12 Kasım 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

12 Kasım 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Vapur yavaş yavaş İstanbul Jima- nına giriyordu. Hamdi güverteye çık- mış heyecan içinde etrafı seyrediyor- du. Tamam yirmi sene, macerularla dolu yirmi yıl sonra İstanbula dönü- yordu. Artık saçları bembeyaz Ol muştu. İhtiyarlamıştı. o Dinlenmeğe çok ihtiyacı vardı, Yirmi sene evvel yaptığı büyük çıi- gınlığı düşündükçe kendi kendine kızıyordu Şimdi yirmi yıl evvelki hayatını ol- duğu gibi gözünün önüne getiriyor- du. Mehlika ile evlendiği günü, en ince teferrüalına kadar hatırlıyordu. Genç karisını gördüğü zaman «ne kadar saf yüzlü kız» diye düşünmü;- ti. Hakikaten Mehlika melek gibi bir kadındı. Son derece iyi kalbli idi, Bir müdet Hamdi ile Mehlika gayet me- sud yaşamişlardı. Bir de küçük kız- ları olmuştu, Fakat bu sakin, mesud hayat çok sürmedi, Birdenbire Hamdinin karşısına Fer- hünde çıktı. Mehlika ne kadar melek yüzlü, iyi kalbli ise Ferhünde o kadar şeytan bakışlı, ateşli, insanın başna döndüren bir kadındı. Hamdi adetâ Ferhündenin karşı- sında büyülenmiş gibi idi, Sanki Fer- hünde onu manyatizmelemişti. Artık eski, sakin, sessiz hayatı allak bullak olmuştu. Şimdi günleri Ferhünde ile beraber serserilikle geçiyordu, o Hamdinın epeyce parası vardı. Feründenin bü- tün arzularını yerine getirebiliyordu. Bir gün Ferhünde: — Uzun, çok uzun bir seyahate çık- mak istiyorum!... demişti. Hamdi onu bü arzusundan vazgt- çirmek için çok uğraşmıştı. Faket Hamdinin sözleri Ferhündenin kula- ğına bile girmiyordu. O: — Gideceğim... Mutlaka uzun bir seyahate çıkacağım... diyordu, Nihayet karar verilmişti. Hamdi evini, çocuğunu, herşeyi yüzüstü bi- Yakıp Ferhünde ile beraber uzun bir seyehate çıkacaktı. Bir akşam üstü Galata rıhtımın- dan kalkan bir vapur onları İstanbul- dan uzaklaştırıyordu. İşte gidiş,o gidiş... Senelerce bir çok Avrupa :e- hirlerini dolaştılar, Mısıra indiler, Cezayire geçtiler, dolaştılar, durdular. Bu uzun yolculukta, bu bilmeyen s9r- serilik hayatında Hamdinin saçiarı bembeyaz oldu. Yüzü buruştu, ihti- yarladı. Buna mukabil Ferhünde ta» mamile gençliğini muhafaza ctmişu, Seneler onu çirkinleştireceği oyerde daha olgunlaştırıyor, daha güzelleş- tiriyordu; Üstelik Ferhünde artık Hamdiden soğumuştu da... Bir gün yabancı bir şehirde Hamdi sokaktan oturduğu otele döndüğü zaman Ferhündeyi bulamadı, Genç kadıri yalnız bir mek- tup bırakmıştı. Bunda yalnız şunlar yazıyordu: «Gidiyorum, beni arama... Ferhüw- de.» İşte bu kadar... Senelerce sürer bir macera böyle nihayetlenmişti. Bu mektubu âldık- tan sonra Hamdi vapura atladı. İç tanbul yolunu tuttu, Şimdi vapur İstanbul limanına gi- Yerken Hamdi karısını, Mehlikayı dü- şünüyordu. Acaba Mehlika ihtiyarla- miş mıydı? Kızını bir yaşında iker birakmıştı. Uzun serserilik senelerin- de İstanbuldaki evinden hiç haber alamamıştı. Belki de kızını sokakta görse tanıyamıyacaktı. Vapurdan karaya çıktı, Bir otele indi, Bir kaç gün bu otelde kalacak, sonra bir aparlıman tutacaktı. Gazeteleri aldı, Bir ilân gözüne iliş- ti, Bir müzayede ilânı... Okudukça gözleri