Sahife 6 PAZARTESİ KONUŞMALARI: Eslâsik Ana mefhumları Jügatlardan arâ- mak çok kereler insanı yanıltır. kügat kitaplarile bilhassa terimlerin mânâ- Jarına erebilmek, şahısları eski fotoğ- raflarile tanımak gibidir. Lügatlar, ke- Mimelerin statik hallerini tesbit eder- Jer. Meseleleri basitce halletmek için ve yahud bilgisizliğimizi derhal gider- mek gayesile onlardan istifade edebi- Jiriz, Fakat bir davada derinleşmek o davayı etraflı görüp göstermek icap et- tiği zaman lügat kitaplarının, hattâ ansiklopedilerin dar çerçevesinden çi- kıp üstünde düşündüğümüz meselenin dinamizmini kavramak bir zaruret olur. Herhangi bir mefhumu bütün hayatı içerisinde ve yaşama seyrini ta- kip etmeden anlamış sayılmamız müm- 'kün değildir. Klâsik, bu türlü bir mefhumdur. Bü- yük mütefekkirlerin ve ileri müdekkik. lerin görüşlerine göre renk alan, bu «görüş zaviyelerinin tesirile genişliği de. ğişen bir tabirdir. Doğuşuna bakilın- Ca edebiyatta ve sanatte klâsik, eski Yunan ve Jâtini kendine meşk almak vasfile baslar. Rönesahslan itibaren bü anlayış asırlarca sürer. Fakat klâ- #izmin, zamanda ve mekânda vahdet €sasını yıkarak başlıyan isyan hareke. ti, İngiliz romantizmi İle eski Yunan muhallet eserlerinden kopup ayrılır. On| altıncı asırda bu hareket tahakkuk et- tikten sonra İngiltereden Almanyaya intikali on sekizinci asrın ikinci yari- mını beklemiştir. Genç Göte ve Şiller, Klopştok - Klopstock'un şahsında eski Yunan edebiyatına isyan etmişlerdi. Fransada bu hareket on dokuzuncu asrı veen büyük mümessil olarak Viktor Hügoyu bekledi. Klâsizmin esas kaidelerine tâbi ol- mak istemiyen, onun dar çemberinden kendini fırlatıp atan bu büyük ede- biyat dehaları ancak kendilerinden ön- çekilere nazaran anti klâsiktirler. Yok- sa Şekspir İngiliz edebiyatında, Göte Alman edebiyatında, Hügo Fransız edebiyatında bugün klâsik tanılan bi- rinci sınıf şahsiyetlerdir, Bunun sebe bi kabul etmedikleri kaidelere ve esas- lara mukabil yeni kaideler ve yeni esas- sar kurmuş olmalarıdır. Aristonun meş- hur nazariyesini burada hatırlatayım. Onun felsefesine göre varlık bir mati- yer ve form teakubudur. Varlığın Oluş seyrinde ne sabit bir matiyer ve ne sabit bir form yoktur. Varlığın mu» ayyen bir hali kendinden sonraya na- zaran matiyer, fakat kendinden evvele nazaran bir formdur. Ayni suretle klâ- sik ve anti klâsik, bu manzarayı gös- terir. Valeri: Valery bügünkü Frahsız edebiyatının şiirde klâsik tanılan bir adamıdır. Onun klâsik tanılışı keridin- den sonraki edebi nesillere nisbetledir. Yoksa kendisi sembolizm mektebinin en parlak zamanında onun büyük mü- messili Mallarm6'nin genç çırağı idi, Bu devam ve münavebe akışın: güs- terdikten sonra her Isyan hareketinin nedir ? sanatte ve edebiyatta mutlaka klâsik olması lâzım gelmiyeceğini anlatayım. Klâsik, birinci vasıf olarak rasyonel ol- malıdır, Büyük inşa ve terkip eseri vü- cude gelirebilmek için büyük ahenk ve büyük muvazenelere ihtiyaç vardır. Esasen akıl bu &henk ve muvazenenin melekesidir. Onun için muhteşem birer sistem bütünlüğü içinde bizi hayran bırakan eserler, bu bakımdan mükem. mel bir makuliyet nümunesidirler. İn. san, Favustü okuduğu vakıt bir deha- nın seksen yıl süren haşmetli ömrüne muvazi bir duygu ve düşüncenin hâlâ yikılmıyan