Tıngıroğlunun Siyaset ibresi Paris muahedesinden zuhur eden memleketeyn meselesi hakkında ka rar ittihaz eylemek üzere gene Pa- riste bir konferans akdedilmişti. Bu konferansta Osmanlı murahhası olan Fuad paşa Parise giderken Âli paşa- nın talimatile Viyanaya uğrayarak Avusturya ricali ile temaslarda bu- Tanmuş, bu da Fransa hükümetinin hiç hoşuna gitmemişti. Fransaca Eflâk, Buğdanın bir bey idaresinde birleştirilmesi iltizam edi- liyor, bu ise Babıâli ile Avusturya nın siyasetlerine hiç uymuyordu. Fransa Başvekili Valevski konfe- ransa Iki tarafın siyasetini bir derece telif edecek bir proje vermiş idi; fa- kat Fuad paşa bunu terviç etmi- miyordu. Valevski de projesini çekmek ve birleştirme siyasetinde ısrar eylemek- Je Babiâliyi tehdid ediyordu. İstanbulda Fransız elçisi Thouvenel, Valevskinin bu projesini konferans- tan çekmek taşavvurundan bahse dince, Âli paşa; j — Bizi hiç olmâzsa bu suretle mahzuz etsin! Cevabını vermişti. Âli paşanın bu müstehziyane sözü Fransızların epey gücülie gitti. Reşid paşanın İngiliz siyasetini iltizamına mukabil Âli v8 Pund paşa- ların Fransız siyasetini tuttukları fikri taammüm etmiştir ve şüphe yoktur ki Osmanlı saltanatının bü- yük devlet ricali arasında Âli ve Fuad paşalar siyaset istikameti iti- barile Fransaya en müteveccih ve yakın olanlardır. Ancak Fransızlar, Âli paşayı tama- mile Avusturya siyasetine meyyal ed- dederler, Beylikler meselesinde Babıâli ile Avusturya siyasetlerinin tevafuk et- mesi, Fuad paşanın da “Pariste kon- feransta bu siyaseti takib eylemesi yüzünden Fransız Kabinesi, Fuad pa- şaya karşı pek soğuk bir tavır takın- muştı. İstanbul sefaretinden sonra Fran- $a Hariciye Nezaretine celbedilmiş olan Thounevel Âli paşayı zayıf, fa- kat bütün Osmanlı * ricalinin hariç- ten gelen siyasi nüfüzlara karşı en az müteessir olan saraydı; Fuad pa şanın bu nüfuzlara mukavemeti bu derecede değildi. Âli paşa bu meselede Avusturyayı sırtında taşıyor gibi görünüyordu. Fakat Babıâli Avusturyanın fikrin. de idiyse bu ancak Avusturyanın Babiâlinin fikrinde sinkaından ileri geliyordu! Lord Stratford'un yerl İstanbu- la gelen İngiliz elçisi sir Henry Bulwer , Fuad paşayı bugünlerde pek medhediyordu. Hissolunuyordu Xi onu «kendi adamıs etmek emelini besliyordu! Fransa elçisi Thounevel bunu an- Devlet işlerinde şahsi hislerden tam bir tecerrüd ağızlarda dolaşan, fakat tatbikatta riayet edilemiyen bir düsturdur. 'Thouvenel hükümetine şu tavsiye- de bulundu: (Fuad paşanın yeni bir Reşid pa- şa olmasına meydan verilmek İste- nilmezse bir gün sadarete getirilece- ği muhakkak olan bu zata karşı Fransada gösterilen soğuk muamele değişlirilmeli ve Fuad paşanın Fran. sadan acı bir hatıra ile İstanbula yesini yerine getirdi, İstanbula döneceği günlerde Fuad paşa üçüncü Napolyon tarafından kabul edilince İltifatlara mazhar edil- di. Kendisine Lejyon Donör nişanı- « nm Grand - Crolx'si verildi. (Rivayete göre, buna kabine lüzum görmüş, imparator da