zi. © Sesi tekrar yükseldi: » med defterler mucibince beş sene son- HER AKŞAM BİR HİKÂYE Bay Ahmed, nasil olduğunu bilme- | den, birdenbire kendini çırılçıplak, ka- | lan bululiar üzerinde hissetti, Etrafı- | nı göremiyordu, Ansızın sisler arasında kalın bir 08 Aşitildi: İ — Burası ölüleri kayıd dairesidir, İsminiz ne? : — Öhhö... Şey... Ahmed... Ahmed kulunuz! #— Söyle o halde,. tazam cevap ver! Biçare adam, kendisini rüyada sa- narak, şaşkın şaşkın keköleği; — Başüstüne!.. Pekâlâ... — Nerede doğdun? Kaç şenesinde? — Edremidde, 305 de, -- Zabıt kâtibi!... Defterlere bak!... 305 li Edremidii Ahmed... Birkaç saniye sonra, zabıt Kâtibi: — Efendim... O tarihlerde soyadı usulü yoktu... Güçlük çekiyorum... Bulamıyorum... Defteri altüst ediyo- rum, işin içinden çıkamıyorum... Bü- gün beş tane Ahmedin ölesi lâzım geliyordu. Fakat hiç biri bü adam de- . Buallerime mun- — Garib şey!... Dünya kurulalı başımıza ilk defadır böyle bir iş geli- yor... Zihnini topla, defterlere dikkat et, kâtip!,.. Böyle saçma İş olmaz... Gene biran süküt oldu ve kâlibin 5- Etendim!.., Size garip bir hava- dis... Ve bu sefer söylediğim katidir. Çünkü iyice tedkikat yaptım; Bu Ah- Ta ölmeliydi... Eceli o zaman. gele cek:.. Kayıd öyle... — Tuhaf! — Evet efendim... Hayret... İlk de- fa olarak, bir beşer bize böyle bir oyun oynamak cesaretini gösterdi! — Görülmemiş vaziyet! — Tabildir ki o tarihten evvel ken- disini büyük mahkeme huzuruna yol- lıyamayız... Mesele çıkar, mesul olu- Tuz... — Ne yapmcağız?... — Herifi hasır altı edelim... — Nasıl? — Tenast'ih yolu ile! — İki bin seneden fazlatlır ki böyle şeyler yapmıyoruz... Hem' eski dinler © inkıraz bulalıdanberi tenasüh yasak edildi. — Başka çare yok ki efendim! Zavallı Ahmed korkudâh'8öğuk ter- Jer döküyordu. Ölülerin nüfus müdürü kendisine hitaben: — Âdem oğlu!... Şimdi tekrar arza inmen lâzım geliyor... Fakat bu sefer, kedi kılığında!,. — Kedi mi? — Evet... Biraz değişiklik... Aldır- ma... Daha beş sene eski karının ya- nında yaşıyacaksın.., Ahmed helecanla: — Aman efendim... Karım kedileri sevmez... — Biz ona sevdirtmesini biliriz... Hem fazla lâf yok... Kâtip!... Deftere kayıt düş!... Âlâ... Şimdi haydi yal lah Ahmedi... Çık yola... ... Ayni akşam, Ahmedin dul karısi yatmadan evvel sokak kapısının şid- detle tırmalandığını işitti. Kanadı ara- layınca, eşikte, küçücük kapkara bir kedinin kendisine dimdik baktığını gördü. İlk hissi hayvanı koğmak ol- du, Fakat garip bir haleti ruhiyenin tesirile acıdı. Kendi kendine gelen bu misafiri kabul etti. Kedi Ahmed memnüniyetle sabık Âdem Ahmedin evine yerleşti! Ve gün geçlikçe hanımının kendine um- madığı bir şefkat gösleridiğini mem- nuniyetle gördü. Haltâ birlikte yaşa- dıkları karı kocalık hayatından bile daha ziyade şımartılıyordu. Ateşin karşısında ve yahut karısı nın kucağında yatarak, Kedi Ahmed şuna hüküm verdi ki bu yeni hayat hakiki Cennetti, Rahat rabat yaşı yor. Hiçbir şeyden üzülmüyor. Etra- fında ancak muhabbet görüyor, Hele ölüler dairesini hatırladıkça fena hal- de kızıyordu. Onunla alay etmişlerdi. Güya onlara madik atmışmış.,. Şim- di asıl o bir oyun oynıyacaktı ki göre- ceklerdi... Yaşamak hakkı olan beş senesini tamamlayınca tektardan hayatını uzatmağa karar verdi. Kâtibin tena- süh için söylediği afsun aklımdaydı. Öleceği gün usullacık onu tekrarladı ve bu suretle beş sene daha kedi ola- rak yaşamağı kazandı. Tekrar müdde- ti gelince, gene ayni afsunu söyledi. Ve hâlâ, Kedi Ahmed hepimiz gibi ha yattadır. ... Fakat düşünün ki yukarıdakiler bu Kedi Ahmet halden hiç te memnun değiller... Ah- | medin ecel tarihi üzerinden on bir se- ne geçti. Nüfusçular her saniye hele- canla bekliyorlar; Ya lâhuti müfettiş gelip defterlerini kontrol ederse!,.. İş- te o zaman işleri dumandır... Bu kor- kuyla her biri soğuk ter döküyor... Sakleden: Hatice Süreyya T İnegöl (Akşam) — İnegölün bir bandoya ihtiyacımı nazarı dikkate alan Halkevi ve Belediye, bu işe-lAyık olduğu ehemmiyeti vermiş ve İdman Yurdu- İdarehane; Bab:âli civarı Acımusluk nun deposunda çürümekte olan musiki aletlerini satın alarak bir bando teşkil etmiştir. Yukarık! Klişe bando takımını gösteriyor. Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma kırıklık ve bütün ağrılarınizi derhal keser, MAYAN İcabında günde 3 kaşe alınabilir. AMMAN MANA Nevralji, ğ | | Mİİ) 1 — Görmemezlikten gelen, 2 — Bravo - İpekli veya yün atkı. 3 — Uykuda görülen - Bir cins koyun. 4 — Büyük - Raci - Köpek. 5 — Sihirteyici güzel 6 — Yama - İstanbulun bir semti, 7 — İşte (sakli lehce) — Ziya. 5 — Bir meyva - Bir nevi tatlı çörek. 9 — Yengeç - Başına H konursa kav- ga olur. 10 — Yemin - Körpe, Yukardan aşağı: 1 — Hüner - hisse olur. 3 — Nefes - Lühza. 3 — Atlara bakan: - İnatçı. 4 — Aramaktan emir - Ateşli, 5 — Nota - Ücretsiz görülen İş, © — Eskiden kalma kiymetli eserler, 7 — Eski zamanın metresi, 8 — Sevda - Titreme, 9 — Sahte - Pek sıkı doldurulmuş. 10 — Biraz sıcak yapmak - Nola, Sonuna «Y. konursa Geçen bulmacamızın halli: Soldan sağa: 1 — Dedikodu, 2 — Emek, Martı, 3 — Ral, Yem, El, 4 — Biiberati, 5 — Bıkan, Re, 6 — Alli, Kri, 7 — Yen, Zevk, 8 — İsli, Yer, 9 — Kisrük, ÖZ, 10 — Mi, Eazim. Yukarıdan aşağı: 1 — Drebayl, 2 — İmalı, Eski, 3 — De- likanlı, 4 — İk, Bal, İse, 5 — Yenik, Ra, 86 — Ömer, Yaz, 7 — Damar, Zeki, 8 — Ur, Teker, 9 — Tel, R. V. 10 — Kılıbık, Ze, —————————— ——— — Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim: İztiklâi cad- desinde Kemal Rebul, Kurtuluş cad- deşinde A. Galapulo, Beyoğlu; Gala- tasaray. Posta sokağında Garih, Ga- inta: Topçular “caddesinde Hidayet, Kasımpaşa: Müeyyed, Haşköy: Asen, Eminönü: Agob Minasyan, Fatih Veznecilerde Üniversite, Karagümrük: Ali Kemal, Bakırköy: İstanbul, Sarı- yer: Nuri, Aksary: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş:* Süleyman Receb, Fe- ner: Fençrde Emlilyadi, Kumkapı: Asadoryan, Küçükpazar: Necati, Sa- matya: Kocamustafapaşada Rıdvan, Alemdar: Ali Rıza, Şehremini: Top- kapıda Nâzım, Kadıköy: Söğütlüçeş- mede Hulüsi Osman, Üsküdar; İske- lebaşında Merkez, Heybeliada: To- mas; Büyükada: Halk. 1400 kuruş 2700 kuruş 70 » W » Posta iltihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, alta aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Receb 5 — Ruzuhuzır 118 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı EB. 38MM 1038 528 910 1200 146 Va, 340 5241214 1556 1844 2021 sokak No, 13 Dr. A. Asım Onur Ortaköy ŞiFA YURDU DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender P, Sertelli 'Tefrika No. 101 Aris Bizans imparatorunun yeğeni olduğunu söyledi: —Babamı vuran Said'den mutlaka öc alacağım, dedi Gardiyan Semikoya iş çıkmıştı. Esir kadınlara o bakıyor, yiyecek- lerini içeceklerini örveriyordu, Arka ambarda demir parmaklıklı bir köşe ayımuşlı onlara. — Diği kaplanlar gibi burada, bir- birinize saldırmadan, uslu uslu otu- runüz! i Derdi. Saidin gemisi çok büyüktü. Arka anbarındaki bu demir parmak- lıklı köşe vaktile vahşi hayvanlar için ayrılmıştı. Said deniz savaşlarında vahşi hayvanlardan da istifade etme- yi ihmal etmezdi. Semiko Salde: — Bunların hepsi de biribirinden güzel şeyler.. diyordu. Said, Aryüsü yanına aldı. Anbara indi; — Bunların hangi ailelere mensup olduğunu öğrenelim. Dedi, Aryüs genç kızlardan birine Sordu: — Senin adın ne? — Kiveli.. — Baban ne iş yapardı? — Zahite tüccarıydı.. Said elile işaret etli; — Geçe Aryüs ikinci kıza sordu: — Adın ne? — İrini. — Baban neciydi? — Çitiçi.. Said tekrar işaret etti. Aryüs yürüdü.. Üçüncü kızın önün- de durdu. Bu, çok sevimli ve giyiniş- lerinden, tavırlarından ve konuşma- larından da belliydi ki, asil bir ailenin kızıydı. Aryüs: — Sen söyle bakalım! dedi - Kimin hesisin? Genç kız ağlıyordu. Başını sert bir tavırla yukarı kal. dırdı: — Niçin soruyorsun? Şimdilik eli- nize düşmüş bir esirim. — Adını söyle... ve başını yere İndir, Esirler başı yerde konuşurlar. Aryüsün sözleri genç kızı korkuttu: — Adım Aris... Dedi.. gözlerini yere indirdi.? Titredi ve sustu. Aryüs, Saidin yüzüne bakarak gü- lümsedi: - — En güzeli, en kibarı budur sanı- yorum. Sonra genç kıza döndü: — Kimin kızısın? — İmparatorun saray erkânından İrakliosun kızıyım. Babamın başını bir kılıçta yere düşürdüler.. alçak- lart., Aris tekrar hıçkırıklarla ağlamağa başladı. Said genç kızı parmaklıktan dışarı çekti. — Nereden geliyordunuz? — Çiflikten.. — Harb zamanında çiflikte ne işi. niz vardı? — Oradaki bütün erzak ve yemişle. ri toplayıp getirmiştik. — Senin ne işin vardı oralarda?.. — Babam beni Trakya prensinin oğluna göstermek için götürmüştü. Sald güldü: — Evlenecek miydin onunla? — Evet... — Neden geri döndün? — Hoşuma gitmedi.. çok çirkin bir adamdı. — Bizanstan ayrılalı çok oldu mu? — Hayır, On beş gün bile olmadı. — Bizansa dönünce nereye gidecek- tiniz? — Doğruca saraya. — Sarayda mi otürursunuz siz? — Evet. Babamın vazifesi sarayda» dır. Dayım bizi yanından ayırmaz. .— Dayın kim?.. — İmparator... Said hayretle gözlerini açarak: — Ne diyorsun? dedi - sen imparâ- tor Mihâilin yeğeni misin? — Evet. Aris hakikati mi söylüyordu. Yoksa kurtulmak veya iyi muamele görmek için mi böyle bir yalan uydurmuştu. Şimdiden bunu anlamak kolay deği. di, Ancak hakikat olan şu idi ki, bu kızın babasını Said öldürmüştü, Aris, Saidi, intikam alıcı bakışlarla süzüs yordu. Said, Semikoya: — Bu güvercini behim kamarama götür! Diye bağırdı. Snid geride kalan dört kadına ad- larını bile sormadı.. anbarı kapattı. Aryüsle birlikte güverteye çıktılar. Aryüsün Rum dilberinde gözü kal- mışta. — Bu prensesi ben nasıl olsa elde ; ederim.. diyordu. sem İmparatorun yeğeni, Said'den nasıl öc aldı? Aris, Arab korsanına günlerce bö- yun iğmedi,İmparatorun yegeni, Sa- idin kamarasında yatıyordu, Kapısın- da kılıçlı Arab nöbetçileri bekliyordu. Said geminin başka tarafında yatıyor du, Aryüs, Saldin kamarasına günlerce sokulmadı. Çünkü, Aris bir gün kor- san reisine: — Şu Venedikli gibi yakışıklı ve merhametli bir adam olsaydın, sanâ belki elimi uzatırdım. Fakat, sen in- sanları kuş gibi boğan bir canavar- sın! Demişti, Sald, Rum dilberinin Ve- nedikli Aryüse göz koyduğunu tah- min ederek, Aryüsü semtine uğratmi. yordu. Aryüs te bunu sezmemiş de- ğildi. Saidin gazabına uğramamak için, geminin arka tarafına geçmiyor- du bile, Semiko anbardaki esir kadınlarla konuşuyordu: — Sen söyle bakalım sarışın yosmal Bizansa nereden geliyordun? Yirmi beş yaşlarında, hulyalı bakış» larile her erkeği çok çabuk çıldırta- bilen uzun boylu, güzel bir kadın Se- mikoya cevap verdi: — 'Trakyadan geliyordum. — Trakyalı mısın? — Hayır. İznikliyim.. Trakyaya gis deli iki ay olmuştu. — Ondan evvel Bizânsta otururdun öyle mi? — Evet. İhtiyar gardiyan genç kadını çok beğenmişti: — Adın ne senin? dedi. Genç kadın gözlerini süzerek; — Yuana... Diye cevap verdi ve gülümsedi. Semiko genç kadına taze bir peksi- met uzattı: — Güzel Yuana, sen çok talihsiz bir kadınmışsın! Aris senden daha gözü âçik çıktı.. Emire kendini çabuk sev- dirdi.. Yuana düşünceli bir tavırla başını salladı: — Talihsiz ben değilim, odur. Tali- hi olsaydı, benim gibi burada kalırdı, Yuananın yanındaki kadınlar gü- lüştüler: — Arapların eline esir düştükten sonra, düşüneceğimiz bir şey var: Ra- hat etmek. Aris gerçekten talihli bir kızmış.. demir kafesten kurtul. du.. reisin kamarasına gitti, Bir diğeri: — Çok doğru, dedi, biz kimbilir ne zamana kadar burada vahşi hayvan» lar gibi inleyip duracağız. Semiko Rum dilberlerini teselli etti: — Merak etmeyin, Bizans çiçekleri! Yarın, öbür gün siz de birer reisin ma- hı olur, hürriyete, saadete kavuşursu» nuz! Semiko bu kısa konuşmadan Sonra, esir kadınların hepsine ayrı ayrı pek- simet, reçel verdi. — Merak etmeyin çocuklar! Ben de yirmi yıl Gabes zindanında gardiyan» Yık yaptım., yüksek duvarlar arasın- da bir mahküm gibi, dünyadan uzak yaşadım. Fakat bugün hür ve serbes tim. Yeniden dünyaya gelmiş bir ço- cuk gibi seviniyorum şimdi. Emir Bi- zansı zaptedince bana ve oğluma bü- yük mevkiler verecek. Yirmi yıl çek» tiğim ıztırabı unultum bile, N (Arkası var)