onte Karlo kumarhanesinde.. Monte Karlo okKumarhanesinin önünde lüks marka muazzam bir otomobil durdu, Kapıcilar, grumlar, davrandılar, Bahçede gezinenler, gay- rı ihtiyari dönerek kim çıkacak diye baktılar ve gülmekten kendilerini ala- madılar. Aman, bu ne kılık!,.. Aman bu ne rüküşlük!... Mavi, yeşil, mor, kırmızı, türlü türlü renkleri biribiriane karış- tırmış; asorti diye bir şeyin icadın- dan bihaber, zevksiz, ellilik bir ka- dın!... Hani Cenubi Amerikadan ge- tirilmiş papagan cinsi rengarenk kuş- Jar vardır. Onlar gibi bir şey... Lâkin pilleinden değil!.. Kartaloz hindi mü- barek.. Üstelik te takmış takıştırmış; sür- müş sürüştürmüş haspam.,. Kulağın- da salkım küpeler... Üzerlerinde el- mas, yakut, zümrüd.#. Boynunda inci bir gerdanlık... On parmağında on iki yüzük... Her birinin taşları çeşid çeşid... Bileğinde mercan, plâtin, taş- h bilezikler sıra sıra... Gugurik kanar- ya sarısı şapkası yana yıkıldığı için, bir de yarım taç görünüyor, bütün bu ihtişam heyeti umumiyesini tamam- yanaklarda turuncu boya, gözlerde kara kelebek kanadı gibi rimeller ek- sik değil... Monte Karlonun modaya meraklı, zari! kadınları bu manzara karşısm- Ga kahkahayı atacaklardı. Fakat İs- Ghzalan, dudaklarında donakaldı: Zira, ellilik şişman kadın, yere aya- ğını bastıktan sonra: — Gel, yavrum... Elini uzat! - di ye çırtlak bir sesle geriye doğru ses- lendi. Otomobilderi sıska bir kolun ucun- da kadid bir el göründü. Kadın bunu tuttu; ihtiyatla çekti, Arabadan, si- yahlar giyinmiş, esmer, karakuru bir kız çıktı. Ayaklarında topuksuz iskar- pinler... Bir elinde bir değnek... Za- vallıda göğüs namına bir şey ta mi tahta Gözlerinde yah gözlükler... * Seyirciler, bunun evvelâ seyahat için takılmış olduğunu sandılar, Fa- kat kız, ancak rüküş kadının ve bas- tonunun muavenetile, boynu İlerde, Mhtiyatla, başı kımıldamadan ve düz hatlar üzerinde yürüyünce anladılar: Amaydı zavallı! Bütün halk, o gün, bu yeni gelen- lerle meşgul oldu: Kimdi bumlar?... Bu garip tezad neydi?... Çok geçmeden de anlaşıldı. Ve an- laşılmakta güçlük çekilmedi. Zira, ihtiyar kadın, kılığı itibarile ne kadar çığırikansa, kendini anlatma husu- sunda da O derece gevezeydi. Derhai başladı: İsmi Anjelmiş... Hindistanda, heh hey, ne gürler yaşamış! (Anlaşılıyordu ki, hafifmeşrep bir kadınmış.) Epeyce servet yapmış, (Üzerindeki mücevher» lerden de belli değil mi? Kim bilir hangi Mahracezadeler hediye etmiş gençiiğindel) Sonra, bu biçare âma kıza acıyarak onu yanına almiş! (Fahişelerde ne iyi bkalpliler bulu- nur!) Hanriyet isimli bu biçareyi bir Jâhza gözünden ayırmıyordu. (Kap- risli kadınların bir takım acayip hayvanları gezdirdikleri gibi!) Fakat bu mahlâk, okşamak, sevmek his- sinden ziyade acımak arzusu veri- yordu. Analığının aksine, hiç konuşmı yordu... Bir köşede oturuyor; çanta- sından mihaniki hareketlerle bir al- tan tabaka çıkarıyor; fosur fosur şi- gara içiyordu. Yanına yaklaşıp da bir şey konuşmak istiyenlere verdiği iki cevab vardı: «*Bvet!..