f gili PAZARTESİ KONUŞMALARI: > Başıboş edebiyatımız İyi verim, iyi organizm. Bu düstur, tablat gibi cemiyet için de doğurur. Bir yerde ki düzgün, ras- yonel, müvazeneli bir teşkilât yoktur; oradan zengin bir randıman almayı ummamalıdır. Edebiyatımız bu bakımdan, tam manasile başıboş bir müessese halin- dedir. Onun da bir Türkofisi, onun da bir teşkilâtlandırma bürosu, onun da bir propaganda nezareti, hatta onun da bir tekaüd sandığı olmalıydı. Ya- zik ki Türk edebiyatının geniş bir (ef- kârrmumiyesi) değil, hatta dar bir Cefkârı hususiyesi) bile yok. En bü- yük kitap tiraji vasati bini geçmez, muharrir ücreti 80-100 lirada dolaşır, «Güzel yazmışsın, aferin!...» diyecek bir adam çıkmaz; böyle bir edebiyat- tan ne bekleriz, bilemem. Son hafta İçinde Fransız edebiyat muhiti yine çalkandı, durdu. Bura- daki (durdu), bir tevaffuku değil, bir | devamı anlatıyor. Çünkü o muhit, | hâlâ çalkanmaktadır. 1938 Goncourt, Femina, Thöophraste Renaudot edebi. yat mükâfatları verildi, Gazeteler, se- çilen kitapları, kitapların muharrir. lerini anlatmakla bitiremiyorlar. Yal. nız Fransa değil, bütün dünya bu isimleri işitiyor; kitaplarına ve sahip- lerine alâka duyuyor; dil bilenleri on- ları alıp okuyorlar. Bir defa, mükâ- fatı kazananlar, para kazanıyorlar. Hem de iki cepheden: Birincisi mükâ- fatın parası, ikincisi o vesile ile sati- lan kitaplardan gelecek yüzdeler, Ta- biler yeni eser peşinde, Kontrat müs- veddeleri şimdiden hazırlanmaya baş- lamıştır. Tanılmak ve sevilmek, o da başka!, Ne güzel alış, veriş!... Hem maddi, hem mânevi... Hem kese doyuyor, hem gönül... Hem para kazanmak, hem şöhret. Asıl büyük kazanç, bir taşla bin kuş vurmaktadır. Filân zat bu se- ne şu veya bu mükâfatı aldığı za- man, binlerce edebiyat mensubu, ruh- larile o mükâfata namzedliklerini ko- yuyorlar demektir. Şüpbe yok ki, bir Duhamel, bir Jörome Tharud, bir Lu- cien Fabre, Goneourt mükâfatını al. mak arzusundan dolayı yetişmiş de- gildirler. Nitekim bunlardan hiçbiri bu mükâfatı almak için bir küçük ts- şebbüste bile bulunmamışlardır. Hep- sine bu mükâfatlar, habersizce, tepe- den inme gelmiştir. Fakat bu mükâ- fatların, memleket içinde yaptığı ha- Ya ve şeref, bu insanların sâyini ve ze. kâsını beslemiştir, bunda da en kü- çük bir tereddüde yer yoktur. O halde biz ne yapalım? Böyle bir suale hemen cevap verip halledileceğini umacak kadar saf olmamalıyız. Yalnız bu sual üstünde düşünmenin lüzumsuz kayıtsız kalâ- cak surette de vurdum duymazlık et- memeliyiz. Bence her işte olduğu gibi, €debiyatımızı tabif bir i ha“ line getirmek için de bütün dünyada . meler yapılmış ve neler olmuşsa ey- . velâ onları öğrenmeliyiz. Bu bilgi bi. (Akşam )ın edebi romanı * lince, insan eline ciddi ilim adamları- Ze güslereceklir ki bu türlü davaları bütün cephe görmek lâzımdır. Bu gözle kendimize bakalım: Her şeyden önce bir edebiyat fakül- | tesi veya fakülteleri... Hukuk fakülte. | si, fen fakültesi, nasil hukuki hâdise- leri ve fenne mevzu olacak maddi hâ- diseleri — dününe ve bugününe şamil | olmak üzere — tetkik ediyorsa edebi vakaları da dün ve buğün dahil ola- rak inceliyecek bir edebiyat fakülte- si. Bizim bir fakültemiz var diyebilir miyiz? Tertip edilen edebiyat geceleri ve edebi şahsiyet ihtifallerini, meselâ Fransada Comödie Française artistle- rinden istifade ederek yaptırırlar. Hal. buki ileri memleketlerin edebiyat fa- külteleri; böyle merasimler yaptıkları zaman verilen konferanslar neşredi. | nın tetkiklerini, görüşlerini ihtiya eden kıymetli eserler almış olur. Do- galı hemen hemen yüz, öleli elli sene geçmiş bulunan Namık Kemal hakkın- da profesörlerimizin doğru dürüst bir kitapları, hatta insicamlı bir makale. leri mi intişar “etmiştir. Birinci iş, edebiyat fakültelerimizi bu mevzüla- ra einek verebilecek hale getirmek, on- ları mazinin hazine ve türbelerine ka- panmaâktan kurtarmak ve hayata çi- karmak olmalıdır. Üniversitenin didaktik mahiyeti dı- şında, serbest bir edebiyal ve dil mües- sesesine ihtiyaç vardır. Bu müessese de üniversite gibi resmi olacaktır: Bir akademi... Bu isimden örkmemeliyiz. | Tanzimat ricali (Darülfünun) kelime- sinden korksaydılar, bugün bir üni- versitemiz zor vücuda gelebilirdi. Dü- şünelim; Avrupanın muhteşem akâ- demileri, kuruldukları zaman ne idi. | ler? Meşhur Berlin akademisi, ilk dem- lerinde takvim satarak kendini güçbe- lâ idare edebilen bir höyetçikti. En ye» nilerinden biri olan Macar akademisi- nin kuruluşundaki tevazula gördüğü büyük hizmet mukayese edilecek olur. $a noksan ile başlamanın mükemmele varmak için ilk şart olduğu derhal meydana çıkar. izin en bâsitle rinden bir misal verelim. Art kelimesinin karşılığını Sanğat şeklinde mi, sanat suretinde mi, yoksa san'at tarzında mı yazalım di- ye tereddüt ettiğimiz zaman kime ve nereye soracağız? Dilin ve edebiyatın böyle basitinden en mürekkeplerine kadar bütün meselelerle uğraşacak resmi bir mercie ihtiyaç zaruridir. Bu ihtiyaç, gecikme tabirile “ ifade edilemez; ondan çok daha hayatidir. Üçüncü kademede kitap basanlara düşen mühim vazifeler gelir. Bunla- rin başında, tabilerimizin okur yazar olmalarını zikredeceğim. Emektar kitapçımız, İbrahim Hilmi gibi, ken- lerinin müellif olmalarını tasviye et- mem. Fakat kitaptan anlayacak va- ziyette bulunsunlar. Bu kadarı da kâfi değildir. Kendilerine basılmak Üzere gelen yüzlerce müsveddeyi gö- rüp tetkik edecek salâhiyetli birer kü. 'Tefrika No. 3 YAPRAK AŞISI BURHAN CAHİD — Hayalimde çizdiğim plânlardan en hoşuma gideni budur. Dedim ki: Temenni ederim ki kendiniz için daha güzelini yaparsınız. Ayni dalgınlık içinde dudaklarını büktü: Cevap vermedi. Mesleğine çok bağlı olduğunu bildi- ğim genç mimarı gözlerini saran dü- şünceden kurtarmak için lâkırdıyı de- giştirdim. ..