19 Kânunuevvel 1938 YAŞ» BAŞ —3— İcadlara dair Serde mek mikdarı eski mekteb hocalığı var ya, arasıra içimde bir ders takriri arzusu uyanır; amma Abus çehreli, dünyasından bezmiş, Öğrendiğine ve öğrettiğine bin piş man bir hocanın çinko balkona kış yağmuru dökülüyormuş gibi mono- ton sesle verdiği ders değil... Vakti- le edebiyat ustalığı olarak bir: Yemek yemek ne demek bi nemek olunca semek Sözü öğrenmiştik, her kelimenin son harfi kefile bittiği için bu, bir me- rifet sayılırdı, Maamafih gene cüm- lenin aşağı yukarı bir mânası vardı: Balık tuzsuz olunca yemek yemek he demektir? İşte, çocukluğumda ve gençliğimde tuzsuz takrirleri din- Yerken ben de usulcacık bu mısraı murıldanırdım. Zahir hocanın lâkır- di sağanağına tempo tutmak için! Fikrimce her dersin, hattâ riyazi- Yat ve Arapçanın bile - bütün hayat gibi - lâtife ve şakaya, hiç olmazsa gülümsemeye gelir bir noktası var- dır. Doktorun bile güler yüzlüsü has taya yarı şifa yerine geçer. Bir uzun, sılmalı hastalık devrine benzetliğim ve sevdiğim mekteb çağında da şen hoca yüzü, kasvetli bir hastane ko- ğuşunda güzel ve endamlı bir hasta. bakıcı kadar bende tahammül kuv- vetini arttırırdı. Diyebilirim ki mektebde biraz oku- yabildimse o tatlı dilli hocalardan okudum; muharrirlikte gene biraz Yâzabildimse şen muharrirlerden al- dığım zevkle yazdım. Ah, Türkçemizde gül gibi bir çi- Çekli kelime ile başlıyan gülmek ve gülümsemek ne raylhalı, ne renkli, he yaraşıklı, ne mânalı düşmüştür... Fransızcada «rire» renksizdir, neşe- sizdir. Sourire ise souris dedikleri için biraz da kiler fındık faresime pek benzediği kapan gibi dardır, kokar! Gelelim manahnüfihimize: (Hocalıktan bahsederken bizim za- Mâanımızın hoca tabirlerine kayma- mak mümkün olmuyor!) Arkadaşı- mın bana icadları sayıp döktüğü gün d& hocalığım üstümde idi: — Biraz da sen beni dinle, dedim. göğe çıkan otomobilleri, tayfasız harb *den gemileri, Arzın bağrından ateş Çıkaran, denizlerin altından kuvvet koparan, “yahut güneşin sicağiyle Mükineler çeviren fabrikaları, tek sizle fotograflar alan, suni adamlar Yapan imalâthaneleri, hepsini din- ledim, Doğru... Fennin son terekki- yatı akla durgunluk verecek mahi- yette, zihne sığar şeyler değil Fa- kat beseriyetin en büyük icadı, icad- larin babası ne bu saydığın âletler, makinelerdir, ne de elektrik. Asıl mühim keşif. — Buhar mı, diyeceksin? — .. Asıl mühim keşif pek eski- dir. Milâddan bin altı yüz, bin yedi Yüz sene evvellerine gitmeli, Filvaki, elimizdeki ikalara nazaran bu ihtira şerefini hangi millete vermek lâzım, bilemiyoruz. Alman profesör- lerinden (Homel) Güldanilere atfet- ; Fransız ülemasından ara taraftarlık edi- t ekseriyetin fikri Fenike- lilerde toplanıyor. Fenikeliler hakiki Mucid olmasalar bile, her halde, ica- dı kemale erdirdiler; (o sadeleştirip halkın istifade edeceği şekle soktu- lar. Asıl bu icaddan sonradır ki dün- Ya aydınlanmağa, insanlar ışığı gör- meğe, bulmağa başladılar. — Anladım, camın icadından bah- selmek istiyorsun. Efsane itibarile car