Eğer ördekler haykırarak suya da- larlarsa; Güvercinler yuvalarına 84 döner- lerse, Kırlangıçlar alçaktan tuçarlarsa, Arılar kovanlarından çıkip sok- mak için insana hücum öğeflörse, Solucanlar toprak üstüne çıkar- larsa, Örümcek ağları örümceksiz kalırsa, Gök yüzüne bakınız, muhakkak bulut wmağa başlamıştır, muhak- kak yağmur yağacaktır. Eğer geceleri ayın etrafında beyaz bir sis tabakası görürseniz, ertesi gün gezmeğe gitmekten vaz geçiniz, hava yağmurlu olacak demektir, * ” Eğer, bir kaç gün süren yağmur. dan sonra bir sabah etrafı sisli gö- rürseniz, Kırlangıçlar yükseklerde uçuyursa, Havada küçük sinekçikler çoksa, Sinekler aralarında, birbirlerine 80- kularak uçuşuyorlarsa, Örümcekler ağ kuruyorlarsa, Bahçede eşek arıları uçuyorsa, Güneş batraken çok kızılsa, Hiç merak etmeyiniz, istediğiniz yere gezmeğe gidiniz, hava güzel ola- caktır. Yılan gözü Bir yılanın zehirli olup olmadığını anlamak güç iş değildir, Uzaktan bir yılana bakınız, gözleri parıldar, Gözle- rine dikkat ediniz. Eğer yumurta şek- linde yuvarlaksa yılan zehirlidir. Ze- hirsiz yılanların gözleri tamamile yu- varlaktır, tam daire şeklindedir. Küçük motör Bir Marsilyalı > amele, yeryüzü ZE nün en Kyk A g5 motörünü yaptı. vE Bu elektrik mo- | törü 9 gram ağır. / lığındadır. Büyüklüğü on küruş ka- dardır. Başka bir Marsilyalı da daha mü- him bir motör yaptı, Bu motör daki- kada 2000 devir yapıyor. Bugüne kadar bu gibi rekorlar Ame- rikalılardaydı, Marsilyallar rekoru kırdılar. z | ve Sail C. Denker S. Kanatlı Z. Yumurtacı Leylâ pancurlar açtı. Gün ışığı göz- lerini kamaştırdı... Kirpiklerini açıp kapadı, bahçeyi seyretmeğe başladı. Leylâ on sekiz yaşındaydı. Gürbüz, taze bir kızdı, Bütün köy halkı onun Erdoğanla evleneceğine kanidi, Bera- ber büyümüşlerdi. Erdoğan iyi huylu, çalışkan bir gençti. Leylânın babası da kızını Erdoğana vermek istiyordu. Uzakta bir tren düdüğü öttü, Leylâ düşünceye daldı, Annesi öldüğü za- man on iki yaşındaydı, Teyzesi onu yanıma almak istemişti. Leylâ da ba- basının boynuna sarılmış, gitmek iste- memişti. Teyzesi kızmıştı. Sade kız- makla kalmamış, darılmıştı. Beş sene- denberi ondan hiç bir haber alamıyor- du, Evvelisi gün bir mektup gönder- miş ve misafir geleceğini bildirmişti. Dönüşte Leylâyı da alıp gidecek, İs- tanbulda bir kaç gün misafir edecekti, Babasi mektubu okuduktan sonra: — İstersen gidersin demişti. Teyzesinin derdi günü Leylâyı mon- den bir kız yapmak, köyden kurtar- maktı. Leylâ artık büyümüştü. Babası kı- zını istediğini yapmakta serbest bıra- kıyordu artık... Leylâ penceresine dayanmış bunla- rı düşünüyordu, Birdenbire silkindi, Komşusu Gül- süm gelecek, çehizini biçecekti... Leylâ aşağı indi. Biraz sonra da Gülsüm gel- di. Hemen işe başladılar... Evvelâ ya- tak çarşaflarını kesmek için patiska topunu açtılar, Leylâ sordu: — Güzel patiska değil mi? — Biraz kalın. Gülsüm uzun seneler İstanbulda oturmuş, gündelikle dikiş dikmiş, tok sözlü bir kadındı. Leylânın mavili sa- rılı şapkasını beğenmedi, elbisesini KÖPEK SEVİMLİ MAHLÜKTUR a mein 1, 8, 6, ım «makbul bir ağaç» 7,6, A inciye: 10 lira 2 nciye: 5 lira, 3 üncüye: 3 lira, 4 üncüye 2 lira, — Çuval gibi bir şey, dedi. Ve dikkatle Leylâya bakıp ilâve etti: — Ama senin kabahatin yok Bu köyün köşesinde kalmışsın, hiç bir şey görmemişsin, Seni görgüsüz büyüttü- ler... İnsan İstanbula gitmeli, orada yaşamalı ki... Gülsüm, bütün gün, fırsat düşür- dükçe İstanbuldan, İstanbul hayatın- dan, İstanbulun güzelliklerinden bah- sedip durdu, Hayatın zevkini anlamak için insan İstanbulda yaşamalıydı. Leylâ Gülsümün tuvalet hakkında- ki sözlerine her zaman kulak asmaz, ehemmiyet vermezdi... © köyünden, köyündeki evinden. hayatından mem- nundu, Erdoğan onu seviyordu. Baba- sı hayrandı... Ama o gün, akşam olunca Leylânın gönlüne bir hüzün çöktü... Yatağına yattı, Demek elbiseleri çuval gibi idi öyle mi?.. Gülsüm çuval gibi demiş- ti... İnsan hayatın