Eski zamanlarımıza aid kissalar Lorando - Tübini davası Paris sefaretinde iken bir gün me- buslardan birinin benimle görüşmek üzere gelmiş olduğunu haber verdi! Bekletmiyerek Büroma aldım; Selâmlaşıp âdabi muaşerete muva- | fık nazikâne bir kaç söz teatisinden | &onra kendisini tanıttı. Amerika ta- rafındaki müstemlekelerden birinin mebusu olduğunu söyledi ve «Sizi ta- rıyan arkadaşlarımdan dalma sitayi- şinizi işitiyordum. Çoktanberi Size prezante olmak istiyordum. Fakat fırsat bulamadım. Münasebet düşme- di. Bu emelim kuvvede kalmıştı. Şim- di size bazı dostlarım ile beraber de- rukde ettiğimiz, takib edeceğimiz bir davadan bahsetmeği vesile addederek geldim. Bu dava İstanbulda Fransalı Lorando ile Tübininin vaktile hükü- metinize karzen vermiş oldukları pa- Yaları, mahkemeye müracaatle İlâma raptetmiş oldukları halde, tahsil ede- memelerinden dolayı çıkmıştır. Şim- diye kadar yapılan müracaatler, te şebbüsler neticesiz kalmıştır. Bu ge tiştirmelere ve atlatmalara nikayet verdirip tatlılıkla #iüekkillerimizin haklarını almağı terelh ediyorüz. Mu- yaffak olamaz isek hükümetimizi bu davayı ele almağa mecbur edeceğiz. İcab ederse nazırlarımızı cebre müra- caat ettirmek ve hattâ dona! dertmek üzere sikıştıracağız. İçim gayet nüfuzlu ve nazırlarımıza her arzularını is'af ettirmek iktidarına | malik şahsiyetler vardır. eski ve kıymetli dostu olan d 26 böyle cebbarane muamelede bi nulmasını istemiyoruz. Hatırınızı k maktan ve haysiyetinize dokunni tan çekiniyoruz. Onun için lâtfen tanbula bu işin biran evvel matlu muz veçhile tesviye edilmesini ehem- miyetle, elddiyetle iltizam ederek, tav- siye etmenizi rica ederiz. Böylece hem bizleri memnun ve hoşnud edersiniz hem de hükümetinizi siyanet etmiş olursunuz« dedi, Ben de kendisine ce- vaben «hakkımızda söylediğin tane ve hi ne sözleri te lerle telâkki ediyorum. İşlerinizi sü- Tüncemede bıraktırmamak ve kolay- laştırmak isterim, Fakat bahsettiğini dava hakkında katiyen malüma Yoktur. İstanbuldan işinize dair bana bir iş'ar vukubuldu. İstanbulda bak: lan bir davaya, hem de esasına vuku- fum olmadığı halde; müdahale eyij- veceğimi ve Işin istediğiniz yolda esini tavsiye edemiyeceğimi si- zin de insafla kabul ve teslim etme- niz lâzım geliyor. Yalnız müracaati. Müzi ve davayı dostlarınızla beraber pek ziyade fitizam eylediğinizi bildi- Yirim» diyerek sözümü kestim ve âfa- ki sohbetlere geçerek bu acayib mebü- su tatlı sözler ile savdım. Giderken hal ve tavrından pek gücenerek ben- den ayrılmadığını hissettim. Bu mebusun üst perdeden söyle- diklerini ve atıp tutuşlarını aynile hakikat gibi kabul etmeyip kontrola muhtac buldum. Pek inanmış gibi görünmiyerek hariciye nazırı mösyö Delkâseye nâklettim. Delkase dedik- lerimi dinlerken gayetle sinirlendi, Yüzü birdenbire kıpkırmızı kesildi, Hikâye ettiğim tasavvurları ve teşeb- büsleri hattâ duymamış gibi görün- dü. İnkâr etti. Ciddi ve inanılacak sözlerden addetmedi. Bunun üzerine ben de bu işin bahsini kapadım. Ara- dan bir kaç ay geçti. İstanbuldan bir ses çıkmadığı gibi Pariste de heri i bir taraftan bana resmi ve gayrires- mi müracaat eden