> , «Hayırla... Bazan Anjel onu orkestranın ya na götürüyordu. Bazan de bakara masasi başında oturtuyordu. Zavallı Margerilçik, bunlarla oyalanıyor... «Dokuz! «Sekiz»! Diye haykırılma- sı, fişlerin şakır şukur sağa sola dağılılması onun için kâfi bir eğlen- ce teşkil ediyordu... Ve, durup dinlenmeden sigara içi yor, asabi hareketlerle tabakasını çe- viriyor, çeviriyor. Bir yandan da Anjelin hareketle- rini takib ettiği belli... Cırlak kadı- nın sesi hiç durmıyor: — Dün akşam on bin frank kay- | | betmiştim; bu gece beş bin... Hanriyet sesleniyor: — Madam! . — ne var?.. maktan menelmeğe (çalışacaksın, kızım?.. Biliyorum, talim yok! Fa- kat böyle gelmiş, böyle gider!... Me- rak etme, batacak değiliz... Elham- dülilâh ikimizin de ölümümüze ka- dar sürecek paramız var... Böyle söyliyerek, mücevherlerle do- Ju kafasını şangır şungur sallıyordu. Herkes onu evvelâ sinire dokunur © bir şahsiyet telâkki etmişken, şimdi yavaş yavaş sempatik buluyordu. Köşede Fransız Otomobil fabrika- törlerinden Artür Mirdo: — Sevmeğe başladım bu kadını! - dedi. Karısı: — Evet! Kör kıza kaışı şefkati eld- İ den hoş bir his! Baldızı: — Hem İçi dışı bir, hoppa bir kar dın! Kayın biraderi: — Fahişelerde bir şirinlik olur!... İ Kartlaşmışları bile cana yakındır... Uyordu... Tabii dudaklarda kiremidi, | Boyuna kaybediyordu. Fakat on bin frangı bulduktan sonra durdu: — Artik oynamıyorum, görüyor- sun ya kızım... Seni mirassız bıraka- cak değilim... Haydi şimdi seyrede- lim... Daha doğrusu ben seyredeyim, sen dinle... 'Krupyenin yanına sokuldu. Masada parayı iki kişi kazanıyor- du. Bunlar, iki Macar asilzadesi... Kontle Baron bir bakışta iti; kibar tavırlı insanlardı Ortak gidiyorlar... Kâğıd akıyor kâ- firlere... Amma ne akış!... Dün ge- ce yarım milyonu doldurmuşlardı, bu gece daha ilerlettiler,.. Eğer bu şans bakarada değil de rolette olsaydı çok- tandır siyah örtü masaya çekilirdi. Fakat burada kaybeden müessese de- g0), diğer kumarbazlar, Artür Mirdo: — Mahvetti bizi yahu bu Mecar- lar! - Diye yanındaki şampanya ih- racatcısına murıldandı. — Öyle monşer! Ben tam üç yüz eli bin frankla oynıyorum, — Ben de altı yüz bin... Karısı: — Gidelim artık rica ederim! - Di- ye israr etti. — Dur efendim!... Düneceği de bu- Tunur şansın, Kaliforniyalı bir ihtiyar kadın: — Hile yapıyorlar! - Diye dişleri | arasından öttü. Macarlar, bereket versin masanın öte tarafındaydılar da bu tabkizi duy- madılar,.. Yoksa hışımlı, haysiyetli insanlardır tabiii... Baksanıza! İsim- leri üzerlerinde: Biri kont, öteki ba- ronl.., Şampanyacı: — Belki başka oyunlarda hile olur! - Dedi, - Fakat bunda kabil mi?.. Bakın, kutudan kâğıdı kendi- leri o çekmiyor. Uzak oturuyorlar. «Bankol>» öiyorlar... Dokuzu doldur- dular bile... Hop, gelsin yüz bin frank | daha... — İntihar ettirtecekler beyaz Rus generalını! Karısının beli benzi uçtu! — Vay! Vay! Vay! Gene sldi kos- koca serveti sis Bu hal, böylece devam etti: Arada Gene mi beni oyna- Nakleden: (Vâ - Nü) sırada a7 bir para kaybeden Macar- ların haftada bir iki kere hayrete şa- yan şansları olduğu görülüyordu. Onlar gelmediği gece millet «Oh'> Diyordu. Artık herkeste paralar suyu çek- mişti, Bütün kumar sermayesi iki asilşadenin cebine girmiş gibiydi. Şampanya tüccarı, telgrafla bir satış yaptı, o serveti de eritti, Otomobil #abrikatörü, ailesinin israrları karşi- sında dayanamıyarak, Parise döndü; bu suretle, mevcudunun yarısını ol- sun kurtardı Zavallı Anjelciğe gelince, on iki yüzüğünden ancak iki tane kaldı. Taç gitti, bilezikler gitti, Fakat gene eskisi gibi orlayıp duruyor, Neşesini kaybetmedi