açıldı. Bu Meh- lika adında ölen bir kadına aid eşya- nın Müzayede ile satılacağını bildiri- yordu. Bu Mehlika acaba kendi ka- rsi mı idi? Aradan seneler geçtiği hâlde şimdi Hsmdinin beyni karınca- laşır gibi oluyordu. İçinde büyük bir vicdan azabı kabarmıştı. Müzayedenin ne zaman yapılaca- ını öğrenmek için bir daha ilâna baktı. Müzayede öğleden evvel, saat 10 da yapılacaktı, Hamdi hemen giyindi. Otelden çıktı, Bir otomobile atlıyarak müzayede ya- Plan apartımana girdi. Bir takım kol- tukçular, esnaflar salonu doldur- J muştu, Konuşan iki kişinin sözlerine kulak kabarttı: — Bu kadıncağızın epey borcu vat- mış. Bunun için eşyası satılıyor... Zevk — Amma güzel eşyası var... sahibi bir kadınmış... Hamdi duvarlara bakınca rından kalbi ağzına gelecek h gi bi oluyordu. Burası karısının evi idi. Vakıa karısından uzaklaştığı zaman | Mehlika burada oturmuyordu. O, sonradan buraya (taşınmış olacaktı, Hamdinin bir duvara gözü ilişti. Bu- rada kendisinin büyük bir resmi asılı idi, Haimdinin bu sırada aklına kızı geldi. Her hâlde © burada olacaktı, Etrafına bakındı. Lâkin ortalıkta kiç bir kadın göremedi. Bir müddet sonra müzayede başladı. Eşyalar satılıyordu. Hamdi ortaya getirilen eşyadan bazılarını tanıyor. du, Bunları Mehlika ile beraber al- mışlardı. Hamdi müşterek hatıralarla dolu eşyalara derhal fiat sürüyor, bunları satın alıyordu. Bir aralık ortaya sedefli bir kutu çıktı, Hamdi kutuyu derhal tanımıştı. Bunu Meh- likaya kendisi hediye etmişti, Meh- ika onu «dikiş kutusus olarak kulla- niyordu. Müzayedede kutuya 10 lira fiat bi- çilmişti. Hamdi hetnen bunu artırdı: —illlira.. dın sesi yükseldi: —iziiret.., Bu sesi duyunca Hamdinin içi tit- redi, Bu Mehlikanın sesine ne kadar benziyordu. Döndü, Kalabalık arasın- da solgun yüzlü bir genç kız gördü Sanki Mehlika karşısında gibi idi. Bu genç kız ölen karısına O derece benziyordu. Hamdi Mehlikayı tam bu yaşta tanımıştı. Maamafih Hamdi, bu kıymetli hatırayı ele geçirmek için fiati artırmakta devam etti: —13lira... Genç kiz: — 141. diye bağırdı. Sedefli kutu ikiis arasında artırıl- dıkça artırılıyordu. Nihayet 90 lira- ya kadar çıktı, Göriç kız artik sesini çıkarmıyordu. Müzayedeyi yapan memur: — 90 lira... Satıyorum. 90lira.. Satıyorum!.. Diye sesleniyor, bu sırada genç kız Hamdinin yanina yaklaştı. Ona bir hamlede fısıldadı: — Bu kulu benim arnsmin kutu- sudur. Onu çok severdi. Babamın hatırası için... Ben zen- gin değilim... Artık artıramayacağım. Tam bu anda müzayede memuru: — Sattm!.. dedi. Kutu Hamdinin üzerinde kalmıştı. Bir müddet Sonra kutuyu alan Hamdi onu genç kizâ Uzattı. Bunu yine babanızın hatırası olarak muhafaza €diniz.. dedi. Ak saçlı adamın gözleri yaşarmıştı. Ki- sına: «Ben senin babanım!» demeğe utanıyordu. Fakat yaşlı gözlerile kutuyu uza tirken genç kız bir onun yüzüne bak» tı. Bir de güzleri duvardaki Hamdinin RL HAZIM ŞEHİR GİŞESİ Tayyare biletlerinizi derhal Hazım Sehir gişesinden alınız, geç kalır- sanız pişman olursunuz. Şehir gişesini unutmayınız. Beyoğlu İstiklâl caddesi Narinza- de lokantası yanında ŞEHİR GiŞESİ Otomobil Ticareti Türk Anonim Şirketi 9 Mart 1938 