STOKOVSKİNİN HAYATI AKŞAM Avrupada az tanınan bu orkestra şefi Amerikada çok meşhurdur Güzel Stokovskinin izdivaçları ve Greta Garbo ile tanışması Greta Garbo ile Stokovski'nin aşk macerası her tarafta büyük bir alâ- ka ile takib edilmektedir. İki artist İtalyada Ravelloda bir kaç ay bir- likte yaşımışlardı. Bunun üzerine yakında ecekleri duyulmuştu. Bu rivayet tekzib edildi, Fakat e Stokovski birbirinden ay- r. İtalyadan iptida Siçiiya a, oradan Tunusa gittiler, şim- Afrikanın ılık havası içinde yaşıyorlar. Geçende de yazdığımız gibi Greta Garbo 32, Stoku 56 yaşındadır. Grelanın, yaşı epice İlerlemiş ve İs- mi pek duyulmamış bir sanatkâra nasl gönül verdiğini bir çokları an- hyamıyorlar. Halbuki Stokovski, Avrupada çok tanınmış olmamasına mukahil Ame- rikada pek meşhurdur ve adi «Güzel Stokovski> dir. Saçlarının kırlaşmış iğmen çehresi elân genç göstermektedir. Stokovski güzel keman ve piyano Bundan 30 sene evvel Pariste lini bitirdikten sonra Amerika- ya gitmiş, iptida orkestralarda ke- man, sonra piyano çalmıştır. Birkaç sene sonra Flâdelfiyada orkestra şefi olmuştur. O zaman bütün kadınlar bu ince, zarif ve şık orkestra şefine bayılırlardı. Stokovski orkestrada pi- yano çalan kadını beğenmiş, onün- nmişti. Konser verilen tiyaf- Stokovski «Yüz erkeğe bir kız» filmin- de Deanna Durbin ile birlikte ro müdürü bunu haber alınca yerin- | den fırlamış: — Delirdiniz mi?... Bütün karye- rinizi mahvedeceksiniz... Artık hiç bezi gri konserlerinize o gelmiye- ye bağırmıştı. Fakat Stokovs- d li 1 sevdiğini, kendisinden ay- rlamıyacağını söylemişti. Bunun üzerine hiç olmazsa evlendiğinin gizli tutulmasına karar verilmişti. Aradan bir müddet geçtikten son- Ta Stokovskinin konserlerine genç bir kız devamı etmeğe başlamıştır, Sarı- Stokovski bir orkestrayı (o Ydare ediyor. Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ — Nâ) İki genç kızın halecanla geçirdik- leri bu kübuslu hayat demek çok şü- kür artık bitiyordu. Yalanlarla, do- laplarla karışık mevcudiyetlerinden kurtulacaklardı. Mümtaz ise Atiye gibi kurnaz bir düşmandan kurtulduğu için son de- rece memnundu, Artık içi rahattı. Çerkes Hasanın da kendisi için bir İ tehdid olacağını düşünmüyordu. Çün- kü af hırsızı, o günkü rezaletten ve sızdırdığı paralardan sonra tekrar mahallesine dönmüş, ortadan kaybol- muştu. Atiye'nin ölümünü de gazete- Jerde okuduğu için, başına bir iş açıl- masın diye sinmiş olacaktı. Delikanlı asude ye mesud günler du. Rahatını tehdid edecek şey yoktu, Vahid bey ona iti- yor; Feriha ile Hayriye de iyi bir adam olduğuna kanaat getiriyor- .. Hattâ doktor Rahmi Ki vaktile e tahammül edemezdi, o bi- görnemeğe başla” Fakat kaderin cilvesile ve kendi tâ- biatinin coşkunluğu ve cakacılığile Tefrika No, 30 başına yeni derdler açılabileceğini hiç hesaplamamıştı, Askıları asıldıktan sonra Mümtaz'ın sevinci büsbütün arttı. Her gün bir fasıl belediyeye gidiyor, ismini duvar- da okuyor, sonra aynanın karşısında kendini tamaşaya başlıyor ve beğeni- yordu, Hele tripalara gidip te eski kumar arkadaşlarına katıldığı