biraz muka- © yemetten sonra razı olmuş.) Fuad paşa, imparatorun zalı şaha- neye tavsiye ve teşviklerle dolu bir mektub yazmasını da arzu etmişti. Nameyi kendi elile Abdülmecide tak- dim edecekti, Fuad paşa Pariste bu SARAY ve BABIÂLİ Tetrika No. 255 Siyaset ibresi ve Fuad paşanın sarrafı bir kehaneti! suretle memnun edildi. Reşid paşa gibi Fuad paşanın da sarrafı olan Tıngıroğlu, Fuad paşa nın yıldızına bakmış, bir ilmü nücum mütehassısı tavrile o günlerde şu k&- hanette bulunmuştu: — Fuad paşa sadrâzam olmak is- tiyecektir, Üç ay için olacaktır dal Fakat o kadar çok ve o kadar İyi uy- durulmuş sözler söyliyecektir ki ni- hâyet bunlarla kendisinin sukutunu kendisi hazırlıyacaktır! Fuad paşa bu kehanetin yerini bulması için daha beş sene bekledi. Sadarette üç sene kaldı! Ancak Oo şimdilik siyasetinde Âli paşa ibresi- nin gösterdiği istikameti takib edi- yordu. Paristen İstanbula dönerken gene Viyana yolunu ihtiyar etmişti. Bu hareket. yeniden Fransız ricalinin gö- nüllerini bulandırdı! Ah, şu bücür Âli paşa bir türlü avuç içine girmiyordu! Burada iken kılar mıydı? Eğriboz hanedanından Osman Re- şid beyin oğlu Numan Mahir bey da- ha memleketinde tahsil ile uğraştığı sırada Mora valisi Ebubekir Sami paşaya damad olmuş ve Morada va- zifeten bulunan Reşid bey - paşa - ile müarefe peyda eylemiş idi, Numan Mahir böyle Reşid paşa arasında bu muarefe gittikçe ilerle- miş, Numan bey İstanbula gelince haiz olduğu müderrislik ruusu ha- cegünlik rütbesine tahvil edilerek sâ- daret mektubi kalemine memur edil- miş, sonra Âmedi hülefalığına nail olmuştu. Akif paşa Mülkiye Nazırı olunca kitabette iktidarını takdir ettiği Nu- man Mahir beyi hariciye kitabetine tayin ettirmişti. Yazdığı arz tezke- resinde bu tayine şu sebebi göster- (Hülefadan Mabir bey kumaşlı inşaya - Babıâli dilile müselsel ve müseoca kitabete - muktedirdir; yaz dığını anlar kâtibdir. Ancak mükf- leme mazbatası ve meclis takrir. leri gibi şeylerde mümaresesi yok- tur; kızının vefatile de pek füturlu- dur; hattâ hacce gitrmeği kurmuş iken benim ilhahımla kaleme gidip gelmektedir. Şekib efendi - paşa - ise hem çevik, hem mütefennindir; yazı yazmaktan usanmaz; kalemi seri, kendisi heveslidir. Bu sebeble âmedcilik Şekib efen- diye ve Mahir bey ile devletlâ Reşid beyefendinin aralarında gayet hüs- nü ülfet ve imtizaç olmasile harici- ye kitabetinin de Mahir beye tevcih buyurulması...) Reşid paşanın ilk Hariciye Nazır- lığı üç sene kadar sürmüştü. (8 re- biülevvle 1253 . 6 safer 1256). Bu ara- da yeni peyda olan hasımları kendi- sini üzmek istediler. Reşid paşaya intisabı pek kuvvetli olduğunu bil. dikleri Numan Mahir beyi Takvim- hane ve Matbaa nezaretile Babiâli- den uzaklaştırdılar. (H. 1253). Fakat bu çok sürmedi, AÂmedi odasi biri (maruzatı dahi- liye) ve diğeri (maruzatı hariciye) namlarile iki odaya ayrıldığı sırada Numan Mahir bey (maruzatı harlef- ye) kitabeline alındı. Abdülmecidin cülüsundan sonra âmedci oldu, Numan