âbidesini seyreder gibidir. Bu eseri sarsınlidan koruyan en bü- yük vasıf rasyonel oluşudur. Şekil: Forme meselesi burada der- hal kendini gösterir. Muhtevasl ahenk- li olan hiç birşey şekil itibarile çirkin ve perişan olamaz, Onun için sanstte ve edebiyatta form meselesi, csas me- selesinden aslâ ayrı değildir. Bugün için yâaşamıyan bir lisan olan eski yu- nanca ve lâtincede yazılmış muhallet eğerler, en ince itinalarla dokunmuş nadide kumâştan yapılma kefenlere sarılmış veyâ en yüksek mimari eser- leri sayılan merarlara konulmuş ölü- lere benzerler. Bu eserleri asıllarından okumak, rasyonel bir kültür terbiyesi almak için hâlâ en verimli hir vasıta <«hemmiyetini kaybetmemiştir. Form meselesinde yaşıyan dillere gelince bu dillerdeki hiç bir eser gramer, sentaks ve stil bakımlarından mükemmelli- ğe ermedikçe klâsik sayılanıaz, Kelime tefsirleri islisna edilecek olursa Mon- tainge, Racine, Lessing âna dillerinin en güzelini yazmışlardır. Onün içindir. ki, klâsik eserler dil ve stil itibarile formda kemale ermiş eserlerdir. Muh- tevası makul ve netice itibarile dünye- vİ, şekli bakımından muvazen? ve ahenklidir. Milli bir edebiyatın teessüs edebil. mesi için klâsiğinin doğmuş olmas şarttır, Dünyanın bugün yaşıyan ve hayatının her safhasında ileri sayılan hiç bir milleti yoktur ki, onun kiğ- siği teşekkül etmemiş bulunsun. İki üç asır önce henüz klâsiği teşekkül et yen edebiyatiara tarihte (tesad edebiliriz. Bunun en güzel misali Rusyadır. Fakat büyük Petro ile uyanma devrine giren bu kütle Puşkinle romantik yoldan edebiya- tanın kendi klâsiğini doğurmağa mu- valfak olmuştur, Bunda dikkate alına- cak mühim nokta, sade esas ve form davaları değildir. Bunlar yanında ve o kadar mühim olmak üzere aranacak İbir cihet de bu edebiyatların insani kıy- mete yükselmiş olmalarıdır. Rus ede- biyalında çıkartma çıkarır gibi eski Yunani kopye edenlerin bulunduğu de- virler olduğu halde bunlardan klâsik olanlara ras gelmeyişimiz, onların in- sani kıymetlere yükselebilmek için 1â- zım gelen âsliyeti gösterememelerin- den ve taklid mertebesini geçip beşe- riyete yeni bir duyuş ve göl Bir gecenin romanı Yazan: Perihan Ömer Ben bunu isterken, ne istediğinin far- kında mısın? Benim sıcak vücudüm, soğuk mermerlerden daha sağlam ol- sun, hastalık nedir bilmesin, ihtiyar- bhk'nedir hiç hissetmesin, ölümden dâima uzak olsun, lâkin, ince hislerin» den bir şey kaybetmesin. Kalbim dün- ya döndükçe, tatlı halecanlarla çarp- sın, âşıklarımın hâyran bakışları üze- rimden eksik olmasın. Üzüntü, güzel başımın yanından bile geçmesin. Za. man siyah saçlarıma, beyâz çizgisini çizmesin. İşte, istediğin. Daimi saadetin içinde bunların hep- si var. Lâkin bulabilecek hakikatte, “birisi yok. Saadet, dünyada dolaşan kelimelerin yaldızıdır. Biraz parlaklık versin diye icad edilmiş hoş bir şey olduğu için, herkes inanmış, Arıyan- lar olmuş, bulamayınca, kader bize kısmet etmedi, demişler. İşte, o za- man bedbaht olmuşlar. Güzel kadın! | Eğer gergin alnının vaktinden evvel buruşmasından korkârsan, o yalanı | “aklından çikar. Onunne gülmesini bekle, ne de gitmesinden kork. Zevk İste, çünkü yalnız zevk vardır. nl | e e ye ee Tefrika No, 24 dir, Genç kadın, omuzlahnı silkt, müstehzi olmak istiyen, fakat