olmadı. Fakat biraz sonra gazeteler - bahusus dava» olanın meclübu olanları - İstanbul- dan aldıkları malümatı süsliyerek bu Lorando ve Tübini meselesini mev- 2uu bâhsetliler. Bu işin safhalarını kendi hesaplarına ve menfaatlerine uyacak surette izah etmeğe ve bizi korkutacak ve ayni “zamanda efkârı umumiyeyi heyecana getirip aleyhi- mizde bulunduracak ve hükümeti faaliyete göçmeğe mecbur edecek tarzda garezkârane, müzevirane, mü- balâğalı yazılar neşretmeğe başladı- lar. Fakat işin hakikatini de anlaşıl- maz bir hale koydular. İstanbuldan hususi olarak ve bitarafane malümat ve izahat istedim. Aldığım ma'Azzat. la tenevvür etim. Düyanın esasını hele anlamağa muvaffak oldum. Ba- kınız mesele neden ibaretiniş ve nasıl büyümüş: Sultan Abdülâziz devrinin sonların- dü maliye nezaretimiz konsolid faiz- lerinin bir taksitinin karşılığını tama- mile tedarik edemiyerek sıkışmış. Ga- lata bankerlerinden Lorando namın- da bir Fransızdan yüzde yirmi dört faizi mürekkeb yürütülmek şartile altmiş bin lira raddesinde borç bir para almış. Gene o zamanlarda dev- jetin işletmekte olduğu İzmid şimen- diferine lüzumü olan kömürü satın almak için kezalik yüzde yirmi dört faizi mürekkeb yürütülmek şartile 'Tübini namında Fransız başka bir bankerden nafıa nezaretimiz yirmi beş bin lira istikraz etmiş. Bu mus- | meleler yapıldıktan biraz sonra Sul- tan Azizin hal'i, Bulgaristan ihtilâli, Sirbiye ve Karadağ muharebesi ve Moskof muharebesi zuhur etmiş. Der- letimizin varidatı en mübrem masa rifata bile tekabül edemez olmuş. Lo randonun ve Tübininin alacakları ödenememiş. Onlar da bir kaç sene bekleyip nihayet mubhtelit ticaret mahkemesine müracaat etmişler ve ! haklarını ispat eyliyerek ilâm almış- lar, Garibi şu ki her devlette olduğu gibi bizde de faizin nizami bir haddi vardı. Yani yüzde âzami on ki idi. Bundan fazla faiz mürabaha !di. Faizi mürekkeb istenilemezdi. Halbuki Lo- rando ile Tübininin avukatları yolunu ve kolayını bulmuşlar, hâkimleri ka. zanarak (tabli pir aşkına bedava ola- rak değil) istedikleri gibi ilâmlar al mışlar. Lâkin âdliye nezareti alacak- hların senelerce icra ettik! teşeb- büslere râğmen ilâmı icraya koydur- mamış. Sonra bu işten haberdar olan Galatalı kurnaz bankacılardan bazı- ları alacaklılardan vekâlet alarak Pa- riste mebuslardan ve sermayedarlar- dan ve gazetecilerden nüfuzlu kimse- lerle anlaşmışlar. Ayni zamanda sara- ya ve vükelâmiızın ileri gelenlerine mensup şahsiyetlere bizden kopara- cakları paradan büyük komis; vaadetmişler. Vakıâ faizi mürekkeb hesabile istedikleri para bir milyon liraya yaklaşıyordu. Bu para ile İstan- bulda ve Fransada elde ettikleri lü- zumlu ve nüfuzlu kimseleri ve gazete- cileri asıl dava sahiblerini doyurduk- tan sonra kendilerine yüz binlerce lira kâr kalıyordu. Kararları iptida müm- kün mertebe az tenzilâta muvafakat ederek İlâmı icraya koydurmak ve mümkün olamazsa Paristeki dostla. rının kuvvetile cebren istedikleri pa- rayı tamamen almakmış. Fakat son- radan bu birinci şıktan vazgeçerek ikinci yolu tutmuşlar. Onun için Fransa elçisi Kostan araya girmiş vü- kelâmızın üçünden mürekkeb bir ko- misyon