ÖRBES © SM Rahmi elindeki gazeteyi okuduk- fan sonra gülmeğe başladı, Arkadaş- Jarı sordular: — Neye gülüyorsun? — Gazetede: «Amerikada garib gwlenmeler...> isminde bir yazı oku- dum. Ona gülüyorum. Bu yazıda bir- birlerile garib bir surette tanışıp ev- İenenlerden bahsediliyor, Meselâ ev- enmeği hiç aklından bile geçirmiyen bir delikanlı bir gün otomobili ile bir köye gitmek istiyor. Yola çıkıyor. Bu csnada karşıdan da bir genç kı-, mın idare ettiği başka bir otomobil geliyor. İki otomobil birbirlerile fena halde çarpışıyorlar. Delikanlı da, genç kız da yaralanıyorlar. Kendilerini küçük bir köy hastanesine kaldırı. yorlar, Bir müddet sonra iyileşmeğe baş- hyan genç kızla delikanlı hastane- den çıkacakları gün birbirlerile tanı- Şıyorlar, Sevişiyorlar, evleniyorlar. Bu bir şey değil. Bundan da daha ga” Tib bir tarzda tanışıp evlenenler var. Meselâ deniz altında birbirlerini bu- lanlar... Arkadaşları Rahminin bu sözü üze- rine gülüşmeğe başladılar: — Deniz altında birbirlerini bu- anlar mı? Böyle şey olur mu?., Rahmi devam etti: — Olur musu yok, olmuş işte... Bir gün büyük bir plâjda bir delikan- hı denize dalmış. Suyun altında yüze yüze ilerliyormuş. Bu esnada bir gneç | kız da delikanlıya çok yakın bir yer- ! de denize dalmış. İki genç suyun al | tında birbirlerile çarpışmışlar... De- | lının başı, genç kizin da omuzu fena halde acımış. İkisi birden suyun Üstüne çıkmışlar... Bu suretle su al- | anda birbirlerini bulan delikanlı ile Benç kız sevişmişler ve evlenmişler. Bu okuduğum yazıda bu suretle pek Barib bir tarzda sevişip evlenen bir Çok çiftlerden bahsediliyor. Rahminin bu sözünü dinliyen Mu- Tad bir köşeye büzülmüş kıs kıs gü- | Tüyordu. Bu sefer de ona sordular: — Sen niçin gülüyorsun? Murad cevab verdi: — Bu garib evlenmeler de bir şey mi? dedi, biz Leylâ ile nasıl evlendik biliyor musunuz? — Birbirimize dilimizi çıkara çıka- Ta... Anlatayım da dinleyiniz... Ben evvelki seneye kadar bekâr- dım. Her sabah sekiz buçukta evim- den çıkar işime giderdim. Sabahları tramvayda daima ras geldiğim güzel bir genç kız vardı. İri siyah gözlü, uzun boylu, güzel bir kızdı. Giyinişi Sade fakat çok zarifti. Yalnız tuhaf bir merakı vardı. Vapurda sık sık kü- çük el aynasını çantasından çıkarır, güzel yüzünü uzun uzun tedkik ederdi, Ben dalma onun arkasındaki sıra- Ya otururdum. Önümdeki sırada otu- Tan genç kız aynasını çıkarıp bak- Mağa başlayınca ben de kendi ken- dime şöyle düşünürdüm: «İşte güzel, genç bir kızsın. Güzelliğini kendin de | bilirsin ya... Böyle olduğu halde iki- de bir niçin aynanı çıkarıp çıkarip Yüzünü tedkik edersin?. Yoksa eski hir şairin dediği gibi sen de mi ken- di güzelliğine hayransın kâfir?.» Arkasına oturduğum -zaman genç kız aynasını eline alınca bana güzel bir eğlence çıkardı, Onun elindeki &ynadan önümde oturan iri siyah Bözlü kızın