konuşuyorlardı. Faik tabakasını çıka- Tarak Güzideye uzattı. Genç kadın Uzun beyaz parmakları ile bir cigara aldı. Faiğin yaktığı kibritin alevine ciğa- Fasının ucunu uzattı, Yaktı. Kurşuni cigara dumanları arasında, etrafları- na bakıp bakıp dedikodu yapıyorlardı. Faik, Güzidenin dedikodudan pek hoş- Jandığını anlamıştı. Bunun için salon- da gözüne ilişen herkesi çekiştiriyordu. Genç kadın, delikanlının yağlandıra ballandıra anlattığı şeylere karşı kü- çük, tatlı kahkahalar salıveriyordu. Faik içinden: «Ne güzel gülüyor. Gül- düğü zaman büsbütün nefis bir kadın oluyor.» diyordu. Bir aralık önlerinden Mecdi geçti. Güzide henüz o akşam Mecdi ile tanış- mıştı. Uzun boyu, geniş omuzları, düz- gün yüzü ile Mecdi çok yakışıklı bir adamdı. Güzide Faiğe eğilerek sordu: — Bu zatı bugün tanıdım. Nasıl bir adamdır Allah aşkına? Faik, Mecdiye baktı. Onun geniş omuzları, güzel yüzü, muntazam vücü- dile Güzidenin dikkatini celbettiği an- Jaşılıyordu. Faik ötedenberi Mecdiyi kıskanıyordu. Bunun için Güzidenin #ualine karşı: — Bırakınız Allah aşkına, dedi, bü- dalanın birisidir... Güzide incecik kaşlarını yukarıya kaldırarak: — Tuhaf şe; adama benzemiyor... Faik, Mecdiyi, Güzidenin gözünden büsbütün düşürmek için: — Aman efendim... dedi, hem dene derecesine budaladır. Tasavvur edemez- siniz, Size bunun garip bir huyunu an- atayım. Meselâ bunun hayatında hiç bir kadın macerası yoktur. Biz ara si- Tü ona takılırız: — Mecdi, deriz, sen bu yakınlarda baştan çıkmışsın... Geçen günü seni Beyoğlunda bir takım genç, güzel, şık kadınlarla görmüşler... Canım, bu se. nin halin nedir böyle? Uçarı çapkın ol- dun!,, Aptal Mecdi bu sözlerimiz üzerine budala budasi güler, kendisinin böyle Macerası bir erkek olarak tanınmasın- dan âdeta memnun olur: — Yaaa... Yaaa... der, ne yapalım?.. Baştan çıktık işte... Kadınlar peşimizi bırakmıyorlar ki... O böyle söylerken biz de bıyık altın. dan kıs kıs güleriz. Halbuki zavallının baştan filân çıklığı yoktur. Biçarenin şimdiye kadar hayatına hiç bir kadın girmemiştir bile... Aşk işlerinde son derece aptaldır. Güzide dikkatle Fa» iği dinliyordu: — Ne diyorsunuz?. Bu genç böyle ha?.. Bu zamanda kadınlara karşı bu derece saf delikanlılar da varmış ha... Faik: — Ne diyorsunuz efendim... Ne di- yorsunuz?.. dedi, vakıl çocukta boy, pos, çehre güzelliği yerinde amma gel gelelim aptallığı tahammül edilmiye- cek bir derecededir. Onuda uzaktan güren, kalıbına kıyafetine bakıp bir- şey sanır... Halbuki Mecdi, Faiğin anlattığını tamamile aksi bir adamdı. Gayet zeki idi, aşk işlerinde çok talihli, çok bece- rikli bir gençti, Güzide bir yandan Faiği dinlerken, bir taraftan da dalgın gözlerle Mecdiye bakıyor ve mırıldamıyordu: — Çok tuhaf... Bu derece saf bir ço- cuk ha... Bu sırada genç kadın garip bir düşünceye dalmıştı. Bu Mecdi, bu saf ve sıkılgan çocuk, onu pekâlâ eğ- lendirebilirdi. Güzide muzip bir kadın. dı. Bir çok maceralar geçirmişti. Mec. di