mu- habbet dolu nazarlarla adama baka- rak: — Romalı, dedi. Ne için bu kadar uzun söylüyorsun? Sade, bir Romalı gibi ol deseydin kâfi idi. Sizin için hayat, bir kadehin İçinde, bir kadı- nın eteğinde, bir kırbacın sesindedir. Benim için öyle değil. Ben o kadar çabuk doymam, Romalı. Ben, bir kaç parça et yedikten sonra, kuyruğunu sallıya sallıya, dö- nen bir kaplan değilim. Ben, daima ellerim İleriye doğru uzanmış, gözle- rimde yaşlarla, ve yalnız çılgınca ışıklarla ilerlemeğe 'mahkümum. Bence kadın nedir, bilir misin Ro- malı? Şu eteklerine takıldığınız yü- muşak, ılık vücudlü mahlüklar. Gü- Yümsüyorsun, bildi zannödiyör- sun değil mi? Yanılıyorsun, bilemez- sin. O, bir külçe hırstır, sönmek bil- miyen bir hirs, üstüne, ne alsan, söndüremezsin. Para at, öteki köşe- sinden yükselmeğe başlıyan alevler bağırır: “Aşkı, Onuda AKŞAM İBir tayyare filosu Traky ada hummalı bir kültür faaliyeti var ik okullarda 54.757, orta okullar- da da 4187 talebe okuyor kayalara çarpıtı 4 tayyare düştü, 6 ölü 2 yaralı ve var Bern 28 (A A.) — — Dün öğleden sonra beş tayyareden mürekkeb bir tarassud filosu Lugano'ya gitmek üzere Dupendorz kampından hareket etmişitr. Schwyz dağlarında sis yüzünden tayyarelerin dördü kayalara çarpa» rak yere düşmüştür. Tayyarelerden üçünün 6 kişiden ibaret olan mü- rettebatı ölmüştür. Üçüncü tayyare- de bulunan iki kişi ağır surette yö- ralanmıştır. Bir yad, Haa ikiye rçalandı Londra 28 YAA) — Şimali Atlantik servisine tahsis edilen Albatros tay- yaresi yaptığı bir tecrübe uçuşundan sonra dün akşam Halfield hava mey- danındu karaya inerken yere çarpmış ve ikiye ayrılmışlır. - Tayyarenin pi- Jotile üç yolcusuna bir şey olmamıştır. Çekiç atmada yeni bir dünya rekoru * Stokholm 28 (A.A.) — Beynelmilel İsveç - Almanya atletizm maçında Al- man Blask, çekici 59 metre uzağa at- mak suretile bir dünya rekoru tesis etmiştir. Meksika trenlerine ambargo vaz'ı Nevyork 28 — Amerika matbuatı, Meksikadan gelen petrollere ambar- go konulmasını bütin dünya memle- ketlerine teklif ediyorlar. Hattâ şim- diden bazır memleketler tarafından Meksika petrollerine konulan ambar- go, iyi neticeler vermeğe başlamıştır. karşı Kız kaçırma Kunikapı Nişancâsında oturan ba» yan Sabahat, on yedi yaşındaki kızı Ayşenin, Sabri isminde biri tarafın- dan kaçırıldığını iddia etmiştir. Sab- ri yakalanmış, tahkikat yapılmaktar dır. arenası atanı amana meğe muktedir olamayışlarındandır, Çok kısaltarak ve sıkıştırarak anlat- tağım bu esaslar göstermiştir ki sanat- te ve edebiyatia klâsizm, köklü bir medeniyet merhalesidir. Zevk, duygu ve düşünceler - ki kıvamı ve olgunluğu, ahenk ve muvazeneyi göstermesi bakı- mundan bir cemiyet, edebiyalında ve sa- natin her şubesinde klâsiğini yetiştir- meği en büyük bir medeniyet işi bilme- lidir. Bunsuz ortaçağdan kurtulmak olamaz. Bugünkü dünya kuruluşunun temellerini kendi bünyesinde bulup ya- ratamıyan hiç bir millet, hakiki ve kuvvetli bir benlik sahibi olamaz. Bü- tün bu görüşlerimizi kendi edebiyatı. miza tatbik etmek ve onu bu bakım- lardan tahlil etmek vazifesi karşısın- dayız. Hasan - Âli YÜCEL raf: Şefkat, der. Onü da ver," biriz da iztırab ister, gene ver, yoruldüm, sükün, rahat diye inler. Onu de üs- tüne fırlat, yalvarmağa başlar. Bık- tim, biraz helecan, biraz didişmek, i Ben de, istiyorum, Romalı, Mütema- diyen istiyorum. Buldukça istiyorum. — Ne istiyorsun, söyle. — Seni, seni.. dalma seni. Her gün biraz daha fazla seni, ah! Çok isti- yorum, .Onun için - korkuyorum. İçimde, bir his (istediğin olmiyacak, çok kuvvetli isteklerin onlardan da- ha kuvvetli bir düşmanı vardır, On- ları bir darbede kırar) diyor. Kor- kuyorum, sevi kaybetmekten korku- yorum. . Petron, yalnız zevk vardır, diyorsun. Söyle, senden sonra, baş- ka neden zevk alabilirim? Petron gülümsedi, bu, yalnız zevki tanıdığını söyliyen”adamı da - sevil- mekfen hoşlânıyordu. Hele, bu siyah gözlü kadının sözlerini dinlemek, Ona çılgınca bir zevk verdi. Sevgilisi- ni göğsüne çeketken, büsbütün tat- hlaşan bir sesle: — Bir aydır kollarımdasın, lâkin, ilk defa beni sevdiğini söylüyorsun. Emin ol, bu sözler, bütün buselerden daha tatlı idi. Buseyi her dudak ve- rebilir. Lâkin, saadeti hepsi veremez. — Bak, saadet dedin, hâlbuki, ona inanmıyordun. z — Unutma ki, bende insanım, Ka e KY Edirne (Hususi muhabirimizden) — Yurdumuzun verimli bucakların- dan biri olan Trakya bölgesinde inki- lâbın her yönde yaptığı hamlelerle | mütevazin bir halde kültür faaliyetle ri de feyizli sonuçlar veriyor. Trakya bölgesi ilk okulları ile Mağ- rif cemiyeti yurdün bahtiyar bucaklâ- rından biridir. Geçen yıl içinde bu ilk okullara Kültür Bakanlığının kiymet. Vi yardımlarile 97 tane eğitmenlik köy okulu katılmış, bu sayede ilk okullar.; da okuyan talebenin sayısi geçen Yıl- dan 3896 fazlasile 54,757 ye ulaşmış- tır. Bütün bölgelerdeki orta dereceli okullarla Sanat okuluna da şubeler açılarak bu mekteplerde de okuyan talebenin sayısı geçen senekinden 791 fazlasile 4181 e ulaşmıştır. Bölgede bir lise 7 orta okul bir er. kek ve bir kız sanat okulu, Kız ve er- kek öğretmen okulları vardır. Okul ve öğretmeni olan her köyde bir okuma odasi ve küçük bir kitab evi açılması esas olarak kabul edilmiş- tir. Umumi müfettişlik köy bürosunun çıkardığı kitapçıkları ve aylık dergisi ile bu kitap evlerini kuvvetlendirmek. tedir. Okul ve öğretmeni olmıyan köy ç0- cuklarile üç sınıftan yukarı dört ve beşinci sınıfları olmıyan köylerin ço- cuklarından daha yüksek sınıfta oku- mak istiyenlere bu imkânı verebilmek için geçen sene 12 yerde köy yatılısı kurulmuş ve çok iyi neticeler alınmış- tır, Gelecek ders yılı başında bunların 21 e çıkarılması için gereken hazırlık- Yara başlanmıştır. Edirnede bir ziraat kursu ve küçük ziraat sanatleri okulunda tâlebe bir buçuk senede yetiştirilmektedir. Trakya nalbantlarının kursu da İs- tanbulda Selimiyede Nalband mekte bine üç ay müddetle devam etmek Üzere açılmış, bu suretle bölgenin bil- gisiz nalbantları elinden kurtarılma. $1 için ilk ve önemli bir adım atılmış. tar, Edirnede Mimar Sinanın eserlerin. Tüya görebilirim. Ge, kader uyandirıncaya kadar, biz birbirimizi uuyandirmıyalım. Onun tatlı gidişine kendimizi bırakâlım- Kadını elinden tuttu, hafifçe çek- ti. Berrak suları şıkırdıyan, geniş havuzun beyaz mermerlerine otur. dukları zaman güneş, karanlık bir sevgiden kaçan mahçup bir genç kız gibi kızararak saklanıyor, hafif bir rüzgâr, sinsi bir hırsız gibi yeşil yaprakları ürküterek titriyor, renkli çiçeklerin kokularını çalıp kaçıyor- du. Ve bülbül isyan ediyor, rüzgârın gülden çaldığı koku, yanından ge- çerken, hıçkıra, hıçkıra ağlıyordu. Petron da coşmuştu. Yolların ara- sında, karanlıkta ilâhileşen kadına baktı ve ahenkli sesile bir aşk şiiri söylemeğe başladı. kapadı. Ve içini Kadın, gözlerini çekerek: — Her seven gibi, senin kollarının arasında ölmeği ne kadar isterdim, dedi, “er Petron oldukça patırdıile içeri girdiği hâlde, kadınlar farkına var- mamışlar, teşkil ettikleri daireyi boz- mamışlardı, Adam hayretle baktı; Bu yarı çip- lak kadınlar, başları eğik, yere çö- meli bir vasiyöfiz ne yapıyorlardı? Sanatler okulu den iken haraba yüz tutan Darülha- dis ve Darülkura medreseleri aslına tamamile uygun bir şekilde imar edi- lerek birisinde eski eserler müzesi diğerinde de etnografya müzesi açıl miş ve her iki müzenin muhteviyatı ehemmiyetli bir surette arttırılmış ve gezicilerin gezip istifade etmelerine yarıyacak bir hale getirilmiştir. Eski eserleri sevenler kurümü umt- mi müfettişliğin himaye ve teşvikleri- le bir kaç senedenberi faaliyetle bulü- nan ve gayesi Trakyanın ve Edimenin büyük anıdlarını ve sosyal varlıkları» ni koruma olan eski eserler sevenler kurumu bu yıl da verimli faaliyetler yapmış ve kültürel sahada da geçen yıl bastırmış olduğu Çaka, ve Uluğ Mehmed hanın yarlığı admdaki eser- lere bir de Gelibolu tarihini Trakyanın kültür ve tarihine ilâve etmiştir, Köy kâti; kâtipleri Şimdilik barla kai kazada kâtip- ler için kurslar açılacak Köy muhtarlarının muamelâtını yâpün köy kâtipleri için köy kursları açılmasına karar verilmiştir. Bu kurslar şimdilik Yalova, Şile, Silivri kazalarında açılacaktır. Bunu müte- akib Üsküdar, Sarıyer, Beykoz, Kar- tal, Çatalca köylerinde de birer kurs açılacaktır. Bakırköy, Eyüp, Beyoğlu kazaları için de müşterek birer kurs açılacaktır. Bu kurslar bir aylık bir müddete tâbidirler. Kurslarda (köy kâtiplerine Meri tanzimi, tesçil muameleleri, zabıt tut mak ve köy ihtiyar heyetlerinin ken- di kanuni salâhiyetleri dairesinde köylü hakkında verdikleri hüküm- lere aid ilâmların tanzim sureti vesa- ire öğretilecektir. Bu kurslara köy kâtiplerinden başka hariçten iştirak edilebilecektir. Kaymakamlar, müd- deiumumi muavinleri, idarei hususi- ye memurları bu kurslarda fahri ola- rak malümat vereceklerdir, — Hey.. ne oluyor? diye bağırdı. Güzel başların hepsi birden kalkti. Bir kaç hayret sadası cevab verdi Petron — ilerliyerek (o yere baktı. Ortada ihtiyar bir kadın oturuyor, buruşuk ellerile yerdeki ufak tela topluyordu. Petron, gür bir sesle? — Bunlar nedir, ne-oluyor? diye sordu. 'Tiksindiren bir gülüşten sonr# yerdeki taş ve kemikleri toplyanı: falcı kadın cevab verdi: v — Zaman hep tatlı geçmez, bazan onu unutmak lâzımdır. Biz de unut” tuk. « — Nasıl unuttunuz? k — Ben, ihtiyar ve çirkin kadın, vi manı, bu güzel yavrulara b göstererek ürkütürken bıraktım. om Jar da, korku içinde kaybettiler, — Başka türlü, vakit geçiremef mi idiniz? — Benim için, daha hoş, bunlsf, için de daha meraklı bir şey bula MAZSINIZ. 4 Adam hiddetle başını çevirdi, bir“, den gözleri parladı. Bir esireye d#, yanan sevgilisini görmüştü. Fakalı, ona doğru ilerlerken söylendi: i — Rengin ne kadar soluk, gözle“ rin de yâşlı, ne oldu, neyin var? Titrek bir ses cevab verdi: 1 “ Sözün vii