Me Bâcağımı bir köpek ısırmıştı. Jle- men kuduz hastanesine koştum. Ken- dimi tedavi ettirmeğe başladım. Artık Aşı olmak için mütemadiyen kuduz hastanesine gidip geliyordum. Bir sa» bah erkenden gene hastaneye gitmek | için tramvaya binmiştim. Baktım tramvayda bizim Sami... Kendime bir yol arkadaşı bulduğum için memnun olmuştum: — Merhaba Sami... dedim, nereye böyle... — Kuduz hastanesine... Aşı olma- ta... Dalgınlıkla münasebetsiz bir cevap verdim: — Aman ne iyil.. dedim. Sami hayretle yüzüme bakınca he- Men ilâve ettim: — Ben de otaya gidiyorum da... Fa- kat sana ne oldu? Bir yerini köpel filân mı ısırdı? i Sami güldü: — Köpek değil... maymun ısırdı... — Maymun mu? Vay yezid hay. Yan... Bu sözüm üzerine Sami: — Yooo azizim... dedi, beni ısıran maymuna söz söyletmem... O hayvan benim için çok kıymetlidir. Elimi ısır- dığı için ona kızmak aklımdan bile geçmez... Canım feda olsun o hayvâ- na... Bana ne büyük iyiliği dokundu- gunu bir bilsen... Merakla sordum: — Maymunun sana ne hizmeti do- kunabilir ki?.. — Anlatayım da dinle.., Bizim Be- şiktaşlaki evi bilirsin ya... Orayı sat- tık. İstanbulun güzel sayfiyelerinden birine taşındık. Ben amcamla beraber otururum. İkimiz de yalnız bekâr ha- yatı geçiririz. Bir de ihtiyar hizmetçi Beni küçük bir sayfiyenin havasından, suyundan pek istifade edemiyordum. Çünkü sabah- leyin ilk trenle İstanbula iniyor, son trenle köye dönüyordum. Hattâ etraf- taki yeni komşularımızın kimler oldü- Bunun bile farkında değildim. Nihayet senelik tatilimi aldım. Say- köşke yan geldim. Amcama dostlarından biri hediye olarak küçük bir maymun göndermişti. Pek maska- Ta bir hayvan... Onunla bülün gün oynuyordum. Bir gün balkonda oturuyordum. Bir de ne göreyim? Bizim köşkün ya- nındaki bahçede fevkalâde güzel iki kadın... Biri biraz yaşlıca... Fakat in- Sana hayret verecek derecedeki güzel- liği bu kadının. yaşlılığını tamamile kapıyordu. Bu tam mânasile solgun bir kadın» dı. Öteki hem son derece güzel, hem de gençti. Kahkahalar arasında biribirle- rile şakalaşıyorlardı. Bir aralık gözleri benim bulundu. Zum balkona ilişti. Genci baktı ve gül- dü. Artık o günden sonra benim için dünyanın en nefis eğlencesi başlamış- fı. Balkondan bir türlü ayrılamıyor- dum. Onlarda işin farkında idiler, Hele komşularımdan genci benimle ahbab olmak için âdeta bahane arı- yor gibiydi. Maamafih ben de aptallık etmedim, Bitişikleki komşularımdan genci ile uzaktan uzağa, el, göz Işaret- erile ahbablığı ileri götürdüm. Hattâ bazan ben bizim köşkün bahçesine çı. kıyordum. Bitişikteki genç komşum da hemen kendi bahçesine fırlıyordu. İki bahçe arasındaki alçak duvarın Yanına geliyor, bir kaç kelime konuşa» biliyorduk. Bu suretle onun ismini de öğrenmiş, hayatına dair ufak tefek Malümat ta almıştım. İsmi «Şirin» di, Üç sene evvel evlendiği kocasile an- cak iki ay yaşıyabilmişti. Bu altmış günlük