gibi saf ve sıkılgan bir çocuk. Onun şimdiye kadar hiç raslamadığı banı- başka bir insandı. Şimdi Mecdiyi daha yakından tanımak istiyordu. Faka” Faik bir türlü peşini bırakmıyordu. Zavallı Faik Güzideden nasıl ayrılsın ki, ne kadar zamandanberi bu süzgün, siyah gözlü kadının küçük bir iltifatı. m görmek için onun etrafinda perva- neler gibi dönüyordu. Nihayet güzide bir kolayını bulup Faikten ayrıldı. Mecdinin yanına yak» dedi, hiç de öyle bir Büyük salondaki cazband başlâmış- ta. Davetlilerden bir kısmı dansediyor- lardı; kılgan çocuk dünyada beni dansa da- vet edemez... Bari ben onu dans elme- ğe mecbur edeyim... Hem bu suretle, bu saf genci büsbütün şaşırtmış olu- rum..» dedi. Bundan sonra Mecdiye döndü, gülerek: — Siz dansı sevmez misiniz? Niçin dansetmiyorsunuz?,. diye sardu. Mecdi Güzideden hiç ummadığı bu güzel söz üzerine memhun memnun atıldı; — Dansı pek severim amma... Eşim siz olursanız... Güzide cevap verdi: — Büyük bir memnuniyetle... Genç kadın dansederken düşünüyor, kendi kendine: «Tuhaf şey... Bana karşı hiç de sıkıl- gan davranamadı. Acaba güzelliğim bu sıkılgan gencin üzerine bile büyük bir tesir mi yaptı, nedir?..» diyordu. Artık bundan sonra Güzide hep Mec- di ie meşgul oluyordu. Böyle saflığı, mahcupluğu, sıkılganlığı ile meşhur bir gencin aklını başından almakta garip bir zevk duyuyordu. Fakat Güzide bazen pek hayret 2di- yordu. Mecdinin öyle hareketleri var- dı ki, Faiğin söylediği gibi onun aptal bir genç olması şöyle dursun, bilâkis çok zeki, çok kurnaz bir delikanlı ol. duğunu gösteriyordu. Hattâ bir aralık Güzide Mecdiye: — Sizin çok sıkılgan, çok mahcup | bir genç olduğunuzu söylediler. Doğru- su buna pek memnun oldum. Ben bu tipte erkek arkadaşlarım olmasını pek İsterdim. Mecdi Güzidenin bu sözlerine pek şaştı. Fakat zeki genç işi kavradı. Gü- zideye mahcup bir delikanlı rolü oyna- mağa başladı: — Evet... dedi, hakiakten çok mah- cup bir adamım... Ne yapayım? Elim- de değil... Hattâ itiraf edeyim ki, biraz saf ve budalayım... Bundan sonra Güzide ile Mecdinin bütün günleri beraber geçmeğe başla- mıştı. Beraber gezi lar, beraber eğleni- balo rabe yorlar, hatt ra bar gidiyorlardı. Güzide bu saf, hattâ biraz budala, mahcup, sıkılgan gençle gece yarıla- rından çok sonralara kadar bar bar dolaşmakta hiç bir mahzur görmüyor» du. Fakat yavaş yavaş genç kadın Mec. dinin hiç de öyle aptal bir adam olma- dığım, bilâkis onun tehlikeli bir zekâ- ya sahip olduğunu anladı. Anladı am- ma pek geç. Olan olmuş, arık Güzide bu uzun boylu, geniş omuzlu, sevimli yüzlü genç adama gönlünü iyice kaptırmıştı. Aradan epey müddet geçmişti. Gene bir baloda idiler. Faik de orada idi. Bir aralık Faik Güzidenin yanına yaklaştı. Alaycı bir gülümseme ile: — Mecdi gene burada... dedi. Güzide soğuk bir tavırla: — Siz onun için bana saf, sıkılgan, hattâ budala demiştiniz amma ben onu hiç de öyle bulmadım... dedi. Faik şaşırmıştı. Hele biraz dikkat