SARAY ve BABLÂLİNİN İç YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, ikübas hakkı mahfuzdur Tefrika No, 143 4 Kâmil paşanın sukutundan sonra cidal bitmedi, şiddetlendi (Bu keşmekeşin devlet ve millete neye mal olduğunu ve o sirada ifşasın- da siyasi mahzur görülen mühim me- selelerin neden ibaret bulunduğunu aliyen mâni zail oldukta vazıh delil- lerle neşredeceğim. EfKârdaki galeya- nın zevaline intizareri.. ilânını tehir eylediğim izahnamenin neşrinde si- yasi mahzur görülmiyeft kadarını işte yazıyorum.) yolunda beyanat ile baş- lamıştı. Kâmil paşa büyük kilan Hammer tarihinden ihtisar ettiği siyasi tarihi- ni yazarken Osmanlı devletinde siya- sİ sırların ecnebilerce Babıâliden ve saraydan ne kadar kolaylıkla öğrenil- diğini görmemek ve anlamamak ka- bil olamazdı. Elçilerle müzakere etti- gi o mühim meselelerde Avrupa gaze- telerine hemen günü gününe geçmi- yen hangi noktalar kalıyordu? Kâmil paşa meclise gönderdiği tez- kerelerinde bu siyasi meseleler hak- kında izahat vermek vatan menfat- lerine mazarrat vereceğini beyan ey- lemişli. İzahnamesinde ise (cumarte- si günü Rus elçisi Bulgaristan mese- lesi için müzakereye gelecekti. Bunun için gidemedim.) diyor. Bu halde bu mülâkat saatinden ev- vel ve olamazsa sonra pekâlâ meclise gidebilirdi, Anlaşılamıyan nokta onun meclise gitmemek yolunda gösterdiği Mmattır. Her meşruti hükümette oldu- ğu gibi o da meclise giderek sorulan suallerde o gün kendisince İfşasında mahzur gördüğü noktalar hakkında izahat vermeği muvafik bulmadığını söyliyebilirdi. Kâmil paşa o günlerde mebuslara ifşasında siyasi mahzur görüp izalına- mesinde de meydana koyamadığı es- rarı kendisile birlikte mezara götür- müştür! Yalnız Süleyman Nazif bey (Yıkılan müessese) risalesinde Kâmil paşanın Rıza paşa yerine Nâzım paşayı getir- mek istemesinin sebep ve hikmeti hak- kında bize dikkate şayan şu malümatı veriyor: (Sadrı sabık - Kâmil paşa - infisa- İlinden sönra bir müddet süküt etmiş- ti. Bir gün beni Nişantaşında müste- tiren mukim bulunduğu Rifat paşa konağına davet etti. Her vakit husus misafirlerini kabul ettiği küçük oda- da idi. Masanın üstünde bulunan uzun- ca bir müsevedde ile buna melfuf iki zarfı bana uzatarak okumamı emret- ti, Müsveddeyi paşa bizzat kaleme al- mıştı İtiraf ederim ki resmi ve siyasi kitabet noktasından bir şaheserdi. Har- biye Nazırının tebdili sebebi bu lâyi- hada izah ve merbut iki zarfın ihtiva ettiği evrak ile tevsik edilmişti. Kâmil paşa (Ricalülgayb) namını verdiği İttihatçıların müdahalesinden hem vakur, hem zarif birlisan ile şikâ- yet ettikten sonra Harbiye Nezaretine Nüzım paşayı niçin getirdiğini hülâ- seten şöyle anlatıyordu: Bağteten istiklâlini ilân ediveren Bulgaristanla icrası derdest müzake- relerde devletin hâkimiyet hakkını mü- dafaa için harbi göze aldırmak icap ederse ordunun ne kadar hazır ve ne derecede fedakârlık göstermeğe kadir bulunduğunu Harbiye Nazırı ile Edir- nedeki ikinci ordu kumandanından ayrı, ayrı tahriren sormuş. Harbiye Nazırı Riza paşa istibdad devrinin uyuşturduğu' ikinci orduyu harbe hazırlamak için daha bir müd- det çalışılmasına ihtiyaç bulunduğu- nu bir dereceye kadar mufassal, fakat pek ziyade makul ve müdellel surette bildiriyor, ikinci ordu kumandanı Nâ- zım paşa ise idaresi