Tanınmış iki fransız muharriri Kılıçla düello etti Kolundan yaralanan Eduar Burde hem Bernştayna hem de eserlerine hakaret etmişti... tular, Jirarden yaralandı, Kar rel öldü. 1938 de Hen- ri Bernştayn ile Eduar (OBurde eedlerinin kabadayılığını ibya etmek #stediler Onlar da düello ettiler, Vu- rTuşma kılıçla oldu. Burdenin kolu bir- az çizildi. On dokuzuncu asrın sonlarına ka- dar düellolar ya siyasi sebeplerden do dardı, veya aşkla gözü kararanlar dü- ello ederlerdi. Yirminci asrın bu düellosu ise ede- biyatın doğurduğu bir hâdisedir. ... Vakanın kahramanları: 1 — Henri Bernştayn. Büyük harbe kadar Fran- sanır en şöhretli tiyatro müelliflerin- den bir genç. Fransız sahnesinde ken- dine has bir ekol yapmış sayılabilir. Adı beynelmilelleşmiş. Harp sonunda yeni bir şöhret yapmak istiyor. Ultra modem eserler yazmağa başlıyor; genç nesle meydan okuyor. Gelgele- lim yeni eserleri, eski eserleri kadar beğenilmiyor... 2 Eduar Burde, Harp sonu mü- eliflerinden. Tiyatro eserleri yazıyor. Fakat asıl şöhreti muharrirlikten xi- yade Idarecilikte. Komedi Fransezi avucunun içine alıyor... Bernştaynın, Komedi Fransezde bir eseri var: Jüdit. Bu eser ilk defa 1922 de Jlmraz tiyatrosunda temsil edildi, Emil Fabır geçen sene eseri Komedi Franseze kabul etti. Bundan sonra © çekildi, yerine Burde geldi... Eduar Burde Bü da ayrı bir edebi hidisedir, Ko- | medi Fransezi modemleştirme cere- yanı galebe çalınca, eski idareyi değiş- türdiler. Burde, Bati, Juve gibi gençler | sahneye koydurmıyacağım, Sebebini banca ile vuruş- | İ riayet etmediniz. Maarif vekâletine "Edebiyata Kiştirılani ! Bu evin bahçesinde vuruştular, nesi halinekoydular, İşte bu arada Bernştayn, Jüditin ne zaman oynanacağını anlamak isti- | yordu... Burde Bemştaynı bir hayli atlattıktan sonra nihayet bir tarih te- bit etti. Bundan sonra Benrştayı eserini oynatmaktan vaz geçti ve Bürdeye şu açık mektubu yazdı: «Siz Komedi Fransezde direktör bu- Tunduğunuz müddetçe ben eserimi izah edeyim: — Komedi Fransezin ba- şına geldiğiniz zaman biribirimizle dargındık, Senelerdenberi konuşmu- yorduk, Jüdit mart sonlarında, yani sizin geldiğinizden on beş gün sonra tem- sil edilecekti, bu kontratla mukarrer- di, Siz gelince konturatı bozdunuz, daha doğrusu yapılan bir kontrata şikâyet ettim. Bunun üzerine duru- munuzu değiştirdiniz, yeni bir mu- kavele imza ettik. Ne yazık ki bu mu- kaveleye de riayet etmediniz. Ben de artık Jüditi ve Jüditle beraber diğer | eserleri bu arada «Sır» ile «Boraoyıda geri alıyorum, «Hareket tarzınıza teessüf ederim. Biz bir müelliftiniz. Kalemi bıraktı- nuz, bir devlet müessesesinin başına geçtiniz ve ilk işiniz bir meslektaşını- xa kötü muamele etmek oldu. Bu si- sin oynadığınız rolü, seleflerinizden hiç biri oynamamıştır. Saygılarımı sunarım bay direktör.» ... Bernştayn bundan 27 sene evvel ge- ne Komedi Fransezi tehdid etmişi «İs- tediğimi yapmazsanız «Ben öldük- ten sonra...» eserimi geri alırım» de- mişti, Yirmi yedi sene evvel, Bernştaynin eserleri Komedi Fransez için oldukça kıymetliydi, Bu tehdidin yeri vardı. Fakat bugün artık «Borasya rağbet kalmamıştır. 