zevkini anlamak için İstanbulda yaşamalı demişti, Bel- ki de hakkı vardı, İstanbulu görmek fırsatı da gelmiş- ti. Teyzesi onu İstanbula götürmek istiyordu. Hem bu cenneti görmüş TE Şu kocaman köpeği görüyor musu- nuz?.. Minimini bir finoyu sırtına bin. dirmiş, fotograf makinesinin önünde olur, hem de teyzesini memnun eder- di, Ertesi sabah Leylâ kararını verdi, Teyzesile beraber İstanbula gidecekti. Leylâ çekmesini çekti, biriktirdiği paralarını saymağa başladı, Paraların durduğu çekmeçede, annesinin resmi, bir de halasının İstanbuldan yazdığı son mektup vardı, Leylâ paraları bıraktı, bu mektubu aldı, tekrar okumağa başladı, Halası bu mektubu yazdığı zaman çok hastaydı. Doktorlar ümidi kesmiş- halim yok. Ama hakkınız var, mem- lekete gelirsem, memleketin havası beni iyi eder... Kimbilir köy ne güzel- dir, Köyün güzel havası burnumda tütüyor... Köyün havası bana her ilâç- tan daha iyi gelecek, bunu hissediyo- rum... Köye geleceğim... Beni şehrin havası boğuyor... Bu koca şehirde ben hiç mesud olmadım... Babamın hakkı varmış: Sen kırlarda, açık havada ya- şamak için yaradıldın, şehirde otura- mazsin derdi.. Neden sizden ayri | dım? Neden İstanbula kaçtım?.. Piş- manım, Yakında bütün kuvvetimi toplayıp köyümüze geleceğim. Orada beni iyi edersiniz.» Ama çok geç kalmıştı. Artık iyileşe- miyecekti, Ölüp gitmişti. Leylâ bu mektubu okuduktan son- ra derin bir düşünceye daldı. Sonra kendi kendine söylendi: «Teşekkür ederim hala... Allah sana rahmet eylesin.» Babasına koştu: — Baba dedi, teyzeme yaz, buraya gelsin, Hoş geldi. Ama beni alıp götü- remez, Benim burada işlerim var. Bahçem var, tavuklarım var... Erdo- gan var... Çehizimi dikiyorum... Sen- den ve köyümden ayrılmam ben!.» Gördüğünüz köpek Alaska köpeği- dir, Yeryüzünün en büyük köpekle- rindendir. Boyu 1 metre 90 dır. Sahi- binin boynuna sarılmış vaziyette de büyüklüğü çok iyi anlaşılıyor, Bu kö- pekler çok sadıktır ve sahiblerini çok severler. 8 Harfli hir günüm 4 üm ekafa», 6, 2, 1, im «müsabaka» 5 inciye: 1 lira, 6, 8, 3, 4, üm «asker havasısdır. 15 karlimize de kolonya, kravat, mendil, top, perger takımı, defter, kurşunkalem, kitap gibi muhtelif hediye- 1er verilecektir, Yolda giderken güler yüzlü bir ço- cuk gördü... İşsiz kalmıştı, kaşları çatıktı... Güler yüzlü çocuğa baktı, içi açıldı, o da gülümsedi ve o günü kendine iş buldu. Memnundu, Ankara (caddesinin yokuşunda bir araba gördü. Atı düş- müştü, Arabacı hayvanı kırpaçlıyor. Arabacı şaşırıp kaldı, Okşanan hay- van doğruldu, kalktı. Bu işe şaşan arabacı güldü, güler- ken bir taksi şoförüne baktı, Şoför de gülerek vitese bastı, Otomobiline gözleri yaşlı bir kadın binmişti. Has- taneye gidecekti... Çocuğu hastaydı. Hasta çocuğunu kucağına aldı, güle- rek ninni söyledi. Çocuk gözlerini Açtı, gülümsiyerek snnesine baktı... İyileşti. Kadın hastaneden gülerek çıktı, Hastaneden çıkarken bir hastaba- kıcı ile karşılaştı. Güler yüzlü kadının karşısında hastabakıcı da gülümse- di; bu gülümsemeyi kocası çok yasta bir kadma verdi... O kadın da gülümsemesini başka birine verdi. Güler yüz bütün şehre intikal etti. Zenginden fakire, fakirden zengine, gençten ihtiyara geçti... Güler yüz insanlara kuvvet ve sıh- hat verir... Havai adalarında şeker kamışı ziraatidir, Şeker kamışı- nı iyi yetiştirmek için, tarlaları tutuş- tururlar, ateş parazit otları yakıp te- mizler, bu suretle tarlalar münbitle- ir, şeker kamışları boy atar. Hararet Bu kış çok s0- ç ğuk olacak diyor- 5 ii, Se lar, Ben de soğuk olacak diyorum. Çünkü: Sonba- harda soğanların yaprakları çok kesif olursa, o kış havalar çok soğuk geçiyor. Ben dikkat ettim, bu sonba- harda soğanların yaprakları binbir kaklı... Eğer bahçenizde soğan varsa, söküp muayene ediniz, eğer üst ka- buklarının katları fazla ise, muhak- kak kış soğuk olur, i Zafer İ. Torguner 8. Yadigâr SNNSE SERME E m m OE #EMIİY SE İs EBSEEŞEEREE, FeP gger ESEŞBEBESDE, ŞEŞFESEEEEREŞ APERE