455 Mryorn Eğe Sahile & 8 Elâzığın bir liseye şiddetle ihtiyacı var Elâzıkta kurulacak lise, Van üniversitesi için mühim bir Istinadgâh olacak Elânık ortaokulu “Elâzık (Akşam) — Şehrimiz ve "dördüncü umumi müfettişlik bölgesi gençlerinin çok İçli ve müşterek ar- zularını mevzu ittihaz ederek bu ha- valinin kültür vaziyetinden bahsede- ceğim. Elazık, Bingöl ve Tunçeli vilâ- yelerinin Elâzıg merkezinde bir tek ortamektebi vardı. 935 - 936 ders yılında talebe mevcudu beş yüz yet- mis dört, 936 - 997 de altı yüz altmış dokuz, 937 - 938 de yedi yüz yetmiş üç idi. 938 - 939 ders yılı olan bu s€- ne ise talebe adedi (885) e varmıştır. Mezun adedi ilk sene 82 olan orta- okulun 936 yılında diploma verdiği | genç adedi 1990 dır. Lisesizlik yüzünden bu mezunle- rın bir kısmı Diyarbakır, Malatya ve Gaziantep liselerinde ve bin müşkü- Tâtla okuyabiliyor. Diğer bir kısmı da tahsile devam imkânından mahrum oldukları için şurada burada iş bula- rak çalışıyor. Geri kalan mühimce bir ekseriyet te tahsile ve işe devam edemiyorlar, Elazık ortaokulu, 250 mevcudlu mü» | allim mektebinden kalma bir binadır. Daracık ve gayri sıhhi olan bu bina halen 900 talebe barındırmak mec- buriyetinde kalmıştır. Üç senelik ista- tistiği malümata göre bina kâfi gel memektedir. Bu randıman karşısında sıhhi ve modern bir binaya çok ihti- yaç vardır. Hemen ilâve etmelidir ki, 939 - 940 seneleri bütçesinden 200 bin lira sarfile ve liseyi havi bir orta” mektep binasının yaptırılması Maa- rif Vekâletince kabul edilmiştir. Genç- lerin bu hayati tahsil ihtiyaçlarımı en evvel hisseden dördüncü umumi | müfetiş general Alpdoğan derhal te. şebbüse geçmiş ve Maarif Vekâletin- den burada bir lise açılmasını İste miştir, Muallim bulunamaması yü- zünden bu güne kadar bu iş halledi- lememiştir. Beş on mualim yüzünden KISA TEFRİKAMIZ: 3 yüzlerce memleket çocuğu tahsilini yapamıyor. Ortaokula bağlı ve yoksul talebe- ler için bir de 50 yataklı pansiyon vardır. İllerin yardımile yaşayan bu pansiyonun tevsi de, mühim bir memleket ihtiyacı halini almıştır. Bu kısa tedkik ve tahlilin verdiği neticeden anlaşıldığına. göre üç vilâ- | yet merkezi olarak Elazıkta bir lise bulundurmak için birinci derecede muallime, ikinci derecede bir binaya ihtiyaç vardır. Bu takdirde müstak- i bel lise bile talebe karşı bir arz saha- sı olmıyacak kadar rağbete mazhar olacaktır. İhtisas erbabının temin et- tiklerine göre Eelazikte ise açılırsa İstanbul ve İzmirden, Ankara ve Adanadan sonra beşinci derecede kuvvetli bir kültür müesesesi teessüs edecek ve Van üniversitesinin doğu Anadoludaki en mühim istinadgâh- Yarından biri olacaktır. Kültür mensuplarının mütalâala- rına göre Van üniversitesi en büyük gençlik kütlesini Elazığın istikbalde- ki lisesinden alabilecek ve bu suretle doğu gençlerinin kesafetli bir muhiti kurulacaktır. Bunun için lisenin te- sisinde Kültür Bakanımız alâka larına, bütün gençlik hararetle inti- zar etmektedir, İzmirde kanalizasyon işleri İzmir (Akşam) — İzmir belediyesi, bundan 12 sene evvel mütehassis Hoiz- lere hazırlattırılan şehrin müstakbel kanalizasyon plânına göre birçok yer- lerde büyük kanalizasyon tesisatı yap- tırmıştır. Son defa ayni projeye göre 7 sokakta daha yapılacak