zaman gurü- runa payan yoktu. Oraya gelenlerden bir çokları Mümtaz'ın nasıl bir dolan- dırıcı ve vurguncu olduğunu bilirler. di. Böyle bir izdivacı yapmış olmasına herkes şağiyordu: w— Vahid bey bu herife nasıl kızmı veriyor?» diye parmakları ağızlarında kalıyordu. Destenin arasından meharetle is- İ kambil aştrmasını bildiği için lâkabı Cımbız Receb olan - bir arkadaşı bil- hassa onu fena halde kıskanıyordu, Alay ederek seslendi: — Zengin kızla nişanlandığını ga- zetelere yazdırmışsın, Şimdi de evle- neceğini söylüyorsun, Ben hiç inan- mam, Hepsi yalanı şın, çok sevimli bir kız... Daima en ön koltuklardan birinde oturur, Or- kestra şefine hayran hayrun bakar- dı. Konser bitince bir şey söyleme- den çıkar giderdi. Bu hal aylarca devam etti, Stokovski bir gün Amerikanın en büyük zenginlerinden birinden, B. Consondan bir davetname aldı, B. Conson birçok kimyevi madde ve €cza fabrikalarının sahibi idi. Ser- veti yüzlerce milyon doları bulu- yordu. Stokovski davete icabet etti. Ame- rikadâ şöhret kazanmış zarif frakını giydi ve milyonerin evine gitti. Ora- da, konserlerinde daima karşısında gördüğü genç kızla karşılaştı. Bu genç kız, milyoner Consonun biricik kızı idi. 10 dakika sonra Conson ça- Uşma odasında orkestra şefine soru- yordu: — Kızımla evlenmek ister misi- | niz Stokovski bu suale: «Evet» ceva- binı verdi. Yalnız bazı küçük gi lükler mevcud olduğunu söyledi. selâ karısından boşanmak... Stokovksi bu milinasebetle evli duğunu anlattı. Milyoner bu güç- lüğü mühim bulmadı: — Kolay iş, avukal mesgul olurlar... dedi. akika çok geçmeden Stokovski ıdan ayrıldı, Consonun kı- arım bununla ve Amerikanın en bü- | k zenginlerinden biri oldu. Sto- ki bundan sonra orkestra şefli- inden vazgeçebilirdi. Fakat o çü lışmayı bırakmadı. Bir taraftan kon- serlerine devam etti, diğer taraftan Hollivuta gitti, muhtelif mler için besteler hazırlamağa ba . Bu bes- teler o kadar beğenildi ki Holvat. ta: — Stokovski fevkalâde bestelerile fen bir filimi güzel bir filim haline getirebilir... Sözü bir kalde halini aldı, Stokoyski orkestra şefliğini bı- rakarak lamamen bestekârlığâ baş- Jadı. Greta Garbonun sevgilisi ancak geçen sene, meşhur filim müessesesi müdürlerinden Adolf zukar'ın sine- ma hayatına girişinin 25 inci yıldö- nümü münasebetile verilen konserde tekrar orkestra şefliği yaptı. Zarif kıyafetile ortaya çıktığı zaman kar- şısında gene genç bir kadın gördü. Bu genç kadın Greta Grabo idi. Bir senedenberi iki sanatkâr ar&- gında gizli “bir rmiaşakadan bahs Batakhanönin gahibi Ökse Hamdi: — Alacaklıların ağzını tikamak için balon uçurdun galiba? Mümtaz kızdı: — Deli misiniz yahu?,. Niçin yalan söyliyeyim? Ben Vahid beyin kızını neye alamıyormuşum? — Haydi kopuk sen de... Bim sana kâymak gibi kızı verir? Hele o tabe- kadan! Delikanlı asabiyetle! — Belediyeye gidin de askıya ba- kın! - dedi, Bu söz hepsine tesir etti. Demek bu işte bir hakikat vardı, Cımbız; — Olabilir! - dedi, - Fakat son da- kikada bozulmıyacağını kimse temin edemez... Malüm ya, senin kayınpe- der de öyle olmadı mı? Mümtaz