1922 de temsil edilip be- genilmiyen Jüditin ise 1938 de rağbet göreceği de şüphelidir. Bir türlü eskidiğini kabul etmeyip, Fransız tiyatrosuna hâkimim vehmi- ni taşıyan bir müellifin bu kuru teh- didi neye yarar?.. Burdo gibi bir tiyat- To adamı da böyle bir tehdide kulak asar mıl Eduar Burde kulak asmadı amma, haklakti de açıktan «çığa söyledi Bernşta; gu cevabı verdi; Gazete fotografçıları pusuda... — Eserlerinizi geri almak hak» kınızdır. Esasen «Sır» ile «Bora» oynana oynana pörsüdü, Tağ* betten düştü. Ben de bunu göz önünde tutarak artık o sahneyâa koymuyorum. 3 Komedi Fran- seze gelince: O bugüne (Okadar «Ben öldükten & sonra...» Sız ya- VE şadı bundan 8oh > ra da «Sıre Ve «Boransız yaşıya- Mimi Mika caktır, «Şimdi hareket tarzıma teessüf et- menize gelelim. Bana teessüf ediyor- sunuz ve seleflerimden hiç birinin böy- | le bir rol oynamadığını yazıyorsunuz. «Hata ediyorsunuz, o Kelimelerimi tartarak söylüyorum: Siz hiç kimse- nin tarzı hareketini takdir veya teh- zil edecek kabiliyette bir insan değil- siniz, hele benim tarzı hareketimi teh- zil veya takdir kabiliyetinden tama mile mahrumsunuz. «Bu neşriyatı «Jüdit» üzerine hal kın tecessilsünü celbetmek için yapt” | Kınızı da biliyorum amma, beyhude zahmet ettiniz. Jüdit temsil edilmi- yecek, edilmesi de kimsenin umurun- da olmıyacaktır, 1836 da Emil dö Jirarden siyasi ma» | kaleler yazan Karrel için: «Dürüst ve namuslu bir adam olduğunda şüp- hem var» demişti. Bu söz üzerine Kar- rel tabancaya sarılmıştı. 1938 de Burde meşhur bir muhar- ririn meşhur eserleri hakkında kısar ca şı hükmü verdi: eKiymetli ol duklarında şüphem var; Bemiştayn kılıca sarıldı. ... Düello hâdisesinin başlangıcını fil- me alalım: 20 mayis 1938: Sabah saat 5 — Bay Bermnştaynın evinin önü. Gazete- ciler, fotoğrafcilar, sinemacılar ve bir de radyo kamyonu, Elli kadar otomo- bil... Amma müellifin kapısı açılmı. yor, Mi (Devamı 8 inci sahifede) | kapanlar, yağmurdan Yazan: Sermeğ Muhtar Alus — Sahife 7 Tetrika No, 77 İNANEMOLLA O gün yobazlar caddeleri tekbirlere, | açtırttım, bunları çıkarttım, Bilin ba- tehlillere, nidalara boğarlarken, vala geçenlerin en hararetlisi o olmuştu. Siyasetten tutturanı; Moskof elçisi- nin İstanbula 30. bin Kazak neferi getirteceğini, halkı kırdıracağını, hi- lâfetpenahın mi nücum ve ıstırlaba kurban giderek bunlara rzadade ol- duğunu söyliyen hocafenği.. Odadaki koltuklarda üç erkek daha var; Kurban Oseb, Arab Tayfur, Asal... Kurban Oseb, o zamanki İstanbu- Tun en meşhur mukalildi, komiğidir. Gece gündüz vükelâların, paşaların meclisinde... O kadar şen, alaycı, şakacı ki şakası kimseye batmıyor. Buluttan en nem bahsedilirken (bana ördek dedin) diye ayaklanacak- Jar, mintarafillâh bu adama karşı ku- erle bile son derecede Ne numaraları var, ne numaraları... 'Tuhaf tuhaf hikâyeler mi dersin, yük- sek kimselerin tapıtıpına taklidlerini mi istersin; bıyıklarını ağzına soka- rak, yüz göz buruşturarak, surat de- Biştirmeler mi? (Vanterlok) luk deni- len karnının içinden konuşmalar mı? Hayvan sesleri çıkarmak, kuşlar gibi ötmek, hokkabazlıklar yapmak. Onu kolay kolay ele geçirmek her- kese nasib değlld!.. Boş günü getesi İ yok ki, mutlaka büyüklerin birinde, Baniyen nazlı; canı isterse gidiyor, istemezse (hastayım) diyip atlatıveri- yor. Yakından tanımadığı kimselere, torba dolusu lira alacağını bilse, baş çevirip yürüyüveriyor. Molla bey alargada durarak, hurucu evvelâ Süleymaniyede Tiryaki çarşi- sındaki kahvelerin birinden, sonra Beyazıddaki Karamanlı Sarafimin kı- raathanesinden, daha sonr& Mahmu- diye caddesindeki bir dükkân odasin- dan takib etmişti. Hareketin muvaffakıyetle netlce- lenmesini, sadrazam ve şeyhislâmın tekerlenmesini görünce, softa kalaba- lığının en ön saflarında bulunan Asa- ıyı çağırtmıştı. Kulağını bükmüş, saraya adam koşturtup Eşrefe de haber salmıştı... O gece felekten bir gece daha çalacak- Jar... İşte Saraylının Nişancadaki evinin misafir odasında, baş sedirde, Molla beyin yanındaki de Pembetendi. Mu- bafızı Arab 'Tayfuru yanına alıp dâ- vete icabet etmişti. İçkiler içi heyler biribi Tarandil hanım hem sakilikte, hem de kâh ondan kâh bundan, sazların çeşidini gıygıylatmada, zımbırdatma- da, Kendi nümunelik olmak üzere yos- maların hepsi san derecede süslü... Arkalarında kısa kollu, açik yakalı ipek fistanlar, Gerdanlar, sineler, kol- lar meydanda; elmaslar içindeler, İçki sarmağa başlamış, hepsi de 48- re serpe... Kolan gibi saçları dökmüş“ ler, açılıp saçılmışlar, itişerek kakışa- rak şakalaşıyorlar. Keman, tanbur, ud, kanun taksim geçerken, gazeller, maniler okunur- ken, boş kalanlar cıwicıwl (el elüs- tünde), (tenten), (masana) oyunla- rındayken: «—— Ben kama bastım!.. — Affetmişsin onu, ebe sensin!.. — Hadi şunu altı okkalık edelim! — Ne duruyoruz, kalkın kizlar!.. Ebeyi kollarından, bacaklarından yakalar yakalamaz, çekişe çekişe, ba- ğırtlar çığırtılarla odanın içinde dört döndürmedeler. Ne dersiniz, Molla bey de o tarafla- ra karşı atfınazar yok. Eşrelin yanıbaşında... Keyfi keyif, neşesi neşe; bülbül gibi şakrıyor, du- du gibi ötüyor, fakat keyfi, neşesi, bülbüllüğü, duduluğu hep Pembeye | müteveccih — İşbu çengüçagune, şevkutarab, işinuş senin nam ve şerefine Pembe- adenuş ol, keyfe er, mahmur- Je elmastır dik kayım bunlar kimden yadigâr? Bir poz alarak kadehleri uzattı: — İşte sultan Mecid efendimizin kullandığı