evlilik hayatından sonra artık ablasile yaşamağa başlamıştı. Fakat bitişik komşumla arkadaşlı. Bumız işte bundan ibaret kalıyordu. Tatil günlerim de gittikçe eksiliyor. du. Nihayet tatilin bitmesine dört gün kalmıştı. O günü balkonda oturup Şirinin kalbini tamamile elde etmenin Pe düşünüyordum. esnada gözüm bizim bah ilişti. Baktım, küçük maymun bale de oradan oraya koşuşup duruyordu. Halbuki ne amcam, ne de ben katiyen küçük maymunu bahçeye bırakmaz- dık. Hayvan bahçeye nasınl çıkmıştı? . Kendi kendime: «Gideyim de bari şu yea hayvanı yakalayım..» dedim, Merdivenlerden indim, bahçeye çıktım. Fakat tam ben maymunu ya- kalıyacağım sırada zeki hayvan bunu hissetti, Hızla koşarak alçak duvarın üstüne çıktı, Oradan da bizim komşu- ların bahçesine atlamaz yı? Şimdi ne yapacaktım. Muzib hay- van bahçeye atlamakla kalsa gene iyi. Fakat açık kapıdan komşunun köşkü- ne de girmişti. Biraz sonra köşkün içinden Şirinin bağırdığını işittim: — Yetişin... Bu hayvanı buradan çıkarın... Ay korkuyorum. Vahşi hay- van mıdır? Nedir?.. Şirin avaz avaz böyfe bağırınca he- men fırladım. Duvarın üstüne sıçra- dım. Bitişik bahçeye atladım. Hemen koştum. Biraz evvel maymunun girdi- ği kapıdan içeri daldım. Şirin telâş içinde, üstünde sadece ipekli bir gece gömleği ile oradan oraya kaçıyordu. Küçük maymun masanın üstünde duran küçük bir çiçek vazosunuda düşürüp kırmıştı. , Şirin telâş içinde bana: — Aman. iyi ki geldiniz, deği, rica ederim şu hayvanı yakalayınız.. Fakat ben kovaladıkça maymun ka- çıyordu. Şirin çığlıklar savurarak di- yanların birinden ötekine atlıyordu. Nihayet kanter içinde kaldım ama maymunu da yakaladım. Yanımda bu hayvan için hususi bir surette yaptır- dığımız bir tasma vardı, Onu boynu- na geçirdim. Ben! bu derece yoran bu yaramaz hayvanı bir köşeye bağladık- tan sonra; — Aman pek yoruldum. Müsaade ederseniz şu kanepede beş dakika otü- rTacağım!.. dedim. Şirin: — Ben de size bunu söyliyecektim. Aman pek korktum. Rica ederim, şöy- le buyrunuz... Bunu söyledikten sonra karşımda bir tek gömlekle olduğunun ancak o zaman farkına varabildi. Heyecan içinde kıyafetini unutmuştu. Birden- bire kıpkırmızı oldu: — A,.. dedi, vallahi affedersiniz. Bugün çok sıcak diye ev içinde böyle dolaşıyordum. Birdenbire hayvan İçe riye girince ne kadar şaşırdığımı tah- min edemezsiniz. Müsaade ederseniz ben üzerime bir şey giyeyim. O böyle söylerken ben kendisini ted- kik ediyordum, Güneş ışığına tutul. muş billür parçası gibi renkli şaffaf bir teni vardı. Bir aralık gözden kayboldu. Sonra üstünde şık bir elbise ile tekrar döndü. Sanki vücudünü kapatmak için Sır- una elbise giymişti. Halbuki yeni giy- diği elbise, gömleğinden çok daha açıktı. Odaya girince bana bir likör ikram etti, Karşılıklı sigaralarımızı tüttü- rürken ahbablığı son derece ilerilettik. Söylediğim aşk kelimelerini, beni çıl- dırtan kahkahalarile dinliyordu. Şirinin yanından ancak dört saat sonra çıkabildim. Onun bahçesinden bizim tarafa geçerken amcam beni pencereden gördü. Seslendi: — Hâyır ola Sami... Ne aryorsun orada?.. Şaşırdım. Elimdeki küçük maymu» nu işaret ederek cevap verdim: — Hiç amca... Maymun komşunun tarafına geçmişti de gidip or aldım. Artık bundan sonra her gün may- munu bilhassa öteki bahçeye kaçırı- yordum. “Tabii arkasından da ben kendimi bahçeye atıyordum. Aksiliğe bakınız ki her defasında amcam da beni bitişik bahçede görü- yor, soruyordu: — Yahu... Ne arıyorsun o tarafta?.. — Amca ne yapayım - mun... Gene o tarafa gitmiş! Aradan bir müddet geçti. Tekrar çalışmağa başlamıştım. Gene sabah erkenden İstanbula iniyor, akşam geç Yakit köye dönüyordum. Bir gün öğ- Jeden sonra izin aldım. Köye erken geldim. Baktım amcam yok... May» mun da meydanda değil... Bir saat, iki saat böyle geçti. Bir aralık balkona çıktım. Tuhaf şey amcam bitişik komşunun bahçe sinde idi. Komşularımızdan yaşlı, ol- gun fakat güzel kadın, yani Şirinin ablası ie pek samimi bir tarzda ko- nüşuyordü. Nihayet biribirlerinden ayrıldılar, Amcam yanında maymun- 1250: Havadis, 1305: Plâkia Türk musikisi, 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı: 1930: Plâkla dans musikisi, 19,15: Konferans: Üsküdar Hal- kevi namına: Doktor İbrahim Zati (Keyif verici zehirlerden Alkolizm). 1585: Bor- #a haberleri, 20: Sant ayan: Grinviç ra- sathanesinden naklen, Nihal Asım ve ar- kadaşları taralından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20.40: Hava raporu, 20,43: Ömer Rıza Doğrul tarafından arabca söy- lev, 21: Sant ayarı: Şan, Bedriye Tüzün, Stüdyo orkestrası refakatile, 2130; Set- tar Körmükçü ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2210: Müzik ve varyete: Tepebaşı belediye bah- çesinden naklen, 2250: Son haberler ve ertesi günün programı, 23: Saat ayan; Son. Türk musikisi, Ankara — Öğle neşriyatı: 1430: Karn- gık piâk meşriyatı, 1450: Plâkla Türk musikisi ve balk şarkıları, 15,15: Ajans haberleri, . Akşam neşriyatı: 1830: Karışık plâk neşriyatı, 19,15: Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza), 20: Sant ayan ve arapça neşriyat, 20,15: 'Türk musikisi ve halk şarkıları (Handan), 21: Sıhhi ko- nuşma: Dr. Vefik Vassaf, 21,15: Gtüdyo salon orkestrası: 1 - Alfons Plank: Me- Jodie der Sterne, 2 - Relny Roland: Ver- klunggene 'Tare, 3 - Teehalkoweky: Dornrösehen, 4- Becce: Sedne Paaslonnde, $ - Rossini: Tancred, 22: Ajans haberleri ve have raporu, 22,15: Yarınki program ve SON, Avrupa Saat 20 de Berlin 20 hafif muzika — Deutsehl, 8. 20,15 konser — Frankft. 20,15 halk muzi- kası — Hambg. ve Breslav 20 salon or- — Kolonya 20,10 plik — Kö- migebg. 20 flüt ve viyolonsel — Saarbr. piyano — Athlone 20 orkestra ve solist- er — Budap. 2030 keman — Bükreş 2005 örkestra — Droitviç 20,20 hafif musika — Lüksembg. 