altındaki asker kuvvetinin Bulgaristana karşı yalnız tedafül değil, tecavüzi harekete de muktedir bulunduğunu temin ile ve her mes'uliyeti kendi uhdesine alarak sadrazamı hemen harpilân etmeğe teşvik ediyordu. Niçin gizliyeyim: Saf nazarım ö nünde o gün Nâzım paşa bir kat daha yükselmiş ve büyümüş idi; Nâzım pa- şa bir dâhi idi; Napolyon gibi, belki ondan büyük bir dâhi Rıza paşanın meklep sıralarında öğrendiği harp fenninin fevkinde Nâzım paşanın bir plânı olacağı pek tabii idi. Paşa bu plü- nile (Sofya şehrini) (Ayasofya) camisi- ne İlhak edecekti, (0) - İşte Kümli paşa Nâzım paşayı bu ka- badayı dehasından istifade için hesabi Rıza paşanın yerine Harbiye Nazır nasbettirmiş. Nişantaşındaki Rifat paşa konağın- dan Kadıköyündeki haneme kadar Nâzım paşanın tedafül ve taarruzi ta- ahhüdlerine hayran ola, ola geldim. Dördüncü ordu müşirliği uhtesinde bulunan Abdullah paşa birkaç ay ev- vel Erzincandan gelmişti. Bir gün son- ra gazetelerin neşredeceği Kâmil paşa izahnamesini buna merbut iki resmi tahrirat ile beraber paşaya hikâye et- tim. Hayret ve biraz da hiddetle: — Ne halteder Nâzun! Ben maiyeti seniye erkânı harbiyesinden ayrılalı | ancak üç, beş ay oldu. Ordu namına hiç birşey yoktur. Birkaç sene ciddiyet- le çalışılmadan Bulgaristanla harbe gi- rilirse mağlübiyet muhakkak... dedi. Ben o zaman Abdullah paşanın vak- tile Harbiye mektebi sıralarında tahsil ve Golç paşanın muavinliğinde ikmal etmiş olduğu fenni harbin de fevkinde birşey görüyordum: Nâzım paşanın dehâsı!...) İnsan bu satırları okuyunca Kâmil paşanın Rıza ve Nâzım paşaların aske- ri fikir ve mütalâalarından birini ter- cih hususunda kendisini hakem, hem kimseye danışmıyacak kadar mutlak bir askeri hakem görmesine; bunun için nefsinde bir hak ve salâhiyet zuum- etmesine şaşmamak kabil olamıyor! (Kâmil paşanın gene iktidar mer- kiinde bulunduğu sıtada, Balkan har- binde. Nâzım paşa kendi dehâsın- dan (!) doğmuş plânını tatbike koydu. Akibeti ne acı bir makhuriyet oldu!) Kâmil paşanın infisalinin ilk günle- rinde süküt etmesinde kendi hesabı- na hakkı varmış! Süleyman Nazif bey bu ifşaatta bu- lunmasaydı Kâmil paşayı Harbiye Na- zırını tebdile sevkeden sebebi öğrene- miyecektik; bu da kalblerde Kâmil pa- şanın bu tebdil meselesinde mübrem bir sebebe istinat ettiği yolunda dalmi bir şüphe bırakacaktı! Kâmil paşanın meydana koymaktan çekindiğini beyan ettiği diğer sırları da buna benziyor idise bu meselede ve- rilecek hüküm hiç de lehine çıkamaz! İttihad ve Terakki cemiyeti bu defa- ki kabineye nâfiz azasından yainız Ad- liye Nazırı Manyasizade Refik beyi it- hal etti. Hükümet başına gene ihtilâ- M yapanların kabinesi geçmedi, İttihat ve Terakki cemiyeti hâlâ hü- kümeti doğrudan doğruya kendi eline almaktan çökiniyordu. Valanı evvelce istibdattan, şimdide diktatörlükten kurtarmış olmağı kendisi için kâfi ad- dediyordu. Hâlâ hükümet idaresi yo- lunda kendisine bir program tanzim etmemişti! Kâmil paşa iktidar mevkiinden is- kat edildikten sonra muvafık, muhalif gazeteler arasında münakaşalar şid- detlendikçe şiddetleniyordu. Cidal bit- memiş, bilâkis daha ziyade alevlenmiş, genişlemiş idi, Evvelce o kadar tebcil edilen İttihad ve Terakki cemiyeti, cemiyeti mukadde- se, aleyhinde şimdi kinler, husumetler alabildiğine ortaya