HER AKŞAM BİR HİKÂYE Ahmed Müfid artık karar vermişti, Bundan sonra, gürültüsüz bir müte- kaid hayatı yasıyacaktı. inzivaya çe- kilecekti, Kari koca dağdağalı, gü- Tültülü şehir hayatından çok bıkmış- Târdı. Şöyle İstanbul ciy&rnde geniş erazili bir köşk arıyorlardı. "Nihayet İstediklerindet iyi bir yer buldular. Boğazın uzak tepelerinden birinin üstünde 45 döğüm erazili, bü- yük bir köşk satılığa çikârilmişti. Ah- med Müfid hemen erte3i'günü köşke gitti. Gezdi Burası Şök öskiden pek büyük masrafla yapilimi$”bir yerdi. Tâvanlar yağlı boya, işlemeli... Mut- fağin ucu bucağı yoktu: Hele köşkün etrafı uçsuz bucaksiz”drazi... Yemiş ağaçları dolu ... Ahmed Müfid köşkü gezerken, bu- rada geçireceği görülme münzevi hayatı düşünüyordu, ” Köşkün fiati tahmininden de ucuz” du. Mal sahibi ile hemen anlaştılar. Ahmed Müfid köşkü sâtın aldı. Karı koca âdetâ şehirle alâkalarını kestiler. Hemen köşke taşındılar. Vaziyetlerini o şekle koymuşlardı ki"artık şehre dönmelerine imkân yoktu. Bu münzevi yere geldikleri için son derecede memnundular, Buranın 565- “sizliği, sakin hayatı Suları âdetâ sar- hoş etmişti, Ahmed. Müfid, said elinde bir makasla bahçeye çıkıyor, Kesilecek dalları, çiçekleri kesiyor, ayıklıyordu. Hele subaha karşi hafif * bir yağmur yağmışsa, Ahmed Müfid toprak ko- kusile ciğerlerini dolduruyor: — Oh.., diyordu, dünya varmış!... Şimdiye kadar bu nefis hayat neden aklımıza gelmedi? Şehirde geçen ha- yalıma âdetâ acıyorum, Bahçelerine yeni yeni fidanlar diki- yorlar, erazi üzerine yeni tesisat ya- Pıyorlardı, Her gün yeni bir meşgale, her gün yeni ve zevkli bir iş çıkı- yordu. Tavukların üretilmesi, eskiden ya- pılıp bozulmuş bağın yeniden canlan- dırılması, yeni çiçeklerin dikilmesi... Akşam karı koca karşılıklı geçiyorlar. Konuşuyorlardr: © — Neyi ettik te buraya geldik de- gil mi karıcığım?,.. — Fevkalâde, Mürid... Fevkalâde... Âdetâ yeniden si gibiyim... Şimdi dünyaya gel Günler böylece geğiyordu, Rahattı- Jar, mesuddular, Fakat aylar geçtikçe etraflarındaki derin sessizlik onları biraz rahatsız ediyordu.” Şehirdeki gürültülü hayata, eğlen- ceye çok alışıktılar, Birdenbire gürül- tüden uzaklaşmak ohları âdelâ şa- Şaırlmışlı. Bir akşam sessiz, gürültü- süz odalarında olururlgtken Amed Müfid: — Karıcığım... dedi, aklıma bir şey geldi. Bu kadar sessizlik içinde bir radyo alsak bizi meşgul eder sanıyo- rum.. Karı: — Sahi kocacığım,.. dedi, bu mü- kemmel bir fikir... Bundan sonra; radyoyu nereye ko» yacaklarını kararlaştıtdılar, Ahmed Müfid hemen ertesi günü şehre indi. Paraya kıydı, En iyi ve en-pahalı cin- sinden bir radyo aldi; ** İstanbuldan köşke bir.antenci getir» diler. Anteni kurdurdular, Radyo, çok pahalı olmasına rağmen hakikaten fevkalâde mükemmel işli- yordu. Sonra köşk, dağ başında oldu- gu için hiç parazit filân yapmıyor. birçok uzak istasyonları alıyordu. Şimdi geceleri karşılıklı oturuyor» lar, birçok istasyonları zevkle dinli- yorlardı. i Artık en büyük zevkleri de bu idi. Bir gece Ahmed Müfid radyoyu çe- yirdi, Son derecede öynak bir dans havası çalıyordu. Ahmed Müfid: Baş, Diş, ame Nevralji, kırıklık ve bütün İcabın RADYO — Aman nâk dans havası... .. dedi, ne kıvrak, ne oy- Karsı: — Evet... dedi, insanın âdetâ dan- sedeceği geliyor... Halbuki inzivaya * çekildikleri za- man artık dans