Mahir bey eski Babâli efendisi tipinde, nazif ve afif, edib ve dirayetli bir zat idi Ancak mu- taasıbdı; Tanzimat usulünü tahsin edenlerden değildi. Bir gün Rıfat beye - Rıfat paşa -: — Taaccüb ederim sizin halinizel Vaktile Ebussud, İbni Kemal gibi zatların vâzeyledikleri kanunu sizin gibiler bozuyorsunuz da onlara be- del kanunlar vaz" ve tanzim ediyor- sunuz! Demişti. Reşid paşa ise Tanzimatı hayriye- ye şahsi dostluklarını feda edecek derecede bağlı idi. Ancak Numan Mahir beyi saplandığı maziperest- likten ayıramıyacağını anlamıştı. Bu- nun için onun Babiâliden uzaklaştı. rılmasına lüzum görüyordu. (Arkası var) 1 — Dünyanın en yüksek dağ silsilesi. 2 — Âdeta - Tafdil edatı. 3 — Torsi sıkı olur - Tersi küçük sa- londur. 4 — Maiyet - Nüfuz. 5 — Bir nelv likör. 6 — Osmanlı alfabesinin birinci harfi « Kamer, 7 — Işikh - İskambil birlisi, 8 — Tersi öpücük olur - Çadır. 9 — Salata cinsinden bir ot . Vücudün bir kısmı, 3— Medenilik, 4 — Kırmızı - Neflalik. 5 — Nota - Tersi zarf edatı » Berrek. 6 — Cezire »- Rasgelme. 1 — İhtiyat, 8 — Vasat - Sonuna R gelirse çok yiyen olur. 9 — Hazır olmıyarak. 10 — Yüz kere yüz - Bene. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa : Ii — Ressurans, 2 — Çelebi, 3 — Tam, Tia, He, 4 — Halis, Kır, 5 — Hekim, Kare, 8 — Un, Ra, Asan, 7.— Riş, Ta, And, 8 — An, Kola, TI, 9 — Pomata, 10 — Epir, Ziya, Yukarıdan aşağı: 1 — Rat, Hurafe, 2 — Ahenin, 3 — Açmak, Pi, 4 — Se, Lir, Kor, 5 — Ültima- m, 6 — Rels, Alaz,.7 — Abe, Ka, At, 8 — Ni, Kasa, Ay, 9 — Hırant, 10 — Berendip. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Kurtuluş caddesinde Necdet Ekrem, Taksim: Nizameddin, Beyoğ- 1: Kanzuk, Yenişehirde Baronakyan, Bostanbaşında . İtlmad, Galata: İs- met, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Ha- doğ Barbut, Fatih İsmali Hak- kı, Karagümrük: Mehmed Fuad, Ba- kırköy: Merkez, Sariyer: Osman, Ak- saray: Yenikapıda Şarım, Beşiktaş; Vidin, Fener: Vitali, Kumkapı: Ce- mil, Küçükpazar: Hâsan Hulüsi, Sa- matya! Yedikulede Teotilos, Alemdar: Çemberlitaşta Sırrı Rasim, Şehiremi- ni: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Sadık, Yeldeğirmeninde Üğler, Üsküdar: İmrahor, Eminönü: Agob Minasyan, Heybeliada: Tomas, Büyükada: Halk. Posta Itlhadına dahli ulmiyan ecnebi memleketler; Seneliği 3600, altı aylığı 1900, Gç aylığı 1000 kufuştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk göndermek lâzımdır. > Şevval 30 — Kasım 45 8. İmaak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1252 238 729 949 1200 139 Va. 620 7221213 1432 1044 1393 Akba müesseseleri Her dilde kitap, mecmua siparişi ka- bul edilir, İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. beyrektem Yer değiştirecek kiracılara tavsiye! Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA. RT'nı dikkatle okursanız kendi- nize en elverişli yurdu yorulma- dan bulabilirsiniz, * TARİHİ Turakinaya gelince, o, İrandaki kargaşalıkların bir an evvel bastırıl- masını istiyordu. oİmparatoriçenin *Mavi Tuna» boylarında görülecek işleri vardı. Turakina, Argunu Tuns- ya göndermeyi düşünüyordu. Tuna boylarında «Gara Mo- gol imparatorluğu» kuru labilir mi? Tuna boylarındaki garb ordular nın başında prens Batu bulunuyor- du. Büyük kumandan Sobotayda prens Batunun yanından ayrılmr yordu. Bir sabah Karakuruma, Bulgar ilinden gelen bir haber ortalığı alt- üst etti: #«— Prens Batu. 'Tuna boylarında yeni bir (Garb Moğol imparatorluğu) kurmak istiyor!» Turakina bu haberi alınca, yıldr- rımla beyninden vurulmuşa Göndü. Prens Batunun, Oklayın zamanında bile kendisini sevmediğini biliyordu, Moğollar garbde cok kuvvetliydiler, Batu böyle bir imparatorluk ilân edecek olursa, diğer prensler bu ha- diseyi nasıl karşilıyacaklardı? Orta- da Menkü ve Keyük gibi kuvvetli or- dulara sahib bulunan iki büyük prens dahâ vardı. Onlar <Tuliş nin oğlunu Tunada serbes bırakacaklar miydı? Turakina o gün çok düşündü ve Fatmaya bir şey söylemeden, büyük oğlu Keyüke şöyle bir haber gön- derdi: «Tuli, amcanın oğlu prens Batu, Tunada yeni bir «Garb Moğol imparatorluğu» kur- mak niyetinde imiş, Seni, or. dunla, Avrupanın istilâsına > etsem, gidebilir misin?» Turakina 'Turakinanın büyük oğlu prens Ke- yük o sırada ordusile beraber, İmil kıyılarında yerleşmişti. Vücudce de rahatsızdı. Kış mevsiminde fazla do- laşmayı sevmezdi. Keyük, ânnesinden bu mektubu aldığı zaman kânun kışları başla- miş, ortalığı baştanbaşa kar kapla- mışti, Keyük, annesine şu mealde bir ce- yab gönderdi: «Ayaklarımdan rahatsızım. Kış bastırdı, Yaz gelinceye ka. dar bir yere kımıldayamam. Bana kalırsa, Batunun bu te şebbüsü asılsız olsa gerektir, Onu kendi başına Obirakırsa- nız, memleketine daha faydalı olur. Maksadınız Avrupayı is- tilâ etmekse, Batu bu işi ben- den daha iyi yapabilir» 'Turakina oğlundan bü cevabı alın- ca hiddetlendi. Fakat, kimseye bir şey söylemedi. Onun hakiki makasdı Batuyu Tuna boylarında yalnız bi- rakmamaktı. Turakinanın Avrupayı istilâ fikrinde olduğu muhakkaktı. O, bu istilâ fikrini Oktay han zama- manındanberi taşıyordu. Hattâ bir gün, ölümünden bir kaç ay önce Ok. taya: — Cengizin öğüdlerini neden tut- muyorsun? Niçin bütün Avrupayı baştanbaşa işgal ve İstilâ etmiyor- sun? Demekten de çekinmemişti, Oktay son senelerini hastalıklarla geçirdi. ği için karısına: — Ben bu halde Karakurumdan sayfiyeme bile gidemem. Cevabını vermişti. Maamafih Ok- tay han isteseydi, bu işi oturduğu yerden de idare edebilirdi. Sobotaya: «Haydi, ordunun başına geç... BÜ - tün Avrupayı baştanbaşa işgal eti> işaretini vermesini, Avrupa istilâsı işini kökünden halledebilirdi. Oktay han her nedense bunu yapmamış, hattâ Macaristandaki ve Alman $i- nırlarındaki Moğol ordularının aşa- ğı Tunaya çekilmelerini emretmişti. Turakina Moğol idaresini eline alınca, Sobotaydan bir mektup aldı: TURAKINA Yazan; İSKENDER F. SERTELLİ Turakina, ellisine yaklaştığı halde yıpranmamıştı. Sert bakışlarında halâ gençliğin sıhırlı cazibesi vardı ROMAN Tefrika No, g <İlerliyelim mi, olduğumus yerde duralım mı, yoksa döne lim mi? 