maşaallah! oOKrupyenin yanında fosur fosur sigara içen Han- riyete uzaktan haykırıyor: —- Aldırma... Şans dediğin meddü- cezir gibidir... Şimdi gider, sonra ge- lir... Daha dayanacak epeyce para muz var, kızım... İ Kör kız mahzun mahzun başını sallıyordu: — Bu gidiş gidiş değili - Diye söy- lendiğini, civarındakiler işitti, “> Ertesi halta, Paristen Monte Kar- loya kısa boylu, mütevazi tavurlu bir küçük bir paray- Ja oynuyordu: — Maksad eğ- Jenmek, efendim! » diyordu - İnsan, bir kaç dakikalık heyecan için ne demeğe bütün is- tikbalini, bütün servetini keye koymalı? Şampanyacı ho- murdandı: — Bahusus böy» le (o dalavereciler varken! — Nasıl dalave- reci? — Barorla kont!, Bileklerimi onah şuradan keserim şayed hile yapmı- yorlarsa. .. : — Yok canım... — Bakın şu ihtiyar oAnjelcij : Bir tek mücevheri kalmadı... Meddü- cezir nazariyesi sökmedi!.. Tekmil servetini de, neşesini de bügün kay- betmiş bulunuyor... İbibik kuşu gibi düşünüyor zavallı!... Zayıfladı! Tu- valetine de ihtimam edemiyor... Gö- İ güne rimelini, yanaklarına turuncu imad veren rujunu unutmuş... Neye benziyor!... Bütün gençliğini vermiş, müstemle- kelerde gönül avlıyarak bir sermaye edinmiş... Hepsini kaybetti... Bütün bir hayatın meşekkatli mesaisi hapı yuttu. Bir puro taciri hazin bazin içini çekti: Onunkü bir şey değli... Be- nimki daha feci... Zira, servetim bü-” yük babamdan menkuldu... Ben, üç neslin biriktirdiği parayı beş on kere telâffuz edilen «banko!» sözüne ver- dim... Yel üfürdü, su götürdü bir asırlık teşebbüsü, zekâyı, tasarrufu!. Hem de, kaç kişileri malyetimizde çalıştırarak onların da semerelerini biz toplamıştıki Bu aralık, Paristen yeni gelen ve kendini Pol Benne diye tanıtan zata döndüler. Fakat onu yerinde bula- gitmişti. Şampanyacı: -—- Kim bu Allahını seversen? - diye gordu. — Emlâk sahibi imiş. Purocu: — Söylerim amma, faşetmeyin! | — Neyi? Neyi? rica ederim a adam geldi. Gayet İ boyasını sürdüğü halde dudaklarının İ madılar, Kalkmış, Erupyenin yanına | — Bana direktör söyledi... Pol Benne polis hefiyesi imiş... Bilhassa buraya, Macarları takib için getiril | miş. ... Fazla tatsilât almak hevesile, di- rektörün odasma gittiler. Müdür, kaşları çatık, düşünceliydi. Çok geç- meden ağındaki beklayı çıkardı. — Mutlaka bir hileleri var... Fakat bulamıyoruz bir türlü... Amma, gö- receksiniz, Pol Benne bu işin üstün- den gelecektir... Meşhur dansöz Alferdi cinayetini de o meydana Çi- karmıştı! - diye izahat verdi. Briaz sonra kısa boylu adam içeri- ye girdi. Yüzü neşe içindeydi: i— Buldum! - dedi. — Neyi? — Hile tarzını! Zile basın Direktör çingırağı çaldı, İçeri gi- ren hademeye: — Komiser gelsin, söyleyin İriyarı sivil bir -adam belirdi: — Kontu, 'Baronu, Anjeli ve Han- riyeti tevkif edeceksiniz! — Aman efendim. — Tevkif ediniz diyorum size... — Peki, deli? — Bütün mesuliyet bana âid. se» Ertesi günü, bütün dünya gazete- leri, Monte Karlo hadisesi hakkında izahat verdiler; Dört meşhur douludırıcının yaka- lanmasına bir çakmak çakış sebep | olmuş meğer... Krupyenin yanma | gittiği zaman, Pol Benne, 'Hanriyetin ağzında yanmamış bir sigara bulun- duğunu görerek çakmağını ateşle- miş. Fakat onun gözünü esirger gibi başını geriletmesi dikkatini celbettiği için derhal anlamış: sahte âme! Öyleyse niçin bu rolü oynuyor?... Niçin siyah gözlük takıyor?... Ken- disi de, güneşli havalarda kullandığı gözlüğünü odasından alarak takmış i vebirde ne görsün?... ötesinde berisinde pırıltılar' Meğer Macarlar, ellerine geçen kâ- fıdları, tımakları arasında gizli (0s- forla işaretlerlermiş: Sahte kızda, bu pırıltıları siyah gözlüğü sayesin- de görerek, elindeki altın tabakayı muhtelif şekillerde tutmak sayesinde ortakalrına çakarmış işaretleri! Kısa | bir tahkikat, budört kişinin eski- denberi ahbap olduklarını, asaletin filân JAf olduğunu meydana çıkardı! Nakleden: (Vâ - Nü) | li Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nergileciyan, Tak- sira: Limonoiyan, Beyoğlu: İstiklâl caddesinde Dellâsuda, Gulata; Kara- köyde Hüseyin Hüsmü, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Hahıcoğlunda Barbut, Eminönü: Beşir Kemal, Wstih: İs- mali Hakkı, Karagümrük: Mehmed Merkez, Bariyer: Osman, Aksaray: Yenikapıda Sarım, Beşiktaş: Vidin, Fener: Vitali, Kum- kapı: Cemil, Küçükpazar: Hasan Hu- Jüsi, Samatya: Yedikulede Teofllos, Alemdar: Çemberlitaşta Sırrı Rasim, Şehremini: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Sağık, Yeldeğirmeninde Üçler, Üs- küdar: le Heybeliada: Tomas, Kâğıdların i İ Çocuk Beyik Baytaş Halkevinde parlak surette kutlanmıştır. ) 1 — Dündurulmuş tatlı. 2 — Barsaklar - Arzu. 3 — Vaziyet - Belediyenin koyduğu âzami fiat. 4 — Ceta - Raci - Tekrarlanıma peder olur. 5 — SonunuA konursa haz olur - 6 — Pasiyans - Bir kavim. Atkı - Massetmekten emir. s Niyaz “âdi 9 — Doldurmuk - Duvara şsihlı kapka- tahta. Öç Bir hıristiyan csmaati. Tayyareci » Bir nevi kılıg » Vermek - Hayvan 7 — Dalgakıran $ — Ani - Vapor odası 9 — Ehli - Vergi, 10 — Sünuhat - Baş. Geçen bulmacamızın halli: Soldan sağa: ı Bivrisinek, 2 — Ali, Yarasa, 3 — Narin, Zem, 4 Aleni, Ada, & — Ot, Likorda, 7 — Da, KiB — Yaygara, Ne, -$ — Oya, Nekkuş, 10 — İ Mazbata, Re. Yukarıdan aşağı: 1 — Sanstoryom, 2 —İfa, At Aya, 3 — Viran, Ayaz, 4 — İlel, 5 — İyne, Adana, 8 — 8s, Nakarat, 7 — ir, İde, Aka, 8 — Naz, Ark, 9 — Eser, Dinar, 10 — Kama, Ateşe. a mma Sivas Halkevinde köylüler gecesi Sıvas (Akşam) — Halkevi köycü- İ lük kolu tarafından bir köylü gecesi tertib edilmiştir. Civar köylerden - gelen birçok köylülerimiz bu canlı geceye katışmışlardır. hazırlanan sofra- arda köylülerle bes Bu Akşam yemeği Hazırlanan sofra yemeği yenilmiştir le bir hasbihalde bulunmuş, ba Orhan, köylülere şap malkıran çek hastalıklarını anlatmış, kültür direktörü B. Cemal köylüye Karagö- zün tarihi ve mahiyetini anlatarak Halkevi gösterit kolu başkanı Hüzim Kırın Karagözün evlenmesi &di ile hazırladığı oyunu oynamış ve cok beğenilmiştir. Bu suretle Halkevin- de geç vakile kadar köylülerle haş- başa kalınmıştır. Trabzonun imar plânı Trabzon (Akşam) — Üçüncü umu- mi müfettişliğin geçen yaz Paristen celbederek Doğu illerinde Trabzon, Erzurum ve Kars şehirlerinin plân- larını hazırlamağd memür ettiği pro- fesör Lâmber Trabzonun pilin: haz sırlıyarak bu plânın avanprojesini belediyeye göndermiştir. Bursada ( Akşam ) ın satış yeri «AKŞAM, gazetesi ve «AKŞAM neş- riyatı. Bursada münhasıran Alatürk caddesi Okullar Pazarında satılmak- abonelerine husus! Sahibi Bay Esada tadır. «AKŞAM, tenzilât yapılır. mürscaat. törende bulunan çocuklardan bir grup görünüyor.