müstehzi müstehzi mın dandı: — Yok canım... Bana öyle şeyler vız gelir... Vız gelir tırız gider... Ben işimi sağlam kazığa bağladım. Elimde si- lâh var. Ökse Hamdi merakla: — Anlat bakalım neymiş... Biz de bilelim de faydası dokunur belki sıra- sı düşünce... e — Söylemem. — O halde kıtır atıyorsuh.. Ne si- Mâhın var, ne bir şey... Bize caka kesi- HEKİM ÖĞÜTLERİ SİNİR İŞKENCELERİ Korkak - Sevdalı Sinirli tiplerden biri: Korkak, Kor- | kar, o da bilmez neden korktuğunu. Kararsızlıktan, nefsine itimadsızlık- tan korkar; güvenemez kendine, İn- sanda çalışma kabiliyetini kötürüm €den korkaklık ne kadar zekâları kı- İ sır bıraktı. İşte bir ömek: Bir genç, her hangi bir mektepte muallim muavini; talebenin kendisi- ne saygısı var. Hiç sıkılmıyor, dikka- te değer bir açık anlatışla ders veri- yör. Arıma dershaneye bir müfettiş İ girsin, zavallıya o zaman acırsınız. He- men şaşırır, ne söylediği anlaşılmaz bir hale gelir. Tabii bu hal onun mes- leğinde ilerlemesine engel olur, Top- Jantılardanı kaçar, bir köşsye çekilir, yalnız yaşar. Bu hali, bu tavrı onun duygularıma da uygun düşmez, Derste | kelimeleri tarlar, ölçer, biçer, düzgün Söylerken bir salonda sözler ağzından | yle gelişigüzel, öyle münasebetsiz dü- şer ki susmağı dahn yerinde bulur. Zaruri ( toplantılara © gitmemek için bahane arar, gitmek mecbü- riyetinde kalırsa, bir hâdise olsa da gitmese diye temenni eder. Giyimin- de, kuşanmasında bir eksiklik olma- sından korkar. N kim daima elile kravatını yokla dakinin göz- lerinde kendine aid bi ihza arar. Eve döndüğü -zaman da rahat etmez, ora- dayken yapılmasına imkân olan gaf- lara geçid yaptırır. i bir toplantı var; gitmemek için bin bahane bulur, atlatır atlatamazsa mümkün olâ erken gitmeğe çalışır, mütecessis göz- lerden kurtulmak için... Toplantı başlamış ise oradakilerin dikkatlerini üzerine çekmemek için gizlice savu- şur, Söz $ nek fırsatı düşerse söy- lememek güzel vesileler bulur. Dinleyici sıralarınm boş olmasi he kadar hoşuna gider? Program yüklü olup ta kendisine söz söylemek sıra- BI gelmezse çok sevinir ve hemen snvu- şur. Mesleğinde ilerlemez, Çünkü baht. ve talih hayatta cesaret göste- renlerin kucağına atılır. Korkak, söyliyemediklerini kâğıda döker; içini dökerek sahifeler doldn- rur, Bizzat yazılmış itirafları korkak- Tarın hal tercümeleri teşkil eder. Jan Jak Ruso'nun Konfesyon'u bunlardan sayılır. * “ Bu da bir türlüsü: Muayyen bazi hallerde, alelâde korkak sayılan ki- sa sananamazanasasassase diliyordu. Stokovskinin ikinci karı- gından ayrılması Greta ile yakında evleneceği rivayetlerinin küvvetlen- mesine sebeb olmuştu. Greta ile Stokovskinin muaşakası bugün ale- nileşmiştir. Fakat henüz evlenme hakkında bir karar yoktur, Bakalım bu muaşaka nasıl nihayet bulacaktır. Susun ula içimi sikiyorsunuüz! — Anlat yahu... Cımbız Receb alay ederek: — Ne anlatacak be?., Hepsi palav- ra... Anlamıyor musun? Fiyaka... Mümtaz'ın Çerkes damarı kabar- muştı: — Ban yalan söylemem. Madem ki inanmıyorsunuz, işte anlatacağım! — Dinliyoruz. — Hayır, burada anlatamam... Ev- lenmeden