1 Teşrinievvel 1938 AKŞAM Sahife 7 zannedilen Montekarlo nasıl bir yerdir? e Montekarloda bir kaç saat Her köşesinde kumar oynandığı Asırlarca müddet vergi vermemiş olan Monako prens- liği halkı umumi harpten sonra vergi vermeğe başladı! Nis (Eylül) — Nise uğrıyan herke- sin mutlaka ziyaret ettiği yerlerden biri de Montekarlodur. Montekarlo denince akla derhal kumar gelir. Ço- €ukluğumuzdanberi okuduğumuz ki- taplarda, romanlarda Montekarlo ku- marhanesinden o kadar çok bahsedil. miştir ki nazarımızda Montekarlo âdeta kumara alem olmuştur. Bunun İçin Nis'den otobüsle yola çıktığım za- man burasını, her sokağında, her kö- $esinde binlerce adamların harıl harıl kumar oynadıkları, kasvetli binalar- dan mürekkep, âdeta karanlık bir yer gibi gözümün önünde canlandırıyor- düm. Otobüs Montekarlonun meşhur ku- marhanesi, önündeki son istasyonda durunca hiç beklemediğim bir manza- Ta ile karşılaştım. Önümde güzel bir park vardı. Parkın iki tarafında otel. ler,. gazinolar (o sıralanmıştı.. Vakit ikindiye yaklaştığı için gazinolar çay içmeğe gelenlerle doluydu. Kimisinde orksetra hafif havalar, Viyana operet. lerinden parçalar . çalıyor, kimisinde yüzlerce çiftler dans ediyordu... Bol güneş ışığı, çiçekler, ağaçlar insana ferahlık veriyordu. Çalık kaşlı, düşün- celi kimseler yerine yaşamaktan memnun, neşeli insanlar göze çarpı- yordu... Biraz yürüdüm ve önüme gelen bir sokağa saptım. Hayır, burası da haya- limdeki Montekarlo gibi değil... İki tarafta güzel villâlar, süslü dükkân- lar var, herkes işile, gücile meşgul, kumarla alâkadar hiç bir şey yok... Yürüdükçe ilk hislerim değişti, bura- sanı sevimli bulmağa başladım. Montekarlo hakikaten sevimli bir şehirdir. Güzel parkları, meydanları, muntazani caddeleri vardır. Pransa- nın cenubunda, Nis ve Kan'da olduğu gibi burada da otel ve pansiyon bol- Tüğu göze çarpar. Montekarloya ge- lenler içinde kumar meraklıları çok- tur; fakat büyük ekseriyet burasını ılık havası, bol güneşi, bahçeleri ve Parkları için tercih ediyor. sö Montekarlo, Akdeniz kıyısındaki küçük Monako prensliğinin bir şeh- ridir, Monako, üç tarafı Fransız top- Yükları, bir tarafı denizle kaplı müs tekil bir hükümettir. Haritaya bakın- ca bir nokta kadar görünen bu hükü- metin mesahası bir buçuk kilometre murabbaı, nüfusu 24 bindir. Bu kü- çük hükümet onuncu asırdanberi müstakildir. Başında bir prens var- dır. Bu prens bir kaç nazırlarla birlik- te işleri idare eder. Monako müstakil bir hükümet ol. makla beraber ayrı parası yoktur. Burada Fransiz parası, Fransız ka. nunları geçer. Konuşulan lisanda fransızcadır. Hududda pasaport fa. Jan sorulmaz. Esasen hudud bir soka- | gin başıdır. Fransadan buraya girdi- ginizi ancak polis ve işaret memurla- rmın kıyafetlerinden anlarsınız. Mo- nakonun polis ve işaret memurlar son derece şıktırlar. Kıyafetleri, ope- retlerde gördüğümüz polislerin kıya- fetine benzer... Monakoda halk meyva yetiştirmek, balıkçılık ve otelcilikle geçinir. Fakat burasının asıl servet memba Monte. karlodaki gazino denilen meşhur ku- marhanedir. Umumi Harbe kadar ga- zinonun hasılatı küçük hükümetin bütün masraflarını korurdu. Bunun için halktan hiç bir vergi alınmazdı. Umumi harbden sonra vâziyet değiş. ti. Gazinonun en büyük müşterileri olan Rus