Sulu kar yağıyordu, etraf buz gibi İdi. Cevad tramvaym sahanlığına çıktı. Vay, vay, vay... Bıçak gibi kes- kin bir ruzgâr etrafı kasıp kavuru- Yordu. Tramvay durunca indi. Olur- Guğu apartımanın yolunu tuttu. Şimdiye kadar bekâr ştı. Her Redense evlenmek aklından bile geç- ken bekârlığın zorluğunu düşünüyor- du, Oturduğu apartımanda kalorifer Yoktu. Şimdi eve gidince soba yakınak Jâzımdı. Ah bu soba yakmak!... Ce- Yad yalnız geçen bütün bekârlık ha- yatında şu kör olasıca sobanın kolay- abileceğini bir türlü enememişti. Bir soba Yakmak için dakikalarca eli yüzü ka- inde uğraşır dururdu. Aksi, tu- X ir de sobası vardı. Ea- zan bu sobanın keyfi gelir, çabuk ya- hardı; bazan da aksiliği tutar, taş çatlasa yanmazdi. Sobayı yaktıktan sonra kendisine Yemek hazırlamak, öteyi beriyi biraz düzeltmek gibi işlerle meşgul olmak Yâzımdı. Bazı işgüzar bekârlar vardır. Eile- Tinden her iş g Zömek pişirirler, hattâ çamaşır bile yıkarlar. Cevad böy- i bekârlardan değildi. En görmek için saatlerce Uğraşır, öteyl beriyi fena halde dağı- tırdı. Apartımana gelines anahtarı ile ka- Pıyı açtı. Evin içi de dışarısı gibi deh- şetli soğuktu. İlk işi a koşmak arasına yer- i çaktı. Odanın içi du- | ğu halde, bir türlü 80- ba yanmak bilmiyordu. Bugün gene sobanın akslliği üstünde idi. Cevad belki yarım saat uğraştığı halde soba «bana mısın?» bile demiyordu. Nihayet sinirlendi. Etrafa duman- lar saçan sobayı kendi haline bıraktı. Elleri cebinde bir aşağı bir yukarı do- laşmağa başldı. O kadar sinirli idi ki nerede ise bir iki tekmede bu kara suratlı, aksi tabiatli sobayı devire- cekti. Apartımanın koridorunda dolaşır- ken bir aralık gözleri dışarıya, bitişik Apartımana ilişti. Yanındaki apartı- man, kendi oturduğu apartımana son derece yakındı. Âdetâ iki apartıman | İÇ içe gibi idi. Bitşikte iki kız kardeş “oturuyordu, Bunlardan biri genç bir kadındı, Öteki henüz mektebe gidiyor- du, Genç kadın pek hamarat şeydi. Cevadın ne zaman gözleri bitişik apar- timana ilişse, genç komşusunun hani heril bir işle meşgul olduğunu gö- rürdü. İşte Cevad gene koridorda dolaşır- ken bitişikteki komşusunun çalıştığı- MI görüyordu. Genç kadın mutfakta Yemek hazırlıyordu. Cevad onu daha İyi seyredebilmek için elektriği sön- dürdü. Koridorun penceresine yak- lastı, Genç kadın mayonezli balık yapı- Yordu, Uzun bir kayık tabağı içinde hazırladığı mayonezli balık uzaktan bile ne kadar iştiha verici idi. Soğuğa rağmen bitişik apartıman mutfak Penceresi daima açık dururdu, Genç kadın şimdi bu açık pencere önüne | Belmişti. Cevad onun yüzünü daha | İyi görebilmek maksadile kendisi de koridorun penceresini açtı. Bu esna- da burnuna nefis bir yemek kokusu geldi, Demek, komşusu mayonezli ba- liktan başka bir şey daha pişiriyordu. Aç karnına bu yemek kokusu ne ka- dar iştiha kabartıcı İdi. Biraz sonra, bitişikte, mutfağın Yarındaki odada nefis bir sofra hazır- landı, Sofranın bir köşesinde bir vazo- nun içinde çiçekler göze çarpıyordu. Cevad bunları uzaktan