2040 filim ve operet havala- n — Ostrovo 20,25 hafif muzika — Oslo 20,25 piyano ve keman — Rad. Paris 20 viyolonsel — Prag TI 20 karışık musika — Roma 20,30 konser — Sofya 109,15 denberi Vagnerin «Tannhauser» operası — Stok- holm 2030 hafif muzika — Rad. Toulouse 20,15 opera murikası, 20,45 hafif muzi- ka — Varşova 2030 karışık musika, & Saat 21 de Berlin 21,10 karışık muzika — Deulshi.5, ve Münih 21,15 fanfar — Kolonya 21 eğ- Jenceli muzika — Königsbg. 20,10 eğlen- ce ve dans — Lalpzig 21.10 askeri muzi- ka — Saarbr. 2110 hefif muzikn — Stuttg. 20,10 eğlence ve dans — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Brüksel 271 salon muzikası — Bükreş 2,15 piyano — Drojtviç İ 21 - 2240 piyano ve orkestra — Florans la beraber alçak duvardan bizim bah- 2130 senfon. konser — Hilvers, I 21 ha- ff muzika — Kopenhag 21 vals ve operet muzikası — Östrovo 2110 hafif muzi- ka — Nis 2130 konser — Oslo 2120 akordeon — Paris P. 'T. T.” Grenoble, ile, Limoges, Marsilya, Saarbr. 2130 - 2330 opera — Rennes 2130 konser — Bofya 21 operaya devam — Rad. Toulouse 2105 hafif muzlka. Saat 22 de Berlin, Breslav, Frankft., Königsbg. 22 Balzburg 1088 festivallerinden naklen sa- İon muzikası — Hambg, ve Daniş 27 hafif müzika — Kolonya 22 eğlenceli mu- zikaya devam — Stutte. 22 dansa de- vam — Viyana, Deutschi., Münih 24 kon- ser — Athlone 22 orkestra — Berom., 2235 salon muzikası — Bükreş 22,45 kon- ser — Helsingi, 22,10 hafif muzika — Kopenhag 22.50 silon muzikası — Lon- dra 22,15 hafif muzika — Milâno 22 caz- band — Nis 22 konsere devam — Oslo 22 orkestra — Bratislava 2245 salon mu- zikası — Rennes 22 konsere devam — Sofya 2245 dans — Rad. Toulouse 22 ha- fif muzikaya devam “- Varşova 2210 Saat 3 de Breslav 2330 dans ve eğlence — Kö- nigsbg. 2345 dans — Leipsig 2340 karı- şık muzika — Mün'b 2335 orkesira — Viyana, Danzig, Franiki,, Hambg., Stuttg. 2330 Viyana muuikası — Belgrad 23,20 hafıf muzika — Budap. 28,05 orkestra — Miiyera. 1 23,10 hafif muzika — Kopen- hag 28,20 orkestra — Londra 23,25 dans — Lüksembg. 23,05 salon muzikasi — Oslo — Bratislava Saat 24 den itibaren Breslav ve Berlin 1 - 24 dans — Kö- nigsbg. 24 dansa devam — Münih 24 or- kestraya devam — Diğer Alman istas- 24-130 dans — Rad.Toulouse 74 orkes- tra — Stuttgart, Frankft. ve Deutsehi, 8. 1-4 gece konseri — Diğer Alman istas- yonları 1 - 4 Münihden naklen gece mu- zikasi, çeye geçiyordu. Seslendim: — Ne o amca... O tarafta ne arıyor- sun... — Hiç dedi, maymun o tarafa kaç» mıştı da almağa gittim... Görüyorsun ya amcam da artık baş- tan çıkmıştı. Fakat son zamanlarda maymuha bir aksilik gelmişti, En son onu Şirinin bahçesinde yakâlamak is- tiyordum. Elimi ısırdı. Fakat ben bu hayvana hiç kızmıyorum. O bana öy- le bir aşk fırsatı verdi ki bunu hiç unutamıyacağım... Hikmet Feridun Es 7 Mk ar güzelik $ DİŞİ KORSAN Tariht Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli Tefrika No. 88 Aryüs gece yatarken başucunda bir kitab buldu. Bu kitabda : “Sevme, fakat sevil!,, sözleri yazılıydı — Filosof Agrlipas'ın: «Hayat ve Ölüm» adlı kitabı.. felsefeden hoş- lanmam. İnsana bazan benliğini bul- durur, bazan da benliğinden uzak- laştırır. Agripas'ın kitabını bıraktı. onun yanındaki küçük, deri kaplı kitaba Şöyle bir göz attı: — Nikiforos.. meşhur bir şâir... Onun âdını Romada, Venedikte de duymuştum. Kitabı eline aldı... Sahifeleri yal dızlarla süslenmişti. Ve eser impara- tora ithaf edilmişti. Aryüs ilk açtığı sahifeye işaret koydu. Rumca konuşmasını biliyor- du amma, yazıp okumasını iyi bilmi- yordu. Gece yansı bu satırları kime oku- tacak ve mânasını nasıl anlıyacaktı? Keşki bu kitablara Harikliya oda- — Aksi şeytana bak. O da gitti şimdi. Niyet tuttum. Acaba şair ba- na ne diyor şimdi? Diye söylenerek oda kapısına doğ- ru yürüdü. Dışarıdaki koridorlarda hafif ayak sesleri duydu. Böyle şüpheli bir misafiri gece ya- rısı yalnız birakmıyacaklardı ya. E- bette dışarıda gözcüler ve nöbetçiler dolaşacaktı. Aryüs odada bir müddet dolaştık- tan sonra yatağına girdi.. “ Ve uyudu. * Sarayın bahçesinden âkseden bo- Tazan sesleri Aryüsü vâktinde uyan- dırdı. Gözlerini açtığı zaman güneş €piyce yükselmişti. Aryüs yatağından kalkarken başı dönüyordu. Vücudünde bir kırıklık vardı. Bir müddet kendine gelemedi, O ne? Bahçede ölüm havası çal- ruyordu. Acaba imparatora mensup biri mi ölmüştü? R Aryüs giyindi.. kapıdaki hizmetçi- lerden birini çağırdı: — Kimdir ölen? Diye sordu. Hizmetçi cevab vermedi. Aryüs: — Neden susuyorsun? dedi. Bu matem havası niçin çalınıyor? Hizmetçi başını önüne eğerek yü- rüdü. y Aryüs merakından çıldıracaktı, İşte! Güzel bir tesadüf. Harikii- ya sâbah kahvaltısım getiriyor. Aryüs, Rum düiberini görür gör- mez: — İyi ki vaktinde geldin, dedi, bahçede çalınan matem havasının s6- bebini soruyorum. Benden kaçıyor- lar.. cevab vermiyorlar. Sen söyle, Harikliya, ne var? Harikliya içeri girdi: — Merak etmeyin bir şey yok. Boru talimi yapıyor askerler... Aryüs, Rum düberini görünce her şeyi unutmuştu. »— Gece neden kaçtın yanımdan? Diye sordu. Harikliya gözlerini sü- Zerek mırıldandı: — Geçici yolculara gönül verme- meğe ahdim var, sinyor! — Benim geçici olduğumu nere- den biliyorsun? — Tekrar korsanların yanma dö- meceğinizi, geldiğiniz gün söylemişti, Dz Sözünüzden döndünüz mü yok- sa. — Henüz dönmedim. Fakat, sen istersen, burada kalabilirim, Harki- Yiya! - Rum dilberi kahvaltı tepsisini ma- sanın üstüne koydu: — Demek ben istersem, Bizansta kalabileceksiniz, öyle mi? — Evet.. — Şu halde beni seviyorsunuz? — Evet. Dün akşam hoşlanıyor. dum. Şimdi çıldırasıya seviyorum. —- Fakal, buraya sulh için gelmiş- tiniz! Saldin babasını bulup götür- miyecek miydiniz? — Yedikulede bulamayınca “ümi- dim kırıldı. — Belki bugün