dökülüyordu. Ağızlara vurulmuş kilidler açılınca gazeteler biribirini didiklemeği büyük marifet saymakta idiler. Kafalar kızış- muşta, Avrupada bir müddet riyaset ettiği İttihad ve Terakki cemiyetine âza ola- rak bile kabul edilmemiş olmak nefsl- ne pek ağır gelmiş olan Murad bey (Tatlı emeller ve acı hakikatler) eserin- de İsmail Mahir paşanın katlinden son- ra yazdığı şiddetli bendlerden dolayı Manastırın (Neyyiri Hakikat) gazete- sinden (Ya susarsınız! Yahut susturu- Tursunuz) diye mukabele gördüğünü ve (Kızıl balta) (Mahkemei kübrayı millet) damgalı tehdidnameler aldığı- ni yazıyor. (Arkası var) Bursa tütünleri Satış hararetlidir, elde pek az mal kaldı Bursa 25 (Akşam) — Bu seneki tütün mahsulünün ambarlanmasi bitmek üzeredir. Şimdiye kadar ida- re ambarlarına getirilen iki milyon yedi yüz bin kilo tütünden iki mik yon üç yüz bin kilosu inhisar idare- sile diğer firmalar tarafından tama- milş satın alınmıştır. Geriye pek az tülün kalmıştır. M. Kemalpaşa, Ka- racabey, Gemlik ve Orhangazi kaza- larındaki tütünlerin hepsi satılmıştır. İnegöl ve Yenişehir kazalarında da iki yüz bin'kilö Kadar tütün kalmış- tır. Bunların da önümüzdeki hafta içinde tamamen © elden çıkarılacağı umulmaktâdır. Mübayâa vaziyeti hararetini - mu- hafaza etmektedir. Piyasa, bidayet- tenberi hormal gitmiş ve bunda İn- hisar idaresinin hüzım rol oynaması pek ziyade âmil olmuştur. .Fiatler, müstahsil memnun edecek bir seyir takib etmiştir. Erzincan orta ortaokulu Yeni paviyonun inşasına başlandı Erzincan (Akşam) < Sivil ortaokul, binasının darlığı yüzünden iki sene- denberi çift tedrisatla idare edilmek- te idi, Bunun için okul binasının ya- nına birkaç paviyon yapılarak geniş- letilmesi düşünülmüştü, Bu husus İ mekteb idaresi tarafından Kültür ba- | kanlığına arzedilmiş ve bazi arsaların | istimlâkile yapılacak paviyonlar için tahsisat istenmişti. -Bu İlâvelerin in- şasi için otuz bin liralık bir proje ya- pılmış olduğundan 937 mali yılında mevcut beş bin lira tahsisatın sarfile ilk paviyonun yapılmasına başlanmış- tır. Geçen gün bu paviyonun temel at- ma töreni yapılmış vali B. Fahri Özen temelin harcına elile malayı sürmüş: tür. Merasimde memur ve subayları- muzla büyük rütbeli komutanlarımız da hazır bulunmuşlardır. Davetlilere okul tarafından çay pasta İkram edil miştir. — — > 9 uncu işletmede tenzilâtlı tarife Devlet Demiryolları dokuzuncu iş- letme müdürlüğü marşandiz trenle- riiçin tatbik etmekte olduğu yeni ten- zilâtlı tarifeyi, Edirneye giderken Yu- nan topraklarından geçen 33 kilo- metrelik demiryoluna teşmile de muvaffak olmuştur, © Yunan şimendifer o kumpanyasile yapılan müzakereler neticesinde Yu- nanlılar bu hatta marşandiz trenleri- ne mahsus olmak üzere yüzde 35 ten- zilâtı kabul etmişlerdir. Bostanlar teftiş ediliyor Yaz mevsimi münasebetile şehir için- de ve civarındaki bostanların sıhhi bakımdan teftiş edilmeleri emredil- miştir. Sıhhi şartları haiz olmıyan bostanların mahsulü imha edilecektir. Jiletle kalem açarken ar- kadaşını yaraladı Üsküdarda oturan Süleyman adın- da bir çocuk jiletle kalem açarken eli boşa gitmiş, bu sırada jilet karşı- sında duran on iki yaşında İhsanın dizine rasgelerek kesmiştir. Polis, İhsanı tedavi altına almış, Süleyman hakkında icab eden kanu- ME piiipir Üç