edince Mecdi ile Güzidenin arasındaki samimiyete büsbütün şaştı, kaldı. Bir aralık Mecdi, Faiğe sokuldu. Gü“ zideden bahsetti: — Garip kadın, dedi, herhalde birisi benim için ona budala sıkılgan filân demiş olacak... Kadıncağız galiba böy- le aptal, toy bir çocukla biraz eğlene- yim dedi, ben de ona evvelâ gayet saf bir delikanlı rolünü oynadım. Fakat sonra kendisine hiç de aptal olmadığı» mı isbat ettim... Faik dudak büktü: — Tuhaf şey... dedi, acaba hangi münasebetsiz senin için aptal, saf, si- kılgan demiş?.. Hikmet Feridun Es görünüyorum PARİSTE: Bayan Grebert diyor ki: «Uyanır uyanmaz, hemen el aynama (sarılıyor yüzüm» deki , buruşuk- Juklarımla Ççiz- gilerimin gün- den güne kaybol. duğunu kemali hayretle görüyo» Tum.» ve «Bir hafta zarfında mucize de- necek bir tarzda gençieşip güzel- leşmeme cidden şaştım. Bütün arkadaşlarım buna nasıl müvaf- fak olduğumu soruyorlar ve beni candan tebrik ediyorlardı.» Bu usulü tafbik etmiş olan binlerce kadınlar, bir hafta zar- fında birkaç yaş gençleşmiş bu- Tunuyorlar. Yüzlerindeki buru- şukluklarla çizgileri tamamen kaybetmişlerdir. Âlimler, buru- şukluklarımızın ancak ihtiyarla- mağa başladığımızda meydana çıktığını keşfetmişlerdir. Çünkü cild ihtiyarlayınca bazı hayati cevherlerini kaybeder, bu cildi besleyip kuvvetlendiriniz. He. men tazeleyip geriçleşir. İşte, Vi- yana Üniversitesi profesörlerin- den doktor Stejskal'in şayan hayret keşfi olan ve BİOCEL tâ- bir edilen ve genç hayvanlardan istihsal edilen cild hüceyreleri , bugün pembe 5 deki Tokalon kremi terkibinde mevcuddur. Her akşam yatmaz» dan evvel tatbik ediniz. Siz uyur. ken cildinizi besleyip gençleş- tirir. Ve buruşuklukları giderir, Bir hafta nihayetinde on yaş daha gençleşmiş görüneceksiniz. Gündüzleri de beyaz rengindeki 'Tokalorı kremini kullanınız. Si- yah noktaları eritir, açık mesa- meleri sıklaştırır ve birkaç gün zarfmda en esmer ve sert bir cildi beyazlatıp yumuşatacaktır. NASIRLAR İÇİN Karl Mantarlı Muşambalar, Storlar (Or- land- Karyolalar, yünlü, pamuklu ve pike yatak örtlleri, kretonlar, kadi- jeler, tüller ve perdelerin zengin çe- şidleri «Horokses ve Mitter» İngiliz fabrikalarının her en de yatak çar. şaflar, Beyoğlu BAKER mağazala- rında her yerden iyi şartlar ve mü- said fiatlaric bulacaksınız. Zayi — 937 senesinde Ilman dalresin- den aldığım cüzdanı Zayi etdim. Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur. Görele kazasınm Busca Ali köyünden Mustafa oğlu Şevket Günay RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız RİZE Yazan: İskender F. Sertelli Dişi korsan, Adanın har Tefrika No. 128 j abelerini gezerken eski Roma imparatoru Avgustosun heykeli önünde durdu Hacer Bizans yolunda Hacerin bütün gemileri erzakla yüklüydü, Muharipler o kadar kala- balıktı ki, fırtınadan kendini rüzgâra kaptırıp denize düşenler bile vardı. Hacerin emisinden maada bütün teknelerin dinden dalgalar aşıyor ve denizciler mütemadiyen