- Nihayet evim döşendi. Mimar Hikmete nasıl teşekkür edeo- ğimi bilemiyordum. En küçük şeyler- le uğraştı. On beş gün içinde yatak odasından mutfağına kadar evin bü- tün eksikleri tamamlandı. Bir buçuk aydanberi yanımda du. ran yeni hizmetçimle yeni evime yer- leştim. Biz gelmeden evde bekçilik €den, ev yapılmadan evvel de bahçeye bakan Değirmendere muhtarının ağa- beysi Yusuf ağayı bekçi olarak yanı- ma aldım. Hikmet bey ona elektrik Mmotörünün, su tertibatının Eve genç erkek almak fikrinde deği. lim. Yusuf ağa ellisini bulmuş bir emektar. Babamın eski adamların- dan. İçimde şimdiye kadar duymadığı taze hisler ve gıcıklayıcı hevesler var. Eşyamı yerleştirirken adeta yeni gelin olmuş bir köy kızı gibi ellerim titri- yor. Nuriye şirin bir kız. Eli işe yatıyor. Onun da garip bir macerası var. Netl- ce itibarile benimle böyle münzevi bir hayat geçirmeğe teşne. Bana daha Kadıköyünde iken ma- cerasını anlattı, Ailesi Manisalı, bar 'bası orada galiba ziraat memuru imiş. Daha on sekiz yaşında iken komşula» rından bir gençle sevişmiş. Bir alle eğlentisinde biraz bira içip neşelenmesinden istifade eden genç onu bağlara götürmüş. Bu bağ Ale minden sonra da ortadan kaybolmuğ. İzmire,kaçtığını duymuşlar. Mahke- meye düşmüşler. Yaşı on sekizi bir ay geçtiği için çok bir ceza görmemiş gür Tiba kız tarafı da pek ileri gitmemiş emi A ri çük heyet teşkil etmeleri lâzımdır. Bugünkü hale göre olan şudur: Ana merkezlerden veya uzak yerlerden ge- len bir romanı; bir etüd kitabını, olr şiir mecmuasını kilapçılarımız, ancak İ sahiplerinin isimlerile ölçerler. Biraz duyulmuş bir isimse bunlar üzerinde biraz düşünürler. Tik defa ortaya kıyorsa kitabı gözden bile geçirmeksi- zin reddederler. Halbuki bu müptedi- ler içerisinde tütunâacak ve tutulacak kim bilir ne istidadlar vardir Onları kim takdir edecek? İleri memleketler. de en büyük muharrirler, önce tabiler tarafından keşfolunur ve ortaya ati- ır. Kitabı basmak için koyacağı wer- mayeyi kediye yükletmemek düşünce sile kitapçı, eserin keyfiyetini beliri- mek zaruretile onu gazetelerde tenkit ettirir, ismi Lanıtlıracak tertibatı alır. Bunu yapmadan kitabı neşretmez. Aksi takdirde ondan bir nüsha bile satamaz. Bu noktada (münekkid) ihtiyacı kendini gösterir. «Makalenize on Jira, yirmi ira vereceğim. Bu kitap hak- kında bir tenkid yazar mısınız?. de. mek, dalma kitapçının hakkıdır. Fa- kat şunu söylemek hakkı olamaz: «Bu eserin lebinde veya sleyhinde ya» zar mısınız?.. Çünkü bu suale muva- | fakat cevabı verebilecek bir fikir ada- mı, münekkid değil, bir hırsız ve bir dolandırıcı olur. Lehte veya aleyhle hüküm vermekte münekkid serbest- tir; bu fikrini söylemek için sarfede. ceği emeğin mukabilinde para almak ta haklı olduğu gibi... Müellif ve &i- tap tanıtmak için büyük kütüphane- ler; gazeteler, rövüler tesis etmişler- dir. Devrin en büyük adamlarına ya- zılar yazdırırlar. Bu, hiçbir zaman ayıp görülecek bir iş değildir. Modern dünyada propaganda en tabii usuller. den biri olmuştur. Yeter ki kazanmak için namussuzluk edilmesin. Münekkidin kendine gelince; o, tak- dirlerinde hatâ da etse dalma mües- sir olan bir şahsiyettir. Sainte Beuve, Beaudiaire'i anlayamamış olabilir. Fakat bu büyük şairin Fransız kültü. rü içindeki tesirinden o büyük'mü- nekkidin Fransız edebiyatındaki izi daha mı az derindir? Mesele, mesele- ler üstünde münevverleri ve halkı dü- şündürmek ve böylece bir (efkâr- umumiye) oyaratabilmektir. İsmetl Habib olsun, Nurullah Ataç olsun, edebiyatımıza bu bakımdan hizmet etmişlerdir. Nitekim Peyami Safa da son senelerdeki özlü makalelerile bu vadide çok faydalı olmaktadır. İleriki bir konuşmamda Nurullah Ataç hak- kındaki düşüncelerimi bir vesile ile söyliyeceğim. Münekkid olarak İsmail Habib için düşündüklerimi de evvelce yazmıştım. Her iki arkadaşımın da münekkid sıfatile tenkid edilebilecek cepheleri yok değildir. Fakat bu cihet- ler, asla onların münekkid olarak yap- tıkları büyük hizmeti küçültmez. Dü- şünmek ve düşündürmek, konuşmak ve konuşturmak, bunlar daima ve dai, yerek babası yerinde bir adama ver- mişler. Bu adam da yine Manisada bir evkaf tahsildarı imiş. Eli yaşına, top sakalına bakmadan kizı olmaya- cak bahanelerle dövmeye başlamış. Babasına evine kaçmak istemiş. Bu sefer: — Kocandır. Tahammül edecek. sin! diye önceki macerasının cezasını çektirmek ister gibi yüz vermemişler. Nihayet dayanamamış, bir gün almış başını, İstanbuldaki teyzesine kaçmış. Hayatının ilk adımında alnına bir ka- ra mühür basılıp aile evinden uzaklaş- tırılan Nuriye teyze evinde tabii istis- kal görünce artık her şeyi göze almış ev misafir olduğu Wise müdürü arkı- daşıma İltica etmiş. Bana tesadüfü adeta bir nimet bildi. O da benim gibi erkeklerden, cemiyetten, insanlardan nefret ediyor. Daha da yirmi dört ya- şında.. Kıvırcık siyah saçlı, parlak si- yah gözlü tombul, endamlı bir kiz. Hayatta mesut olmak hulyasına düşen kızlardan biri, Allah vere de bu gün bütün yılgınlığı ile sevdiği bu in- siva hayatından çabuk bıkmasa! Nuriye ile evi yerleştirmek pek ko- Jay olmadı. Yusuf ağanın karısı da yardım etti, Bu eve girdiğimdenberi kadınlığı daha iyi hissetmeğe başlar dım. Bir sigara tablasını yerine koyar- ken bile içimde kuvvetli bir benimse. mek zevki duyuyorum. Babamın evi i kazanmışlardır. İ ler verilmiştir. ! ET ya 19 Kânünue Izmir | mektupları Izmir barosunda yeni teşkilât tamamlandı Baroya 705 avukat yazıldı yeni meclisi idare seçimi yapıldı İzmir (Akşam) — Yeni avukat | hk kanununa göre İzmir baro teşki- lâtı tamamlanmıştır. Evvelce baroda | 80 avukat kayıtlı idi. Kazalardaki avukatların da baroya yazılmaları ve yeni baro lâvhasının hazırlanma- sile İzmir barosunda mukayyed avu- kat mikdarı (109) e çıkmıştır. İzmir baro heyeti umumiyesi adli- ye binasında birinci hukuk mahke- mesi salonunda toplanmış, yeni ba- ro reisi ve idare meclisi seçimini yap- mıştır. Baro heyeti umumiyesi toplantı- | sında Atatürkün hatırasını taziz ve tebcil için beş dakikalık, son yılda ölen İzmir barosunda mukayyed üç avukatın hatırası için de bir dakika- bk. tebeil ve hürmet duruşları yapıl- dıktan sonra, yeni