üz Dörtte üçü kül olan bir şehir — Altınlar içinde büyüyen, altın kürekliyen bir çocuk — Beşyüz bin altının istif edildiği bir salon İki aydanberi oturduğum ve teri» şasmda uzaktan yangının çıkışına bir gece evvel aldırmıyarak baktığım &v de yanmıştı. Hem nasıl? Bekleme. Ateş Hisar mahallesine daha çok hık duman ve kıvılcım etrafımı sar- dı; yolumu şaşırdım, sağa sola, rasgele dalıp çıkıyor, girip dönüyor- | dum, Bir tanıdıkla karşılaştım: — Burada ne arıyorsunuz? Sizin &v yanıyor! dedi. Koşuyor, yan tu- tuşmuş bir yangın külüğü gibi uçu- yordum. Bir açıklığa rasladım, başı- Mu evimin olduğu yer doğruluğunda kaldırdım: Uzakta, yukarıda terasa. yı gördüm: Köşesinden kirli tutkal #arılığında bir duman fışkırıyor. Bu dumanın arasına biraz sonra alev- den şeridler karıştı, şeridler çoğaldı, yassılaştı, birleşti, şişti, hortumlaştı. Deminki duman artık ateşti; ev tu- | tuşmuştu. Sanki aşağıdaki yangmın sıcağını iri pertavsızlarla toplıyarak bizim terasaya aksettirmişlerdi, kr sılcımia değil, uzaktaki hararetle | yanmıştı. Arşimed'in aynalarındaki | gibi... Yangının ikinci sabahı Ankaranın dörtte üçü ortadan silinmişti. İlk vardığım gün dağdan bakınca dev- den ırgatların mâmuttan Katırlara yığdırdıklarını sandığım ankazı bir Mefistofeles ordusu âteşten kazma. larla yıkmış, kordan kümelere top- Jamış, alevden süpürgelerle uzaklara dağıtmış, görünürde iz, eser bırak- yiamıştı Yiyecek #e yoktu, içecek te... Dam altı bulmak büyük Afrika sah- rasında ovahaya rasiamak kadar güçtü. Halk sokaklarda idi; daha iki | gün evvel iki kişinin yanyana güç geçliği dar sokaklardan vücud bul | İmuş geniş meydanlarda... Ehalide Şu hali seziyordum: Sanki, o güne ' kadar bir odada, üstüne kaputunu | çekmiş, çıplak yatıyordu. İnsafsız | ve hayasız Odanın duvarlarını kâldırıvermiş, son- fa da üstündeki örtüyü çekip götür- * Mtştü. Artık meydanda anadan doğ- Ma, dımdızlak ve uyku sersemiydi! Ecn ne haldeydim? Ben, küçük bir talih ciheti dalma yaver olanlardanımdır. Setvet yapa. imam, fakat parasız da kalmam; kâ- me kuramam, fakat yurdsuzda lurmam; otomobilim yoktur, fakat pek te yayan dolaşmam; yangın- dan kan damlıyan bir adamdade Bilim, fakat büyük hastalık ta nedir, bilmem. Ya kendime, yahut karşım- dakine kurşun sıkmış bir âşık olma» (ım, fakat sevilmemiş te sayılmam. Güzellik semtime uğramadı, fskat gevimlilik nedir, bildim. « Yanan m 5, hur etti, Yangı en NE pi dayalı evini bana açtı. Bü td kimse oturmu! de, emrimdeydi. Eşyamı da bir askeri Goktor nakliye arabi kurta , Otur, keyfine beki Yakaş içe. hem iv. rin bütün su yolları bözlmuş. ie ümidim su taşıyacak “imsş bulunmuyordu. Yangın. Yerlereki atlak boru sularından ÇO€lar hu, kireçli bir iğrenç sızıntı ,. yıp. testilerie satıyorlardı; bum iyorduk; bö İri ayık. Asi gibi o sırada altın ve güm pkçenin tedavülü yasak ya uzatuğım çil attı, cüzdanından çıkardığı yeni bir kâğıd lirayı elime sıkıştırdı. Bu derece fena, zararlı, insafsız emübadele. ancak hayatını kurtar- mak içim şimal kutbunda Eskimo kâhini Mahu, (Sarı ırmak) üstünde eşkıya başı general Çing Tise Çang, Çad gölü kıyısında zenci kabilesi reisi Bozambo *le yapılabilirdi! Urun milddet kâğıd paraya alişa- madım. Altın ve gümüş akçe ise benim en küçük yaşımdanberi, hemen hemen içinde doğup oynaya oynaya büyü- düğüm bir şey; şakır şakır sayılma sma, terazilerie tartılmasına, keseler, torbalar, sandıklar içinde arabalar, hamallar vasıtasiyle nakline alıştı ım bir nesneydi. Benim Kadar kim, hangi çocuk bu derece mebzül, meb- zul değil, hattâ müptezel surette atın ve gümüş manzarasına kanmıştır? Altın indimde pirinç, yaprak, yağ- mur gibi çokluğuyla maruf, yerden fışkırır, göğe erisir veya havadan iner bir şeydi. Avuç avuç alır, etrafa serpiştirir, kuleler kurar, yıkar; kü- meler yapar, bozar, başka çocukların foprakla, kumla, tahta parçaları ve yongalarla oynaması gibi ben de çil çil liralarin oyalarır, bunlarla eğle- nirdim. Sade bu kadar mı ya? Gün olur, dört yüz bin Hiralık bir servetin, | bir hazinenin ayaklarımın altına se rildiğini görürdüm. Önüme on beş, yirmi bin lira yı garlardı; parlak kırmızı bakırdan kürekler vardı, onlardan birini elime alır, sobadan kor çeker gibi altın kü- relerdim. Sonra cllâli madenden, üstleri hareli adam boyu (teraziler bulunurdu. Kefelerin iki gözünü lo- baleb lira ile doldurur, altın tartar. dım. Hulâsa altın eğlencem, oyunca- gım idi. Ben ne idim? Roklellerin oğlu ve- ! ya Behobal hâkimesinin torunu mu idim? Yoksa şimdi sayıklıyor mu- | yum? Hayır, sadece. Pederim maliye ha- bir el, uykuda iken bu ea e er ir aa ki veznedarların sabahtan akşama kadar altın ve gümüş sikkeler içinde yuvarlanmalarını. senelerce, iki ya» şımdan yirmi yaşıma kadar tam on sekiz yıl seyrederek büyüdüm. Hattâ daha fazlasını da görürdüm: Sönrü- dan Bankı Osmani hazırlığında da bulunan babamla bazan banknotla. rın karşılığı olan bilmem ne kadar yüz bin liranın tadadinda seyirci olur, bankanın bir salon kadar geniş, çe- lik kaplı yeraltı kasasında altın to- marlarını, kireç veya çimento torba- sı imişler gibi kayıdsızca seyreder- dim. Bir kere de, hiç unutmam, Maliye den çil lira haline tar... müdürü... Külçelerin potaları ti de eritilmesi, ince lâvhalar şekline getirilmesi, zımbalanması, tırtıllan- ması gibi lâtf ve merakli faaliyetle. rin isteksiz bir seyircisi ben idim. edilmişti. |, altını yüzü Dedi. Kime götürdüysem almıyor lu, alamıyordu. Nihayet bir hayır azlanarak altımı cebine Meraklı bir âlem : Amerikan polisi Sinema salonu gibi bir yerde bütün sabıkalılar onunu den geçiyor “428 numaralı polis otomobili... Şimdi köşeyi uk hırsızlarını takib ediniz ,, dönen çoc ri Sinema salonuna İlk defa Yeni dünyaya gelip te Nevyorka ayak basan bir adam 50- kaklarda bir takım telâşlı sesler işi- tirler; — 428 numaralı polis otomobili... 428 numaralı polis otomobili... Bu- rası 'T. S. F. polis istasyonu... Şimdi Santral park'ın köşesini dönen sarı renkte 1141 numaralı otomobili ta- kib ediniz. Bu otomobilde çocuk hır- sızları vardır. Dikkat ediniz, haydud- Yür makineli tüfeklerle mücehhezdi; İşitiyor musunuz 428 numaralı polis otomobili... 428 numaralı otomobil... “ Bu sesleri işittikten sonra dehşet içinde etrafınıza bakınırsınız. Fakat seslerin nereden geldiğini anlıyamaz- sınız. Bu, radyo le Nevyork sokak- larında dolâşan polis otomobillerine verilen Âni emirlerdir. Lâkin bu müthiş emirler sokakları dolduran halka hiç tesir etmez. Kimse bu sözlere aldırış bile etmez. Yalnız emri alan polis otomobilleri dehşetli İ faaliyete geçerler, kendilerine bildiri- len şeyi yapmağa çalışırlar. Amerikan polisi hakikaten tedkik edilecek bir &lemdir. Bir gün zenci mahallesi Harlem'de tiyatroya benzer | bir yer gördüm. Kadınlı, erkekli bir kalabalık çoluğile, çocuğile güle, eğlene, tıpkı sinemaya gider gibi içe- ri giriyorlardı. Kapıda bir polis halka — Acele ediniz... Aboele ediniz... 'Teğkikler başlıyor, diyordu. Bu sinema gibi yerin kapısına bak- — Herkes içeriye girebilir mi? — Tabii, tabii. cevabını verdi, İçeriye girdim. Meğer burası «sabıkalıları tanıma» istasyonu imiş. Bir mahallede, bir iki projöktör tutulur, Halk büyük bir dikkatle bu sahne gibi yere çıkan Sür bıkalılara bakar, Bu esnada bir po- lis memuru sorar; »— Vakn esnasında otomobile binip kaçan adamlardan biri bu mu idi? Yahut ta halka şöyle bir sual s0- rulur: — Vaka olan evin önünde gördü. günüz adama benziyor mu? Eğer halktan biri; — Evet... Ona benziyor!.. derse he- men polis memurları faaliyete geçer, Üzerinde şüpheler toplanan sabıkalı 2 m HELE . derhal bir mikrofon önünde konuştu- rulmağa başlanır. Bu sefer polis memurları meselâ şöyle bir sual sorarlar: — Cinayet esnasında işittiğiniz s6 8© bu adamın sesi benziyor mu? Bu suretle «sabıkalıları tanıma» istasyonunda toplanan halkın önün- den bütün şüpheli adamlar birer birer geçerler, Alâkası olan, olmıyan yüzlerce kişi hergün bu sinema salo- nu gibi yerlere giderler. Bazan halkın karşısındaki sahne gibi yere çıkan sabıkalılar arasında gayet genç, şık, güzel kadınlar da vardır. Bu yakınlarda Amerikan polisini en ziyade alâkadar eden Kidnapper denilen çocuk hırsızlarıdır. Polis, bu çocuk hırsızları hakkında bir çok hu- susi tedbirler almıştır. Amerikada hemen bütün hırsızlar otomobili olduklarından bunları ta- kip etmek ancak yine otomobille ka- bildir. Bunun için şehirlerdeki polis kuvvetlerinin mühim bir kısmı olo- mabillidir. Bu otomobili polisler tıpkı akla bekler gibi şehrin muhtelif yer- lerine dağılırlar, buralarda beklerler, Bunları Jdnre eden police âmirinin masasının üstünde şehrin büyük bir haritası vardır. Bu haritanın üzerin- de bütün polis otomobillerinin şehrin hangi coddelerinde, hangi sokakların- da olduğu bir takım çivili düğmeler- le göseterliir. Polis Amiri meselâ, falanca sokaktan kaçan bir hırsızı, bir katılı, bir çocuk hırsızını haber aldı mı hemen radyo mikrofonunun başına geçer. O civardaki otomobili. lere talima$ verir; — 428 numaralı, 85İl numaralı, 646 numaralı polis otomobilleri, şim- di Brodway caddesinden geçen 1851 numaralı otomobili takib ediniz. İçin de Bruklin cinayetinin failleri var dır. Polis otomobillerinde de radyo ter- tibatı olduğu için bu emri alan olo- mobiler hemen harekete geçerler, Bu otomobilli polislerin seyrüsefer işlerinde de büyük hizmetleri doku- nur, Bu otomobiller meselâ izdihamlı zamanlarda, mitinglerde kalabalık yerlerde pek işe yararlar, Olamobilli seyrüsefer memurları hemen kalaba- lığın bulunduğu yere gelirler. Otomo- bilde de ses verici tertibat olduğu için halka buradan tavsiyelerde bulunur- lar: — Sağdan geçiniz... Sağdan geçi- niz... Hattâ bazan seyrüsefer memurları otomobilden, aykırı giden bir adama, yahut bir kadına radyo vasıtasile ses- Xenirler: — Tüllü şapkalı bayan... Sıradan çıkmayınız... Sıraya giriniz. Amerikada polisi en kuvvetli olan şehirler Nevyork, Şikago, San Fran- siskodur. Buralarda polisi en meşgul eden yerler Arap ve Çin mahalleleri- dir. Çünkü Nevyorktaki Harlem ve Çin mahallesi kadar büyük olmak Üzere Şikago ve San Fransiskoda da Arap ve Çinlilerin oturdukları mın- takalar vardır. Sna Fransiskodaki Çin mahallesi Nevyorktakinden çok büyüktür. Po- Ms buralarda daima araştırmalar ya- par, Amerikan kanunlarına nazaran «silâh teşhiri» çok büyük cürümdür. Bunun için haydudların çoğu taban calarını ceketlerinin cebinden çıkar- madan karşılarındakileri tehdid eder- ler, Ellerini ceblerindeki tabancaları- nın tetiklerine koyarak, menfur işle- rini görürler, Cebdeki tabancanm namlusu bir çıkıntı halinde belli olur, Böyle eli cebinde bir adam birisinin karşısına çıkıp ta «Hands up» yani «öller yukarı!» dedi mi? Bitti. Der hal eller yukarı kalkar. Çok defa İ haydudlar tabancalarını ceblerinden çıkarmadan o karşılarındakine ateş ederler, Tabancanın kurşunuyle ©8- ketinin cebinin üzerinde bir delik peyda olur. Bu cebin üzerinde bir delik bulu- nan ceketler Amerikan polisi için en mükemmel bir izdir. Hikmet Feridun Es Tirede yeni bir fidanlık Tire (Akşam) — Tirede yeni bir fidanlık tesis edilmiştir. Ziraat me muru, fidanlığın tesisinde çok çer ışmış ve neticede muvaffak olmuş- tur. Gelecek yıl, Tire fldanlığından istiyenlere mühim mikdarda meyvalı ve meyvasız fidan dağıtılabilecektir. Kaza merkezinin çarşı ve mahallele- veda geniş mikyasta oağaçlandırılar