şularınızda da yoksa sokakta her gün görürsünüz. Kedi sevimli ve işe ya- rar bir hayvandır. Evlerin kilerleri ne, yemek dolaplarına ârız olan İs releri yakalar ve bizi izaçeden ve bazı hastalıkların mikroplarını taşi- yan bu hay ları ortadan kaldırır, Kedi iyidir. Fakat, onun da fena lıkları vardır. Bir kere nankördür. Köpek gibi sadik değildir ve sonra kuduz hastalığına Kolay aşılanır ve bu hastalığı insanlara aşılayabilir. Kediyi seviniz, koruyunuz, fakat ona çok yaklaşmayınız. Onunla fazla dost olmayınız. Büyük kaplumbağaları nasıl yürütüyorlar Bazı yerlerde çok büyük kaplumba- galar vardır. Bunlar bir insanı bile ta- şıyabilirler. Fakat merak edilecek bir cihet vardır, Kaplumbağaya ata, eşeğe vurulduğu gibi kamçiyle vurulamaz. Bunlar nasıl yürütülür? İşte buna da bir çare vardır, Bir sopanın ucuna bir cima geçirirler ve kaplumbağanın ağ- zına doğru tutarlar. Kaplumbağa el. maya yetişeceğim diye yürür. Tabii © yürüdükçe elma da ilerliyeceği için elmaya yetişemez, yürümeğe devam &der, Küçük vücud koca kafa öyunu çok güzel bir oyundur. Mukavvalar alırsı- nuz. Bu mukavvalara başı sizin başınız kadar, fakat vücudü küçük resimler yaparsınız. Meselâ başı yemenili ihti- yar bir kadın resmi yahud başında takkesi bir ahçı resmi. Resmi yaptık» tan sonra resmin yüz kısmını makas- Benim babam çok güzel masallar bilir.. Arada sırada yanına giderim: — Baba bana bir masal anlatır mi- sın? derim, babam da anlatır. Dün gene canım masal dinlemek istedi, Babam odasında oturuyordu. — Baba, dedim, haydi bana bir ma» sal anlat ta dinliyeyim, Babam biran düşündü. — Buldum, dedi, anlatayim? Ve anlattı. «Bir gün bir hükümdar şehrin dı- şında gezerken bir bahçe görmüş. Bah- çenin içinde ağaçlar varmış. Bir ke- narından berrak bir dere şırıl şinl akıyormuş. Hükümdar bu bahçeyi çok beğenmiş. Vezirini çağırmış: — Bu bahçenin ortasına benim için bir köşk yaptır! demiş. Bu sırada ihtiyar bir kadın bahçe- ye girmiş. Hükümdara doğru yürü- müş: — Burada ne arıyorsun? demiş. Hükümdar sormuş: — Peki sen ne arıyorsun? — Bu bahçenin sahibi benim! — Öyleyse sana haber vereyim, ben bu bahçeyi satın alacağım, ortasına kendim için bir köşk yaptıracağım. Kadın boynunu bükmüş: — Senin hükümdar olduğunu gi- yinişinden anladım. Fakat bu bahçe bana kocamdan kalan birlefk hatıra- dır. Ben bunu satmam, Hükümdar kızmış; — Benden söylemesi, ister sat, ister satma! Benim gönlüm istedi. Buraya köşk yaptıracağım! Kocakarı cevap vermemiş. Ağlıya ağlıya kadının yanına gitmiş, Kadı iyi bir adammış. Kadın, derdini ka- dıya anlatmış: — Hele dur bir çaresini buluruz! demiş. Bir boş çuval almış, eşeğine binmiş dosdoğru hükümdarın almak istedi- ği bahçeye gitmiş. O sırada hüküm- dar da vezirile birlikte bahçeden çık- mak üzere imişler. Hükümdar kadıyı tanımış: — Neo kadı, buralarda ne işin var? Kadı eşeğinden inmiş, elinde boş Mart bilmecemizi kazananlar Mart bilmecemizde on lira ve beş lira kazanan küçük okuyucularımız. l la oyarsınız, Resmi bir masanın Üze- rinde tutar, kendiniz masanın arka- sına geçip resimde açtığınız delikten bakarsınız. Karşıda bulunanlar sizin yüzünüzü ve küçük vücudü görür kahkahayla gülerler. Hatta böyle re- | simler de çıkarttırabilirsiniz. — - Hükümdarı, demiş, izin verir- seniz şu ayağınızın bastığı yerden çu- valıma toprak doldurayım. Hükümdar; — Peki dotdur! Demiş, kadı çuvalını ağzına kadar toprakla doldurmuş. Sonra hüküm- dara dönmüş: — Sana zahmet ama hükümdar şu çuvalı kaldırıp eşeğime yükliyebilir misin? Hükümdar kadının bu teklifine de; — Pekil Diyerek çuvalı yerden kaldırmak istemiş. Fakat çuval çok ağır olduğu için kaldıramamış. — Kaldıramıyorum, ağir! Demiş, Kadı hükümdürın yüzüne FARE ve KAPAN Uyumuştu evde herkes, Duyulmuyordu hiç bir ses. Fare çıktı delikten, Bakındı etrafa hemen.. «Oh ne âlâ, yok kimseler» «Rahat rahat şimdi gezer» «Biraz tatlı, biraz börek,» «Bir parça da kabuk ekmeka «Bulur yerim, doyarım bens «Hiç kimseye görünmeden.» Dedi, fakat caydı o an, Kurmuşlardı