bâde-kadehleri!,, Buyrun bunlarla için, tehnetmekâna rahmet okuyun!.. Molla bey, kutnu kâpli minderden aşağı kendini akdi: — Kıblei şerif, Beytullâh ne taraf ta? Sinan efendi kösteğindeki kıblenü- masına bakıp gösterirken, Asalı ayak- landı — Sinancığıun kıblenüman bo; o cihet Kumkapının çöp iskelesi. Kurban Oşeb, bir tekerleme yaptı: — Allahın evini mi soroo gök Allahın mekânı; ist na dön Molla beyim! Göbekli, duvardaki resim çe: nin karşısında, Otellonun Desdeme- nayı yatağında boğuşunu gösteren taş basması levhanın önünde, secde- ye vardı: Validi macidim, Rumeli sudurun dan Hacleti efendi cennetkarinin ve- ilyünnaamı, otuz birinci padişah âli osman Abdülmecid hanın ruhu pür fütuhuna lilâhilfetiha!.. Kurban Oseb, taklidli ne (1) girişli: Bir gün, köprüden Boğaziçi na binip, yan kamaraya girip, B derede bilmem kime mi l muş. Vapur Beşiktaş * şınca bir de baksın ki musahibi Haşim ağa dalıyor kamar Kurban etekli y — Nevazilim var kapa pencereleri, sonra otur kırmızı kulak!,. emrini ver- dikten sonra hemen. horultuda, leş gibi uykuda... Deli uykululardan. Mut- tasıl sağa sola dönmede; kollarını ba- caklarını oradan oraya atmada; Sw yıklayış ta tamam Arab geliyor geliyor, bunun üstüne yükleniyor; suratı boynunda, Kıpır- danmak, kalkmak mı? Ne müm- kün, uyanıverirse, öfkesinden gemi- yi batırmağa kadar varır, Oseb efendi ezile büzüle, sıcaktan ter döke döke, eriyecek haldeyken 'va- pur Rumelihisarına yanaşıyor. Teşri- fatli divanı hümayun, zürefadan Ah- med Siret bey kamaraya giriyor, Kur- ban, yerinde: — Kusura bakma, beyciğim, diyor. Kulak dibime sülük tuttum!.. Bit hikâyesi daha: Bu sefer de, hatırlı zatlardan birile ve O gece Âlem yapmak üzere, Paşali- manındaki yalıya gidiyorlarmış. Üskü- dar vapurunun güvertesinde oturur- Jarken o zat: — Şuracıkta bir tuhaflık yapıver!.. demiş, Kurban Oseb düşünürken, ileriki kanepelerde oturan biri gözüne ilişmiş, Elinde koca bir üvez hevengi var. Kurban, hemen fesini keleşlef gibi kulaklarına çekip, bıyıklarını aşağı sarkıtıp, ceketini de çıkarıp adamın yanına gitmiş; boynunu bükmüş; — Ktfendi birader bana bir üvez verir misin, pek imrendim!., Üvezi yiyerek gelip yerine oturduk- tan sonra fesi düzelterek, bıyıklarını burarak, cekeli giyerek haydi gene hevenkliye, Değişik sesle: Bana bir tane lütfeder misiniz beyim, üvezi pek severim!., Adam bir tane daha vermiş... Ar- dından, bıyıklar ağızda, pardösü sırt- ta, bir daha oraya. Rum ağzile isteme- de... Böylece mütemadiyen çehre, kılık, ses değiştirerek üvez isterken adam- cağız: — Bu vapurda bu cenabetin ne çok meraklısı varmış!. deyip hevengi de- nize fırlatımış. Kurban Oseb, bu kabilden bir iki hi- kâye daha geçtikten sonra başka tak- Mdlere de girişti. Fesinin altını kıvırıp şapkaya ben- zeterek, Rus elçisinin Babiâliye gelişi, sakit sadrazamın taklak kıla kıla kar-