denize su bo- şaltıyordu Hacer bir limana girmekten başka çare bulamadı, — Ya Gemel, dedi, ben vaziyeti tehlikeli görüyorum. Uzaktan görü- nen bir adanın sığınacak limanı var- sx bu geceyi orada geçirelim. Gemel kendi teknesine güveniyor- du amma, öteki yelkenlilerin dalgaya bu kadar mukavemeti yoktu, — Pek âlâ, dedi, bir saat sonra (Yıldız adası) na varacağız. Deniz duruncaya kadar orada kalırız. Gemel'in dediği gibi, bir saat son- Ta üç köşeli hir küçük adaya vardılar. Bu adanın bütün sekenesi yüz ki- $iyi bulmuyordu. Vaktile Katalonya muhacirlerinden bir kısmı buraya göç etmislerdi. Hepsi de balıkçılıkla geçinen fakir insanlardı. Yıldız adasına bu adı bir Venedik şövalyesi vermişti Gemel adanm önüne gelirken, Ha- cere anlatıyordu: — Şövalyenin biri burada - fırtı- naya tutularak - bir hafta kalmış. aman burası 1ssız bir yermiş. Bir aya gökten bir yıldız düş- Şövalye Romaya döndüğü za- man hadiseyi Papaya anlatmış ve: «Biri yıldız kurtardı!» demiş. Papa bu hikâyeye çok ehemmiyet vermiş, adaya muhacir göndererek: «Bunlar Allahın kurbanlarıdır!»> demiş. Fa- kat Allah bu kurbancıklara acımış.. onları açlıktan öldürme sahile balık vurmuş. zaten buranın balığı meşhurdur. Katalanlar bu suretle burada yerleşip kalmışlar. Gökyüzü yıldızlıktı, Adanın bir köşesinde sığınan ge- miler fırtınadan kurtuldular ve Ha- cer burada havanın açılacağını, fır- tınanın dineceğini tahmin ederek ra- hatça uyudu. Ertesi sabah... üşüştüler. Korsanlar balık yemek istiyorlardı. Katalonlar çök mükrim insanlar- dı.. derhal kayıklarına binerek balık avına çıktılar.. aradan iki saat geç- meden kayıklarını balıkla doldur- muş olarak döndüler. — Bundan başka ikram edecek bir şeyimiz yok, dediler. Hava, saatler geçtikçe yatışıyordu. “Gemel, öğleden sonra yola çıkmak niyetinde idi. On beş geminin hepsi de adanm küçük körfezinde toplu bir halde ya- tayordu. Gemel: — Rüzgür devam etseydi, dört gün sonra Çanakkaleye varacaktık. Fa- kat, hava dururse, yolumuz uzaya- cak, Diyor ve fırtınanın dinişine canı sıkılıyordu. Hacer .bir kazaya meydan verme. mek için o gün de Kalalonlar ara- sında kalmağa karar vermişti. * Adalılar o sahile Hacer adayı gezerken eski Romalı- lara aid bir çok eserler gördü. Bu eserlerden biri yıkık sütunlarile bir villâyı hatırlatıyordu. Korsanlardan İtalyanca bilenler bu harabenin Avguslos'a aid olduğunu söylemiş- lerdi. Hattâ bir sütunun üzerinde: «Senatonun kararımı bozamam. Adalılar, kendilerine verilen cezayı çekmeğe mahkümdur.» İbaresi yazılıydı ve bu kitabenin altında şu tarih vardı: 22 (ME) Avgustos'un vaktile buraya geldi- ği anlaşılıyordu. Yerliler hükümdar Augusto'un ha- tıralannı şik sık anarlardı. Gerçek Romalı hükümdarın burada bıraktı- ğı pek çok eserler vardı, Ailesine aid bir çok kitabeler, kanunlar, vergi tar. hına ald hallon lehine yapılmış ni- zamlar.. Hacer o gün boş durmadı. Korsan Gemei ile bunları tedkik cimek fır. satımı buldu. Hacer