seyrederken kendi kendine: — Şimdi şu güzel çiçekli sofranın başında, şu enfes yemeklerin karşi- sında olmağı ne kadar isterdim... dedi, Her halde karşıdaki oda sıcacık ola- caktı, Bundan sonra Cevad, kendi yanmı- Yan sobasını, buz gibi odasını ve ak- Şam yemeği diye yiyeceği öteberiyi dü- şündü. Şimdi bitişikte iki kız kardeş çiçek- Vİ masanın başına neşe içinde otur- Muşlar, nefis yemekleri atıştırmağa başlamışlardı. Cevad: — Mesud insanlar!... diye fısıldadı. Bundan sonra soğuk odasında ma- | ram, güzel yemek kokuları ile giri- AKŞAM 'Bursada fakirlere yardım sasının üstünde tereyağı, beyaz pey- nir, iki portakaldan ibaret olan ak- şam yemeğini yedi. Buz gibi yatağınm içine girdi. Rüyasında hep çiçekli sofralar, ka- yık tabaklar içinde mayonezli levrek- ler, güzel güzel salatalar gördü, Cevad midesine düşkün bir adam- dı, Fakat lokantada yemek yemesini de sevmezdi. Her lokantanın yağım beğenmezdi. Fırsat buldukça yemeği- ni sevdiği birkaç lokantaya giderdi. Tâkin ekseriya yemeğini evde yeme- ge mecbur olurdu. Bundan sonra âdet edinmişti. Her | akşam eve geldikten sonra koridorun | penceresinden bitişikteki o komşusu- nun hazırladığı yemekleri seyrediyor- du, Hele penceresini açlığı zaman bi- tişikten süzülen buram buram yemek | kokuları Cevadı çileden çıkarıyordu. Karşıdaki ev, Cevadın gözüne bir saadet yuvası halinde görünmeğe başlamıştı. Her oda çiçekli ve aydın. | lıktı, Karşıdaki genç kadın hiç te gü- | zel değildi. Fakat son derecede iyi bir | ev kadını olduğu anlaşılıyordu. Kadınlar, erkeklerin kalbierine gir- mek için türlü türlü vasıtalara mü- | racaat ederler, Bu karşıdaki komşu da ! Cevadın kalbine, mutfağının açık pen- ceresinden etrafa saçtığı buram bu- yordu. İ Cevad, karşıdaki komşu hakkında iyice malümat sahibi olmuştu. Kom- şusu epeyce paralı bir duldu. İşi, gü- cü, bütün zevki evinin işleri ve ken- | disinden küçük olan kız kardeşiydi. Bazan pencereden Cevadla genç | kadın göz göze geliyorlardı, Bir an bi- | ribirlerine bakıyorlardı. Fakat genç komşu çok ciddi bir kadındı. Hemen başını çeviriyordu, Lâkin bitişik mut- fakta pişen yemeklerin kokusu Ce- vadı allak bullak ediyordu. Heleoher | akşam kurulan güzel sofra... Sonra, | komşusunun soba yakmak hususun- daki meharetine Cevad hayran kalı- yordu, Genç kadın sobayı ne kadar çabuk, ne kadar kolaylıkla yakı- yordu. Vakia, genç kadın güzel değildi. Fakat mutfağında etrafa güzel yemek | kokuları saçarken güzelleşiyor, Cevaâ onu âdetâ dünya güzeli gibi görü- yordu, İl Nihayet bir vesile ile ahbap oldular. Cevad hemen genç komşusuna evlen- mek teklif etti. Şimdi eski inatçı be- kâr, yeni mesud evli her akşam sıcak bir odada, çiçekli bir sofra başında ne- fis yemekler yiyor. Hikmet Feridun Es Ev, Apartıman kiralamak için «Akşam»ın KÜÇÜK İLÂNLARI En süratlı ve en ucuz vasıtadır. * Bursa belediyesi para yerine yiyecek verecek Bursa (Akşam) — Bursa beledi. yesi fakir ve muhtaçlara yaptığı yar- dım şeklini tebdil ve ıslaha karar vermiştir. Mahalle mümesslilerinden aldıkla- rı vesikalarla, belediyenin yaptırdığı tahkikat üzerine kendilerine ekmek bağlanan, fakat ekmek yerine bedeli verilen fakirlerin sayısı günden gü- ne arlmaklaydı. Bu şekilde yapılan yardımı, bütçeli tahsisat ile denk- leştirmek kabil olmadığından, bazı seneler de yapıldığı gibi, günün bi - rinde yardım parası bitiyor ve gü- dülen gaye de semeresiz kalıyordu. Bunu gözönüne alan belediye, ek- mek yardımını da kışlık odun, kö- mür yardımı şeklinde toptan ve yıl da bir defaya mahsus şekilde yap- mağa karar vermiştir. Belediyeden ekmek alanların bir listesi tanzim edilmektedir. Bu seneki tahsisattan kalan para ile un satın alınarak, fa- kirlerin sayı ve İhtiyaçlarına göre tevziat yapılacaktır. Bu suretle (Bursa belediyesi ek- mek ve para veriyor) diye civar vi- Wâyetlerden, hattâ şark vilâyetlerin- den kaklarak Bursaya gelenlerin ha- reketlerine de sed çekilmiş olacağı gibi, hakikaten mubtaç olup ta bele- diyeye müracaat edemiyecek dere- cede çekingen duran bezi fıkaraya yardım imkânı da temin edilecektir. Bu tarzda yardıma muhtaç kimsele- rn aranıp isimlerinin bildirilmesi için zabıta ve mahalle mümessilleri- ne emir verilmiştir. Türkiye Kadyedifüzyon Pestaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. (o 143 Kes 120 Ke. 1974 m. 15195 Kos 2) Kw. 3170 m, 946 Koa 20 Ew. ANKARA RADYOSU Pazartesi 19/12/938 TÜRKİYE SAATİLE 1230: Müzik (kuartet - Pİ), 13: Saat ayarı ve haberler, 13,10 - 14: Türk müzi- #i (Halk türküleri - Pİ), 18: Müzik Ceğ- lenceli plâklar), 1830: Türk müziği di Saat ayarı ve haber- le bir solist - Cümh, Başk, Flarmm. Orkes. dan Klarinetist Hayrullah Duygu) 1 . Sonat No. 2 (Brahms) (Piyano Cemal Reşit), 1949: Konuşma (Doktorun saati), 20: Türk müziği - (Münir Nured- din - Konseri) 1 - Rski şarkılar, 2 - Halk türküleri, $ - Kendi eserleri, 21: Saat ayarı ve para, kambiyo ve toprak mah- sulleri borsası, 21,13: Müzik (küçük or- kestra) 1 - Der Vildşüts - uvertür (Al- bert. Lorlaing), 2 - Esmeralda No. 3 - Vals Jant (Drigo), 3 Ölen Onejin - Kapris - (Bortkieviç), 6 - Fagelyvilir - Kauris - (Rortkievie), 6 - FPagelavitter CEmil Valdöfel), 2215: Konuşma, 2230: Sinema #esi, 2330 - 23,45: Son haberler ve yarınki program, Kğ EAT Yurddaş: «Vücudumuzun genç ve dinç kalması için, şekere ve şekerli şey- lere ihtiyacı vardır.» Sen de genç ve dinç kalmak istiyorsan, her gün şekerli geyler yemeği ihmal etme, Ulusal Ekonomi ve Arttırma Kurumu ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız İstanbul Defterdarlığından Galatada Düdavendigâr hanında bulnnan maliye devsiri ile Galatada Enamotarhi hanında bulunan muâmele ve istihlâk vergileri müdürlüğü ka. loriferleri için 65 ton levamarin kömürü beher tonu 14 lira 50 kuruş mu hammen bedel üzerinden açık eksiltme ile almacaktır. Eksiltme 2/1/939 pazartesi günü saat 14 de yapılacaktır. Talipler şartnamesini her gün mil Emlâk müdürlüğünde görebilirler, Eksilimeye girmek istiyenlerin 938 senesi Ticaret vesikaları ve $$ "7,5 t- minat makbuzlârile mezkür gün ve saatte milli Emlâk müdürlüğünde topla- nan komisyona müracaatları, (9124) ! du, Akayı TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ ROMAN Tefrika No 3 —İ Akay, saraya geldiğinden beri bu kadar heyecan duymamıştı. İşittiği şey acaba doğru mu idi? Ve zabite dönerek: — Siz evinizde altın tasla mı su içersiniz? Diye sordu. Subo cevab vermedi... Sadece İçi- ni çekerek, yere baktı, Yavaş yavaş dışarıya çıktı. Atlarına bindiler.. Karanlıklara karışarak kulübeden uzaklaştılar, Akay ölümle karşı karşıya... Gürgüzün zindanda öldüğü ve ce- sedinin dağda vahşi hayvanlar ağ- zına atıldığı haberi saray içinde çar- çabuk yayılmıştı. 'Turakina, eski düşmanının ölümünden çok mem- nundu. — Hasmımın biri öbür dünyaya gitti. Çing - Kayda prens Kotanın yanına kaçtı. Şimdi ölüm sırası onun- dur. Elbette günün birinde elime düşer... Diyordu, Akay, Gürgüz hanm üm haberi duyunca * ağlamıştı. Akay onun suçsuz olarak zindana atıldığını biliyordu. Genç kız, Gür- güze yardımı dokunamadığına Yyö- nıyordu. Subo hakikati Akaydan giz- lemişti. Subonun böyle hareket et- mekte hakkı vardı. Turakina, Gür- güz han hakkında çok şiddetli emir- ler vermiş: — Ona yardım edenleri astırırım, demişti. Muhafız zabiti Akayı çok sevdiği halde, Gürgüz hanm bir ço- ban kulübesinde yaşamakta olduğu- nu bir türlü söyliyemiyordu. Yarın, öbür gün Akay bu sırrı ifşa ediv cek olursa, Subonun başı yere düş- tü demekti. Genç zabit kendi ken- dine: — Biraz daha sabredeyim, diyor- denemeden bu işi ona açalnam. Subo, imparatoriçenin zulmünden korkuyordu. Cellâd başını vursa ra- Zi olacak, bunu göze alacaklı, Fa kat, o, © ralı zindanlara atılmaktan korkuyor- du. İşkenceye hiç tahammülü yok- tu, gözü yılgındı. Bilhassa Gürgü- zün âkibetini güzlerile gördükten sonra, büsbütün yılmıştı. Subo, Akayın ağlamasına da da- yanamıyordu. Akay, amcasının ölüm haberini aldığı gündenberi gözyaşı | döküyor, Subo ilede eskisi gibi alâ- kadar olmuyordu. Subo bu vaziyet karşısında daha fazla tahammül ede- mezdi. Bir akşam sevgilisini gördü: Benden niçin kaçıyorsun, Akay? Ben, senin dileklerini yerine getir- mek için, canımı tehlikeye attım, Bü- tün bunları, seni sevdiğim için yi pıyordum. Bu akşam sana derd dökmek istiyorum, Akay! Beni din- le. ve benden ksçme! Diye yalvardı. Akay, genç zabitin elinden kur- tulmak için: İmparatoriçe beni bekliyor.. yo- lumu kesme! deği ve yürüyüp git- mek istedi. Subo, genç kızın Jadı: — Seni bırakmam, Akay! Her za- man seninle konuşmak fırsatı elime düşmez... Biraz beni dinle... Söyliye- ceklerim var sana! Akay kaçmakta ısrar ediyordu: — Ben, erkeklerden nefret ediyo- rum. Ölünceye kadar eşsiz yaşama ğa karar verdim. Derdim başımdan aşmış. Bana derdini açma sakm! Seni teselli edecek hâlde değilim. Subo dayanamadı: — Amcan yaşıyor, Akay! Onu ben ölümden ve işkenceden kurtardım... Sana kendi derdimi değil, bunu söy- lemek istiyordum! Akay birdenbire mıhlanmşı olduğu yerde kaldı: — Ne