tarihli Fevknlâde heyeti umumiye toplanlışında şirket sermayesi- nin 100.000 liradan 250.000 liraya tezyid ve iblâğını ve bu'suretle ihrac edilecek yeni hisselerin iştirası sahip oldukları hisse mikdarı nisbetinde ( rüçhanla, Şirketin mevcut hisse sahiplerine tahsisine karar verilmiş olmakla, hakkı rüçhanlarını kul- lanarak yeni hisse iştira etmek İsteyenle- rin hisselerini hamilen İkinci teşrin 1928 ayının yirmisine kadar şirketin merke- sine müracaat etmeleri lüzumu İlân olu- Dur, BAYANLAZ İÇİN YÜNLÜLER Yüksek Fantazi ve PARİS ve LONDRA'nın en meşhur fabrikalarından gelme yünlü kumaşlar. Desen ve cinsleri yalnız BAKER MAĞAZALARINA münhasirdir. Her yerden cuz şartlar ve flatlarla satılmaktadır. MÜHENDİS Diplomalı, (Su, yol, demiryol, köprü inşaatı) İş aramaktadır. Ankara, Ye» nişehir, Birlik oteli mühendis W.D. * Pp a EKO yin Pektorin iel EL eee ri ri LİE KİNİN e eli Ce 0 ERİ a ari yii / — ÖKSÜRÜK ŞURUBU Öksürük ve nefes darlığı, boğmaca ve kızamık öksürükleri için pek tesirli Miçtir. Herkes kullanabilir. * aapaneosanan sensen. saasanae Tösmine ilişti. Ve kendirâ *tutamadı. Alından bi? kelime döküldü: !f—iBi Kucâklaştılar..; N * Hikmet Fetidun Es Yapı işleriilânı Nafia vekâletinden 1 — İstekli çıkmamış olan Ankara Hukuk Fakültesi ikinci kısım * inşaatı yine aynı şartlarla ve kapal zarf usulile eksiltmeye çıkarılmıştır. Umumi keşif bedeli 850 000 lira olan işin vahidi fiat esası üzerinden 784 000 liralık kısımdır. 2 — Eksiltme 2911/938 salı günü saat 16'da Nafıa vekâleti yapı işleri ek. silime komisyonu odasında yapılacaktır. 3 — Eksiltme şerinsmesi ve buna müteferri evrak 39 lira 20 kuruş bedel “mukabilinde yapı işleri umum müdürlüğünden alınabilir. 4 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin 85 110 liralık muvakkat temi- nat vermeleri ve Nafıa vekâletinden alınmış ehliyet vesikası göstermeleri lâzım- dır. Bu vesika eksiitmenin yapılacağı günden en az sekiz gün evvel bir istida ile isteklilerin Nafıa vekâleline müracaatları ve istidalarına en az bir kalem- de dört yüz bin iira kıymelinde bu işe benzer bir iş yaplığına dair işi yaptıran idarelerden alınmış vesikr iliştirilmesi muktazidir. Bu müddet zarfında vesika talebinde bulunmıyanlar eksiltmeye giremeyeceklerdir. 5 — İstekliler teklif mektuplarını ihale günü olan 29/11/938 salı günü sa- at 15 e kadar eksiltme komisyonu Teisliğine makbuz mukabilinde teslim ede- ceklerdir. Postada olacak gecikmeler kabul edilmez. (0208) (4727) Çocuk esirgeme kurumu genel merkezinden Gündüz Bakımevi direktörlüğü açık tır. Ana mekteplerinde çalışmış tecrü- beli bir bayan öğretmen alınacaktır. Taliplerin vesikalarile müracnatları, (8332) İstanbul Ticaret ve sanayi odasından Yevkalâde 1, 2, 3 cü sınıflarda kayıtlı tacir ve ihracatçıların 1938 senesine" ald ADRES kltabı basılmıştır. Arzu edenler odadan tedarik edebilirler. (8360) | | Arkadan kalabalıktan ince bir ka- Tarihi Yazan: İskender F. Sertelli Aryüs, sevdiği ve esaretten DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Tetrika No. 173 kurtardığı güzel prensesi elde edemediği için, meyhanede içip içip sızıyordu Yanı gösterdi: — İşte bunlar da aslan gibi deli- kanlılar,. hiç şüphe yok ki benden çok yaşıyacaklar. Melik bin Nasir, rakkasenin söyle- diği şarkıyı düzen adama hakveri- yordu. Kendi kendine: — Doğru söylemiş, dedi, denizci ar- kadaşlarımızın bir çoğu harpte, bir çoğu da kudurmuş dalgaların koy- nunda can verdi. Bana gelince.. 