yere kapan; İçinde pastırma vardı, Fare onu çok arardı. «Oh ne âlâ bu pastırma «Hemen mu yerdim âmman «Pastırmanın kabı fena;» «O kıyarmış bir çok Canala «Nice yiğit fareleri,» #Yakalamış diri diri;» «Bütün gece beklemişler» «Ertesi gün birer birer;» «Vermişler kedilere» «Hepsi ölmüş pek boş yeten «Ben vazğeçlim pastırmadana «Ölmek istemem bu zaman» Küçük fare böyle dedi. Korunmayı pek istedi, Sokulmadı biraz durdu. Sonradan yere oturdu. Düşündü çok derin derin, Bakınırken bitkin bitkin. Haydi dedi, koklayayım!» «Kokusuna ben doyayım» Kokladı, kakladı âlâ, olmasaydı bunda belâ. «Gider şimdi yerdim, fakat» Bir türlü etmedi rahat. Atmıştı bir adım daha, Yaklaşmıştı, aha aha. Dokunsaydı tutacaktır. Hemencecik yutacaktı.. Kendin! kaybetti o an, Atıldı yazık ki kapan Kapandı; zavallı fare Yakalanmıştı bir kere. Artık hiç kurtuluş yoktu. Oburluğun derdi çoktu. bakmış: — Sen bu bir çuval toprağı kaldırıp taşıyamadın, bu bahçeyi ihtiyar kar dının elinden zorla almanın günahı bu bir çuval toprak kadar değil, bu bahçenin bütün topraklarından da- ha ağırdır; onu nasıl taşıyacaksın? Hükümdar hâtâsını anlamış ve İhr tiyar kadının bahçesini almaktan vazgeçmiş. Ve ihtiyar kadına bir çok para verip gönlünü almış. > Masal hoşuma gitmişti. Babam bi- tirmesin devam etsin diyordum, O sur sunca sordum; « — Bit mi? Babam, gülerek yüzüme baktı, — Masalı beğendin mi ? Dedi, Cevab verdim: — Beğendim. — Peki niye beğendin? — Güzel de... Mademki güzel, mademki beğen din; öyleyse niçin güzel bulduğunu, niçin beğendiğini bana anlatı Anlattım? — Masal bir masaldır. Böyle şey olmamışlır, Fakat bundan şunu öğ- rTendim, — Neyi öğrendin. — Herkes kendi malının sahibidir. — Aferin oğlum, dedi bir daha 86- fere sana bir başka masal daha an- latırım. Bir daha sefere anlatacağı masalı ge- ne buraya yazarım, siz de okursunuz. 3, 4, 5, 3 üm «keyif» 6, 2, 3 üm «ge- çen bir gün» 1, 4,3, 7, 5 im «bol» 8, 4, 5im «hayvan ölüsü. 7,5im emlli bankalarımızdan biri., Bütünüm «öz dilimize kavuşturan usuldüre. -. Bilmecemizi doğru halledenlerden birinciye: 10, ikinciye 5, üçüncüye 3, dördüncüye, 2, beşinciye 1 lira; ayrıca 75 kariimize de güzel hediyeler verile- cektir. Çorabın Bizim giydiğimiz çoraplar çok eski- den yoktu. Ancak üç asır evvel icad edildi, Çorabın icadından evvel, çorapsız gezerlerdi. Daha sonraları zenginler çorap yerine kumaşları keserek dolak gibi sarmıya başladılar, Ve bundan sonrada kumaşi çorap biçiminde kesip dikerek kumaş çorap- lar icad edildi, İlk örme çorabı yapan bir Fransız- dı. İlk yaptığı bir çift çorabı krala he- diye etmişti. Kumaştan çorap yapıp satanlar, onun icadını kıskandılar Ve kralın uşağına çok pâra vererek onu çorabın ipliklerinden bir kaçını kes- meye kandırdılar. Uşak bu işi yaptı ve kral çorapları giyer giymez çorap- Jar söküldüler. Kral kızdı. Çorabı icad edeni memleketten kovdu. O da İngil- tereye gitti ve orada çorap yapmıya başladı. Çorap İngiltereden bütün dünyaya yayılmıştır. Şimdi halledilmiyen bir mesele vardır. Fransızlar Kendilerini çorü olan kız çocuk oyuncak süpürge, oyun» cak faraşla oynuyor, daha küçük er- kek çocuk tüzerleri harfli kutulardan kule yapmakla meşgul, Bir küçük te plâjda kumlarla oynuyor, Dünyanın en saki. gazetesi Demek oluyor ki Çinliler gazeteci- likte bütün dünyadaki devletlerden eskidirler, Ea Sesi bir kilometreden duyulan hayvan Resmini koy- duğumuz hayvan Amerikada bulu- nur. Bir fareden daha büyük de- ğildir. Böyle ol makla beraber sesi çok fazladır. Ba- ğırdığı zaman sesini bir kilometre uzaktan HD mümkündür. RES Si ». İngilizler de Ayni iddiadadırlar. Fakat acaba han- gisi haklı? İşin aslına bakarsanız, çorab Fransada icad edilmiştir, amma Fransızlar bu icadın kadrini bile- memişler. İçadlarını İngilizlerin elk lerine vermekle onlara «çorabı, biz icad ettik» demek hakkını da vermiş olmuyorlar mu? Dünyada daha buna benzemez ni- ce icadler bir ihanet yüzünden mah- yolmuş, nice mucidler icadlarını or- taya koyamamışlardır.