güzel yüzünü adam akıllı Börmek kabildi. Hattâ bazan bu kü: çük el aynasından birbirinize bakış- tığımız da olurdu. Ayna vasıtasile genç kız dalma arkasında oturan Adamı, yani beni sık sik görürdü. Bir sabah gene ona tramvayda ras um, Ben gene genç kızın arkasın- daki kanapeye - olurdum. Güzel yol Arkadaşım bir aralık çantasını açtı. içimden: «Gene âyna çıkiyor.. » dedim, Tahminimde yanılmamıştım. Ayna çıktı. Gene genç kız yüzünü Uzun uzun tedkike başladı O gün İçimde muziplik vardı. Şakacılı- ğum üzerimde idi. Genç kız elindeki Ayna vasıtasile beni görüyordu. Ben de onu seyrediyordum. Birdenbire aklıma esti,:Arkadan dilimi çıkarı- verdim. Genç kız benim bu hareke- aynadan görmüştü. Birdenbire dehşetli şaşaladı. Fakat şaşkınlığı $ok sürmedi. Hiddetli bir tavırla ay- Masını çantasına koydu. Bu esnada onun her zaman indiği istasyona da gelmiştik. Kalktı, Tram- vaydan indi. İki gün sonra gene ay- nı tramvayda karşılaştık. Genç kızın arkasındaki sıraya oturdum, Kendi kendime: «Dün benim dilimi çıkar- dığımı gördükten sonra artık ayna- ya bakmaz...» diyordum. Fakat yanıl- mışım. Tekrar aynasını çıkardı. Gene yüzüne bakıyordu, Bu sefer gene da- yanamadım. Dilimi çıkardım. Bunun Üzerine yana döndü. Artık ayna va- sıtasile benim yüzümü göremiyordu. Artık o günden sonra âdet edin- miştim, Genç kız he zaman önümde aynasını çıkarıp bakmağa başlasa ben de hemen dilimi çıkarıyordum. O ilk zamanlar buna kızar gibi gö- rünüyordu. Yüzüme, çıkardığım di- Yime bakmıyordu, Fakat anladığıma nazaran yavaş yavaş genç kız merak etmeğe başlamıştı. Her aynasını çi- kardıkça bir kere kaçamak sureti arkasına, bana şöyle bir göz alıyor du. Öyleya acaba arkasındaki adam dilini çıkarıyor mu? Çıkarmıyor mu? Ciddi, kelli felli bir adamın böyle kü- çük, arsız bir çocuk tavrile dilini çı- karması güzel yol arkadaşıma merak olmuştu, Artık aynasını eline aldığı ve ben de arkadan dilimi çıkardığım zaman öyle kızmıyordu, aynasını hiddetle çantasına sokmıyordu. Hattâ dilimi çıkardığım zaman elindeki ayna va- sıtasile beni seyrediyor, gülerek yü- züme bakıyordu. Bu dil çıkarma hâdisesinden sonra aramızda hafif tertib bir samimiyet bile başlamıştı. Hiç unutmam bir pazar günü idi. Tramvay çok tenha idi. Bir yere otur- İ dum. Genç kz Taksimden bizim tramvaya bindi, Bu sefer geçti, o be- nim arkama oturdu. Kenâi kendime: «Yazık!.. diyordum, bu sefer genç kı- un arkasındaki sıraya oturamadım. O benim arkama oturdu...» Artık yerimi de değiştiremezdim. Maamafih kulak kesilmiştim. Genç kızın elindeki çanta fıkırdadıkça içimden: o «Mutlaka şimdi çantasını açtı, Aynasını çıkardı. Yazık bugün ona dilimi çıkaramıyacağım... di- yordum. Bu aralık yüzümdeki bir si- vilce kaşınmağa başladı. Merak el- tim. Cebimdeki küçük aynayı çıkar- dım. Yüzümdeki sivilceye bakmak istiyordum. Fakat bu esnada elimde- ki ayna