80- num nereye varacak? Bunu ben de bilmiyorum. Düşman şehrine kolay- ca girdim, Fakat kolayca çıkabilecek- miyim? Çölden denize inmeseydim, bu kadar tehlikelere göğüs gerebilir- miydim? Zaviyemde rahat rahat otu- rur, üzüntüsüz yaşardım. Mavro Yani şarap içtikçe kuduru- yordu. Bir aralık ayağa kalktı; Eleninin amuzuna kolunu koyarak: — Haydı gel, seninle beraber ©y- nıyalım. Derdi. Rakkâsenin benzi sapsarı oldu. Fakat bu azılı korsana karşı gelemedi. Ortada dönüp ziplamağa başladılar, İşte bir gürültü. Eleninin Kocası birdenbire kimseye sezdirmeden, be- dindeki hançeri çikarıp Mavro Yani- nin göğsüne fırlatmıştı. Meyhanenin için bir anda mahşer yerine döndü. Balıkçılar derhal ikiye ayrılarak dö- vüşe, boğuşmaya başladılar. Melik bin Nasir ondan ötesini bil- miyordu. İlk işi hemen sokağa fırla- mak olmuştu. General Teofiloo şerefine yanan meşaleler yavaş yavaş sönüyor, 0- kaklardan geçenler seyrekleşiyordu. Arap korsanı o sıradaki meyhane- lerden bir başkasına girdi ve orada sabahladı. başında duran denizcileri ... Melik bin Nasir ile Aryüs karşı karsıya.. Ertesi gece, Arap korsanı, Aryüsün devam ettiği meyhanede oturuyor- du. Nasir, çok içer ve geç sarhoş olur- du. Meyhaneye erken gitmiş, saatler- denberi içki içmekten bası dönmüş- tü. Meyhande bir haylı kalabalık var- dı. Buraya, bir akşam evvelki mey- hanenin müşterileri gelmiyordu. İçki içenler temiz kılıklı kimselerdi. Hattâ burada yakın surlardan izinli gelmiş Bizanslı zabitler de vardı. İşte, uzun boylu; yakışıklı bir Ve- nedikli, Onun bir asilzade olduğu ki- lığından, yürüyüşünden belliydi. İçe- ri girer girmez herkese selâm verdi. 'Tek başına bir köşeye oturdu. Bütün müşteriler: — Aryüsü hürmetle selamlarız, Diye bağırıştılar. Bu adam, Melik bin Nasirin ara- dığı Venedikli. şüvalyenin * tâ kendi- siydi. Arap korsanı geniş bir nefes aldı, O gtce olmazsa ertesi gece nasıl ol- sa anunla dost olacaktı, Nasir ilk ön- ce onun işini bitirmeğe karar ver- mişti. Bu arada geçen günler içinde memleketle olup bitenleri öğrenme- yi de ihmal etmiyecekti. Aryüs « bir gece önce balıkçıların dediği gibi - çok düşünceli ve kederli görünüyordu. Şövalyenin gözleri sulanmıştı. Çar- çabuk şarap ısmarladı ve üstüste iki kadeh birden içti, Dudaklarım: par- maklarının ucuyla silerek etrafına bakındı. Müşterilerin hemen hepsi de onunla meşgul oluyor ve herkesin ona acıdığı anlaşılıyordu. Aryüs çok sevimli bir adamdı. Na- sir, arkasında oturan iki zabitin ko- nuşmalarına kulak verdi; - Fedakârlığın mükâfatsız kaldığı bir yer varsa, o da burasıdır. — İmparator bunu yapmamalıydı. Yeğenini ölümden ve ebedi esaretten kurtaran böyle yakışıklı bir erkçğe imparator derhal pernsesi vermeliydi. — Vermemek için ortada hiç bir se- seb yok, — Benim duyduğuma göre prom ses vaktile teşrifatçı