baro reisi seçimi yapılmış, toplantıya iştirak eden 74 üyeden 69 u reisliğe eski baro reisi Avukat B, Münir Birseli intihab et- miştir İdare meclisi üyelikleri seçiminde de avukat B. Tevfik Fikret Ada- man, B. Cemli Erkli, B. Saffet Hun- ler, B. Halil Sabri Güleç, B. Mehmed Murad Çınar, B. Hulüsi Selek, B. Emin Değermen, B. Nuri Sıdkı Erboy Yeni avukatlık kanununda âvu- katlık mesleğinde bulunan, fakat meslek için vaziyetleri iyi görülmi- yen hareketlerde bulunmağı itiyad edinen bazı avukatlar için alınabile- cek tedbir ve kararları ittihazda ba- ro idare meclislerine geniş salâhiyet- Baro idare meclisleri, uygunsuz hareketelerinden dolayı bazı avukat- GEEEEEEEE EEE EŞEN RENEE EŞ EEE ENER ERER NER) ma faydalı olmuştur. İsmail Habibin beldeciliğe ve seyahat edebiyatına gi- dip eski vadisini terketmesini hiç doğ- ru bulmam; Nurullahın eser tenkidle- rini bırakıp kronik yazmsama gönlüm Tazı olmadığı gibi... Keşki gençlerimiz den bu yola heves edenler de çıksa... Hasılı, Türk edebiyatının böpibos, teşkilâtsız, hatta perişan vaziyetinden kurtulması için benim, İlk ağızda dü- şündüklerim bunlardır. Bu dâva et- rafında daha fazla zihin yormaya des ğer, kanaatindeyim. Bir taraftan devlet, diğer elhetten hususi müesse- seler ve nihayet her yaratma ve yap- msnın özü olan ferd, bu mevzuda fa- aliyete geçmelidir. Teşkilâtsız bir ede- biyat, inkişaf edemez; edebiyatı inki- şaf etmemiş bir milletin kültürü asla kuvvetli olamaz. Hasan - Âli Mi bakan kalıp halinde bir evdi. Evlendikten sonra da kendimi evi. me bağlayacak bu nevi hisler ve zevk- ler bana yabancı kalmıştı. Çünkü ye- ni girdiğim âlemde de kendimi iğreti görüyordum. Evimizin en sade eşyası bile ısmarlama gelirdi. Çamaşır ts- kımlarımızdan mutfak bezlerimize ka- dar her şey hazır alınırdı. Salonumu. zu süsliyen küçük brode masa örtü- leri bile Beyoğlunun meşhur mağazala- rından gelirdi. Söküğümüzü adamla- rumız diker, banyomuza varıncaya ka- dar bütün temizlik işlerimize ayrı hiz- metçiler bakardı. Evlilik hayatımda bir gün olsun elime iğne aldığımı hatırlamıyorum. Kocam zengindi, ipliği kaçan bir ipek çorap için bile üzülmemi istemez, elimden alır, yırtar ve ertesi gün düzi- nesile yenisini yollardı. Bu hayat yıllarca sürdü ve ben evi- min duvarları, muhitimin hudutları içinde adeta akşam sabah yemi ve | suyu verilen bir kanarye gibi yaşa- dım. Kadınlık hislerim böyle böyle törpülendi ve nihayet bütün o tanta- nalı, teşrifatlı hayat tahammül edil. mez bir işkence halini aldı. Şimdi duvara bir resim asarken, büfeme (tabaklarımı yerleştirirken öyle seviniyorum kil Hem artık benim için başka ne zevk olabilir kil Yıpranımamış vücuduma lari yalnız bir baro mıntakasında d€ ği, müteaddid baro mıntakalarınds icrayı faaliyetten menedebilecek kâ- rarları almakta yeni kanunla salâ hiyettar kılınmıştır. Burada söylendiğine göre yeni kö nuna uymak ve bazı kararlar almak gibi hususlar için mütalâaları ahir mak ve ona göre hareket edilerek