'Turakina kısaca şu emri vermiştiğ sİlerilemek üzere, olduğunuz yerde durunuz!» Turakina, Moğol ordusunun Avrür pa İçine doğru ilerilemesini istediği ni bu kısa mektubunda da ima ef mişti, O sırada prens Batu, Rusy# ya gezmeğe gitmişti. Biraz sonr Tunaya dönünce, Sobotayl Turaki- nadan aldığı emri Batuya gösterdi. Batu, garb orduları başkumande” ni idi, O da Avrupayı baştanbaşa is tilâ etmek emelinde bulunuyordu. Turakinanın: «Şimdilik olduğunus yerde durunuz!» emrine boyun eğ& rek Tuna kıyılarında karargâh kir Tup kışı orada geçirmeğe karar vef mişti, * Batu - yanında Sobotay gibi meş hur bir kumandan bulunmasaydı “ belki de Turakinayı dinlemiyecek v6 Almanyayı işgale gidecekti. Moğol ordularının bir kısmı esâsen Alman yanın Avusturya hududundaki er& isinin büyük bir parçasını işgal etmiş bulunuyordu. Buna rağmen, Alman kumandanlarından birisi: *— Moğollar, Almanyayı işgal eder mezler. Buraya gelirlerse, onlara haddini bildirmeğe hazırız!» Demişti. Batu bü sözü duyduğu gündenberi: — Tanrı, beni, Almanyayı zabf ve işgal etmeden öldürmesin. Diyordu. Oktay hanın ölüm hs beri (1243. M.) geldiği zaman, Batu çok müteessir olmuş ve bü teessürle, Sobotay'a: — Haydi, orduyu çekip Almanya ya yürüyelim ve şu kumsndana, Me . Sobotay, Batu- yu tulmasaydı, Moğol prensi Ak manyayı çoktan istilâ etmiş olacakti. Sobotay, ulusuna çok bağlı bir kumandandı. Baştan emir almayın ca boş yere kan dökmekten çekik nirdi, Turakinadan: — Olduğunuz yerde durunuz! Emri geldiği zaman, Batuya: — Gördünüz mü? dedi, imparato- riçe ilerlememizi istemiyor, Kelbette onun ve vezirinin düşündüğü bir şey vardır. Bu Kış burada kalalım ve (İleri) emri gelinceye kadar bekliye- lim, Bu suretle Batuyu yatıştırmış ve © kış Tuna boylarında kışlamışlardı. Parki gönlü koca- maz... O yüz yaşına gelse, gene sever! Halk arasında, Turakinanın naibe- Yiğini çekemiyen ve diğer prenslerin gözüne girmek için, Turakina aley- hinde bulunan bir çok kimseler var- dı. Bunların büyük bir kısmı, Mo- gol ırkından olmıyan, yabancı kabi- lelere mensub fesadcılardı. 'Turaki- naya karşı gösterilen umumi mu- habbet ve itimadı zayıflatmak için, saman altından su yürütmeğe çal şıyorlar ve imparatoriçenin Argunu sevdiğinden bahsederek: 4— Onun gönlü kocamaz. Ture kina, yüz yaşına da gelse, gene se veri» Diyorlardı. Turakina ellisine yaklaşmış, fakafi yıpranmamış ve genç kâlmış bir kar dındı. Hâlâ güzeldi. Sert bakışların da hâlâ gençliğin çekici ve ezici kud- reti ve sihirli cazibesi vardı. Buna rağmen Turâkina, Oktay gibi bü- tün hayatı iyilik yapmakla geçmiş bir hakana lâyık olmaktan geri kak mamış, daima kocasının ve mensub olduğu hanedanın şerefini mubafâ za etmişti, Turakinanın kalbinde belki de af guna karşı bir temayül vardı. Fakat, o, bu temayülü hiç bir zaman, hattâ mahremi esrarı olan Fatmaya bile sezdirmemişti. (Arkası var)