kanalizas. yon inşaatı müteahhidlere ihale edii- miştir. Son iki yılda yapılan ana ka- nallerle kışın fazla yağmurlu zaman- larında şehir seylâp tehlikesinden kur- tarılmıştır. KLEOPATRANIN BİR GECESİ Nakleden: «Sizi seviyorum...» diye Kleopatra tekrarladı. İnce, beyaz parmakları kâğıdı elinde kıvırıyordu. «— İşte aradığım söz... Hangi akıllı ruh, hangi gizli peri benim bu büyük arzumu anlamış?» Artık asabındaki eser kalmamıştı. Fare kokusu alan kedi ça- Jâkliğile yatağından fırladı. Fil dişine benziyen minimini ayaklarını işleme- Hi terliklerine soktu ve demin Şarmi- on'un baktığı pencereye koştu. Gece aydınlıktı. Yükselmiş mehtap sarayın gölgesini bahçeye doğru uza- tıyordu. Nebatatın tatlı kokusu orta- nığa yayılıyordu. Bu, Mısırın hariku- Jâde gecelerinden biriydi. — Orada, nehrin ortasında bir ada- mın yüzdüğünü görmüyor musun? Bak şimdi mehtabın ışığından çikıp karanlıklara doğru sapacak. Artık görünmüyor. Güzel vücudünü cariyesinin omu- zuna dayıyarak pencereden dışarı sar. kılıyordu. Meçhul yüzücünün izini Meyiamun bosm - mıştı, Sandallar peşin (Vâ-Nü) miş olsaydı bu kadar çıldırasıya arzu ettiği kraliçenin kendisini karanlıklar içinde aradığını görürdü. — Şarmion! Şarmlont... Baş kürek- çiyi çağırt... Hemen iki sandal bu ada mın peşine düşsün. Kleopatranın merakı son raddeye varmıştı, İki ince uzun sandal bütün nehri aradı. Ve kürekçi başı, korkarak, kim. seyi bulamadığını söyledi. Kleopatra © kadar kızdı ki, bir aralık bu herifi hayvanlara attırmağı düşündü. Kap- kara teni dehşetten bembeyaz kesilen biçare Arabın imdadına Şarmion ye- tişti. Hanımından affını diledi. — Bir macera istemiyor mıydınız? İşte arzunuz yerini buldu. Kayıkta geldiğimiz sırada genç bir kalbin sizi sevmesini temenni ediyordunuz. İşte biri seviyor. Ne yapacaksınız?... O gece, Kleopatra, sabahlara kadar uyuyamadı. se. Meyiamun cüretinden korkarak kendini Nile atınış ve yüzmeğe başla» AKŞAM Adana seylâbının üçüncü yılı Seylâpzedelere elân ev yapıl- mamasının sebebi nedir? Adana (Hususi ymuhabirimizden) — Adana seylâbı olalı ve Adana seylâp- zedelerine evler yapılmak üzere tah. sis edilen para bankaya konalı üç yıl olduğu halde maalesef ev inşası için henüz hiç bir teşebbüs yapılmamıştır. Bu hafta Adananın uğradığı büyük felâketin üçüncü yıldönümüdür. O zâ- man ovaya ve dağlara yağan şiddet- Mi yağmurlar, Seyhanı fena halde ka- bartmış ve Adanâyı bir gece su bas- mıştı. Şehrin büyük bir kısmı iki met- reye yakın su altında kalmış, yüzler- ce ev yıkılmış ve birçok insan ölmüş- tü, O zaman Adananın uğradığı bu fe- lâket karşısında bütün yurdun gös- terdiği alâka ve yüksek şefkat Leza- hürü, Adanalının en yüksek tesellisi olmuştu. Yurdun dört köşesinden felâketzöde vatandaşların derdine derman olmak üzere binlerce lira gönderilmişti. Bu paranın bir kısmı, o zaman .