Istanbul kazan, ben kepçe Haliçteki köprüler Ha)ice ilk köprüyü kurduran İkinci Mehmedmiş. İstanbulu zaptettikten bir müddet sonra kurdurmuş, Sal köprü; varil ve mancanaları ki- rişlerle biribirine bağlamışlar; Üzeri tahta ile döşeli; zincirlerle iki kıyıya takmışlar, Yan yana beş adam yürüyecek ende imiş, Takati de üstünden geçecek as- ker ile bunları koruyacak bir toypu kaldıracak derecede... O tarihten sonra tam 383 sene köp- rü möprü arama... Karşıdan karşıya fış (ış kayıkla geçiliyor, 1836 yılmda, yani İkinci Mahmud zamanında (halkça ve memleketçe fevaid ve mubassenatı, hususile ter- sanect mahfuziyeti mucib olacağı mü- talâasile) ve Kaptan: derya vekili Fey. zi Ahmed paşanın nezaretile bir köp- rü yapılmasına başlanmış. Bu da biribirine bağlı sallar üstün , de; boyu 600 siradan fazla, eni iki ara- ba ile iki yüklü beygir ve biribirlerine dokunmadan yanlardaki piyade kim- seletin ue aşabileceği kadar. Altından küğük gemilerin girip çıkması için iki gözü; daha büyükleri için de ka- pılârı-var.. Açılış günü devlet erkânı ve bende- gün Azabkapısma davet edilmiş, pa- disah çadırına gelmiş. (Rikâb resmi) yapıldıktan sonra . Ders vekili Hacı Ömer efendi duâlar etmiş, kurbanlar keslimiş, Tersane önündeki donanmış gemiler toplar atmış, En evvel Sultan Mahmud at üstün- de, maiyeti de yayan olarak Unkapa- Vi afına geçmişler; . Kapan naip- lerinin dairesinde biraz dinlendikten sonra hünkâr dönmüş, kalabalık ta dağılmıs. Bu hayırlı işteki gayretine mebni Fevzi Ahmed paşaya elmaslı bir kılıç- In'kutu, Divan kâtibi Mümtaz efendi» salise rütbesi, Tersane takımın& ahi ihsanlar verilmiş. Köprünün muhafazasile gelen ge- çen gemilere kapıları âçıp kapamak kizmeline memufler tâyin edilmiş. Bunların masrafına karşılık olarak köprüden (mürüriye) namile para alınması düşünülürken, İkinci Mah- mud; — Cisrin inşasından garaz, bilâ ivaz ahaliye sühnlet ve menfaat İrassi- Cir... diysrek, irade etmiş; Zinhar kimesneden bir akçe alın- maması!... O vakit bü köprüye (Hayratiye) de- bilmesinin sebebi bu... İradeye rağmen, Kanâilvi Reşid is- minde biri iki değnekçi bulup geçen ) rinden pala almağa ko- “if hemen İstanköy ada- sına sürülüp değnekçiler de hapse tı- kılmış, Aradan sekiz sene geçiyor. Abdül meçid tahtla,.. Eminönü İle Galata arasında bir köprüye daha lüzum gö- rülüyor. Bunda müruriye alınması da mu- karrer. Kapitülâsyonlar dolayısile müş- kilât ve geile çıkmaması için İngilte- re, Fransa, Rusya ve Avusturya dev- letlerinin muteber tüccarları Tersane ve 'Tophaneye davet olunarak muva- fakatları almıyor. Bir sene sonra köprü bitiyor. Gene hünkâr Larafından küşad resmi ya- pilıyor; geçenlerden teyemmünen iki Üç gün para alınmıyor. “1863 senesinde köprüyü daha yeni» lemek, demir dübalar tüstüne oturi- wük tarafına gidilip inşaat yüz bin li- ra bedelle Jorj Vals iğininde birine hâvale edilmiş; eskisi 'Hayratiyenin yerine konmuş; o da Ayvansarayla Hasköy arasına nâkledildikten on gün sonra yanmış... Yahudi köprüsü der- lerimiş. Şimdiki Galata köprüsü meşrutiyet devrinindir. 23 bin liraya malolup Al manyada, Nürnberg'de «Feraynikte maşiner fabriken Avgusburg: kum- panyasının yapısıdır. Boyu 462, eni 28 metredir. 1912 senesi nisanında açıl mıştır. Çocukluğumuzda ve gençliğimizde daima yolumuz olan mahud (Cisri ee- did) de tam ayni noktadaydı. Gel ge- lelim iki başında, üstünde, etrafında değişiklikler mi ararsın? Galata tarafında sağın bir kısmı, &olun ise kâmilen hepsi yıkılmış, end- de iki mislinden fazla geni“emiştir. i çak jambonları, sosisleri | Miyor, yarın çekiliyor, kazanan 600 bin | frank kazanıyor!) diye gırtlak paralı- Cisri Cedid denilen eski Karaköy köprüsü Bugünkü vapur acenteliğinin bulun- duğu binanın yerinde meşhur Aziziye karakolu vardı. Önünde (rahat dur) vaziyetinde estağfurullah soluğu ke- silmiş halde, iki üç nöbetçi asker... Zabitanı, ümerayı, erkânı ferade fera- de slâmlamak mecburiyetindeler... Mülâzimisaniden hinbaşıya kadar (bas dur!); üst tarafına (selâm dur!). Biri koltuk hizasından ve yandan, öbürü cepheden. Mafevkınki maduna, madununki mafevka katiyen olmaz. Güzergâh mahşer; kalabalık oluk gibi akıyor. Zavallı Mehmedeikler bu toz dumanda, bin bir gövde arasında omuz'ardaki yıldızın, kollardaki şeri- Gin, Avniyelerdeki düğmelerin ren- gini, adedini görecekler de onr. göre selâmlıyacaklar... Mehmed Ali paşa hani hâlâ dur mada... İçindeki mahallebici ve don durmacı Receb İstanbulda bir taney- di. Tokatlının olduğu yer Konsolid hanı, köşedeki tütüncü ve gazeteci dükkânı, hazır elbiseci İşlayn'ın ka pısıydı. Ziraat batıkasının yerinde rıhtım yapılmadan evvel meşhur Hallâçyan hanı, sonra Kredi Liyone bankası, Havyar hanı hâlâ baki. Bitişiğinde ve- Yahd Reşad efendinin o kuyumcusu, sinek avlıyan Konstantara biraderler, Eczane gene mevcud, fakat uh Mw della... Sağda, şolda, avuçlarında Me- eldiyeler şıkındatan sarraflar; (Çeki- yan, eteklere yapışan İoturyacılar... Tam karşıya gelen, arabalara kes- tirme yolluk eden Haraççı sokağında boydan boya, hâşâ meclisimizden dı- şarı, kelle kulaklı, gâyet iri kıyım hın- zırlar, yağlı yağlı butları, salkım sa- Köprünün Eminönü cihetinin bü- | günkü ve yarın dahâ da artacak fe rahfezalığına doyamıyoruz. O va kitler dünkü halini bile arama... Sir- keciye giden tarafı atlı tramvayların, kira arabalarının, sütçü beygirlerinin durak yeri, Gerisi baraklar, kulübe ler, çadırlar... Sabahları zerzevat p&- zatı; o dağıldıktan sonra kavun kar. puz sergileri ve gırtlağa dair seyyar satıcılar; İ Köfteciler, küskusçular, aşurestler, mahajlebiciler.... Altında saatçi mağnzası bulunan han yok. Ada öne doğru daha taşkın, sokak daraş. Yıkılan Selânik bonmar- şesinin sırasında dar yüzlü, kat kat, kügir binalar... O sefer tâslarında diş- çi Bonife, döktor Kokolatos, terdi Fi- Janidis, komisyoncu Falanoplös... Asıl ömür olan köprünün üstüydü. Geçen yazıların birinde de bahsetti- ğim gibi sağ sol Darülâceze, daha doğ- Tusu Gürebe hastanesi: Yaya kaldı. runlarına çömelmiş, bağdaş kurmuş, yayılmış, sakaf, güdük, yaralı bereli- ler; elde, kucakta, memede, çocuklu kadınlar; aşir, niat, ilâhi okuyan hacı iar, hocalar, dervişler... Kimi kıvranarak, kimi inliyerek, kimi de çatlak, kısık, gaygaylı sesleri tutturarak avuç açıp dilehmedeler... Sonra ayak satıcılarının akla, hü yale gelmiyen çeşidi. Ardından çene kavafı güruhu: Maden cilâsı, leke sa- bunu, kırık tabaklara tutkal, çinko kaplara perçin sâlanlar, Faylonunu kenara çektirip, arabacının yerine çi- kıp bir ikiliğe şippadak diş çeken ka labalık ağız... (Vay babam vay, kay- l