diyorsun, Subo... Amcam yâ- şıyor mu? Subo: — Evet... O yaşıyor. Hem de şehir dışında bir kulübede, Daha fazla izahat veremedi, Ar- kadan ayak sesleri geliyordu. kolundan yaka» gibi, lâddan ziyade demir ızga- | Genç zabit yavaşça fısıldadı: — Şimdiye kadar benden kaçıyor- dun, şimdi de 'ben kaçacağım. Hay- di, kovala bakalım beni... Subo garayın dehlizleri arasından süzülüp gilti ve o akşam bir daha görünmedi. Akay sendeliyerek kaçmıştı. Odasına döndüğü zaman, Moğol sarayına geldiği gündenberi bu ka- dar heyecan duyduğunu halırlamı- yordu. Günlerdenberi herkesin öldü- günü sandığı Gürgüz han sahiden yaşıyor muydu? Yoksa bunu, kendi- sini avlamak için Subo mu uydur- muştu? Akay kendini yatağının içine attı. Dizleri tutmuyordu. Kalbi kopü- cak gibi çarpıyor, beyninin içinde O güne kadar hissetmediği korkunç uğultular duyuyordu. Akay o gece yemek yemeden yattı... Uyuyamadı. Gürgüz han onun İlk tanıştığı ve ilk konuştuğu erkekti. Akay, iri ya- pılı, merd kahra nlardan çok hoşlanırdı. Gürgüz han da heybetli bir erkekti, Ona Rusyadan gelirken * el uzalmıştı. Akay, işte bunun için seviyordu onu. Suboye gelince, bu genç zabit te onun kadar, belki de ondan daha çok cesurdu. Bir kusuru vardı: Fazlaca sımarıktı. Oktay han, bülün msiye- tindekilere olduğu gibi, ona fazla yüzvermişti. Subo gençti, güzeldi, yakışıklı bir erkekti. Fakat, bütün bunlar neye yarardı? Akayın kalbini avlıyamıya- cak kadar böceriksizdi. Üstelik - ya- şa bakmıyarak - bir çok kadınla da İ sevişmiş, gönül eğlenâirmişti. Akay ona nasıl inansın, nasıl bel bağlasındı? Eğer Gürgüz han gerçekten yası- yorsa, Akayın ondan başka bir er- | keğe gönül verm Akay, Gürgüz Akay o gece sabaha kadar uyuyü. madı, * Akay sabahleyin sarayın bahçesine indi çöp alarak, de durdu... erkenden kalktı, Eline bir in dibin- Etrafına bakındıktan sonra yere eğildi. gözlerini kapadı. toprağın üstüne bir takım çizgiler çizdi. Ve birden gözlerini açarak ye- re baktı; — Ölüm... Diye haykırmak İstedi OEtraf- tan çekindi. Vücudü titriyordu... Yerde ne görmüştü? Neden ölüm di- ye bağırmıştı? Şimdi, Gürgüz hanın yaşadığına inanıyordu. Fakat, kendi âdetlerin- ce talihini yerde denerken, ölümle karşılaşmıştı. Akay bu faldan hiç te memnun olmadı. Talihi ona, yürü- yeceği yolda ölümle, felâketlerle, iz- tırablarla karşılaşacağını haber ve- riyordu. | O dakikada Subonun sözlerini ha- tırladı: «— Şimdiye kadar sen benden kaçıyordun.. şimdi de ben senden kaçıyorum. Haydi kovala bakalım beni!s Akay bahçede fazla kalmadı... Fa- luna baktıktan sonra odasına döndü. Gürgüz han hakkımda fazla malü- mat almak için, gerçek, Subonun peşini kovalamak lâzımdı. «Onu bu gece rüyada gördüm..» 'Turakina, akıl hocasile konuşuyor: — Gürgüz'ü keşki ölmeden “affet seydim... Onu bu gece rüyamda gör- düm. Patma! — Onu affetseydiniz, ilkönce - sis 70 teşekkür edeceği yerde - tahtını- zı devirmeğe kalkışırdı. O, ölmeğe müstahaktı, öldü. Sizde, yurdu- nuz da tehlikeli bir adamdan kur tuldu, imparatoriçem! (Arkası var)