Periklisin oğlu- na nişanlanmış... — O halde Trakyada ne işi vardı? “ vap verdi: Prenses, Periklisin çirkin oğluna varır mi hiç?! — Trakya prensinin oğlunu da be- Eenmemiş diyorlar. — Zaten onun başına gelen bu fe- lâketlerin sebebi, kı kırk yarmasın- dadır. Böyle olmasaydı, Trakyaya gitmez, Araplarin eline esir düşmezdi. — Peki atüme, Aryüs çok yakışıklı bir erkek, Impârator yeğenini bu asii- zadeye neden vermiyor? — Aryüssböyle olacağını bilseydi, prensesi Kizkulesi önlerinden buraya kadar sırtında kaçırır mıydı? — Onun yaptığı, bir mucizedir. Buna Aryüslen başka hiç bir yüzücü muvaffak olamazdı. ve çolak Aryüs, meyhanede her gece rastla- dığı zabitlerden birine seslendi: — Bu şenlik, Araplar gidiyor diye mi yapılıyor? — Hayır. Teofilosun şerefine... — Korsanların ne zaman gideceği- ni bilmiyor musun? Zabit güldü: — Bunu ben değil, imparator bile bilmez. Aryüs, Arapların gidip gitmiyece- ğini neden anlamak istiyordu? Bunu meyhanedekilerin hepsi de merak etmişti. Bizanslı zabit merakını yenemedi.. sordu: Araplar giderse ne olacak? — Yollar açılır da memleketime giderim demek istedim. — Romanos kapısında bir haftadır şiddetli döğüşmeler oluyor. Korsan- Jarm gitmeye niyetleri yok, — Hacer gelmeseydi bu iş çabuk biterdi, Fakat, onun gelişi beni ümid- sizliğe düşürdü, , Bir diğer zabit söze karıştı; — Bu nasıl kadın böyle? Bir gün "Yedikule önlerinde, öbürgün Roma- nos kapısında, bir başka gün-de Ha- içte görünüyor. Kanatlı bir kartal gibi her tarafa yetişiyor!.. Aryüs susmuştu. Son sözleri söyliyen zabit, şöveiye- ye bir şarap ısmarladı: — Sen bu kadını tanırsın, Aryüs! Bize sarayda onu üç başlı bir dev gi- bi, korkunç bir mahlük şeklinde tarif ettiler, Doğru mu? Aryüs elindeki şarap kadehini mi- desine boşaltarak cevab verdi: — O da hizim gibi bir insandır. Bir başı var, Fakat, o baş, bütün Arapla- rın başıdır. İki kolu var, Fakat, o kol- Jar, bütün korsanların kuvvetini ta- $ıyor, Erkekleşmiş, ölümden yılmaz, atılgan, bilgisi çok, dalgaların köy- nunda büyümüş bir kadın. — Nihayet, bir kadın değil mi? — Evet... Fakat;-bütün -Bizansı temelinden sarsan, Bizanslılara gece uykularını ;kaçırtan, shalkı; orduyu ve saray erkânını birbirine katan bir kadın, — Bin Arapların bugünlerde kaçıp gideceğini umuyorum. Çünkü kış mevsimi geldi. Araplar sıcak çölller- de yaşamağa alışmışlar. Burada s0- ğuklar başlarsa, nasıl ve nerede bari- nacaklar? , — Onların çoğu denizlerde korsan- lık yapmağa ve soğuğa, fırtınaya gö- ğüs germeğe alışmış kimselerdir. Ha- cer gelmemiş olsaydı, belki kışı Ak- denizde geçirmek üzere dönüp gider- lerdi. Hacer onları kızıştırmağa yeter, O, yanardağa benziyen bir mahlük- tur, Etrafındakileri çabuk ısıtır ve kendine çeker, isim gecesi Zabitler sağla başladılar, Aryüs sarhoş olmuştu. Bir aralık etrafına göz gezdirdi. we bir başka köşede kendisi gibi yalnız oturan denizci Kıyafetli birini gördü. Gülerek seslendi: — Sen de benim gibi derdi misin? Dünyaya küsmüş gibi neden yalnız oturuyorsun orada? Melik bin Nasir bu fırsatı kaçır mak istemedi. Süzgün bakışlarile ce- (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: