17 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

17 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

11938 emmi KER eğri Bu seneki plaj modası Güneşle vucude Sağda ve solda iki parçalı iki mayo, ortada tahta şişelerle spor yapmağa gidenler, aşağıda plâj hayatına aid bir kaç resim ve kloke bir mayo Deniz banyoları mevsimi başladı. Fakat o başlamadan evvel halledile- cek bir mesele vardı: Moda. Bu sene Plâj modasında aranılan şey bir kaç milimetre olsun mayolardan tasar- Tüf ve o nisbette de vücudün velevki cüzi bir parçasını daha güneşe ar- Betme'tir. Avrupada bu sene ka- dınlar bu düstura riayetle deniz kos- tömlerini hazırlamışlardır. Son zamanlarda deniz kostümleri meşgul ediyor. Moda her sene plâj ve deniz için yeni eserler meydana getiriyor. Bu senenin modası «iki paçali> ve «cloguğ> dir. Gece tuvaletleri bu kış oldukça fazla dekolte olduğundan yazın plâj modasını da kış modası na uydurmak icab etmiştir. Son zamanlarda çıkan plâj moda- | sa güneşle vücudün muhtelif yerle- rine isimler ve şekliler yapmaktır. de bir suvare elbisesi kadar kadınları | Eskiden plâjlarda rummi oynanırdı Balgrad teyyare sergisi Belgradda birinci beynelmilel tayyare sergisinin açıldığını ve Yugoslavya ralı ikinci Piyerin 14 haziran salı günü sergiyi ziyaret ettiğini yazmıştık. Yükanda kral sergiyi gezerken görünüyor. şekiller yapanlar ve yahut mecmuaların «çapraz kelimeler» bilmecesi halledilirdi. Bu moda çoklanberi eskidi. İn- sanlar daima bir şeyle meşgul ol- mağa alıştıkları için şimdi dans- tan ve top oyunundan başka Amerikalılar tarafından keşfedi- len bu “güneş dağlaması» oyü- nile vakit geçiriyorlar. Miami'de, Florida'da, Şikago'- nun plâjlarında, Long İsland'da güneş altında dolaşan erkeklerin ve kadınların kollarına, bacakla- rına, göğüslerine ve arkalarına kâğıddan kesilmiş ;silhuetler ya” pıştırdıkları - görülmektedir. Bu yaftalı insanlar bütün gün gü- neşin altında dolaştıktan sonra piş- miş istakoz gibi kıpkırmızı oluyorlar. Yalnız o kâğıd. silhuetlerin yapışık | olduğu yerler beyaz kalıyor. Akşam üstü kâğıd silhuetler çıkarıldığı 2a- man © günün hatırası vücude ya- pışmşı bir halde kendini gösteriyor. Bu yeni «güneş dağlaması> lünde vücude yapıştırılan şekillerin türlü türlüsü vardır. Kadınların, sev- dikleri erkeklerin . silhuetlerini ve yahut isimlerini arkalarına dağlat- tırdıkları söyleniyor. Sevdiği kızın is- minin ilk harfini güneş dağlaması şeklinde kalbinin üstünde taşıyan gençlerden bahsolunuyor Kanadalı bir kadın 7 sayısının saadet getirdiğine çok inandığı için T rakamını vücudünün yedi yerine güneşle dağlattırmıştır. Şimdi kendi- sine yedi talibin birden çıkacağını bekliyormuş! Son zamanlarda Avrupanın en Kibar plâjları sırasına giren Le Touguet'te Cenubi Amerikalı bir ka- 'dının, sevgililerinden daha ziyade sev- diği küçük Çin köpeğinin siluhet'ini arkasına dağlattığı haber veriliyor. Görülüyor ki bu yeni «güneş dağla- ması» oyunu birçok imkânlar veriyor. Okuyucularımızın bazıları ihtimal. ki bu güneş dağlamasının yeni bir şey olmadığını hatırlarlar, Bahçıvan- larin ve bostan sahiblerinin çok eski zamanlardanberi meyvaların, kar- puzların üzerine kâğıdlar yapıştıra. rak güneş şunları sayesinde onları dağladıklarını ve üzerlerini süsle- diklerini bilenler çoktur İzmitte Şark Pazarı Sadeddin Yalım Ticarethanesi Kocaeli vilâyeti mektep kitapları satış usu- | #17 Haziran" 1938 ŞA yerl, Mer nevi kırtasiye çeşitleri, Nanman dikiş ve yazı makineleri, Ko- dak fotograf makine