bulursunuz.. — Bulursak, götürmeğe mecbu- rum. Fakat, bulamazssk, gitmek ni- yetinde değilim. Said muhakkak be nim başımı vurdurur. — Yazıktır başınıza, sinyor! Siz yaşamağa lâyık bir kahramansınız! Aryüs güldü: — Kahraman mı dedin?! — Evet. Kendinizi inkâr mı edi- yorsunuz? &iz kahramanların en büyüğüsünüz Korsanların elinden kurtulup buraya gelmeniz büyük bir zekâ ve cesaret eseridir. Biraz sonra Aryüs Bizans kitabını aldı ve işaret koyduğu sahi- feyi göstererek: | — Şurasını oku bakalım, Harikli- ya dedi, Talihimi deniyeceğim. Bu gece sen gittikten sonra elime geçti bu kitab, Merakımdan çıldırıyorum... in kitabı görür görmez ta- — Nikirofos hiç yalan söylemez, sinyor! Sözlerinde çok isabet vardır. — Bu kitâbı kim koydu buraya? — Saray âdetidir bu. Gelen misa- firlerin başucuna bir kitab bırakı- nz. Uykusu kaçarsa okusun diye. Harikliya, Aryüsün işaret koydu- gu sahifeyi okuyarak, aynen anlattı — Bu şâir biraz hastadır. Herke- se sıhhat ve neşe tavsiye eder. Ken. disi bütün ömrünü gülmeden ge çirmiş. Diyor ki: «Bir marangozun | her gün elindeki rende ile tahta ren- delemesi gibi, vüdudlerini bir takım keder ve üzüntülerle rendeleyip ha- | rab eden insanlara çok acırım. Eğer onlar da benim gibi hayatın son- | suz bir boşluktan ibaret olduğunu anlasalardı, daima gülüp eğlenmek fırsatını kaçırmzalardı.» b) Aryüs düşünceli bir bakşıla Ha- rikliyaya sordu: — Bu şair herkese gülüp eğlenme yi. tavsiye ediyor da, kendisi neden nm kulağına haykırıyor. i — Doğru söylemiş, Hele şu öteki sahifeyi de aç bakayım. Harikliya sahifeyi çevirdi. i Güldü... N — Burada sadece bir kaç kelime var, p — İyi ya. Uzun Jâfa lüzum var Mi? İnsan büzan bir kelime ile uya nabilir.. — Sizin uyanmağa ihtiyacınız var mı, sinyor! Siz dalma uyanıksımız.. Harikliya gözlerini süzerek oku- mağa başladı: «Sevmek, insanların aczini göste ren bir temayüldür. Fakat, sevilmek hiç te öyle değil. Sevilen insan, 8€- vildiğini anlayınca, bütün benliğini saran bir gurur duyar!» Aryüs kendi kendine söylendi: — İşte, kahramanlar bunun için kadına âşık olmazlar. Fakat, daima sevilirler. Onlar için, sevilmek bir ihtiyaçtır. Harikliya kitabı elinden bıraktı: — Daha çok gençken de sevmedi- niz mi? — Hayır.. — Kahramanlığınız çocukluktan başlamış demek..?! j NA birdenbire kahkahayla gül- : « — Şimdi hatırlıyorum. on dokuz yaşlarında vardım. Bir gün komşu- müzun kizina bir buket verdim. işte o kadar, | — Sadece bir buket demek..7! j — Evet, evet, sadece bir çiçek desi meti, Ve bu hatıra, çiçeklerin solup atıldığı güne kadar yaşadı. ondan | fazla devam etmedi. y Niçin..? Komşunuzun kızını sevmemiş miydiniz? i — Bilâkis. çok sevmiştim. Fakat, ondan iltifat bekledim, O da ayni | duygularla yaşamış.. benim kendisi- ni kovalamamı beklemiş. Nihayet bütün bağlar gevşedi.. kendisine tâs | pan başka bir gence kollarını açtı. (Arkası var- ili kl #3 iğ ati