7 Oz Sahife 12 Şevkinin garib bir huyu vardı. Onun en büyük merakı, en büyük zevki başkalarile bahse tutuşmak, 1d- diaya girişmekti. Şevkida bu merak âdeta bir hastalık haline gelmişti. Meselâ vapurla Boğaza gidiyor de- gü mi? Arkadaşları ile güvertede otu- Türken ileride, Karadenize doğru gi- den bir yük gemisi görürler. Hemen Şevki ortaya atılı: —- Biz ileride giden vapuru geçece- Yanındaki arkadaşlarından biri Şevkiye: — Zannetmem... O vapur daha yol- lu... Derse iş bitti. Şevki arkadaşının koluna yapışır: — Benimle iddiaya girer misin? Biz o vapuru geçeceğiz. Gel bahse tu- tuşalım... Beş lirasına... Wğer vapuru geçersek sen bana beş lira verecek- sin... Eğer geçemezsek ben sana beş Böyle tutuştuğu iddialarda, girişti- #i bahislerde bazan kazanır, bazan kaybederdi. Şevkiyi evlendiği gündenberi gör- Mmemiştim. Geçen gün ona Ada vapu- runda rasladım. Kendi kendime: «Şevki, biraz sonra muhakkak bir mesele hakkında benimle bahse tutu- şacaktır.. diyordum. Fakat hayret!.. Arkadaşımın iddiaya tutuştuğu, bah- se giriştiği filân yoktu. Hattâ bir ara- Nik dedi ki; — Benim çoktanberi Ada vapuru- na bindiğim yok. Zannederim bu va- pur Kadıköyüne uğramaz değil mi?. Ben cevab verdim: — Uğrar... Uğrar.. Başka zaman olsaydı mutlaka Şev- ki benimle ebu vapur Kadıköyüne uğramaz. diye iddiaya girerdi. Fakat baktım, bu sefer Şevki boynunu bük- tü: » Bilmem, dedi, belki de Kadıkö- yüne uğrıyacağız. Merakla sordum: — Şevki artık sen bahse tutuşmu- yorsun. İddiaya | girişmiyorsun... Ne oldu sana? Şevki: — Bırak Allah aşkına birader, de- di, yeminliyim... Kamarola söylediğimiz kahveler geldikten sonra anlatmağa başladı: — Kardeşim... Sabiha ile evlendi- gimi biliyorsun değil mi? Sabiha be- nim her tabiatimi son derece beğeni- yordu. Lâkin hiç hoşlanmadığı huyum şu olur olmaz şeyler için herkesle id- diaya tutuşmamdı. Sabiha buna ta- bammül edemiyordu. İkide bir de: — İlle seni bu huyundan yazgeçire- ceğim... diyordu. Ben de bunu işitir Işitmez onunla yeni bir iddiaya tutu- şuyordum: — Hayır... Sen beni bu huyumdan vazgeçiremezsin... Bu bende bir illet halinde... diyordum. Sabiha beni bu tabiatimden vazge- çirmek için ne yaptı biliyor musun? 'Tıpkı o da benim gibi dehşetli olur olmaz şeyler için benimle bahse tutuş- mağa başladı. Meselâ sofraya otururuz. O günü Evde bir tepsi börek yapılmış... Sabi- ha derhal atılır: — Sen bu bir tepsi böreğin yarısını yiyemezsin ki... Bu söz üzerine benim gibi iddiacı bir adam hiç durur mu? Haydi ben de cevab veririm: rim... Nesine bahse tutuşur- sun?.. — Eğer ben iddiamda kaybedersem sana bir kıravat alacağım... Eğer sen kaybedersen bana bir ipekli çorab alıç mısın? — Alırm... Ben derhal tepsideki böreğin yarı- sını önüme çekerim. Ye babam ye... Ye babam ye... Bitmez mübarek... Fa- kat huyum kurusun işte.. Bir kere iddiaya tutuşmuşuz. Ne yaparsın? Yemeğe mecbursun... Fakat önümde daha iki dilim bö- rek kalınca çatlıyacak bir hale geli- rim. — Aman yiyemiyeceğim!. diyerek sofradan kalkarım. İpek çorab alma- ğa mecbur olduğuma mi yanayım, Davul gibi şişen midemin ıztırabına mı dövüneyim?.. Üstelik ertesi günü hattâ daha er- tesi gün hasta olmak da caba... Bir hafta tıraş olmadan gezmek müthiş bir şeydi. Fakat benim gibi iddiacı.bir adama: — Bir hafta tıraş olmadan geze- mezsin... diye meydan okunursa ben durur muyum? Hiç düşünmeden he- men cevab veririm: — Bir hafta tıraş olmadan geze- rim... Nesine bahse tutuşursun?.. — Nesine istersen... Ertesi günden itibaren bizim iddia başlar, tıraş olmam... Bir gün böyle geçer, iki gün böyle geçer, üç gün böyle geçer... Dördüncü gün artık bende iki ka- rış sakal. Sokağa çıkmağa utanırım. Çalıştığım şirketin müdürü bana T0s- ladıkça; — Efendim... Müessesemizin me- murlarının böyle iki karış tıraşla gez- meleri doğru değildir, rica ederim tı- raş olunuz... diye başlar. Aksi gibi ertesi gece hatırını kıramıyacağım bir arkadaş tutar beni nişan merasimine çağırır. Nişana bu iki karış sakalla gidilir mi? Tıraş olurum. Ve iddiayı kaybe- derim, Bu suretle bir ay içinde karımla mütemadiyen tutuştuğum iddialar bana tamam 90 liraya patladı. Üstelik düştüğüm müşkül mevkiler de caba... Fakat karımın benimle son tuluş- tuğu iddia pek müthişti. Oturduğumuz evin tam karşısında büyük bahçeli bir köşk vardı. Burada gayet sinirli ihtiyar bir kadınla koca- ,Sı oturuyorlardı. Karım bir gün: — Benimle bir iddiaya tutuşabilir misin? diye sordu. Hemen cevab verdim: — Tabii; derhal.. Karım anlattı; — Şu karşımızdaki ihtiyar kadının bahçesindeki erik ağacında ne güzel erikler olmuş. Duvardan bahçeye aX- layıp erik toplıyamazsın.... Bilirsin ki eskiden benimle birisi id- diaya kalkıştı mı hiç dayanamazdım. O zaman da ihtiyarım elimden gitti. Hemen cevab verdim: — Koparırım.. Hava kararınca duvardan bahçeye atladım. Fakat bu esnada üzerine bas- tığım bir taş yerinden çıkmış olacak- tı ki müthiş bir gürültü koptu. Birisi kolumdan yakaladı. Bu köşk- te oturan ihtiyar kadının kocası idi, Avaz avaz bağırıyordu: — Seni rezil... Seni utanmaz... Sen gecenin bu saatinde bu bahçeye ne maksadla girdin bakalım.. Yoksa karımamı göz koydun?.. O gece ihtiyar ev sahibi beni bas- tonile fena halde dövdü. Maamafih bu dayak hakkımda hayırlı oldu. Çün- kü bir daha kimse ile bahse tutuşma» ğa yemin ettim. (Bir yıcdız) Bütün neş'esile gülüyor Çünkü ağzında şiir kadar Güzel dişleri var! RADYOLIN 'En kısa zamanda size de aynı parlak neticeyi kazandırabilir, Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra “RADYOLİN pikadan olmak Üzere iki ieve yapabildi. << —— Kontrakt Briç Meşhur eller No. 9 4343 vwD103 #*ADI0 SARVO v8ö AR93 YARVT6 *vs5 «ap Şimal ve conub zonda, Kâğıdı veren: Cenub. Deklâirasyon Sistem Cenub Ga'b Şimal 1 ıv la 33100) bni 3v Pas iş Pas Pas 4) Büyük oyuna davettir. Bu deklâras- yon elde en aşağı üç buçuk onor Jevesi bulunduğunu gösterir. 4 Oyan Oyun: Dört kupa Kozcu: Cenub Bir çok masalarda garb, deklâre etmiş olduğu pikalardaki furşetzen dolayı ter- elhan karonun ikilisi ile oyunu aştı, Koz- cu bu kâğıdın rua yandan oynanmış ol- ması ümüdile karoya yerden boş verdi, tahmin hilâfına rua şarkta çıktı ve leve- yi kazandı, Şrak, ortağının kozundan en büyüğü olan onluyu geldi. Cenubun ruast alta alınmış oldu. Muliasım tara? pika- dan üç, karodan da bir eve alarak oyunu kurtardı, Şark Pas Pas m - Eritik; Kozcü ilk leveye yerden kâğıd vertceği zaman yapması lâzımgelen muhakeme şudur: Garbin çıktığı kâğrd: 4) Ya run yandandır. b) Ya boş dörtlü karonun dördünsüdür. ©) Veya teklen çıkmıştır. Eğer run yandan çıkmışsa elindeki va- leye' karşı yerden boş vermekle fazla bir leve kazanabilir. Fakat eğer run yandan değilse (ki ağlebi ihtimal budur. Çünkü deklâre edümiş bir koza karşı rua yan- dan kâğıd çıkmak üzule muhslfdir) yer- den boş vermekle rüaya leve kazandırmış olur. Şark el tutunca bittabi ortağının kozunu çıkar, netice itibarile bu hareket, muhasım tarafa pikadan Üç leve kazan- dırmış olur. | Oyunu ve partiyi emniyet altına almak billabi ekstra bir eve kazanmaktar da- hü mühimdir. Bu noktaya ve yukarıda- ki mühakemeye riayet ederek oynıyan oyuncular birinci Jevede yerden karonun asile leveyi tuttular. Muhasım taraftaki kazları çekip aldıktan sonra dört sağlam sinek levelerini yaptılar. Son iki sinek üzerine cenub İki pika ikarta etti. Mü- teakiben bir karo çeldi. Bu suretle mu- hasım (araf yalnız biri karodon ve birl BULMACAMIZ Soldan sağa 1 — Siyah bir böcek. 2 — Tuna nehrinde bir ada 3 — Memm Küçük fidan, lerbes fikirli — Sarma - Zoraki geri dönme. — Kokulu bir yaprak - Değnekten örme bahçe duvarı. Kadının. erkeği - Merkep, Vapır hademesi. Viranelik - Şart edatı, 10 — Cenub vilâyellerinden - erazisinden bir kısmı. Yukardan aşağı: 1 — Büyük taşlı yer - Tembih edatı, 2 — Düşmanlık - Sonuna I konursa Sarıklı hâkim olur, 3 — Başina A konursa bir Vekilimizin soyadı olur - Fakirelr. 4—Sonuna A konursa bir pamuk cinsi olur - Uzun hikâye, — Yoksul - Bedava. — Kırmızı - Zavallı, T — Gayri kanuni falzel, Yunan “ DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No, 25 Korsan kontardo, gemicileri bağlayup denize attıktan sonra Venediğe döndü, O gün arap tehlikesi baş gösterdi — Moğol tehlikesine karşı Papa (mukaddes harb) ilân etti Bütün Avrupa devletleri Macaristana yar- dımcı kuvvetler gönderdiler, Vene- dikten bir tek asker gitmedi. Maca- ristana yardım etmek, hiristiyanlık namına bir vazifedir. Bunu neden ihmal ediyorsunuz? Diyordu. Halbuki, Venedik şöval- yeleri Macaristanda Avrupadan gel- miş yardımcı bir kuvvetin mevcu- diyetine inanmıyorlardı. Kontardo, kardinala şu cevabi verdi: — Moğollar, Macaristanı dümdüz yaplılar, Kral (Belâ) yeni bir ordu ile Peşteyi zaplöderken, yanında Av- Tupadan gelmiş bir yardımcı yoktu. Macaristandan gelenlerin «mukaddes harb; den haberleri bile yok! Kardinal İstello bu cevabı alınca Kontardonun karşısında duramadı. Venedikten Romaya döndü. Kardinal İstello muvaffakıyetsizli- ğinin verdiği azab ve iztırabia hasta- lanarak yatağa düşmüştü. « Papa, kardinala; — Bir şey yapmadın, İstellol Bir avuç Cenevizliyi bile Bizanslılara saldırmağa muvaffak olamadın! Diyordu. Papa, Bizanslıların: «Biz her mil. etten çok daha hür yaşıyacağızl» sözünü duydukça sinirleniyor, Mi- haile söz geçiremediğine yanıyordu. Kardinal İstello bir gün Papaya: —- İmparator Mihailin tahtını de- virelim... Gibi bir fikri ileri sürerek, en kes- tirme yolun bü olduğunü söylemek» ten çekinmedi. z Papa “bu fikre yanaşamazdı. Sin- yor İtselloya ne peki, ne hayır dedi. Böylece aradan günler ve aylar ge çiyordu. “ Arab tehlikesi nasıl başgösterdi? Bir gün, kardinal «İstellos nun kulağına şöyle bir heber fısıldadılar: 4 Arablar, Bizansı muhasaraya hazırlanıyorlarmış!». Bizanslıları kırmak islemiyen ve kardinal İstello ile uzun zaman mü- cadele eden Kontardo osırada bir korsan gemisile adalara çıkmıştı. Kontardonun gemisinde İtalyanın tanınmış korsanları vardı. Bunlar bir kaç adaya uğradıktan sonra Me- sinaya gidecekler ve oraya İspanya- dan gelecek olan korsanlarla temas edeceklerdi. Kontardo Sicilyadan geçerken bir küçük yelkenliye rasladı. Bu yelken- liye nereden geldiğini sordu. Yelkenlinin kaptanı; — Arabislan sahillerinden geliyo- rum. Ç Deyince Kontardo merak etti. Kap- tanla uzunboylu konuştu. — Arabistan sahiilerine niçin git- tin? — Zengin bir adamı kaçırdım ora» Yel O devirde insan kaçakçılığı da en kârlı işlerin başında sayılabilirdi. Kantardo zeki bir adamdı: — Bu kaçırdığın adam, muhakkak bir Arabdı, değil mi? Diye sordu. Küçük yelkenlinin kaptanı: — Evet, dedi, yedi yıldanberi Na- polide esirmiş. Bir kadirganın for- saları arasında çalışmış. — Nasıl kaçırdın böyle bir esiri?... | — Gemiyi tamire çekmişlerdi. İçindekiler, forsalar Napoli tersane- sinde serbes dolaşıyordu. Bir gün — Akar - Biçim, — Tahsisat - Nota, 10 — Su taşması - Beynzia siyah aras. Geçen bulmacamızın halli; Beldan sağa: 1 — Hovardalık, 2 — Ebedi, Veto, $ — Masa, Katık, 4 — Zaro, 5 — Ezinti, 6 — Ray, İstek, 7 — İnek, Katar, 8 — Rimel, Zo, 9 — İş, Şatatat, 10 — Kepenek, Na. Yukarıdan : bu adam bana yaklaştı, kendisinin çok zengin bir Arab kabilesine men- sub olduğunu söyledi ve: «Beni Su- riye sahillerine kaçırırsan, sana ey- lâdlarının evlâdlarına yetişecek ka- dar para veririm, zengin olursunl> dedi. Kontardo güldü: — Sözünde durdu mu? büyük bir kabile şeyhinin oğlu imiş. Bana, vandlerinden fazla hediye ve para verdiler. — Şimdi Suriyeden geliyorsun de- mek? — Evet. — Arab korsanlarının sık sık de nizde göründüğünü söylüyorlar. Doğe ru mu? — Yalan değil. Ben bir Arab kör | © fezine girmiştim. O gece benim gek — diğimi duyan Arab korsanlarından bir çoğu körfeze geldi. Başımı çevir- diğim zaman etrafımda yirmdien fazla korsan gemisi gördüm, — Bunlar eskiden birbirlerile çar- pışmaktan baş kaldıramazlardı. De mek şimdi birleşmişler?... — Üç büyük kabilenin birbirile anlaştığını ve diğer korsanları da kendilerine bağlamağa çalıştıklarını öğrendim. — Bu hazırlığın hedefi neresi... Sormadın mı? — Sormağa lüzum yoktu. Herkes: «Bizansı zaptetmeğe gideceğiz!» di- yordu. Kontardâönun Venedikte duyduk- ları tahakkuk ediyordu. Demek ki Arablar ayaklanıyordu! Venedikli korsanın birdenbire göz leri döndü. Suriyeden gelen kaptan kendi adamıydı. Fakat, böyle küçük bir yelkenlinin Arabistan sahillerin- den bu kada: büyük bir servetle dö- nüşü, Kontardo için kaçırılmaz bir fırsattı. Küçük yelkenli yoluna devam et mek istedi. Kontardo adamlarına gizlice şu emri verdi: «— Küçük yelkenliyi soyalım. Bir yılda bile toplıyamıyacağımız pe raya bir anda kavuşmuş olacağız» Kontardonun gemisinde yüz yef- miş kişi vardı. Küçük yelkenlinin tayfası ise kaptanile beraber on iki kişiden ibaretti. Kontardo birdenbire kaplana: — Alçak, namussuz köpek, diye bağırdı, Napoliden kaçırdığın bir esi- rin senden hesabını osormuıyacakia” mu sanıyordun? Ve adamlarına seslendi: — Yakalayın şu melünu... Kaptanı yakaladılar. Kollarını bağlayıp ambara attılar. Kaptandan sonra kendisine karşı gelen üç gemi- ciyi de - birbirine bağlayıp - denize attılar. Küçük yelkenliyi araştırdı lar... Arabların verdiği altınları ve diğer kıymetli hediyeleri aldılar. Ge- miyi soyduktan sonra ateşleyip yak- tılar. Kontardo eline geçen bu fırsatı elbette kaçıramazdı. Bu suretle hem kolayca para vurmuş, hem de senâ- tonun gözüne girmek için güzel bir vesile bulmuştu. Vensdiğe dönünce: — İşte, Napoliden bir Arab esiri- halin kaptanı yakalayıp Diyecek. Ayni zamanda da Arab sahillerinde dönen entrikaları sent to âzalarına anlatacaktı. Arab tehlikesi, İtalyada bu hadi- se ile patlak vermiş sayılabilirdi. O güne kadar Venedikliler böyle bir tehlikenin mevcudiyetine inanmadık” tan başka, Arabların birleşeceğine de ihtimal vermiyorlardı. Oysa ki, Arabistan sahillerinde git tikçe büyüyen ve genişliyen bir kay- naşma vardı. Bu kaynaşmanın he defi aşağı yukarı anlaşılmıştı: Arab- lar Bizansı zaptetmek istiyordu: Hattâ bir Arab şeyhinin: «— Mihail Paleoloğ gibi küçük bir devletin kralına, Bizans gibi büyük bir lokmayı kaplıramayız!» Sözü Papanan ve senatonun ku laklarına kadar erişmişti. Kontardo bu tesadüften sonrâ, Mesinadan çabuk döndü. Venediğe geldi ve hadiseyi senato âzalarına ar)