— Ne anlatıyordun, Rağib? bir bahçe ortasında, tenha, büyük bir köşk var. Üç ay evvel, biri, vasıtayla onu satın almış... Fakat yeni sahibi. ni kimse görmemiş... Bu bahçenin içinde neler oluyor,;meler bitiyor?... Bilen yok... Herkes merakta... «Casus yatağı mı?... Hırsız yuvası mı?... Yahud ihtiyar bir'bunağın çi. lehanesi mi?... Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes ayri! bir tahmin yü. rütüyor... «Görüyorsunuz ya: Bende esaslı — Pekâlâ, fakat sonra gideceğiz, değil mi? ... Ertesi gün Bedia arkadaşlarile tek- AKŞAM AŞK VE MACERA NUVELİ —ğ— << Bana yaklaşma, sevgilim !... di yağan şiddetli yağmura rağmen, genç kız, penceresini açıp ve kök yü- zünü çizen şimşekleri seyretti. Son- Ta yemeğini ısmarlayıp yedi. Sant gecenin onunu çalınca, beyaz Rüzgâr, ağaçları ikiye büküyordu. sesi... Bir fenerin ışığı karanlığı del — Buyurun efendim... Rahat edi- niz... Sıcak oda var... Size çay da ha- zırlarım... Demir kanat, açılıp, genç kızın ar- Kasından kapandı. Biraz sonra, Be- dia, gayet rahat bir koltuğa kurulmuş, zenci de, karşısında divan duruyordu. Genç kız sordu: — Burada yalnız mısınız? — Arat... Şey... Hayır... Kuşuk ha- nim... Şey var... Endişeli bir nazarla, yan tarafa baktı ve hafifçe ilâve etti: — Bizim bey var, — Rahatsız ettiğim için kendisin. den af dilemek isterim, — Olamaz, Kuşuk hanım... O kim. seyle konuşmaz... Bedia ısrar etmedi. Yan gözle, otur- kimdi. Çıt yoktu. Neşeli neşeli giyinirken: «— Ragıb beni görseydi.» diye gülümsedi. Bu garib evde, macerasiz bir gece odadan çıkarken şöyle düşündü: «— Benim buradan, bu evden git- tiğimi görenler, gizlice bir randeyu- ya geldiğimi sanacaklar, Merdivenlere yayılmış kalın halı, Bedia: «Nasıl oluyor da benimle alâkadar değil?» diye üzülüyordu. duruyordu; Bediayı farkedince, göz- lerini fal taşı gibi açtı, Zencinin bu hali üzerine ev sahibi de başını çevirdi. Ve bu suretle, Be- dia, ömründe tanıdığı erkeklerin en Yüzünün çizgilerinden hiç bir his- si anlaşılmıyordu. Zenciye dönerek: — Lala!... Küçük hanımefendiyi kapıya kadar teşyi et! - dedi, Bu soğuk muamele Bediayı hayre- te düşürdü. İri, lâciverd gözlerini muhatabına çevirerek baktı, İşte o zaman, İkisi arasında birdenbire ma- nevi bir merbutiyet hasıl oldu. Ansızın, nazarları, biribirine dolaşmış gibi kaldı, Gitmek!... Artık genç kız yerinden kımıldıyamıyordu. Hele böyle tümid- siz gitmek... Yalvardı: — Birkaç dakika daha sizinle ko- nuşabilir miyim? Erkek, anlaşılmaz mânada başını sallıyarak bir iskemle gösterdi: — Pekâlâ... Buyurun... Sonra haremağasına dönerek: — Ben seni çağırırım. Salonun tâ öbür köşesine, pence- renin yanına oturdu. Bedia, işte, Fırtınaya kapılmış “bir kuş gibi, beyni, kararsız düşünceler içinde çır- pındı. Kendi de, kendi sesinin âhen- gine hayret ederek, söze başladı: — Beyefendi!... İtiraf ederim ki izansız hareket -edip sizi rahatsız et- Erkek, buz gibi duruyordu. Genç kız biran tereddüdden sonra devam etti: — Evveki akşam, on bire doğru, arkadaşlarımla bu köşkün önünden geçiyordum. Harikülâde bir piyano sesi kulağıma ilişti. Şopen'in bir pre- Müdü! Nağmedeki hüzün öyle derin- di ki, bana son derece tesir etti, Uzun müddet o hayalle yaşadım, Bilmem nedense, dün akşam, fırtınaya rağ- men