kadınla bir erkek biribirini döğdü Kasımpaşada Şadiye, Hadiye, Lüt- fiye isimlerinde üç kadınla Taceddin isminde bir erkek biribirlerile müna- zaaya girişmişler, bu münazaa, hep- sinin biribirini döğmesile neticelen- miştir, Polis dördünü de yakalıyarak mahkemeye vermiştir. Üç kişi peynirden zehirlendi Gülbaba isimli bir deniz motörile Gemlikten İstanbula gelmekte olan tayfadan İsmail, Hüseyin ve Muhar- rem, Gemlikte seyyar bir peynirciden aldıkları peyniri yerlerken Zehirlen- mişlerdir. Üç tayfa, evca ve izlirap içinde İstanbulu bulabilmişler, buraya gelir gelmez, polis işe elkoymuş, üçü de Cerrahpaşa hastanesine yatırılmış- tır. Zabıta, meçhul peynircinin hüvi- yetini aydınlatmağa çalışmaktadır. DİŞİ KORSAN Tariht Deniz Romanı Yazan: İskender P. Sertelli,,, Teirika No. 8 İmparatorun mabeyincisi “ Allahın kızı ,, nı sevmeğe başlamıştı. Onu celladın — Etrafınızdaki generallerin ârâ- sında Anivasi görmüyorum, haşmet- maab.... Niçin? Mihall başını çevirmeden cevab verdi; — O; rahatsızdır. İznikte istiraha- te çekildi. Kendisini nereden tanı- yorsun? — Adını duydum, — Tuhaf şey! Sen - onun zevcesi olacak değil miydin? — Hayır... O, beni almak istedi. Fakat, «göklerin hâkimi; müsaade etmedi... — Anivas bana yalan söylemiş de- — Size benden mi bâhsetmişti, Haşmetmaab? © — Evet. Çok yakında birleşeceği- Bizi söylemişti... — Anivas övünmüş olmalı... Ben kendisine böyle bir söz vermedim. — O halde gökten yere niçin in- din? — Fanileri yakından görmek me- rakına düşmüştüm, Babam, yere in- meme müsaade etti. - Gök yüzünden inerken, Bizansi tercih edişinin sebebi nedir? — Beni buraya bir tesadüf in- dirdi. Bizansta ölmüş bir köylünün ruhuna raslamıştım. Bu adamı çok mesud gördüm. Kendisine: — Hayatta hiç iztırab çekmedin mi? diye sordum. Köylü bana: — Bizanslılar iztırabı tanımazlar, Biz dalma mesud doğar, mesud ya- şar ve mesud ölürüz, dedi. Bu me- kendini tanı- sud doğan, mesud yaşıyan ve mesud ölen insanları yakından görmek is- tedim. İmparator dudağının ucile gülüm- “sedi. Ateş üstünden atlıyarak o koşuşan genç kızları gösterdi: — İşte, iztırab görmedeli yaşıyan mesud mahlüklar... Hükümdarın öbür yanında otu- ran Dâfne'nin canı sikılmağa başla- mıştı. Mihail mütemadiyen Fida ile konuşuyordu. Güzel Dafne bunu hazmedemezdi. Dafnenin, hükümdara yakılması- nı tavsiye ettiği kadın neden bu ka- dar iltifat görüyordu? Mihall, gözdesi Dafnenin canı si- kıldığını seziyordu. Bir müddet sonra imparator kalk- tı, dairesine gitti ve balkondan ayrı- lırken, Pidaya: » — Haydi, git yal! Bundan sonra «günahkârların raks» Obaşlıyacak. Onları, senin gibi gökten yeni inmiş bir mahlükun seyretmesi doğru ol- maz, Diyerek çekildi. İmparatorun zev- cesi o yıl İznikte oturuyordu. Mihail esasen fazla kadın düşkünü değildi. O daha çok akınlardan, harblerden zevk alan bir askerdi. Sarayında bir çok cariyeler vardı. Fakat Mihal bunlardan ancak ikisile düşüp kak kardı. Bu kadınlardan biri Dafne, öteki de Venedikli bir esire idi, Şim- di hükümdarın yanında yeni bir ka- dın daha görüyorlardı; Fida... Fakat, hiç kimse bilmiyordu ki, Fidanın âkibeti çok karanlıktı. İm- parator onunla yalnız olarak kala- mazdı. Fida imparator için tehlikeli bir kadındı. Esrarengiz bir kadındı. (Göklerin kızı) nm elbette birgün esrarı