ve saire gibi gürül tülü, yorgunluklu eğlencelere veda etmişlerdi. Fakat nihayet Ahmed Mü- fid dayanamadı, karısına: — Kaik, dedi, dansedelim, Kalktılar, Radyoda çalınan İâva- ya ayak uydurarak odada dansetti- ler... Çalınan parça bitince bu sefer bir rumba başladı. Onu da oynamağa başladılar. Bu gece bu istasyonda hep böyle kıvrak, oynak havalar çalınıyor du. Gece geç vakte kadar dansettiler, Bundan sonra âdet oldu Radyoda hep böyle eğlenceli, dâns havlları ça- lan istasyonları buluyorlar, dansedi- yorlardı. Hattâ bazan gündüzleri de dansedi- yorlardı. Bu teptenha, kervan geçmez yerde âdetâ dans me- dansediyorlardı. Bazan radyo bir bardan, bir çalgılı kahveden, bir kabareden naklen nej- riyal yapıyordu. İ Ozaman karı koca başlan aşağı ku- lak kesiliyorlardı. Ahmed Müfid karısına: — Ne kadar alkışlıyorlar, ne kadar gülüyorlar, ne kadar eğleniyorlar de- ğil mi?... — Evet... Çok eğleniyorlar... kahalara; alkışlara baksana... — Orada olmağı da çok isledim, — Evet... Burası iyi, hoş bir yer amma,.. İşte biraz eğlencesi eksik... Sessizliğin do bu kadan Kah- — Ya... fena... Bu radyo onları baştan çıkaracaktı. Hele böyle barlardan, kabarelerden naklen yaptığı neşriyat gecelerinde karı koca arada hir halkın kahkaha- larını, alkışlarını işittikçe: — Ne eğleniyorlar! ... yorlar!... Diye biribirlerini yiyorlardı. Artık radyoda çalınan havaya ayak uydura- rük dansetmek te olları tatmin etmi- yordu, Nihayet bir gece gene böyle bir eğ- lence yerinden nakler dinledikleri oy- nak bir şarkı bitince, Ahmed Müfid: — Kak... dedi, hemen çıkalım... Bir araba ile Kandilliye ineriz. Ora- dan bir vasıta buluruz. Eğer vapur varsa vapura bineriz. Yoksa bir kayı- ga atlarız. Karşıya geçeriz. Oradan da bir otomobille bu eğlence yerine gideriz. Bu gece bizim bir çılgınlık ge- cemiz olsun ... Kaiktılar. Dediklerini yaptılar. Fa- kat çılgınlık geceleri biribirini takip etti, Artık haftada beş altı günü şehir- de geçiriyorlardı, Nihayet baktılar ki bu iş olmıya- | cak... Taksimde bir apartıman kira- ladılar, Fakat işlerini öyle tanzim et- mişlerdi ki şehre dönmek onlar için çok müşkül oldu, Müthiş bir masrafa . girdiler, " a5'k Şimdi Ahmed Müfid: — Ah. ah, diyor, bizi radyodaki oynak havalar baştan çıkardı. ? Hikmet Feridun Es van te Ne eğleni- sama ras YENİ NEŞRİYAT: Diştabipleri Cemiyeli Mecmuası © Diştabipleri Cemiyetinin meşretmekte olduğu meemuanm 87 nei nüshası bir çök mesleki makalelerle intişar etmiştir. O ———————— — ve mülhakatı için AKŞAM güze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nü- marada Hamdi Bekir Gürsoylar Grip Romatizma ağrılarınızı derhal keser. raklısı olmuşlardı. Geceli gündüzlü | Lalo - N 13 Eylül 938 Sah İstanbul — Öj eğriyatı: 12,30: Plâk- lâ Türk musikisi, 1150 Tlavadis, 1305: Plâkla Türk musikisi, 1330; Müuhtellt plâk neriyrti, 14: Son. Akşam neşriyatı: 1430: Dans yansikisi, 19: Konferans: Şişli Halkevi na- muna, doktor Fethi Ayberğ (Göz hufzı sıhhası), 1980: Dans musikisi (plâk), 19,56: Borsa haberleri, 20: Saat ayarı: Grinviş rasathanesinden naklen, Suzan ve. arkadaşları tarafından "Türk musikisi ve balik şarkıları, 20,47: Ömer Rrra Doğrul tarafından areben sö; 1: Sant ayarı: Orkestra: 1 - Kalman: Fashingsfee, 2 « Strauss! Valse, 3 - Midlelon; Rove d'im Negro, 2130: Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından .Türk musikisi ve halk gerkı - ları, 22,10: Hava raporu, 22,13: Opera ve operet parçaları (piik), 2250: Son ha- berler ve ertesi günün programı, 23. Saat ayarı; Son. (pilâk), Ankara — Öğle neşriyatı: 1430: Karı- şık plâk neşriyatı, 1450: Plâkla “Pürk musikisi ve halk şarkıları, 16,15: haberleri. Akşam neşriyatı: 18,30: Karışık piik neşriyatı, 19,15: Türk musikisi ve hsik Şarkıları (Hikmet Rıza), 20: Sant ayarı ve arapça reşriyat, 20,15; Türk musikisi vo halk şarkıları (Mustafa Çağlar ve Müzeyyen Senar), 21: Keman solo: Prof. Needet Alak, piyanodu Georg Markovita, 2115: Stüdyo #alon orkestrası: 1 - Otto Nicolal: Die Tustlgen Wleber von Windsor 2 - Strans: Deliricn, 3 - Lalo - Artok; Fantasie, 4 - İtalo Nucci: Prima- vera Fiorita, 22: Ajans haberleri ve hava #2187 Yarınki program ve son. Avrupa istasyonları Saat 20'de Breslav 20,15 plâlkla orkestra konseri — ö me (30 - 2040) şarkılar — Mü- nih 20/15 bulk musikisi (plâklin) — Viya- na 70 - 2030 dans havaları — Aihlene (20 - 20,449) (Chopin) konseri — Bükreş 20,40 plâkla şarkı — Paris (20 - 20,30) viyolonsel ile sönatlar — Prag TI plâkla senfonik konser — Roma 2030 konser — Sotya 2030 plâk neşriyatı Varşora raporu, (20 - 2090) iki kişlik opera şarkıları, 2030 şen musiki, Saat ide Berlin 21.10 dans musikisi ve şen havas lar — Breslav 2130 viyolonsel ve or- kesten könseri: Boceherin'nin konserto- su ve #nire — Dansig 21,10 şimal musi- kisine aid eserler — Deutschland 21,10 yeni musikiye aid eserler — Frankfurt 21,13 küçük akşam konseri ve muhtelif sololar — Kolonya 2130 büyük dans ak- şamı — Künigsherg 21,10 gen parçalar — Leipzig 21,10 böyük operet akşamı — Vi- yana 2110 şen akşam — Belgrad ÜZi - 21,30) viyolonsel konseri ve 21,30 orkestra ile solistler konseri — Paris (Elffte) ve Bordeaux (2130 - 2330) konser — Prag (21,55 - 2258) Slâv w Şarkıları ve dansla- rı — Bükreş 20:20 orkestra ile (Brahma) in İkinci senfonisi — Pldrans 21 (İlnastro Ginllo) opereti — Londra (Reg) (21 - 2230) Handel konseri — Sitrasburn ve Naza (21,15 - 24,48) (Massenet) nin (Ma- non) operası — Prag li 2130 (Brahms) ın Triosu — Sofya 21 - 2130 piyatto kon- seri ve 2185 Rus MP an : 32 prgtama devam — Dunzig 22 proğra- ma devam — Franklurt 22,15 nefes saz- ları — Kolonya 3? büyük dans akşamına devam -- Lelpsig 22 operet musikisinl divum — Stuttgart 22,10 dans musikisi — Belgrmd 22 orkestra ve solis, konserine devam ve 22,45 halk şarkıları — Bordeaux ve Paris (Eiffel) 22 konsere devam — Bükreş (22,0 - 2245) senfanik konser ve 2245 gazinodan naklen konser — Florans 23 operete devam — Mülâno 22 (Bolto) nun (Nerone) operası — Post Parislen (22 (Les tous du logis) isimli komedi — Prag Slây şarkıları ve dunslarına devam — Prag ni 7200 ei ve klâsik keman ve piyano parçaları — Renves ve Slrasbarg 22 (Manon) opcrusına devam — Sofya 22 Rus romanslarına devam ve (2225 - 2250) karışık Konser. Sant 23 de Berlin, Frankfurt, Leipzig, Münih ve Viyana 2340 dan İtibaren Hamburgdan “naklen karışık musiki ve dans musiki- sl '— Deutsthlands “(2330 - 28,45) küçük gece kanseri — Atklone, (2230 - 2380) şen saat — Belgrsd 23 halk şarkılarına devam — Bükreş 23 konsere devam — Florang 23 opcrele devam, sonra dans hâ- vaları —- Hilversum 1 (23,15 - 23,40) sa- Jon orkestrası tarafmdan