nanamı civan etti, Tireyi geçirip ge- çirip kendine çeyiz dikiyr!) diye dikiş İğnesine iplik takacak kurşün neshe- leri uzatan geveze... (Çırpıcıdaki ça- kı gibi bir delikanlıya, vurulup” pır pır yanan koca kârmın destam, ön pa raya!) feryadlarını âyuka © çıkaran sulu... Bir yerde okuduğuma eminim... Pek iyi kestiremiyorum amma ya Teo- fil Gotye, ya La Martin, ya da bu ka- bilden biri İstanbula gelip te köprü- nün halini göründe karnaval sanmış. Köprüceğiz hiç te dillerden düşmez, sıralı sırasız zavallıcığın adı anılırdı: Meselâ insan hali bu, ayağınızın sürçeceği tutup ta sendelerken kendi- nizi mi toparladınız? — Çörçöp, köprüde misin a birader? Kalayları öyle ayrık, öyle delik deşik ki arasına ökçenin biri girdi mi teker- lendin gitti. İki büklüm, sopasına yaslanmış bir ihtiyara raslandı mı da şu teşbih ha- zır: — Galata köprüsüne dönmüş adami“ cağız... Evet, 8 biçare de bir aralık tam ör- "ta yeririden bir kamburlaşmıştı ki iki yanma gayet kalın serenler bağlan- dıktan sonrabirâz belini doğrultabil- mişti, Haspanın bir vakitli civesini kula- Ena küpe etmişler dr çoktu. Faraza iki arkadaş Beyoğluha çıkıp biraz ko- laçan etmişler. Hava kararırken, yani en keyif vakitte, biri musallat: -— Gecikmeden eve dönelim. Köp- rüden cumburlopu çekip balık emini olmağa niyetim vok mirim!... Nöbetçflerin uykuya varıp korkuluk halatını asmamaları yüzünden, eski şehremini Mazhar paşanın damadı bir gece arabasile beraber dibuhu ol- müştu; bu da ondun kinaye... Alileiğin her iki başında, dar ağacı- nd-asilmışlar gibi uzun beyaz göm- Jekli, dırazlar kadar üç dört tahsildar dikilip durur, askerler ve koğdamanlar hariç, yayanlardan onluğu, “beygir- lerden kuruşu, arabalardan yüzüğü alırlardı. Öyle de ağıkgöz, celâli, n ki- şilerdi ki kalabalığa getirip sıvışan oi du mu dörtnala yetişip yakasındalar: — Ulan çık meteliği!... Haliç tarafındaki altları ozgarah,” ahşap ikideniz hamamı kuyudan #arksiz; loş mu loş, içleri de boş mu boş... Oraya ne zaman gelirler, girer- ler ve kimlerdi onlar acaba? Boğaziçi ve Üsküdar iskelelerinin karşısında bir üçtan bir uca salaş, ka- ranlık kühi kıraathaneler. Pencerele- re yakın yer bulamazsan, günlük gü. neşlikte bile ceridelerden bir satır oku- yabilirsen oku... Kadıköy, Ha , Adalar İske- lelerinin tarafı daha kalabalık ve alış- verişliydi. Oradaki manavların raflarında, kü- felerinde, sepetlerinde gördüğüm ye- mişler dünyadan kalktı diyeceğim ge- Myor. Ne enfesleri, aliyyülâlâları, tur- fandaları... Şimdi Beyoğlunun, Ta- limhanenin, Maçkanın en yaman mey« vacılarındakiler bunların yanında sıfır kalırlar. Saydığım üç iskelenin ensesindeki Şekerci İsmall ağanın dükkân kübe- Tâ Aramgühu, en emin emanetgi idi, Fransanın resmi cellâdı ihtiyarladı, artık işden çekilmek istiyor Fakat adliye nezareti vazifesine devam etmesini kendisine bildirdi Cellâdın iki evi, kirada bir binası vardır. peri da ayda 100 lirayı geçer Fransanm cel- lâdı, Deibler 76 yaşına vardığı hal- de, hâlâ hizmet- ten çıkarılmamış- tır, Detbler, esbak Fransız Cümürre- isi Doumeori bir sergiyi ziyaret © derken (o öldüren Gorguloftun 1933 temmuzunda ki- yölinle (kafasını kestikten (o sonrâ belefini tayin için Adliye nezaretine başvurmuştu. Fa- kat kendisine hiz. metine devam et- Mesi cevabı veril. mişti. Cellâd Delbler vazifeye başlıyalı kırk sene ölmuş- tur. Kendisinin s€- nede 18,000 frank, yani bizim para- mizla 600 küsur Ie * râ maaşı vardır. Fakat yamakları- mun maaşı, idam cezalarını infaz için £ taşraya gittiği za- man yol ve ikâ- |, met masraflar bu mastaftan ha- riçtir. Bunlar da hesab edilirse aylığı yüz rayı geçer, Cellâdlıık evlâddan | evlâda intikal eder, Halefini tayin et— mek cellâda aiddir. Nitekim cellâd Deiblere de bu vazife babasından mi- ras kalmıştı. Fakat Detblerin çocuğu beş yaşında iken öldüğü elhetle, hiz- metten çekildiği veyahud öldüğü za- man cellâdık vazifesi başkasına İn- tikal edecektir. Deibler, kendisine ya- maklık etmekte olan yeğeni Andre Obrehti halef tayin etmek niyetin- dedir, Esasen yeğenini bu vazife için yetiştirmiştir. Cellâd Deiblerin bir karısı ve Mar- sel isminde bir kızı vardır. Fransanın cellâdını sakın fakir sanmayınız, Pa- ris ciyarında İyi bakılmış bir bahçe- nin ortasında kâln olan zarif bir evi yardır. Bu evin bitişiğinde bulunan güzel bir villâ.da kendisine aiddir. Bu villâda yamağı ve yeğeni Obreht | oturmaktadır. Bundan başka cellâd | Deiblerin kendisine iyi gelir getiren bir akarı da vardır. Bu servet saye- sinde cellâd Deibler müreffeh bir ha- yat sürmektedir, Deibler zevcesine ve kızına pek "bağlıdır. Kendisi münzevi bir hayat sürmektedir. Berberini, için kendi evine getirir. Adliye neza- reti resim çektirmesini, halkla fazla temasını yasak etmiştir. Bu itibarle çarşıdan alışverişi zevcesi yapiyor. Madam Deiblerin de kocası gibi eli pek sıkıdır. Çarşıdan öteberi alırken kli kırk yararcasına pazarlik yapar. Deiblef, bir idam cezasını infaş tıraş olmak | İ bu ilk mahküm Louis Vachre namın- Cellâd Deibler ve yamakları için taşraya hususi otomobille gider, Bu otomobili de kızı Marsel kullanır. Deibler vazifesever bir memurdur, Sante hapishanesinde bir garaj için- de kurduğu iki kiyotin makinesinin âyi işleyip işlemediğini anlamak için: sik sık muayenö öder, Deibler, babası gibi kiyontin makinesinin süratle iş- lemesi için bir takım tekemmülât yaptırmıştır. Hattâ, cellâd, makinesi- nin işlemesi bakımından bir sürat.re- koru tesis etmekle öyünmektedir. Deibler kiyotin makinesinin motör- leştirilmesini daima reddetmiştir. O makinesini, beygir İle nak'eder. Taş- rayâ bir hükmü infaz etmek için git tiği zaman kiyotini şimendiferle türür, Cellâd, hatıratını yazmak için şimi- diye kadar kendisine yapılmış olan teklifleri daima reddetmiştir. Eğer hatıratını yazmış olsaydı, bu, tüyleri ürperten bir dehşet bilânçocu olurdu. Maamafih, kendisi cellâdığa baş» ladığı | kânunusani 1899 tarihinden tibaren bugüne kadar İnfaz ettiği idam hükümlerini defterine munta- zam bir surette ve tarih sırasile kay- detmiştir. Delbler vazifeye başladığı zaman İk idam cezasını, babasının yardımile infaz etmiştir. İdam ettiği ö- da çobanları öldürmeği itiyad edin- miş bir cani idi. Cellâd Deibler bu kırk senelik me- muriyeti içinde 400 idam mahkümu- nun kafasını kesmiştir. Vasali bir he- sapla senede on idam hükmü isabet ediyor, Manisa (Akşam) — B. Doktor Lütfi Kırdar zamanında Manisada şehidler için bir (Şehidler abidesi) inşa edilmiştir. Emrâzı asabiye hastanesi önünde vü Sermed Muhtar Alus cude getirilen bu abide, yukarıdaki resimde görünüyor.