meydana çıkacaktı. Fida odasına döndüğü zaman çok düşünceliydi. Şimdi Anivastan da- ha büyük bir adamın, Bizans impa- ratorunun sarayında bulunuyordu. Bizansın içyüzünü anlamka için bundan daha iyi bir fırsat bulamaz- dı. Artık Fidanın bir casus olduğuna katiyetle hükmedilebilirdi. O, Ani- vasla münasebetini inkâr etmişti. Şimdi Mihail de şüphe ve tereddüd içinde bocalıyordu. O gece mabeyin- cisi Periklis; elinden kurtararacaktı | — Haşmetmaab! dedi - kulunuz onu general Anivasın evinde gördüm ve kendisile bir kumaşçı taciri sila tile konuştum. Oraya girerken kıya- fetimi değiştirmiştim, Fida beni bu- rada tanıyamadı. Fakat, müsaade ederseniz, ben ona kendimi tanıtı- rım! İmparator müsaade etti. Perikliş © gece Fidanın arkasından yürüdü: — Seninle görüşmek istiyorum, Fida! Daha yatmak için vakit erken- dir. Dedi. Fidanın peşinden odasına girdi. Fida, daima soğukkanlı görünen ve yüzü nadiren gülen eliddi tavırlı bir kadındı. Saraydaki kadınların en güzeli olduğu halde hiç kimsenin kendisine âşık olmasına meydan vo cesaret vermiyecek kadar ağırbaşlıy- dı. İmparatorun mabeyincisi onun- Ja ne konuşabilirdi? Genç kadın, Periklisin yüzüne ba- karak; — Sizi dinliyorum, dedi, ne söyle- mek İstiyorsunuz bana? Periklis gözlerini yere indirdi: — Biraz önce sizinle gizli görüş- mek üzere saraya gelen bir kumaş taciri dışarda bekliyor! “Müsaade ederseniz, onu alıp getireyim odanı- 2a.. Fida birdenbire şaşaladı: — Ben böyle bir adam tanımıyo- rum. Fakat, sizce bir mahzur yoksa gelsin de göreyim. Periklis: — İstediğinizle görüşebilirsiniz! Diyerek süratle dışarı çıktı. Bir başka odaya girerek çarçabuk «ku- maş taciri» kılığına girdi. Ve koluna bir kumaş bohçası alarak biraz son- ra Fidanın odasına dönd. Periklisi tanımak kabil değildi. Fida; — Buraya neden ve nasıl gelebil- din? Diyerek tüccarın yanına sokuldu. Konuşmağa başladılar: — Ben size saraya serbesçe gırıp çıktığımı söylemiştim. İşte şimdi bu- rada da sizi görmeğe geldim! — Fakat, sen çok yalancı ve hile- kâr bir adamsın! Haniya bana prens Andronik'i gösterecektin? o Saraya geldiğim dakikadanberi onun - uzak- tan bile - yüzünü göremedim. Niçin aldattın beni? - Ben sizi aldalmadım, meleğimi Prensin arkasından gelen impârato- run adamları sizden şüphelenmişler. Sizi orada görünce yakalayıp götür- düler. Bu vaziyet karşısında ben ne yapabilirdim? Fida hiddetliydi? — Beni görmeğe gelen prens, be ni zindandan kurtaramaz mıydı? di- ye bağırmak istedi. Periklis; .— Prensin bu sarayda borusu öt- mez, dedi, siz artık hükümar gözde- si oldunuz! Fida hiddetini yenemiyordu. O, genç prensin gözdesi olmayı daha çok istiyordu. Böylelikle belki birax daha serbes kalabilirdi. Şimdi doğ- rudan doğruya hükümdara bağlı bir kadın olarak müthiş bir inzibat al- tında yaşamağa mahküm olacâkti. Konuşurken birdenbire tacirin yüzü- ne şiddetli bir tokat vurdu: — Sen benimle alay mı ediyorsun! Nihayet benim rahatımı da kaçırdın! Yarın Anivas gelip beni arıyacak oulrsa bulamıyacak ve zavallı kim bi- lir ne kadar meyus olacak9?I Periklis tokadı yiyince dayanamâa- dı.. başındaki iğreti saçları ve sır. tındaki tacir elbisesini çıkardı: — Gözlerimin içine dikkati dik- katli bak, Fida! İrparatorun baş ma beyincisini şimdi iyice tanıyabildin, değil mi? giderek (Arkası var)