grandükleri, Alman prens- leri beş parasış kaldılar ve buraya uğ- ramaz oldular. İkinci derecede gelen İtalyan ve İspanyol zenginleri de şim- di Montekarloya gidemiyorlar. Bu se- beple Monako prensliği mali sıkıntı içindedir. Asırlarca müddet hiç bir vergi vermemiş olan Monako halkı şimdi hükümete vergi veriyor... “* Şehirde uzunca bir gezintiden son- Ta tekrar Montekarlonun meşhur kü- marhanesinin önüne geldim. İçinde bin bir facın cereyan etmiş olan bu binayı görmek istedim. Muhteşem mermer merdivenleri çıktım. Kenarları sırma şeridii kah- ve rengi redingot giymiş bir kapıcı yol gösterdi, sol tarafta geniş bir salona girdim. Burada bir çok masalar ve memurlar vardı. Sadece görmek için içeriye girmek istiyenlere, bedava ola» rak, üzerinde turist yazılı duhuliye kartları veriyorlardı. Bu kartlardan bir tane aldım ve bir turist kefilesile birlikte içeriye girdim, İptida önümüze büyük bir hol çıktı. Burada Parisin, Nisin meşhur mağa- zaları majlarını vitrinler içinde teşhir ediyorlardı. Vitrinlere kısaca baktık- tan sonra bir kapı açıldı ve içeriye gir dik. Geniş bir salon... Yer yer masalar konmuş, bir çok kimseler bu masala- rın etrafına toplanmış, rulet oynuyor- lar... Biraz ileride başka bir salonda oyun kâğıdlarile Karant ve Trant de- nilen bir oyun, bir üçüncü salonda da üç büyük zarla bir nevi zar oyunu oynanıyor. Bir çok kimseler masa üze- rine para koyuyorlar. Kimi kaybedi. yör, kimi Kazanıyor. Fakat hepsinde kanın başa hücum ettiğini gösteren kırmızı çehreler, hava çok Sıcak olma» dığı halde mütemadiyen terleyip ter silmeler... Salonları gezmek yarım saat kadar sürdü. Çıkarken memura sordum: — Hepsi bundan ibâret mi? Hayretle cevap verdi: — Başka ne İstiyorsunuz? Ne istediğimi ben de bilmiyordum. Fakat herhalde gördüklerimden daha başka, daha heyecanlı bir şey görece- gimi zannediyordum. ... Gazinodan çıktıktan sonra denize doğru uzanan geniş parka girdim. Henüz sulanmış olan parkta her ta- Taltan sanki hayat fışkırıyordu. Gazi- nodaki sessizliğe ve hareketsizliğe mu- kabil burada büyük bir canlılık vardı. Genç çiftler kolkola parkın yolların. da geziyor, çocuklar toplarının arka- sından koşuyor, karşıda, Montekarlo Biçde denize girenlerin çıkardıkları neşeli sesler duyuluyordu. Her şey İnsana yaşamak zevki veriyordu. Parkta bir gezinti yaptıktan sonra Nise dönmek üzere otobüs istasyonu» na giderken kendi kendime: «Zavnlı masum Montekarlo,.. Senin adın hak- sız yere fenaya çıkmış. Senin kadar günah Fransanın, hattâ İtalya ve Almanyanın hangi eğlence şehrinde yok...» diyordum. E.T, Geçmiş zamanlar Kapitülâsyonlar On dördüncü asırda Türkiyeye tâ- arruz eden Macar kralı (Sigmond) un imdadıma Fransadan altı bin gönüllü toplayıp getiren bin kadar cengâver zadegünın çoğu meşhur Nikbolu mu- harebesinde telef olmuştu. Pek azı esir olarak canlarını kurtarabilmiş- lerdi. İşte bu zadegânın ıtlakı ricasile Fransa krali altıncı Şarlin (8ir Şato- moran) 1 elçilikle Yıldırım Beyazıda gönderip esirlerin ıtlakları şartlarının tayini hakkında müzakereye girişme- sl Garbi Avrupa hükümdarları ile münesebatımızın başlangıcı addolu- nabilir. (1396) O tarihten sonra Avrupa ile müna- Sebatımızın inkişafı da şu suretle hu sule gelmiştir: Yüz yetmiş beş senede (1005 - 1270) sekiz defa Allah yolunda gaza niyeti ile Şama, Mısıra ve Filistine ta- arruzla müsteyli olan ehli salibin er- zak ve malzemelerinin nakil ve teda- riki hizmetini Cinevizliler ile Venedik- liler ve diğer bazı İlalyalı tüccarlar deruhde etmişlerdi. Ehli salib işgal ettikleri başlıca iskelelerde daima er- zak ve malzeme bulundurmak için depolar ve merkezler tesis eylemişler- di ve müteahhidlerin ithalât ve ihra- catlarından resim ve vergi almadık- tan maâda bunların kendi işlerinde kullandıkları kimseler için merkez- lerde imtiyazlı mahalleler ihdas et- mişlerdi ve onlara kendilerine ait iş- lerin ve aralarındaki ihtilâfların ve davaların kendi kanunları mucibince intihab ettikleri konsolosları marife- tile fasli imtiyazını havi ahldnameler de vermişlerdi. Ehli salibi tenkil ile ellerine geçir- miş oldukları yerleri istirdad eden is- hükümdarları ve onlardan da ayni yerleri fetheyliyen Osmanlı pa- dişahlarından Yavuz Sultan Selim ile Kanuni Sultan Süleyman bu imtiyaz. Jarı feshetmeyip tasdik eylediler. Şu kadar ki bu ahidnamelerin hükmü yalnız Mısır eyâletile mülhakatına münhasırdı. Türkiyenin başka taraf. larına şamil değildi. Avusturya imparatoru Şarikenin heni bizim ve hem de Fransanın en büyük düşmanı olması Fransa ile ara- mızda ittifak husulüne sebep oldu. Onun için Kanuni Sultan Süleyman Fransa kralı birinci Fransuvanın isti- dası üzerine bü imtiyazları bütün Osmanlı memaliki dahilinde Fransızlar ( ile hem mezheblerinden Fransız bay- rağı altında gelip giden ecnebilere teş- mil etti ve bu suretle ecnebilere ser- besti ve emniyet ve meskenlerine ve Fransiz papazlarına ve ecnebi kato- liklerin ellerindeki kiliselere taarruz- l dan masuniyet vaadetti. Hukuku âdi- ye ve cezaiyede Fransızların konsolos- larına olan merbutiyetlerini teyid ey- ledi. (941/1535). Bu ahidnamenin verdiği salâhiyet dolayısile Fransızlar ve ecnebi milletler Fransız bayrağı altında Türkiyeye serbesçe gidip gel- meğe muvaffak olarak ticari menfaat- lerini arttırdılar. (1) Her defa cülüs vukubuldukça ve yahud âher suretle münasip düşürdükçe, yani bize dost- ça muavenette bulunup veya bulun- mağı vadedip 1535 muahedesini tec- did ettirmeği kaide hükmüne koydu- lar. Nitekim 9'77/1569 tarihinde ikinci Selim ve 989/1581 tarihinde üçüncü Murad ve 1005/1595 tarihinde üçün- cü Mehmed ve 1012/1604 tarihinde birinci Ahmed ve 1022/1614 tarihinde dördüncü Murad ve 1045/1635 tari- hinde ibrahim ve 1060/1649 ve 1084/1673 o tarihlerinde (o dördüricü Mehmed ve 1153/1740 tarihinde birin- ci Mahmudun cülüsları vukuunda ayni ahidnane bazı ilâvelerle tevsi edilerek tarafımızdan tasdik olundu. Vakıâ muahharen Bonapartın Mısırı istilâ etmesile Fransa ile aramızdaki münasebata halel geldiğinden eski muahedeler hükümden sakit oldu ise de Fransızlar Mısırdan çıkarıldıktan #onra Pariste akdettiğimiz musaleha şeraitine göre Babıâli eski ahidname- leri tecdid ettiği gibi Ikinci Sultan Mahmud da ayni mushedeleri tasdik eyledi. Kırım muharebesini mütcakıb Pa- riste akdedilen kongrede «muharebe den evvel meri olan müahedelerle mukaveleler tecdid ve tadil olununcı- ya kadar münasebatı tüccariyenin es- ki muahedelere tevfikan cereyan et- mesine» karar verildiğinden 1861 ta- rihinde eski ahidnameleri tasdiken Fransa ile bir ticaret muahedesi ya- pıldı. Yalniz Paris kongresinde mü» rahhasımız olan sadrazüm Âli paşa eski zamanlara göre yapılmış olan kapitülâsyonların son zamanlardanbe- ri Osmanlı hükümetinin dahili idare- sini ve ticari münasebetlerini ve ikti- sadiyalını sektelendirmekte ve ecne- bilerin haiz oldukları imtiyazların ve muafiyetlerin de hükümetimizin hu- kuk ve salâhiyetini tahdid eylemek- te olduğunu ve konsolosların adli im- tiyazları hükümet içinde hükümet teşkil eylediğini söylemişti. Âli paşa bu hallerin ıslâhatın tatbikatına mâ- ni olduğunu da iyice anlattığından murahhâsların hepsi eski muahedele- rin tadili lüzumunu tasdik ettiler ve bu makasıdı her tarafın meşru huku- kuna tamamile tevafuk edecek dere- cede istihsal için İstanbulda Babıâli ile sefirlerin müzakereye girişmelerine karar verdilerdi. Lâkin bu kararın ic- rası ihmal edildi. Kapitülâsyonlara dokunulmadı. İşbu eski muahedelerin müsaadatı mezhebiye ve Tesmiye ve adliye ve ti- cariye ve şahsiyeden ibaret olmak üze- re beş kısma taksim olunabilen ahkâ- mının başlıcaları ecnebi tüccarın Tür- kiyeye getirdikleri mallar için yüzde üç gümrük resmini eda ettikten son. ra ecnebilerden herhangi bir sebep ve herhangi bir nam ile bir resim veya vergi talep olunmaması ve meskenle. rinin ve şahsiyetlerinin taarruzdan masun olup iki ecnebi arasında tekev- vün eden dâvaların kendi konsolosla. rı marifetile görülmesi ve devlet teba- asından biri ile bir ecnebi arasındaki davaların rüyetinde tercümanların hazır bulunması ve Kudüste ve İstan- bulda ve sâir taraflardaki katolik ki. lise ve manağlırlarına taarruz olunma ması ve ticaretin ve seyrisefainin ser- bes olması gibi mühim şeylerdi. Sonraları türlü müşkülâta ve mili sanaylimizin canlanmasına ve Asri, medeni ve fenni terakkiyata göre mil Mi sanayi ihdas eylemekliğimize mâ- ni olan bu imtiyazat eski zamana gö- re ehemmiyet verilerek maddelerden değildi. Çünkü bizde ecnebi tüccarla- Ta o vakitler de misafir nazarile bakı- lıyordu. Emlâk sahibi olmaktan ve perakendecilikten memnu edilir. Yer. Miler gibi vergi ve Tüsüm vermelerini icab eden işlerle meşgul olmazlardı. Ecnebi tüccarın memleketimize getir. dikleri eşya saat, çuha, kadife ve şe- ker misillü lüks envamdan birkaç kalem emtiaya münhasırdı. Bizden alıp götürdükleri mahsulât ve zehair ise gayet ziyade idi. Bu sayede mem. leketimizde külliyetli yaldız ve Macar altını ve direkli riyal ve kuşlu riyal bulunurdu. .Eslâfımız o zamanların zihniyetine ve mizacına göre faraza bir Fransız veya İngiliz tüccarile eş- yasını nakletmiş olan Fransızlı veyâ İngilizli bir kaptan beyninde çıkan davanın bizim mahkemelerde gürül mesini istemekte bir fayda ve konso- loshanelerde tesviye kılınmasında bir zarar tasavvur etmezlerdi. Eski hükümetlerimiz siyasi, iktisa. di, idari ve mali faaliyetimize, inkişa- fatımıza halel veren kapitülâsyonları başımızdan defetmenin çaresini bula» madılar. Bu vaziyet cihân harbine ka- dar devam etti. İstiklâl harbinden sonra Atatürk'ün muvaffakıyeti cüm- Salih münir Çorlu Mütekald büyük elçi re mazhar olan ecnebiler aradan kadaf zaman Geçtiklen sonra İngilizler (1579) ve onları müteakib. aynca abdnameler nldilar, Apartıman sahipleri! Boş dairelerinize hemen iyi «Akşam» ın kiracı bulmak için KÜÇÜK İLÂNLARIndan isti fade ediniz, *