maiyetindeki Korsanlara: — Eskiden olup bitenleri öğrenme li ki, yarın onlara benzer vakalarla karşılaşmeca esaslı ve isabetli tedbir- ler alınabilsin, derdi, Avgustos Romada kırk yıl hükü- met sürmüş, bu:müddet zarfında im- paratorluğu bir diktatör gibi değil, daima halk içinderyaşayan bir hik kümdar olarak 'idare etmişti, Avgustos, Sezar gibi hareket ede- rek Romalıların itiyadlarına muha- lif iş görmekten, rencide etmekten çekinir ve onun gibi katledilmekten korkardı, Aligustos Romanın hâkimiydi, fa- kat daima bir memur gibi hareket ederdi. General elbisesi giymek sa- lâhiyetini haiz olduğu halde Romada (Tags) denilen herkesin giydiği el- biseden başka “bir sey giymiyor Kendisine (Hâkim) veya ( Sinyor) ünvanile hitab edilişine kı- Avgustos, Senatoya geldiği zaman âdi bir senatör gibi oturur, reye işti- rak eder, müzakere ve münakaşalar- da fikrini söylerdi. 23 (M. E) yılın da hastalandığı zaman istifa etmek ve yerini bir başkasına terk etmek istemişti. O güne kadar hiç bir hü- kümdar kendi arzusile mevkiinden çekilmek ve yerini başkasına terk ct- mek istememişti. Avgustos'un . istifasını senatörler kabul etmemişlerdi. Avgustos hemen her gün millet meclisine gider, namzedlerini kendi seçip ehaliye takdim eder, onları İn- tihab etmelerini rica eylerdi. Halk arasında bu namzedlere itiraz eden bir ferd çıkmazdı. Mühim vakları dinlemek ve ba- zan müddei, bazan da müddelaleyh hakkında şehadet etmek üzere mah- kemeye gider ve hâkimlerin kendi aleyhinde fikir ve mütalâa yürütme- lerine bile ses çıkarmaz: «Hâkime iti- Taz edilmez.» diyerek, halka, kanuna hürmet hissi telkin ederdi. Adadaki kitabelere göre Agvustos gayte sade bir hayat yaşardı. (Pala- tinos) daki evinin yalnız bir odasın- da oturur, ailesi tarafından dokun- muş yün kumaştan elbise giyer, evinde kimseyi kırmaz, çocukları çok sever ove ekseriya onlarla oynardı. Sofrada üç kabdan fazla yemek yes mezdi. Yemekleri de giyinişi kadar sade idi. Evden şehre ve şehirden eve indiği zaman yalnız yürürü, ar- kasında kimseyi gölürmezdi. Hattâ bir gün Roma sokaklarında” bir ya- bancıya: «— İmparator geliyor.» Dedikleri zaman, yolcu omuzunu silkerek gülmüş ve: Bu adam, impe- ratorun uşağı bile olamaz! Demişti, Yabancının hakkı vardı. O, bir çok memleketler gezdiği halde bu kadar sade giyinen ve bu derece debdebesiz dolaşan bir hükümdara raslama- mıştı. Avgustos'un evine teklifsiz gidi- lirdi. Kendisinden bir şey sormak is- tiyenleri, derdi olanları, memurlar- dan şikâyetçileri memnuniyetle din- lerdi. Her ziyaretçiyi derhal kabul ederdi. Bir gün ehaliden biri Avgus- tos'a vergi hakkında korka korka bir istida vermek istemiş, Avgustos'un buna canı sıkılarak — Niçin ve kimden çekiniyorsun? diye sormuştu. Dişi korsan bunları öğrendikçe, zaten ruhunda mevcud olan tevazu ve merhamet duyguları artıyor ve maiyetindekilerle RX” yakından temas etmek “7: duyurdu. Avgustos” İYarmsunu v DE yar il sir an hş OE U RE ir