mın kâşifi OFenikelilerdir. Bunun hakkında iki rivayet, iki masal var- dır, Bunun birisi; Fenike sahiline Çi- kan bazı kühereile tacirleri, ocak Yapmak için taş bulamazlar, gemile- rindeki kühercileleri kullanırlar, Ateş Yanıp ta küherçile eriyince kumla karışır, cama benzer bir madde ha- Mİ olur; şaşarlar, beğenirler, şuna, buna gösterirler; cam da keşfedilmiş olur, diğer rivayet ! — Bilirim: Bir çoban kumsalda koyunlarmı otlatırken hava kararır, fırtına kopar ve bir yıldırım düşer, ismek ARL insin Kirli | erimesile cam hasıl olur, çoban bu şeffaf maddeyi şehre götürür, bakar- lar, tedkik ederler, ilâahır... - Amma bunlar tarihen sabit v8- kalar değildir. Camın mucidi Mısır- lılardır; Fenikeliler cam İstimalini Mısırlılardan öğrenmişlerdir. On s€- kizinci sülâleye mensub üçüncü (Tutmuozis) ten evvel Fenikede cam malüm değildi: Halbuki Mısırda bu Firavundan çok evvel cam kullanı- lırdı. (Tutmozis) in Suriye ve hava- lisine icra ettiği üç harb seferi iki | memleket arasında münasebat husu- lüne sebeb oldu, Fenike ehalisi Mr sirda camcılık öğrendiler ve demin dediğin gibi bu icadı Fenlkede te- kemmül ettirerek.. — Malüm... Amma ben sana cam icadından (o bahsetmiyecektim; bu milletin diğer bir icadı vardı ki... — Ea, anladım: (Purpr) denilen ve deniz böceklerinin kabuklarından çkanlan erguvani boya. Riyayete göre bu boyanın keşfine bir köpek sebeb olmuş, Köpek © böceklerden yemiş, ağzının etrafındaki kıllar 1â- tif bir renge boyanmış; sahibi merak etmis, böcekleri kırmış, ezmiş, kay- natmış ve bu suretle yeni bir keşifle bulunmuş. Masal kısmı bu. Tarih ise Fenikelilerin (purpr) 1 Asurilerden öğrendiklerini tesbit ediyor. Yalmz taammüm ettiren onlardır. Hattâ eski (Sur) şehrindeki boyanın en âlâsı, enfesi yapılır, Mı- sıra sevkedilir, Firavunlar, kâhin. ler, baş rahibler, prensler müthiş bir para mukabilinde sâtın alarak... — Bu da malüm. Boya icadından bahsetse idim o cihetleri münakaşa ederdik. Ne cam, ne boya, hiç biri değil, Benim söylemek istediğim icad, bütün icadların, fennin ve sanatın temel taşıdır. Biraz evvöl sayıp dök- tüğün o ihtiraların içinde, bir motörde, bir çarhda, bir (böbin) de, bir (türbin) de, bir ampul- de, hepsinde, her şeyde hattâ bü- tün fikri mesnuatta ben o ihtiraın izini, tesirini, kuvvetini buluyorum. Bütün icadların doğduğu yer di- mağ değil midir? İşte bu en kud- retli maddede mevcud sihirli kuvveti toplamak, saklamak, icabında nakil ve tevzi etmek için keşfedilen âlet, elbette oibliran en mühimmi, en esaslısıdır. Bunu insanlar bir kaç yüz asır evvel buldular ve adına... — Yazı, dediler, değil mi? Şimdi anladım! Evet, yazı... Fenikelilerin yir- mi harften mürekkeb elifbası! Bu #let o kadar eskiliğine rağmen bu- gün dünya yüzünde mevcud bütün ihtiraattan daha fazla rağbettedir. Ne Edisonun gramofonu, ne Lum- yerin sineması, ne Markoninin tel- sizi, ne de emsali yazı derecesinde harikulâde addedilebilir. Her ihtira biz ona, bu zekâ dinamosuna börç- Tuyuz. Burasi böylece - yani icadlarla ka- famiın pek denk olmadığı - anlaşıl dıktan ve Sezar'ın hakkı Sezar'a ve- rildikten sonra artık sira zamanıma raslıyan sürü sepet keşifleri hikâye- ye geldi. Hangisinden başlıyayım? İsterseniz en sâdesinden, (bisik- let) ten! (Arkası var) AKŞAM Abone ücretleri Posta iftihadına dahli olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, nit aylı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdil! için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Şevval 77 — Kasım 42 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1252 238 729 949 100 139 Va, 534 7201211 1431 1643 142 fabrikalarda | mekanizması | Son zamanlarda Hollivuddaki jön prömyeler arasında kendisinden en çok bahsedilen Tyrone Power'dir. Bunun başlıca iki sebebi vardır: Bİ- rincisi Tyrone'nin diğer bütün jön prömyelerden daha genç olması, ikin- cisi de bir çok tanınmış sinema yıl- dızlarının bu delikanlıyı sevmesi ve bu sevda yüzünden çılgınlıklar yap- masıdır. Tyrone Power, Nevyorkun tenha mahallelerinden birinde doğmuştur. Babas büyük babası aktördü. Fa- kat lar sahnede ancak küçük roller yapıyor ve pek az para kaza- nabiliyorlardı Çocukluğunu epeyce mahrumiyet içinde geçiren Tyrone tahsilini yap- tıktan sonra baba sanalına sülük etmeğe, aktör olmağa karar vermişti. Fakat onlar gibi küçük tiyatorlarda ufak roller yapmaktansa Hollivuda gidip orada talihini denemeği muva- fık bulmuştu. Tyrone iki sene evvel, 20 yaşında iken Nevyorktan kalkarak, Hollivud yolunu tutmuş ve 936 ikinci kânu- nunda sinema şehrine vasıl olmuş- tu. Burada talih kendisine derhal güler yüz göstermişti. Bir çok jön prömyeleri bulmuş olan filim direk- törlerinden Zanuck sokakta bu de- Mkanlıya raslamış, gencin boyunu, posunu, tavrmı beğenerek kendisine filim çevirmeği tecrübe etmesini tek- Mf etmişti, Tyrone bu teklifi derhal kabul etmiş ve tanınmış yıldızlardan Alice Faye'in çevireceği Sing Baby Sing filiminde mühim bir rol yap- mak için çalışmağa başlamıştı. Tyrone meşhur yıldızın âdeta göl- gesi halini almıştı. Ona bütün emel- lerini anlatmış, kendisine nasihat et- mesini, muvaffakıyeti için yardımı- nı esirgememesini rica etmişti. Sevimli delikanlı Alice Fay'in ho- Şuna gitmişti. Güzel yıldız artiste kabil olduğu kadar yardım ediyordu. Fakat tamam işe başlanacağı 7a- man rejisör Tyrone'yi çağırmış: «Sen bu role gelmiyorsun, başkasını ala- cağız» diye tebliğde bulunmuştu. Bu tebliğ delikanlının bütün hul- yalarını altüst etmişti. Tyrone ko- şarak Alice Faye'i bulmuş, ona va- ziyetini izah etmiş ve hüngür hün- gür ağlamıştı. Alice, delikanlıyı te- İ selli etmiş, ona Ümid vermiş ve ak İ şam Tyrone'yi küçük bir lokantada İ yemeğe gölürmüştü. Artistin sözleri | 'Tyrone'yi epeyce teskin etmişti. Yıl dızın ellerini öpmüş: «Hayatta siz benim yegâne dostum ve hâmlm ola- caksınız. Muvaffak olur da bir gün sizinle birlikte filim çevirirsem, be- ni yetiştirdiğinizden dolayı iftihar edeceksiniz; demişti. Alice otuz yaşında idi. Bu tecrü- besiz gencin safiyeti, çehresinin sert hatları hoşuna gitmişti, Delikanlıyı epeyce müddet himaye etti. Sık sık | birlikte görünüyorlârdı. Fekat bir Hollivudun Donjuanı Tyrone Power, söylendiği Aanabeli ile hakikaten evlenecek mi? gibi Solda 'Tyrone'yi sevenlerden Janet Gaynor, sağda artisti ilk himaye eden Alice Faye gün Alice bir suvareye giderken ken. | disine refakat etmek istiyen 'Tyrone'« ye: «Delirdin mi?... Ben çok tanın- | mış bir yıldızım. Her yere her hangi bir adamla gidemem: cevabını ve- | rince araları açılmış, Tyrone, Alice- den ayrılmıştı. Bu sırada bir tesadüf delikanlıya l yardım etti, Zanucl'un hazırladığı 4Londra Postası; flliminde mühim bir rol aldı ve bu rolde çok muvaffak oldu. Bütün münekkidler zekâsın- dan, kendisinden intişar eden şaya- nı dikkat hâkimiyetten, çehresinin erkek güzelliğinden bahsediyordu. 'Tyrone ilk filimde meşhur olmuştu. Derhal iyi bir mukavele imzaladı ve kendisine güzel bir ev yaptırdı, bu- rada yerleşti. Artist bir müddet sonra Norveçli Sonja Henie ile birlikte bir filim çe- virmeğe başladı. Tyrone, bir gün Norveçli artiste; «Siz tıpkı bir periye benziyorsunuz» dedi, Sonja da -ar- tiste bir Norveç aşk şarkısı öğretti. İki artist her yerde birlikte gö- rünmeğe başladılar. Sonja delikanlı- ya âşık olmuştu. Onunla evilenme- ği düşünüyordu. Fakat Tyrone'nin menaceri: eYirmi yaşında evlenmek olmaz. Bu hemi sizin için, hem Sonja için fena neticeler verir» dedi ve iz- divaç fikrine iptidadan sed çekti. Nihayet Sonja ile Tyrone birbirlerin- den ayrıldılar. Bu sırada Hollivudun tanınmış yıldızlarından Janet Gaynor, genç artiste âşik oldu. Çılgınca bir aşk... Janet bir zamanlar bir çök âşıkları reddetmişti. Nihayet bundan 8 sene evvel Lydele Peck adında Nevyorklu zengin bir bankerle evlenmişti. Fa- kat bu izdivaç uzun sürmemiş, iki sene sonra ayrılmışlardı Janet ikinci ve üçüncü defa * ola rak gene zengin iki iş adamile ev- lendi. Fakât bu izdivaçlar da uzun sürmedi. Kendisine sinema muhi- tinde de bir çok kimseler âşık oldu. Işte bu kadar çok kimseler tara- fından sevilmiş olan Janet şimdi otuzunu çoktan geçmiş iken bu de- Ukanlıyı sevmişti, Üç ay ikisi hep beraber gezdi. Janet, Tyrone olma- dıkça bir yere adım almıyordu. F&- kat bu aşk bir müddet sonra sön- dü. Daha doğrusu Tyrone, Janeti bıraktı. Delikanli bu sırada filim çevirmek için Hollivuda gelmiş olan Fransız yıldığı Annabellayı görmüş ve çok beğenmişti. Tyrone, Fransız artisti. nin peşisıra koşuyordu. Nihayet tanış» tılar, görüştüler. Son şayinlara ba- kılırsa birbirlerini sevdiler ve evlen- meğe karâr verdiler... Bunun için Annabellanm kocası Jean Murat” dan ayrılması lâzımdı. Artist Fran. saya geldi. Bu işin gürültüsüzce hal- Bini temin etti ve bu suretle serbes kaldı. Tyrone, Annabella ile Cenubi Amerikada Arjantinde birleşmek için sözleşmişti. Delikanlı bir kaç hafta evvel Arjantine gitti, Annabella da son günlerde yola çıktı. İki sevdalı Buenos Ayreste birlesecekler. Acaba hakikaten evlenecekler mi?... Evle- nirlerse bu izdivaç ne kadar cek?... Bunlara şimdilik hiç kimse Katt cevab veremiyor. süre