vra, Akay! dedi. Fatma- dan her şey umulur. Subonun eli aya- ğı bağlanmakia kendisi sarayda da- ha serbes kalmış oluyor. Suboya el birliğiyle yardım etsek fena olmaz, Akay, o gece uyku uyuyamadı. Şuboya nasıl yardım edebileceğini dü- şündü. Ve Ayşeye fazla bir şey söyle- medi, Ayşe odasına yatmağa gittikten sonra, Akay başını örttü. Kendisine her zaman yardım eden cücelerden birini buldu. Sordu: — Subo nerede hapsedildi? — Demir izgaralı zindanların Üs- tündeki taş odalarda. Akay cücenin omuzunu okşadı: — Beni oraya götürebilir misin? Cüce gülerek başını Salladı: — Götürürüm amma şimdi değil, — Ya ne zaman? — Gece yarısı. Herkes yattıktan sonra, — Kapısında nöbetçi var mı? — Hayır. Fakat, kapının üstünde nöbeçtiden kuvvetli bir kilid var. — Ziyanı yok. Onunla kapıdan konuşacağım. Akay odasına döndü. Gece yarı- sını bekledi. Cüce sözünde durmuştu. Gece ya- rısından biraz sonra yavaşça Akayın odasına geldi: — Haydi gidelim, herkes uykuda. Akay tekrar başını örttü. Cücenin peşine takıldı. Sarayın zemin katı- na indiler, Saray cücelerine pek inan olmaz ma, Akay bu cüceye Oktay za- mânında bir kese baliş ihsan almıştı. Cüceler imparatoriçenin hafiyeleriy- di. Böyle oldüğu hâlde bu cücenin de Akaya sudukat ve yararlık gös“ termek istediği belliydi. Cüce, zemin 'katına inerken, Akaya sordu: — Onu seviyor musun? — Hayır. — O halde ne işin var orada? — Kendisine Kimin tekmesine uğ- râadığını söylemek istiyorum. — O aslan yürekli delikanlıya tek- me vuran mi var? — Elbette, — Mutlaka Fatmadan yemiştir tek- meyi. ik — Nasıl da .bildin ya! Onu hapse attıran odur. — Yazık olmuş zavallıya. Fakat, onu Fatmanın elinden ancak şeytan- lar kurtarabilir. — Bazan bir melek te bu İşi gö remez mi? — Şeytanların cirid oynadıkları yerde melekler barınabilir mi?! Akay yürüdü. Cüce bir kapının önünde durdu. — İşte burası... Akay taş odanın kapısı üstünde kocaman bir Uygur kilidi gördü. —-Bu kilidin anahtarı kimde? — Vezir Çutsayın yanında, — İmparatoriçe neden yanında saklamamış ta vezire vermiş bu anah- tarı? — Onada şeytanlar karışır... Be- nim aklım ermez. Akay yavaşca kapıya parmağile vurdu: — Sube.. uyuyor musun? Cüce, Akaya: — Yavaş konuş.. ve ben öksürdü- ğüm zaman, hemen şu kâarşıkı duvâ- rn dibinde saklan! Diye seslendi. Akay tekrar kapıya vurdu: — Subo. Subo.. Taş odadan hafif bir ses aksetti: — Kimsin sen... Ne istiyorsun? Bu, Subonun sesiydi. Zavallı suç- suz zabit, henüz uyumamıştı. AAkayın sesini tanıyamadı. Akay kendi adını verdikten sonra, ağzını kapının aralığına yerleştirdi. — Sana yardıma geldim, Subo! Sen de vaktile amcama tıpkı böyle yardım etmiş, onu ölümden kurtar- mıştın! Bu arada şurasını da ilâve edelim ki. Subo, imparatoriçeye Gürgüz ha- nın öldüğünü bildirdiği halde bir kaç gün sonra, bunu Akaydan sâk- lamakla vicdan azabı duymuş ve bir akşam Akây bahçede dolaşırken: — Amcan yaşıyordu. Onu kaçır. dım. Memleketine gitti. Demişti Herkes gibi Akay da Gürgüzü öl. dü bilirken, o günden sonra haki- kati öğrenerek geniş bir nefes al muş ve Suboya daha fazla itimad gös- termeğe başlamıştı. Subo, Akayın sesini alınca, sevin- cinden kapının demir kanatlarını sarsmağa başladı: — Buraya nasıl gelebildin, Akây- cığım? Seni yolda kimse görmedi mi? Benim yüzümden fenalık görmeni is- temem. — Merak etme. Şeytanların bile bilmediği bir yoldan geldim buraya, Neye ihtiyacın var. Sana ne yapabi- lirim? Haydi söyle bana. Subo günün birinde nasıl kurtu- lacağını ve bir inci tacirinin iftirasile mahpusta uzun zaman kalmıyaca- ğını biliyordu. — Bir dileğim varsa, buradan ça- buk kurtulmaktır. Akay! Fakat, en büyük dileğim sensin! Burada çok kalırsam, seni görmeden nasıl yaşa- yabilirim? Akay güldü: — Beni seviyor musun? — Seni sevmeseydim, amcanı kür- tarmâak gibi tehlikeli bir işe girişir miydim? La — Amcamın yaşadığından emin- i misin, Subo? ai (Arkası var)