İe- lâketzedelere nakden dağıtılmış, bir kısmı da seylâpta evlerini kaybeden çok muhtaç olanlara bir mahalle yap- tırlmak üzere âlıkonulmuştu. Fakat bu felâketin üzerinden uzun yıllar geçtiği balde bugün ortada bir tek bi- / na görülemeraektedir. Bu para nerede- dir? Niçin şimdiye kadar bu hususta en küçük bir teşebbüs yapılmamıştır? Bu kadar İyi bir düşüncenin tahakku- kuna mâni olen sebepler nedir? Adana Kızılay şubesi bu hususta şöyle diyor: «— Seylâpzedeler için on sene son- ra modem bir mahalle kurulacaktır. Bunun plânları dikkatli bir surette hazırlanmaktadır.»” Demek oluyor ki, seylâp (elâketin. den 10 yıl sonra Adana seylâbzedele- rinin evleri yapılacak. Şu hâle göre, seylâpzedelerin birçoğunun bu evlerde oturması kendilerine değil, ancak ço- cuklarına nasip olacaktır. İzmir Halkevi, Atatürkün İzmir hatıralarını bir kitap halinde neşredecek İzmir (Akşam) —izmir Halkevi relsliği, Atatürkün İzmir hatıraları- m toplıyarak bir kitab halinde neş- retmeğe karar vermiştir. Bunun için Atatürkün İzmir hatıralarının top- renlerde Atatürk için söylenen nu tuk ve okunan manzumelerle muh- telif kimseler tarafından yazılan men- sur ve manzum eserler toplattırılmak- tadır. Halkevi, bu eserleri tamamen top- ladıktan sonra ayrıca bir kitab ha- linde bastıracaktır. vel sarayın civarında olan küçük bir hurma ormanına sığınmıştı. Nefes alp dinlendikten ve sandallarn beyhude yere kendisini arayıp bulamadıklarını gördükten sonra sulara tokrar dalarak Kieopatranın sarayına doğru yüzme- ğe başladı. Bir müddet etrafta dolaştı. Rıhtım- dan Nile açılan bir su içi kapısı vardı. Daldı, birkaç tecrübeyi müteakip yo- lu bularak kayboldu. Bu, Kleopatranın hamamına su getiren bir kanaldı. **» Uykusuz geçen bir geceden sonra Kleopatra, hasta bir çocuk sadasile seslendi ve kalkmak istedi. Güneş çok- tan çıkmış, ortalığa kızgın şuamnı salı. yordu. Cariyeleri onu kolları arasın- da tutarak kaldırıp oturttular, Giydir- diler. Yıkanma zamanıydı. Halâyıkla- rile birlikte hamamına gitti, Kleopatranın hamamı bahçede çi- çeklerle ve ağaçlarla çevrili bir yer- deydi. Sed sed pembe granitten mer- divenler yükseliyor, her katında renk renk nadide nebatlar görülüyordu. Bir alleden sonra geniş bir havuz nazara çarpıyordu. Kraliçe, eli Şarmlon'un omuzuna dayalı, suyun kenarına geldi. Merdive- nin ilk basamağında duruyordu. Bir ayağını uzatıp havuza girmek Üzerey«- di. Çırıl çıplaktı. Bir ilâhe kadar güzel vücudü Deni Serel aç »dal. | Gi işti “GEÇMİŞ ZAMANLAR: Pariste (Bulony ) 16 Kânunuevvel 1938 ormanı gezintileri Geçen asrın asrın sonlarından cihan | harbine kadar Paris hayatı | Parisliler hep kirdan ve kır âlemin- den hoşlanırlar. Bol irad sahibi olup ta geçinmesini yoluna koyan ve maişet temini için bütün gün bir işle meşgul olmıyan kibarlar ve zenginler baharda çift ve tek beygirli, lâstik tekerlekli zarif fay- tonları ile sabahları Parisin letafet ve intizami ile âlem şümul şöhret ka- zanmış olan Bulony ormanına gelip cevelânlar yaparlardı. Şık madamlar sade güzel ve en son modaya uygun kumaşlardan yapılmış sabah tuvalet- leri ile argıendam ederlerdi. Kadın | erkek bu orman müdavimlerinin ba- zıları da tırısları süratli orta cüsseli güzel İngiliz Poneleri koşulu iki te- kerlekli nazik ve zarif küçük arabela ra binerek ve hayvanları kendileri kul- lanarak bu gezintiye iştirak ederlerdi. Binicilik ve.yarış meraklıları da evlâd gibi büyütüp terbiye ettikleri değerli cins atlar ile ormanda dolaşırlar - ve 'ajleleri Ye ve dostlarile buluşurlardı.. Bu sabahı cevelânı sefasını yapanla- rın'bir takımı şehre dönmeden orma- 'nin meşhur restoranlarından : (Erme- nonvil)de veya (Şato dö Madrid)de ve- ya (Kaskad)da tevakkuf edip tatlı soh- betler ve muhabbetler ederler ve hoş İ dedikodular yaparlardı. Bu toplantı | larda bazen âşıkane maceraların te melleri de atıldığı olurdu. (Kaskad) restoranı ormanın İşlek bir'yolanün başında idi ve gayet 7a- rif artistik fiskiyeleri ve suni küçük şelâleleri vardı. Gelip geçenlerden ço- gunun eğlenceli bir mevkii mesabesin- de idi. Bu restoranın zeki bir kapıcısı vardı. Geçmiş eski zamanlarda hizmets kârların efendilerini nasıl hürmetle ağırladıklarını öğretmiş idi, Ayni ile onları taklid ederdi. Gelenleri yerlere kapnarak ve alkışlarla selâmlyarak arabadan indirirdi ve gidenleri de öy- lece arabalarına bindirirdi. İşte bu be- cerikli kurnaz kapıcı dalkavukluk ve soytarılık sayesinde bol bol bahşiş al- manın ve halince zengin olmanın yo- Junu bulmuştu, Ayni zamanda resto- ranın reklâmcısı idi, Yarı geceden sonra barlarda supeler tertibi ile çalgılar çaldırıp hesna ve neşeli genç oyuncu kızlar ile danslar ederek sabahlamağı âdet eden bekriler şefak atmağa başlayınca kalkip or- mandaki Pre Katlan mandırasının köşküne gelirler, halis ve nefis kay- maklı sütler ve çikolatalar ile sabah kahvaltısı edip mahmurluk bozârlar- dı. Ancak ondan sonra evlerine dö- nüp gündüzü geceye tahvil ile uyku çekerlerdi. Sınai, mali, ticari müesseselerden birine mensup olup ta işleri yazın is- tirahat için köylere ve kara ve deniz banyolarına gitmelerine müsaid olmi- yan kibarlar akşam üzeri büroların. dan çıkıp arabalarile ormanda dola- dı, çıktı, Sonra birdenbire acı bir fer- yad kopardı. Dalların, yaprakların ara- sında bir gözün kendine baktığını gör- müştü. Bu tıpkı timsah veya kaplan gözü gibi sarı, fosforlu bir gözdü. Meyiamun dalların arkasına sak- lanmış, duruyordu. O kraliçeyi yıka- nırken görmek saadeline nail olmağı istemişti. Çok cesur olduğu halde, Kleopatranın feryadı onu buz gibi don- durdu. Ölüm teri döktü. Haremağala- rı ellerinde silâhlar, koştular. Kraliçe, delikanlının bulunduğu tarafı işaret etti. Kaçmanın, kendini müdafaa etme- nin imkânı yoktu. Teslim oldu. Haremağaları, ahmak ve hain bir hareketle, delikanlıyı öldürmek istedi- ler. Fakat Kleopatra, elile bir işarette bulunarak, mahpusu kendisine getir- melerini işaret giti, Meyiamun dizleri üzerine çöktü ve iki elini uzatarak yalvarır bir bal ta- kındı. Kleopatra şahane tavrile sordu: — Buralarda ne işin vardı? Bilmiyor musun ki erkeklerin buraya ayak bas. maları yasaktır. Yoksa Romanın hesa- bına hareket eden bir katil misin? — Güneşin kızı olan ilâhe beni çarp- sın eğer size karşı en ufak bir fena his besledimse ey kraliçem... Samimi konuştuğu, doğru söylediği gözlerinden ve yüzünden anlaşılıyor. du. Kleopatranın Gürer ir de- ısıran di m Ve, BN DM şırlar ve ekseriya isimlerini yukarıda zikrettiğimiz, yemekleri nefis içkileri âlâ restoranların birinde ailelerle ve- ya ahbbapları ve sevdikleri ile birleğir- ler, dine ederler; biribirlerine ziyafet- ler çekerlerdi. Pariste o senelerde rağ“ bet ve şöhret kazanan Macar kıptile- rinin orkestraları da bu restoranlard& tatlı havalar terennüm ederek müş- terileri neşelendirirlerdi. Maişetlerini temin için bir işe, bir sanata sülük ile