vasıtasile arkamda oturan genç kıza gözüm ilişti. Fena halde şaşaladım. Ben elimdeki küçük ay- nayı yüzüme tutarken arkamdaki genç kız ne yapsa beğenirsiniz? Ay- nada bana küçük, kıpkırmızı, sivri dilini çıkarmaz mı? Dayanamadım. Gülmeğe başladım. O da güldü. Tram- yay o kadar tenha idi ki topu topu dört kişi idik. Bizden başka iki yol- cu da ta İleride oturmuşlardı Bizi görmelerine imkân yoktu. Arkamda oturup bana dilini çıka» ran genç kıza döndüm. Gülümsedim: — Meğer ne güzel, kıpkı sip- sivri diliniz varmış... Şimdiye kadar bu güzel dilinizi niçin ağzınızın b de hapsettiniz? Ara sıra çıkarıp gös- terseydiniz ya... dedim İşte Leylâ ile bu suretle tanıştık. Seviştik ve evlendik... İki arsız çocuk gibi birbirimize dilimizi çıkara çı- kara... (Bir yıldız) çaylığı 1000 kuruştur. Adres tebdil! için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lrumdır. Rebiülâhir 18 — Hızır 43 & İm. Güneş Oha İkini Akşam Yam E. 626 8435 432 8331200 203 209 426 1215 16,16 1943 2146 İdurehane: Babıli civarı Acımusluk So. No, 17 ! » Orchestre, 22 Ajans haberleri, 2215 Ya- Ti Haziran 938 Cuma günü İstanbal — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla 'Türk musikisi 12,50: Havadis, 13,05: Plâk- 1& Türk musikisi, 1340: Muhtelif pik neşriyatı, 14: SON Akşam neşriyatı: Saat 18.30 Plâkla dans musikisi. 19,15 Konferans: Ali Kâmi Ak- leri. 20 Grinviç rasadba saat ayarı, 20,02 Muznffe: daşları tarafından Türk şarkıları. 2045 Hava Taj Rıza tarafından arstca yen ve arkadaşları tarafından Türk mu- #ikisi ve halk şarkıları. 21,45 ORKESTRA: 1 — Gune: Romeo ve Julyet. 2 — List: Rapsodi No. 12. 3 — Kostal: Mönletie. 22,15 Ajans haberleri. 2230 Plâkla solo- lar, opera ve operet parçaları. 2250 Son haberler ve ertesi günün programı, 23 Son Ankara — Öğle neşriyatı: 1230: Kar- $ik plâk neşriyatı, 1250: Pihk: “Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 13,15: Dahili ve harici haberler. Akşam neşriyatı: Saat 1830 Plâkla dans musikisi 19,15 'Türk musikisi ve halk şar- kıları Hikmet Rıza ve arkadaşları). 20 Saat ayarı ve arabca neşriyat. 20,15 'Türk musikisi ve halk şarkıları (Handan ve ar- kadaşları). 21 Çocuk Esirgeme kurumu na: mına konuşma... 21,15 Stüdyo salon Or- kesirası: o 1 - Rachmaninoff: o Prâlude 3 - Becor: Serenala amorusa, 3 - Dvorsk: Humoreske. 4 - Bizet: Petite suite & rınki program ve İstiklâl marşı. Avrupa istasyonlar Saat 20 de Berlin 20,10 plâk neşriyalı — Breslan 20,10 salon muzikası Frankft, 20,10 konser — Kolonya 20,10 dans — Leipzig 2010 dans Münih ve ondan nâklen Deutsehl. 5. ve Hamburg 20,10 konser — Stultg. 20,15 plükla operet muzikası — Viyana 20,10 orkestra — Athlene 20 or- kestra — Beromünster 2055 «Kont dö Lüksenburg» opereti — Brüksel 20.15 sa- Ion muzikası — Budap. 1930 danberi «lili» opereti — Budap. Ii 2030 orkestra — Droltviç 1925 den 2050 ye kadar opera, 20.50 piyano — Florans 20,20 mandolin Helsingf. 20,15 orkestra — M. Ceneri 2050 Berom. den nakıl — Oslo 2030 ukerdion Prag 20:30 orkestra — Revni 20 hafif zika — Sofya 20 konser — Stokholm 2030 Hut ve orkestra — Rad. Toulouse 20,15 f)- Hm havaları — Varşova 20,25 Leh muzi- kasi . Spat 21 de Berlin 21 eğlenceli muzika — Deutsehi. 8. 2120 konser — Frankit. 2130 Gounod'- nur operalarından parçalar — Kolonya 31 dansa devam — Königsberg 21 fan- far — Leipzig ve ondan naklen — Ham- burg İl valiiar — Baarbr. 21 opera mu- #ikası — Viyana 21 askeri muzika — Alhione 2145 keman ve piyano — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Belgrad 21 orkestra — Berom. 21 operete devam — Brüksel II 21 orkestra — Budap. 21 ope- | Tete devam, 21,50 cazband — Budap. II 21 konsere devam — Bükreş 21.35 xFalstoffs| Verdi operasi — Hüvers. II 2140 hafıf muzika — Kovno 2130 konser — Lie | 2130 «Herodias. Masenet operas | Londra 21,15 asri muzlka — M. Generi 21 keman — Montpellier 2145 cazaband — Oslo 21,10 Rahmaninof eserlerinden kon- der — Paris P. Grenoble, Limozes, Mazsliya, Toulouse P. T. T. 2130 - 2830 orkestra konseri — Prag II 2 salon mu- zika — Reval 2150 senfon. musika — Sofya 2130 konser — Strasburg, Nis ve Rennes 2i «Salambo. Renerin operası, | Saat 22 de Danzig 22 orkestra — Leipzig ve Ham- bur 22.konsere devam — Saarbr. 22 ope- ra havalarına devam — Stuttg. 22 salon muzikası Rudap. 2245 orkestra Bükreş 22 operaya devam — Drojtviç 2245 — 2435 «Melstrsuiger. Vagner ope- rasının 3 üncü perdesi askeri muzika — Hüvers. 11 2 muzikası — Kopanhag 225 piya 2250 hafif muzika — Lille 22 devam — Lüksemburg 22 k Milino 22. <Ate vollo tomar» Gpereti — Oslo 22,15 hafif muzika — Prag 11 22 sen- fon. orkestra — Bratislava 22.25 orkestrr — Roma 22 Alman - İtalyan Konseri — Bolya 22 konsere devam — Bottens 2205 askeri muzika — Sirasburg, Nis ve Rennes 22 operaya devam. Saat de Breslau 23,20 asri muzika Frankft. ve Münih 2330 eğlence ve dans — Kolon- ya 23,15 dans — Könlgsberg 23.20 plik — Stuttg, 2330 eğlence ve dans — Diğer Al- man istasyonları Lelpzigden naklen 2330 eğlence ve dans — Belgrad 28,15 Keman — Brüksel 2320 cazband — Bükreş 23 ope- raya devam — Droltviç 23 operaya de- vam — Florans 23 dans — Hiivers TI 2340 hafif muzika — Lille 23 operaya devam — Londra 23,25 dans — Lüksemburg 23,18 salon muzikası Milano 23 operete de- vam — Oslo 23:25 salon muzikası — Roma 73 konsere devam — Stokholm 23.25 mu- rika — Straaburg, Nis ve Rennes 23 ape- reya devam. Saat 14 den itibaren tra — Frankft, Berlin, e ve dans — Diğer Al- 1 « kadar Letpzigden burg 24 gece konseri — Slrasbürg, Nis ve Rennes 24 operaya devam — Franktt, Berlin ve Stuttgart 1 - 4 gece müzikası — Diğer Alman istasyonları Kolonyadan naklen 1 » 4 radyo orkesira konseri, Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelii 'Tefrika No. 28 İstello, Arap kabilesi arasında iri boylu bir Mogol askerinin serbestçe dolaştığını görünce şaşırdı. (Kat) Yemenden Filistine getiril- miş, orada yetiştirilmişti. Şeyh Ab- dullah bunu Hebron dağından de- met demet getirtir, çadırının sefin bir köşesinde saklardı. Bu, kendisin- ce © kadar kıymetliydi ki, kardinala ikram etmeğe bile kıyamamıştı. Şeyh Abdullahın gözleri yemek ye- meden dumanlanmıştı. Yemeğe başladıkları zaman. kar- dinal İstello, bu fırsatı kaçırmak İs- temedi. Şeyhin ağzını yokladı: — Saydavller de Bizans üzerine göndereceğiniz donanmaya iştirâk edecekler mi, hazret? Şeyh Abdullah ufacık gözlerini sü- zerek cevab verdi: — Hayır, aramız açıktır. Saydavi şeyhi bize yardım etmemek için işti- Tük etmiyecek. — Aranız açık olmasaydı, onun yar» dımı sizin için faydalı olabilir miydi? — Şüphesiz. Çünkü onun emri al- tında otuza yakın korsan gemisi vardır. — Bu gemiler nerede çalışırlar? — Mısıra kadar uzanırlar, kaçak- çılık yaparlar, Dönüşlerinde anbar- ları doludur. Fakat... — Sizinle neden uyuşamıyorlar? — Ben haraç istiyorum. şeyhi vermiyor, bundan dolayı anla- şamıyoruz. — Size haraç vermemesi bir küs- tahlıktır. Ben onun yerinde olsam size boyun iğerdim. — Ben de onun burnunu kırmak için fırsat arıyorum. Lâkin Bizans meselesinde belki de bir gün uyuşa- cağım onunla, — Böyle burnu yukarıda ve küs- tah bir adamla "uyuşmanız hiç doğ- ru olmaz, hazret! Bu, sizin e bir elinden almak için her şeye katlana- cağım. Bizans surları başka türlü kuşatılmaz . — Ne de olsa, gene zayıf bir do- nanma İle yola çıkıyorsunuz demek- tir! Bizans surlarını en aşağı yüz el- li, iki yüz yelkenli ile çevirmek hi zım... — Muhasaraya başlıyacağımız gün söylediğiniz rakamdan daha -fazlası- ni bulmuş olacağız, Sinyor! Sen bizi uyuyoruz mu sarıyorsun? — Hayır. Atabistandaki kuvvetle- rin birleştikleri takdirde bütün Av- rupayı istili (o edebileceğine insnan- lardanım, hazret! Ancak Bizanslıla- rin da her hangi bir garb devletinden yardım görmiyeceğini kim temin eds- bilir? — Bu sözünüze gülmemek kabil de- gil. Garb devletlerinden hangisi Bi- zansın yardımına koşacak? Venedik- Yiler mi?.. — Onlar daima size dost kalacak- lar, hazret! — İspanyollar mı? — Zannetmem... Onlar da bu sr rada çok yorgun ve dağınık bir hal- dedirler, — Macarlardan da yardım göre- mezler. Çünkü Moğol orduları Ma- caristanı baştan başa çiğnemiştir. Şu halde Bizanslılann yardımına bunlardan başka koşabilecek hangi devlet var? Kardinal İstello şeyhin ağzından lâf alayım derken, çok müşkül vazi- yete düştüğünün farkında değildi. Birdenbire kendini topladı. Mevzuu değiştirmek istedi. tavusları gösle- Terek: — İnsan, bu göz kamaştıran mah- Yüklara baktıkça hayretten hayrete | düşüyor, hazret! Allah sanki bunla- rın kuyruklarını güneşin ışığile süs- lemiş... Gelin gibi ne edalı yürüyüş” leri var. Hele şu insanları taklid eden papağanlara o baktıkça o kendimden utanıyorum. Bu 2eki kuşların bize nisbetle daha isabetli görüşleri var. dedi, Şeyh Abdullah elile işaret etti: — Sahib, şu kırmızı burunlu Tu- nus kızıma söyle de bize bir şarkı okur sun! Sahib, kırmız: gagalı papağanm yanına gitli, bir şeyler mirıldandı. Papağan ağzını açtı ve büyük bir insan gibi, oturduğu hurma dalının ucunda söylenmeğe başladı: «Bizans bizim olacak! Bizans bizim olacak!» Papağan bu üç kelimeyi tatlı bir sesle hem de pürüzsüz olarak birkaç kere tekrarladı. Sonra birden sustu. Papağanın türküsünü perde arka sında tanbur çalan kızlar tamamla- dılar; «Gölde doğan bir yıldız, bize haykırıyor: — Koşunuz.. Bizans sizi bekli- haydi, koşalım yiğitler. koşalım . — İstirahat edelim, Sinyor | Dedi. Sahib derhal Kardinala yol göslerdi. Kabile şeyhi perdeyi açlır- dı.. genç kârılarının birini sağına, ötekini soluna aldı. Kardinal İstello da misafir çadırı-. na döndü. O gece, İstello, çadırın önünde do- laşan nobetçilerin arttığını görmüştü. Kardinal bunun mânasını anlıya- madı. Bir hayij düşündü ve uyudu. Kardinal, hurmalıklar ara- sında bir Mogol görünce.. Kardinal İstello gece şeyhin solra- Sında dinlediği şarkıları düşündükçe: İstello bunu yapmayı düşünürken, birdenbire uzaktan gördüğü garib bir adam Kârdinalın şüphesini uyandır- muştı, Bu adam bakır renkli geniş cephesile, iri boylu, gösterişli bir mu- haripti. Fakat, şeyh Abdullahım men- suplarına benzemiyordu. Ayakların- da çizme, belinde cenbiye yerine vü- yük bir pala asılıydı, Kardinal bu adamı hamdaniler arasında ilk defa görüyordu. Çadırın önünde dolaşan nöbetçilerden birine sordu: — Bu adam kimdir ? — Aykut'u da tanımıyorum. Esir Kardinal bu cevaptan bir şey an- lıyamadı. Tereddüdle baktı: — Aykut'u da saymıyorum. Esir nöbetçinin yüzüne i mi bunlar? — Amma yaptınız ha..! Bütün dün- yanın tanıdığı Aykut hanı siz nasıl tanımiyorsunuz! Cengizin torunları Macaristanı baştan başa istilâ etti- ler, İtalya hâlâ uyuyor mu? - Cengizin torunlarının Macaris- tana kadar indiklerini herkes gibi ben de biliyorum amma, bu adamlar rın burada ne işi var? — Aykut han Macaristandan bura- ya geldi. Buraya niçin geldiğini, ne iş yapacağını şeyhten başka kimse bil- mez, Kardinal İstello bu sözleri dinler- ken hayretten hayrete, gm en dişeye düşüyordu. Demek ki Moğollar Arapları da el- de etmişlerdi? İstello tekrar sordu: — Seyid Süidle birlikte sefere çık- tilar. — Aykut yalnız mı geldi buraya? — Hayır, mayetinde yedi Moğol muhafızı vafdı. Bu gördüğünüz sdam da o muhafızlardan biridir, — Burada başka Moğol var mı? — Bundan başka kimse yok... — O için dolaşıyor burada? — Yola çıkacakları sırada hasta- landı. Kımıldamağa, kudreti yoktu. Dündenberi, ayakta dolaşıyor. — Şeyhin bu adâmlara İlimadı vaz midir ? İZAK. sax di