ve levazımı saire bul Sahife 7 EŞ Yazan; Sermed Muhtar Alus Tefrika No. 92 NANEMOLLA Vapurun kaptan Kamarasının ar- | mennan paşahın bendelerindenmiş. kasındaki st güvertede de şark, şurk, bir tavladır gidiyor, Kaptan efendi ile ceketini yanına atınış, gömleğinin göğsünü açmış, palabıyıklı, gehiş göğüslü, pazılı kollu bir adam. Yanlarında, karşılıklı oturmuş dört kişi. Neferlerinkinden farksız, aba setresinin kollarındaki beyaz sırma şeride bakılırsa alaylı bir mülâzimsa- ni; bir başçavuş; iki onbaşı, Kaptanla tavla oyniyan palabıyık- Mda Zincirkirandı. İrfan o gün öğleden evvel polisler tarafından, Rıza bey de öğleden sön- Ta kanunlar tarafından yakalanmış, evlerinden bir kat çamaşır almalarına bile müsaade edilmeden, biri Babı zaptiyeye, öbürü de Merkez kuman- danlığına getirilmiş, yanlarındaki muhafızlarile, o gün ikindiye doğru Akdenize kalkacak olan «Pesendire» vapuruna palaspandıras bindirilmiş- lerdi. Ayni gemide olduklarından haber- leri yoktu. İkisi de pek sıkı bir muha- faza altındaydı. Nanemolla, bu işlerde tecrübesi gö- rülmüş, güçlü kuvvetli gözü açık, Nuh çavuş ismindeki zaptiye başça- vuşuna, Zincirkıran da, gene bu gi- bi hizmetlerde çok denenmiş, Sırım Osman adında, gayet zorlu bir mülâ- zimsani ile malyetindeki pehlivan yapılı bir çavuşa ve iki onbaşıya tes- lim edilmişti. Hepsine o kadar sıkı sıkıya tembih geçilmişti ki yanlarından hiç ayrılmı- yacaklar; aptesaneye giderken bile peşlerini bırakmiyacaklar. Vapur bir limana geldi mi, demir alıp kalkıncı- ya kadar biri kamaradan, öteki de an- bardan çıkmıyacak, İkisi de o sabah sadır olan idarel se- niye mucibince sürgüne gidiyorlardı. Küçük Rodos düasına, büyük Akâ kalesine, Bir gece evvel, Nişancadaki Saraylı- nm evinden yangın çıkınca, patırdı gürültü arasında herkesten önce ka- çan, başına gelecekten de kurtulan Pembeten Eşref, ertesi sabah erken- den Valide sultanın başağası Ramiz ağanın odasına, fevkalâde telâş içinde koşmuştu: — Pek mühim ve müstacel maruza- tım var ağafendi hazretleri. hırsım- dan ve hiddet ve ıztırabımdan bu gece öldüm öldüm, dirildim devletlimi. *« Arab şaşırmıştı 7 — Hayır ola, ne“var?.. Şabuk söyle kırmızı kulak'.. Türlü yapmacıklarla, soluğu kesili- yormuş gibi dura dura, yakasını açıp göğsünü uğuşlura uğuştura, (gene tıkanıklık geldi) diye su isteyip yu- tum yutum içe içe girişmişti: ...-.4 — Nasıl ölmem efendim, nasıl ta- hammül edebilirim buna? Kabil mi, imkân mı var?.. Velinimeti biminne- tim, padişahı âlemiyan ve halifel ruyi zemin efendimiz hazretlerinin iradel şahaneleri çakiçak olsun da benim gibi nimeti iliklerine kadar işlemiş en âciz, en naçiz, en sadık kölesi göz yumsun... Yaşamaklığım abes; bunu görmekten se ölümü memnuniyetle tercih ederim! Arab, koltuğun üstünde ayakta: » ” — Kım o haltı etti?.. Hangi köpek, hangi alşak? Söyle onun adını! — Zincirkıran Rıza denilen, sicili malüm alay beyi, Şimdiye kadar kaç kere türlü taşkınlıkları, edepsizlikle- rile gazabı seniyyeye uğradığı, tardlar olduğu, sürgünlere gittiği halde, gene merhameti şahane tecelli ederek maz- harı af olan o nan ve nimet haini fer. manı hümayun ahkâmunı hasır altı etmesin mi?.. O kırılası, kötürüm ola- sı ayaklarile çiğnemesin mi? — Nasıl, ne vakit, şabuk bildir O köpoğlu ayi her şeyi yapar... — Hort hort hortlayası, cehennem kütüğü Abdülmennan paşanın ha- ramzadesi İrfan rezilinin hempalarile birlikte Bulgurluda bendenize teca- vüzlerini, saldırmalar ve tabancalar- la hayatıma kasdedecekleri sırada ka- çıp