bütün gün çalışmağa mecbur olan Paris halkının birçoğu dâ pazar günleri yiyecek ve içeceklerini sepetlere doldurup erkenden Rilece Bulony ormanına ve bir takımı da şehrin diğer ucundaki (Venson) orma nına can atarlardı. Güzel ağaçlar ak tında çayırlara yayılıp neşeli dejünelef ederler, aralarında türlü eğlenceli © yunlar, verkoşular tertip ederek akşa- ma kadar hoş.yakit geçirdikten sonra evlerine dönerlerdi. Bu halkın sel gibi «akarak gelip;gidişleri tuhaf bir man- zara teşkil ederdi. Velospitler icad olu nup kolay kullanılanları, hafieri, hi lı gidenleri ve süslüleri ortaya çıkınca kibarlar da velospite heves ettiler. Bir takımları orman gezintisini velos- pitle yapmağı moda hükmüne koydu» jar, Sabahları süslü arabaların sell arasında bir de velospit akıntısı görür Jür oldu, Şık madamlar velospite bin- meğe mahsus poturlu darca şalvarlı zarif kostümler yaptılar ve başlarmi süslü ve hafif kasketlerle örtmeği mo da ittihaz eylediler. Velospite en ziyade rağbet edenler avam sınıfı olmuştu. Çünkü velospit- Je hızlı gitmek ve kolayca büyük me safeler katetmek imkânı hasıl olmuş" tu. İşçilik ile ve az bir kazanç ile ge- çinenler Parisin dar sokaklarındaki €ski evlerden çıkıp şehrin civarındaki köylerde kendilerine elverişli ucuz ve havadar ve mamur meskenler -buldu- lar. Ücretle tramvaylara şimendifer- Tere binmeğe mecbur olmıyarak sabahi ları az bir zamanda velospitle işleri bar şında hazır olmanın çâresini buldular» Pariste birçok mahallelerde velospit talimhaneleri ve hocaları peyda oldu. Bu sınıf halktan bir haylisi de kale haricindeki hali araziden ucuz yerler alarak ve kendi ekonomilerine emiği£ banklarından ucuz faizle para istikraf edip ilâve ederek bahçeli küçük evler yaptılar; o boş, 1ssız yerler şereflendi, az zamanda köylü mahallelerile şen- lendi. Otomobliler icad olunup ortaya şö matasız, süslü ve süratli arabalar çi" kınca herkes o güzel beygirli Gayton- ları terkle orman cevelânlarını otom0" biller ile yapar oldular, Fakat garafet itibarile otomobiller faytonların ye rini tutamadı. Salih Münir Çorl8 Mütekald büyük eli daha ölkesiz bakışlarla süzdü, Güzel erkekti doğrusu... — O halde ölümle muhakkak kars şılaşacağın böyle bir yere ne diye gel- din? Delikanlı, yavaş, boğuk fakat her kelimesi iyice e bir sesle: — Sizi seviyorum! - dedi. Kleopatra, âni bir hareketle ona doğ” ru eğilerek kolundan yakaladı ve şid- detle çekti. — Ya... demek... Dün gece papirüslü oku sen attın?... Amma da cüretkâr (| mışsın... Şimdi seni tanıdım... Çoktan” dır benim olduğum yerlerin etrafında, dolaşıyorsun... Müsamere yerlerinde de seni gördüm... Kayığımı takip et lp... Gözün kraliçede demek?... Ar- zuların pek mütevazi değil... Herhalde mukabeleyi de bekliyorsunudur.., Ne ye olmasın?... Ben de seni seveceğim. Delikanlı, meyus bir eda ile: — Kraliçem!,. Alay etmeyiniz. Evet... Delilik ettim... Ölüme Jiyığım İnsaf edin... Öldürtün beni... — Hayır... Bugün müsamahakâri” ım var... Hayatını bağışlıyorum... — Ne yapayım hayatı?... Sizi sevi" yorum... — Pekâlü... O halde arzun yerin? gelsin... Öleceksin... Çılgın, garip bif hayal kurmuşsun... Atzuların geçi bir eşiği aşmış... Kündini Sezar, yahu Mark Antuan sanarak kraliçeyi seve gz me Ec sele