teşkil ettirerek faiz mukabili verdikleri paranın iki mislini alarak davadan vazgeçmeği Lorando ve Tü- biniye kabul ettirmişken mahud ve. killer bu sureti tesviyeye göre tâma ettikleri yüz binlerce komisyondan mahrum olmamak için Yıldızdaki dostları padişaha curmmal takdim ede- rek «bu iki Fransızın vaktile verdik- leri paralar konsejid faizleri ve kömür mubayaası için değil, Sultan Abdülâ- zizin hal'i masrafı için alınmıştır. | Şimdi vereceğimiz parayı gene Allah esirgesin bir hal” işinde kullanmaları muhtemeldir. Verdirmeyiniz: demiş- ler. Bunun üzerine padişah ta ürk- müş ve komisyona kararını icra ettir. memiş. İşte böylece Fransa sefareti- nin Babıâliye ve saraya müsirrane müracaatinden bir semere hasıl ola- mayınca Paristeki nüfuzlu davacılar bir yandan gazeteler ile şiddetli kam- panya yaptılar ve diğer taraftan hü- kümetlerine bizimle resmi münasebet- lerini kestirdiler. Ben bu işe karışma- mış olduğumdan uhdemde bulunan Bern sefaretine gitmiştim. Fransaya dönmedim. Kostan İstanbuldan çıkıp Parise geldi. Mahud müstemleke me busunun vaktile bana dediği gibi bir Fransız donanması bizim sulara gitti. Midilli gümrüğüne el attı, Varidatile Lorando ve Tübininin alacaklarını tesviye edeceğini bildirdiğinden Bâ- büâlimiz Osmanlı bânkasile anlaşarak ve mukassiten bir milyon lzaya ya- Emi pata vermeği kabul ederek donan- mayı sularmızdan uzaklaştırdı ve davayı kapattı. Yazan; Mütekaid büyük elçi Salih Müniç Çorlu. olduğunu Sah'fe 7 y nasıl artist anlatıyor ilk çevirdiği filim için aldığı ücret 60 mark yani 30 lira idi! Sevimli sinema yıldızı Kathe von Nâgy geçende hastalanmıştı. Bir müd- det istirahat ettikten sonra yeniden filim çevirmeğe başlamıştır. Fransız. ca ve almanca bir çok filimlerini sey- rettiğimiz artistin yeni filmi bir ko- medidir. İsmi henüz kararlaşmamış- tır. Kathe von Nagy aslen Macardır. Fakat almanca ve fransızcayı iyi bi lir. Bu sebeble yeni filmini de iki lisan- da çevirmektedir. Artist hayatını şu suretle anlatıyor — Macaristanda Szatmar kasaba» sında doğdum. Fakat bir yaşımda iken âilem buradan ayrıldığından doğdu. gum şehri bilmiyorum. Çocukluğumu Maria 'Theresiopolda geçirdim; O ci. varda bir göl ve göl kenarında bir evi- miz vardı. Şehirden buraya tramvay» Ja gidilirdi. Her sene yaz gelince göl kenarındaki evimize haklederdik, Ağaçlar arasındaki evimizi, bahçemi: zi ve gölün ılık sularında yaptığım banyoları unutmadını. Burada bir çok arkadaş bulmuştum. Hemen hepsi erkek olan bu çocuklsrla kırlarda koşar, civar bahçelerdeki ağaçlara tırmanırdık. “Tabii bundan dolayı bir çok defalar dayak yerdim. O zamanları, çocukluğumun en tatlı devri olârak hatırlıyorum. Bir müddet sonra beni rahibeler mektebine verdiler. Mektepte leyli idim ve fena halde skılıyordum. Eve gelince bu mektepte kalamıyacağımı anlattım, Annemle babam beni başka bir mektebe leyli verdiler. Burada or- ta tahsilimi bitirdim. Mektepten çi kınca çalışmağa karar verdim. Babam beni a aldı. Ona kâtiplik yapa caktım. Fakat yazdığım mektuplar o kadar yanlışia dolu oluyordu ki bâ- bam beni bu vazifeden affetti. Bunun üzerine muharrirliğe karar verdim, bazı yazılar yazıp Budapeşte gazetelerine gönderdim. Bunlardan biri intişar etti, fakat gazetenin çocuk kısmında... Bu hal canımı sıktı. «Son Kırlangıç» ağlı bir hikâye yazdım ve bulunduğumuz küçük şehrin gazete- sine gönderdim. Bu hikâye neşredildi, Üçüncü yazım «Pan ve Ben» adlı idi. Gönderdiğim gazete bunu neşretmedi, yalmz «sizde Istidad var, çalışınız» des di, Bu sırada birdenbire artist olmak aklıma geldi. Düşüncemi anneme âÇ- tım. «Artist olmak için hususi bir is- tidad lâzım. Sende bu istidad var mı?. Ne benim * ailemde, ne de babanın ailesinde hiç bir artist yoktur. Bunun için sende istidad olacağını zânnetmi. yorumu dedi. Maamafih fikrimi baba- ma söyledi, Babam: — Seni bir sinema mektebi müdü- rüne göndereceğim, istidadın olüp ol- | madığını o tayin edecektir, dedi. Fa» kat sinema mektebi müdürüne de: Katla ven Nagynin sen resimlerinden biri «Bir tecrübe yapın, neklioe ne olursa olsun kızıma ertisi olamıyacağını söyleyin» diye haber göndermiş. Sinema mektebi müdürü dürüst bir adammış. Benim iyi bir artist ola bileceğimi babama söylemiş ve o ku dar hararetle anlatınış ki babam beni tahsil için Budapeşteye göndermeğe karar verdi. Budapeştede bir müddet çalıştım, sinema mektebine devam ettim. İlk olarak bir filimde bana küçük bir rol verdiler. Annem bunu haber almca isyan etmiş: — Kızımı Herkes filimde seyretsin, imkânı yok!,. diye bağırmış. Bunun üzerine beni geri çağırdılar, Maria Thereslopol'a döndüm. Bu küçük şehirde sıkıntıdan pati yordum. Bir gazeteci le tanıştım, ba- Kathe von Nagy na yardım etmesini rica ettim. Bu si rada bu gazeteci ile evlenmek aklıma geldi. Bu fikri aileme açınca: -Sen henüz evlenecek yaşta değilsin. Gaze- teci de pek genç» dediler ve be: ta hapsettiler. Buna rağmen ile muhabere etmek imkân dum. Yazdığım mektupları kabukları ile kapıya bira Gazeteci bunları alıyor ve ayni £ Je bana cevâp veriyordu. Bir gün: «Beni hemen kaçı sın, yoksa intihar edeceğim» diye bir tehdiâ mektubu biraktim. Ga korkmuş. Beni kaçırmağa ka di. Bir gün gizlice birleşlik ve trene atlıyarak Yugoslavyada, Adriyatik sa» hilinde Rağusaya gittik. Burada ey. Jenmek niyetinde idi. Fakat çok geçmeden polisler geldi ler, bizi yakaladılar. Karakola gidin. ce babamı gördüm. Sapsarı ve çök bi- tik bir halde idi. Ona bu kad ni tı verdiğime canım sıkıldı. portakal — Bunu niçin yaptın?... diye sors , du. Şu cevabı verdim: ş — Evlenmek için... i — Haniya sen artist oln istiyor. dun? — Artist olursam evlenmekten vaz. geçerim. Babam beni Berline gölürdü, tani- dıklarına takdim etti. Burada bir en gajman beklemeğe başladım.: Fakat bir türlü iş bulamıyordum. Nihayet bir gün bir tecrübe için çağrıldım. Yapılan tecrübe iyi netice verdi. Yalnız ismimi beğenmediler, bana Marion Maria adını vermek istediler, Bu teklifi şiddetle reddettim. Bu red. de rağmen beni angaje ettiler. İlk ro. Jüm için 60 mârk (30 lira) gibi müt- hiş bir para aldım! Maamafih çok mesuddum. Filim gösterilince hajk beni çok alkışladı. Bunun üzerine der- hal teklifler başladı ve 1500 mark (150 lira) aylıkla angaje edildim. Ar. tik önümde çalışma ve şöhret yolu açılmıştı. N Makı'k