müntehab par- çalar — Kopenhag (2320 - 24,10) opera musikisi — Milâno 73 (Nerone) operasına devam — Paris (23,15 - 23,45) (Brahms) ın ng ile (Sohumann) ın eserleri — ve Strasburg - (Maton) operasına de- vam — Varşora 20,05 plâk neşriyatı. Saat 24 den itibaren Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli san TEİCİKA NO. 114 Kivelinin babası Bizanslı bir filozoftu. Kızına: “Mukad- derata boyun eğmeli.. ötesini düşünmemeli! , demişti — Talihim beni Arabların eline Hamdan, Antonyoya sık sık şarab düşürdü. Ölümüm onların elinde is0, buna hiç bir kuvvet mâni olamaz, Diyordu. Kivelinin bubası Bizanslı bir filozoftu, O, mukadderata inan- nırdı. Hayatını hadiselerin cereyanı» na kaptırmaktan Kendini alamazdı. Eivelinin babası bir gün ona: «— Kızım, demişti, hiç bir şeyin üs- tüne fazla düşmâ! O şeye muvaffak olamamaklığın mukâdderse, dünya- nın bütün servetini o uğurda sarfet- sen, onu gene elde edemezsin! Ve eğer o arzu ettiğin şeyi tablat sana vermiş- se, hiç yorulmadan ayağına gelir! Mukadderatı, hiç bir kuvvet değişlire- mez, yavruml!n Kiveli şimdi bu felsefeye daha çok inanıyor ve babasının sözlerini aklın. dan çıkarmıyordu. Hattâ bir gün Ki- veli bu inanışlarından Necib Hayya- ta da bahsetmişti. Arab korsanı o gün hayretle sevgi- lisinin yüzüne bakarak; — Baban müslüman olmuş ta &8- nin haberin yok, Kiveli! Demişti. Kiveli bu sözden bir şey anlıyamamış: — Babam hiristiyandı.. ve hıristi. yan olarak öldü. “Cevabını vermişti. Necib Hayyat fikrini izah ederek: — Bu felsefenin esasını baban müs- Iümanlardan almış, dedi, İslâmiyette: «Elmukadder, lâyugayyer». yani in- sanlar için mukadder ne ise o değiş. İ mez düsturu her müslümanın kalbin- de ezeli bir iman halinde yaşar. Baba- nın felsefesi, bizim imanımızdır. Biz, bu imanla Bizansı zaptetmek için bu. raya gelmeseydik, imparatorun altın. larma ve nihayet sana kavuşamaz. dım!. Kivelinin gemide çekindiği bir adam vardı: Hamdan. Dümenci Hamdan, Necib iyileştikçe İlkir ve temayülünü değiştirmeğe, Ki veliye karşı dost ve hâs vaziyetini ta» kınmağa başlamıştı. Necib ondan biç bir zaman şüphe edemezdi. Bahusus ki, iki korsan Kiveliyi Halilin gemisi- ne kaçırmak isterken, Hamdan onları yere serip Kiveliyi korkunç bir akıbet. le karşılaşmaktan kurtarmıştı. 'Emir Necib bunu bildiği için Ham- dana fevkalâde inanıyor ve itimad ediyordu. O zamandanberi Kiveli de Necibe Hamdan aleyhinde bir şey söylememişti. Böyle olmakla beraber Kivelinin içinde yerleşen bir şüphe vardı: #— Bu adam günün birinde bana bir fönalık yapmak için fırsat bekii. yorl..o Diyordu. Kiveli görüş ve düşünüşle- rinde aldanmıyordu. Bir akşam gü- vertede karşılaştıkları zaman Hamdâ- nın Kivdiye öyle baygıl bir bükişı ve öyle ateşli bir içini çekişi vardi ki.. Ki. veli Hünü unutmuyordu. ş Hamdan müthiş bir deniz canava- rıydı.' O isterse yamız'Emiriri gemisini değil, bütün yelkenlileri ve bütün de- nizcileri avucunun içine alabilirdi. Bereket versin ki, Hamdan içki müp- telâsı bir adamdı. Gece gündüz şarab içmekten başını kaldırdığı yoktu. İs- yan çıkarmak, donanmaya baş olmak, altınları ele geçirmek için düşünme- ğe vakit bulamıyordu. Hamdandan donanmada herkes yıs lardı. O kızdığı adamın başını palasi- le bir vuruşta denize uçururdu. Çok katı yürekli olmakla beraber, bazan esirlere ve yaralılara acıdığı da va- kidi. Hattâ Anlonyoyu (Yassı ada) dan kurtardıkları zaman ona ilkönce merhamet eden ve bir kadeh şarap sunan Hamdan olmuştu. Hamdani Antonyo da unulmamıştı, Antonyo Necibin gemisine gelir gel- mez Hamdanı gördü, tanıdı. yanma sokuldu: — Üç yıl adada hasretini çektiğim bir kadeh şarabı bana ilk defa sen verdin, Seyid! Seni ebediyen unut- mıyacağım.. demişti, Hamdan, Antonyonun iyilik unut. maz biradam olduğunu görünce onunla çabuk dost olmuş ve Anton- ikram eder ve onunla konuşmüâktan zevk duyardı. Hamdan geminin -reisi gibiydi.. O deniz üstünde istediğini yapar, ona hiç kimse karışmazdı. Maamafih o da büyüklerini sayar, bilhassa Necibin emrinden dışarı çıkmaz, onun bir ufak işaretile ölümü göze alır, ateşe atıl maktan çekinmezdi. Antonyo, Hamdanın donanmadaki mevki ve nüfuzunu anlayınca ona da ha fazla saygı göstermeğe başlamıştı. Antonyo, Necibin gemisine geldik- ten sonra eskisinden daha fazla ken- dini şaraba vermişti. Necib bir gün; — Antonyo, seni hiç ayık görmüyo- rum! Dedi. Antonyo: — Kabahat bende değil. Hamdanın ikram ettiği şarabı reddedemedim.. Cevabını verdi. Necib, Antonyoya fazla bir şey söy- lememişti. Bir şey söylerse, bundan Hamdanın güceneceğini biliyordu. Ve böylece iki dost arasında başlı. yan içki iptilâsı günler geçtikçe derin- leşmişti. Bir gün Hamdan içki arasında; — Antonyo, dedi, şimdi bir torba altınım olsaydı ne yapardım, biliyor musun? — Ne yapardın, Seyid Hamdan? — Şu karşı yakadaki bütün kadın- ları bir araya toplar, hepsine dağıtır- dım altınları, Antonyo sarhoşlukla: ağzından şu Sözleri kaçırdı: — Ben sana bir torba değil, bir kaç torba altın bulsam sevinir misin? — Elbette sevinirim, Antonyo! Bu- na kim sevinmez? Şarabları içtiler.. Hamdan elini An- tonyonun omuzuna koydu: — Bir yerde saklı altın varsa, bana haber ver, Antonyo! Korkma.. çekin. me,. söyle! Antonyo fazla düşünemiyordu. — Söyliyeceğim, dedi, kimseden çe kinmiyorum. Haniya şu Saidin gemisi yok mu? İşte onun baş ambarındaki kaburgaları arasında yedi torba altın var,. istersen hepsini al, istersen sana lâzım olanını al. kusurunu olduğu yerde bırak, Hamdan gözlerini araladı. İri bıyıklarını silerek sordu; — Kim sakladı bu altınları oraya? — Sald.. — Hâlâ duruyor mu orada? — Evet. Benden başka bilen yok. — Necibin de haberi yok mu? — Var ama.. kaç torba altın saktı olduğunu o.da bilmiyor. — Sald neden sakladı bu altınları oraya? i — Günün birinde donanmaya para lâzım olur diye.. “Zavallı Sald. Her şeyin ilerisini düşünürdü, O ölmemeliydi.. ve ben onun öldüğüne inanmuyorum hâlâ, O gün mütemadiyen içtiler... Sızdılar. sem Hamdan, altınları kadınlara dağıtırken.. Ertesi sabah Hamdan, Antonyoyu uyandırdı. » * — Haydi kalk bakalım, Antonyo! — Çok erken. beni uyandırma şimdi, Seyid! — Haydi kalk diyorum sanal Sal din gemisine gi — Ne var öruda?.. — Saidin allınları var ya. Onlar« dan bir torba alıp karşı sahile geçece- fiz.. bütün güzel kadınları bir aray& toplayıp eğleneceğiz. Antonyo sersom Sersem bakındı. Gece bilmiyerek kırdığı potu düşün dükçe tüyleri ürperiyordu. Demek ki Saldin gemisinde saklar nan âltınlardan Tlamdana da bahset“ mişti! o Bunu hiç te hatırlamıyordü. Hamdan ısrarla bağırdı: — Haydi, çabuk ol! Şimdi gidec#* ize — Saidin gemisine ben gidemem, Seyidi Emir duyarsa derimi yüzef