kurtuldu rzeylemiştim ya,. Devlet n ve İnayeten Oğlunu zağtiyede görünce derhal sa- vermemiş mi'dışarı? Başağanih Hiddetten gözleri döne- rek: — Ne, nb, n8?.. derken, Eşref: — Arkası ve'daha mühim cihetleri var, Müsaale Buyurun da arzedeyim.. diyip girişmişti: Zincirkıfan, “serseriyi salıvermekle de kalmamliş; öelerini tam almak, her- halde vurup Kim vurduya getirmek için, bunun peşini takibe de başlamış- lar. Allece pek €skiden tanıdıkları, as- habı rütbe ve haysiyetten bir zatı âli- kader bunu dün gece mutena sazende ve hanendelerin toplanacağı bir hâne- ye davet etmişmiş. Davete icabet et- memek olur mu? Kalkıp gitmiş. Bir de etrafa baksın ki göz tutacak yer değil. Bazendeler ve ortada dola- şanlar arasında, hâşa minhuzur erba- bı iffetten olmıyan, açık saçık kadın- Ağızlardan, “Tarandil nam fahişe- nin hanesi olduğunu anlar anlamaz, artık orada saniye durması caiz değil; padişah müabeyincisi, namus padişa- hin. Davet eğen Kirk yıllık ahbaba fena çıkışmış. Yüzüne tükürürcesine: — Sen bir Satı âlikader değil, bir şahsı edna mertebe imişsin! diyip tam sokağa fırliyatağı esnada, Zincirki- ran, o melün İrfanla yüklenmiyorlar mi kapıya?.. Tekmelefi Basıp, omuzları vuru» kapıyı arkaya devirdikten sonra da! mıyorlar mı iğeriye?.. Birinin elinde yalın kılıç, ötekinde saldırma. — Çik meydana mabeyinci katır! Senin de, güvendiğin hünkârının da yamyam arablarının da anasını, av- radını, geğmişini, geleceğini. diye küfürlerle &vin içini dört dönmüyor- Jar mı? Ramiz âğa, koltuğun üstünde te- pinmede: — Vay lşâklar, vay kâfirler, vay padişah kılığına gelejekler!. Ulan kırmızı kuluk, bir uşak muşak yok mu? Gönder Karakola, zaptiye nazırı- na, bir tabur #lsin gelsin. Şakmaklı- ları (altmişlik arab, tüfek namına hâlâ çaknıaklıları biliyor) doldursun- lar doldursurlar, evi kalbur etsinler! O sırada mitisahibisani Haşim ağa da odaya gelmiş, mesele ona da açıl- mıştı. Arabların bübaları fena tutmuştu: » — Maböyinji kısmı tabanja taşır &yo.. Ayım dn, maymunun da iki kaşının arasınia şekeydin kurşunu... * — Jahiliik işte, Öyle yerlerde gide- jeksin, göğsü 'sırmalı, nişanlı mabe- yinji setresile git a şojuk. Gören kım olduğunu bilsin, senin eteğini opsun!, 4 Kafa kafaya derd yanıyorlardı: # — Kaş kere söyledim: (şevketlim, şu yaban âyısını Tehameye sürgün et, oranin sıcağında ayı yaşamaz, bu da geberir) dedim de sağ olsun sözümü dinlemedi? s — Ben de Abdullah Mennan paşa hakkında Kaş defa etekledim. Hüseyin Avni paşa gibi deve benziyen bir ser- askeri tardeğip Hüseyin efendi yap- tın, memleketine sürdün. Bu miskin, iki ayağı şukurda Abdullah Mennan paşanın da sök sırmalarını; yüreğine insin, sen de kurtul.. diye yalvardım. — Avat, hakkın var birader; efendi- miz bunu yapaydı, bunak ne evlenir, ne de piçi başımızda kalırdı. Veriştiriyorlardı biçare rahmetliye: — Jehennâmde ayak üstünde dur- sun, yanıp yanıp kül olamasın işallah! — Süprüntüden pis, lâğam gibi he- rifti, Padişahin da, sarayının da, he- pinizin de düşmanıydı. Mezara girdi, gene kurtülamadık!.. Ağafendilerin kararları bir: O ayı herif de, o maymun oğlan da İstanbuldâ duramaz artık... Derhal huzura çıkmışlar, Abdülâ- zize işi açmışlar, o da küplere binmiş, merkez kumandanına, zapliye nazırı» na iradeler salmıştı: — İkisi de serian yakalansın. Alay beyinin formaları sökülsün, kılıcı ve nişanları alınsın; Akdenize ilk kalka» cak vapura tıkılsınlar... Biri Rodos öbürü de Akâ kalesine kâle (Arkası var) yi mn Ser m emme

Bu sayıdan diğer sayfalar: