9 Haziran 1938 AKŞAM Haftan ın vakaları Dök ve Düşes dö Vindsorun evlenmelerinin yıldönümü: Dük ve Düşes köpeklerile oynuyorlar, Hollivudda gevrek giilme müsaba- kasımda birinci, ikinci ve üçüncü. gelenler | lar için başka terbiyeye lüzum var. Perşembe müsahabeleri 4 Nerede bizim aldığımız terbiye ? Yazan: Selim Sırrı Tarcan Geçenlerde içtimai mevkii yüksek bir zat ile Ankara treninde konuşu” yorduk, Benim ötedenberi terbiye iş- lerine merak sardırdığımı bildiği için derdini yandı ve söze şöyle başladı: — Yeni yetişen gençleri nasıl bü- luyorsunuz? Beğeniyor musunuz? Dedikten sonra benim cevab ver- meme vakit bırakmadı : — Nafile, hiç birinin beş paralık kıymeti yok; hepsi de kendisini dev aynasında görüyor, Şımarık, küstah, kendini beğenmiş şeyler! Biz böyle yetişmedik, Biz büyüklerimizin ya nında ağız açamazdık. Koskoca deli- kanlı olmuştum, merhum pederden izin almadıkça şurdan şuraya gide- mezdim, Nerede bizim aldığımız ter- biye? Hele şükür lütfetti de siz ki yıllar- ca mekteplerde müfettişlik, hocalık, müdürlük ettiniz, sonra da Avrupayı karış, karış gezdiniz. Yeni n&sli be- ğeniyor musunuz? Ammaçok rica ederim .cdddi söyleyiniz, gençlik çok boş değil mi? Muhatabima kestirme bir cevapla kalbini kırmak istemedim ve onu İk- na yolunu tutarak kendisinden şu suali sordum: — Siz ilmin ilerlediğine inanıyor musunuz? — Evet pek tabii, inanıyorum. Öyleyse ilerliyen ilim insanların düşünüş ve daha umumi mâ- aşayış tarzını da değiştir. miştir. Sorarım size bizim çocuklu. Zumuzda sürat miyarı ne idi? Araba değil mi? Bir acele işimiz olsa bize ebeveynimiz, çabuk ol, geç kalırsan şuradan bir arabaya atisi derlerdi. Bugünün gençlerine böyle bir teklif- te bulunmak gülünç olur sanırım. Çünkü araba artık en yavaş giden | bir nakil vasıtası olmuştur. Bizim çocukluğumuzda saatte kırk kilometre giden trenleri hayretle gö- rüyorduk, şimdi trenler saatte yüz kırk kilometre gidiyor! Ya otomobii- | lere ne diyelim? 1895 de Parisle Bor- do arasında bir otomobil yarışı ol- muştu, Levassor bu mesafeyi saatte yirmi dört kilometre katederek birin- ci gelmiş, binlerce insan onu alkış- lamış ve el üstünde taşımıştı. 1935 de otomobiller saatte dört yüz seksen kilometre katediyor! Ya tayyarelere ne buyrulur? 1909 da bir tayyarenin Stokholmde havalan- dığını ve ancak yüz metre kadar yük- | selip yere indiğini ben de bütün şe- hir halkile alkışlamıştım. 1930 da ti- caret tayyareleri semanın en yüksek tabakalarında santte yüz altmış ki- | lometre süratle gidiyorlar. Bugün ise bu sürat saatte üç yüz kilometreyi | buldu? Bundan kırk sene evvel sesimizi komşuya zor işittirirken bugün dün- yanın dört köşesindeki insanlar -bir- birile konuşuyor, hattâ birbirinin yüzünü görüyor. Demek bugün artık zaman ve me safe mefhumu ortadan kalkmıştır. Bu şüratin, bu ih iterlemezitin in- ganların yaşayış tardı üzerine mes sir olması tabii değil midir? Bizim aldığımız terbiye araba devri için belki muvafıktı, fakat tayyare devri başka insanlar İstiyor. Başka insan- Pariste çıkan bir mecmuada 20 ın muharrirlerinden, edip- böyle bir sual sorduklarını görelim Eski terbiyenin sert inzibatının bu- günkü çocuklara tatbikine tarafdar | mısınız? Vaktile aldığınız terbiyeyi çocuklarınıza vermek İster misiniz? izin dikrinizce yarının çocuğu nasıl olmalıdır? Bu suale birçok tanınmış büyük adamların verdikleri cevapları o mec- mua neş Bakınız (Andr& Maw- rols) me cevab veriyor: <Bana kalırsa hayatın gidişini tan- zim eden (dissipline) disiplin her yaş ta lâzımdır. Disiplin! saadetin ve hür- riyetin nâzımıdır. Tabii ve zaruridir. Çocuklara yapılabilecek en büyük iyilik daha pek küçük yaşta kaide tahtında intizam ile yaşamağı onlar- da itiyad haline sokabilmektir. Henüz anasının memesini emen bir yavruya karşı gösterilen fazla müsa- maha, yirmi sene sobra onun genç ik hayatında fazla şiddete lüzum gösterir. Bu pek sevilen nevzada kar- şa annelerin biraz metin davranabil- mesi, ileride birçok sile facialarının önünü #lır. Müstebid bir yavrunun ağlayıp tepinmesine dayanamiyan analar, İleride dökülmesi melhuz olan göz yaşlarının önünü almış olurlar. Küçük yaşta alman ter neza- ket, samimiyet, doğruluk, fedakârlık itiyadları gençlikte insanı birçok fe- na tesirlerden muhafaza eden bir zırh gibidir. Yalnız çök dikkat edilmesi lâzım gelen nazik bir nokta vardır i bir âmir gibi hi et eden çoruk büyüdükçe samimi çehrelerini izhar etmeli ve işl Jâuba- liliğe dökmemek şartile çocuğun dos- tu olmalıdırlar. Unutmamalıdır ki çocuklar alı yedi yaşına kâdar Sizi muhtaç oldukları için severler, fakat on altı on yedi yaşında iken sizin on- Jara İhtiyacınız olduğunu takdir eder lerse severler, İşte bu takdir bir ter- biye işidir Evlâd sevgisi hiç bir vakit ebevey- ni zaafa düşürmemelidir. Fazla şef- kat, fazla düşkünlük onları şımartır ve müstebid yapar. Yavruya karsı çok gevşek davranmak ne kadar fe- na İse, çok seri olmak da o derere muzırdır, Gözlerini biran çocuğunun üstünden ayırmıyan, en küçük ku- surlarını bile mütemadiyen düzel ten, onu yap, bunu yap! diye daima ihtarda bulunan babalar ya çocuğu bunaltıp serseme çevirirler veya bu şiddetli emirler, bu bağırıp çağırma- Jar onlara tesir etmez olur ve bunu sizin âdetinizmiş gibi telâkki ederler. Herkes evlâdını adam olsun diye bir mektebe verir. Onun için yavru- ları hayat mücadelesine hazırlıyan ebeveynden ziyade mekte dır. Ben mekteplerin terbiye prensip- lerini o kadar beğenmiyorum. Çocuks ların gururuna fazla kıymet veriyor- lar, Onları hayat Savaşında ikinci derecede haizi ehemmiyet olan mu- vaffakıyetlere daha çok teşvik edi- yorlar. Hayat kavgasında en büyük rolü oynıyan karakterdir. Çocuğu derslerde birinci yapmadan evvel, sıhhatli, becerikli, atılgan, başarıcı, vazifeşinas, döstuna sadık, sözünün eri yapmağa çalışmalıdır, İşte bizim vaktile aldığımız terbiyede vücud- dan ziyade fikre kıymet verildiğini görmüştüm. Bizden sonraki nesiller- de kalakter terbiyesine daha çok kıy- met vermek, oyunla cimnastikir, sporla onların fikirleri gibi ahlâk ve bedenleri üzerinde işlendiğini görmeli arzusundayım.» Yarının çocuğu nasıl olacak veya nasl olmalıdır? Sualine (Berard Shaw) (Retour â Mathusalem) adlı eserinde pek güzel cevab veriyor ve şöyle diyor: 3,000 tarihinde çocukların dünyaya riyaziyeci, filozaf olark doğtcakları- mi fasavvur eilyorum Bu olmıyacak bir şey değlidir. Bugüne nisbetle bü- yük bir şey ifade etmez. Çünkü o dö- virde dünya bir kat daha mudil bir şekil alacak, Bugünkü dünyaya nisbetle biz ne İsek, o devrin dünya- sna göre onlar da o olacaklardır. Daha çok şey bilecek, daha çok Şey öğrenecektirler. Hayatın tecrübeleri- ne gelince onlar da bizim gibi yaşı- yarak bu dersleri alacaklardır.» Muhakkak olan bir şey varsaoda garb medeniyeti bir İnlülâle uğra- madıkça yarının çocuğ bügünün çocuğuna benzemi k. Nitekli günkü hiç benzen Kanaatimce zamanın süratle iler lediğine İnanmak ve çocuklarımıza dünün terbiyesini değil, yarın karşı- larına çıkacak müş Li yenecek on- ları sabırla, sebatla, muntazam bir sal ile hür bir te ile hayat sava- şma hazırlamaklığımız lâzımdır. Bi- 76 çocuklarımız benzemiyor diye ha- yıflanacak yerde, bize benzemedik- lerini görürsek sevinelim. Selim Sırrı Tarcan