gene bu taraflara gelmek İste- dim. Gayem 0 piyano sesini işitmek- ti. Fakat fırtına şiddetlenince kork- tum ve gayri ihtiyari kapıyı çaldım. Umarım ki kusuruma bakmaz, bu cüretimden dolayı beni affedersiniz. — Affedecek bir şey yok, küçük hanım! Hiç bir suretle rahatsız ol- madım, Kalktı, Bedia, delikanlının uşağı çağırıp kendini teşyi ettirmek istediğini an- ladı. Bu meçhul adam onun fevkalâ- de alâkasını uyandırmıştı. Aynı za- manda kalbinde derin bir şefkat his- sediyordu. Mahcub ve mütereddid bir sesle; — Sizden bir ricam var! - dedi. Ne olur, benim için, sırf benim için, o akşam çaldığınız havayı tekrarlar mısınız? Ev sahibi biran tereddüd eder gibi oldu. Güzel yüzünü bir hüzün kapla- dı. Fakat genç kızın yalvaran nazar- ları karşısında piyanoya doğru İler- ledi, Bedia, erkeğin ellerine. bakıyordu. Bunlar, ince, uzun, zarif, asil ellerdi. Çalgı bitince: odaşr: silin: Kapladı. tatlı bir nazarla bakıyordu ki, cesa- ret alarak devam etti: — Müsaade etseniz ara sıra gelir, uslu uslu köşemde oturur, sizi din- EĞ KE ye ylym lily ege Zaten o da beni bekliyor! - diye yar lan söyledi. riye, bir kere daha girmiş oldu. Hayatımda her arzusu yapılan lir kızım... Fakat piyanonuzu işittiğim zaman duyduğum zevkin benzerini ömrümde duymadım... Hem de ge çen gün hissettim ki sizin bir acımız yar... Canınızı sıkıyorum galiba... — Öyle bile olsa, artık iş işten Genç kız, kalbinde parlıyan bir ümidle ona baktı. Erkak devamla: — Bundan sonra, arasıra gelmeniz için ben size rica edeceğim... — O halde tanışalım... Kimsiniz?... İsminiz ne? — Celâl... Kadri paşanın oğlu... — Ben de, Bedia Hikmet... Babam müteahhiddir., O günden itibaren, genç kız sık sık köşke geldi. Celâli seyrederken adetâ sarhoş oluyordu. Fakat delikanlı da genç kızı görmekten zevk duyduğunu belli etmesine rağmen gayet soğuk ve uzak duruyordu. Öyle de meyus bir hali vardı ki... Bazan gözlerinde bir muhabbet dalgası ışıldayor; arala. rında bir cazibe hissediliyor... Fakat o. biran bile sürmüyordu:. Celâl, he- men, uzaklaşıyor, yüzü o nüfuz edil- mez “fndesini takınıyordu. Bedianın aşkı günden güne ârte- yordu... Artik bütün ahbablarını, dostlarımı ihmal ediyor... Yegâne zevki bu meçhul adamın yanında ol- maktı... Maamafih, delikanlının $0- Zukluğu, izzetinefsimi de rencide etmiyor değik... Bahçede beraber gezdikleri zaman, erkeğe sokulmak istiyor. Cazibeli göz- lerile ona bakıyor ve tam partiyi ka- zandığını sandığı sıralarda, yine nev- mil kalıyordu. Bir akşam vedâlaşırken, sesi, adetâ titredi. Genç kız, kendi kendine: « — Bu işin içyüzünü öğrenmeli- yim!» diyordu. Nihayet, dayanamadı. — Azizim! - dedi. - Artık biribiri- erkeğin yorsunuz... Sizden ne korkuyor, ne de nefret ediyorum... Fakat dudak- ai e AM e rum ve olun... Beni unutun... m edebileceğim yegâne yol... Celâl sustu. Sesi hıçkırıklarla dol- muştu. Beti benzi uçmuştu. Genç kız, ısrar etti: — Niçin Celâi?... Hiç bir şey beni sizden ayıramaz... Sizsiz yaşamağı tasavvur edemiyorum... — Susun, susun... — Celâl... Niçin?... — Yarın, yarın... Ve Bedianın arkasından kapıyı ka- parken, Celâl, kendi kendine tekrar- ladı: zi Evet, yarın... Kalkan omuzları arasında başını eğdi. Ağır adımlarla köşke yürüdü. (Devamı 11 nci sahifedej