tai bikata geçilmek için İzmir ve Ank& ra baro reisleri, İstanbul barosunc& İstanbula davet edileceklerdir. İzmir vilâyetinin yeni bütçesi İzmir (Akşam) — İzmir Vilâyet umumi meclisi 9 ikincikânunda top” lanarak İzmir vilâyetinin yeni yü bütçesi üzerinde müzakerelere başl” yacaktır. Vilâyetteki muhtelif dair lerin bütçeleri hazırlanmış, Vilâyet Hususi muhasebe müdürlüğüne ve i Sıhhat ve İçtimai Muavenet iğ bütçesinde İzmirde büyük bir tebhir istasyonu inşası için tahsi- sat ayrılması teklifinde bulunulmuş” tur. Sıhhat bütçesinden sonra vilây€ tin en yüklü bütçesi Nafla bütçesidir. Bu kısımda mühim bir yekün tutan turistik yollar tahsisatından başka İki yıl evvel, inşası üç senelik müde- detle müteshhitlere ihale edilmiş olan vilâyetin mühim yolları için bu sen& ki bütçeye fazla tahsisat konulması istenmiştir. Çünkü bu yollar, bu sen€ içinde ikmal edilecektir, Bu aruda köprüler inşası için 8 tahsisat ayrılması teklif edilmişlir. Kültür direktörlüğü bütçesinde şehir, kaza ve köylerde ihtiyaca göre yeni okullar inşası, Ziraat bütçesinde fi- danlıklara yardım, ziraat mücadele isleri, Veteriner bütçesinde de yeni aygırlar mübayaası için tahsisat ay“ rılması istenmiştir. Şehir oteli Birinci Kordonda Şehri gazinosu" nun yerinde Belediyece inşa ettirile cek 140 yataklı şehir otelinin plânlari Nafia Vekâletince tasdik edilmiştir. Vilâyete ida olunan plânlara göre 1k şaata yakında başlanacaktır. Nafi& Vekâleti, plânın teferrüatı üzerinde küçük bazı tadiller yapılmasını işte“ miştir. Turistik yolların inşasına bo#” lanacağı sırada İzmirde böyle büyük, konforlu ve ucuz bir turist otelinin inşasına kati lüzum vardı. Şehir oteli 140 yataklı olacak, hef daire ve odasında sıcak ve soğuk sU tesisatı, banyo, her oda ve dairenin ayrı balkonu bulunacaktır, Otelin et" rafındaki yollar, tahtadan inşa etti" rilecektir. biliyorum. Bir kadın bunu kendince itiraf ettikten sonra hayatının yelunü değiştirmiş demektir. Artık erkeğe ho$ “görünmek ihtiyacı kalmadı. Gerçi be“ nim yaşımda, hatta benden çok yaşi! birçok tanıdıklarım var kihâlâ genç erkeklerin bile başını odöndürmeğ? muvaffak oluyorlar. Fakat bu öyle bir zorlayıştır ki, zahmeti zevkine değmez. Hele böylü sevilmek ihtiyacile binbir çareye ba$ vuran yaşlı bir kadın bu gizli didim mesine karşı kendisine merhameti€ bakıldığını görürse... Bilmem ki bun nasıl mukavemet edilir, Ben bu acıyi duymamak için fırtınadan kaçan kif” larıgıçlar gibi yuvama çekiliyorum. sas Fikir adamları yaşlandıkları zama inzivaya çekilirler. Bağ, bahçe haya sürerlermiş. Bunlârdan birkaçının macerasını okumuştum. İnziva şehif hayatından bıkanlar için lezzetli bir hayal, Dünyayı sinema gibi seyret mek için böyle inzivaya çekilmek Jâ- zım, Yalnız, o hayata karşı içinde sf” zu kalmamak şertile.... Hâdiseleri W zaktan takip ederken insan daha sö” mimi oluyor. Düşünceleri, duygulaf -üsbütün başkalaşıyor. Muhakemesi daha kuvvetli oluyor. Çünkü tesir a anda deği... Arkamı YAP Ğ