bir gün evvel hepinizi da- vet edeceğim... Bekârlığa veda dave- ti... İşte o zaman elifinden yesine ka- dar hikâye ederim. — Kandırıyorsun... Hepimizi sarhoş eder, 0 akşam da işin içinden kurtu- Tursun. Ökse Hamdi: — Arkadaş! - dedi, - O gece eğer an- | | latırsan bütün davetin masrafı ben- | den! Anlstmazsan senden... Var mı- sın? — Varım! — Ama haberin olsun... Çok mas- raflı olur!.. Pahalı bir yere gideceğiz... Gacolar da getireceğiz... — Razıyım, razıyım... ben olduktan kelli... Anlatacak i, günü, saatli tayin İ . Hattâ Müm taz tripo sahibin- den - evlendikten sonra iade etmek üzere - bol faizli, iki yüz lira da borç aldı, i rim tiy şilerde görülen bir buhran... Zeki, ça» tışkan bir talebe, İmtihanda, bir soru karşısında duraklar, put kesilir, bir söz söyliyemez. Halbuki bildiği şey; biraz sonra bülbül! gibi söyler. Bir büyük avukut, ünlü bir artist, İ kürsüye, sahneye çıktıkları zaman dilleri tutulur, sikilirlar. Amma bu i hal onların muvaffak olmalarına en- gel olmaz. Değerli Fransız artisti ma- dam Jan Gamiye sahneye çıkmadan önce kuliste geniş adımlarla dolaşır- Adı lâzım değil, başka bir büyük st te dermiş; Her defa sahneye çıkarken, iste- tro yıkılsın! “ Sevgi, devamlı bir coşkunluk; ısrare lı bir vasfı var, Gerçek devamlı bir İç sıkıntısından başka bir şey mı sevda? Her sevgi, gerçekleşmek için, on” £ şiyanı, onu kövalıyanı kararsızlı, l& ra, işkillere, ümidlere, ümüdsizlikle düşürür, Bunlar iç sıkıntısından, üzüntüsünden başka me? Sev gi, bir akbaba pençesi ki, saadet ve ? iyet o pençe içinde can verir,.di- yor, madam İstael. Visal bile o sıkın- tıyı geçirmez. Ondan sonra başlar söve giyi korumak kaygıları. Ya saadeti elinden giderse? Tıpkı nekesler gibi. Nekes hazinesini nasıl gözetlerse ku- dalı da sevdiğini öy- . Her şeyine dikkat eder, den şüphelenir. Esasen mev- cud olmıyan felâketi bu beceriksizce yaptığı tekayyüdlerle hazırlar, Bunlar da sevdayı sinir işkenceleri zümresine katar. Her kim ki esir olur bu dams Sabretse gerek gamı müdame i Füzuli, şiirlerinde hep bus ınüm etti, Dr. Rusçuklu Hakkı ari Türkiye 1400 kuruş 2700 kuruş , Ecnebi olmıyan ecnebi memleketler: Beneliği 3000, altı aylığı 1900, öç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Sefer 23 — Ruzukısam 168 A, İsak Güneş Öğiş İkindi Akşim Yat BR. 8221010 8,14 004 1200 141 Ve. 310 8/08 1212 1601 1858 2009 İdurehane: Babıâli civarı Asımusluk So, No. 17 Davet gecesi, yanlarında kadınlarla Boğaziçinin meşhur lokantalarından birine gittiler, Sarmaşık sarilmiş ka- fesli localardan en genişini seçerek oturdular, Mümtaz, evlenmek siralarında kas dınlarla eğlence yaptığı duyulmasın diye körkuyordu, İhtiyaten garsona sordu: — Yandaki kameriyede kim var? Garson delikanlıyı pek eskiden ta- rirdı, Samimi bir eda ile: Hiç üzülmeyin beyim. Bitişik- teki iki kişi İstanbulluya benzemiyor- lar... Yabancı simalar, Kendi hâlle- rinde sessiz sadasız adamlardır, Bi? kaç gündür geliyorlar, Siz, keyfinize bakın, Mümtaz'ın içi rahatlamıştı, Neşey- Je yemeğe içmeğe başladılar. Kadınlı erkekli, arkadaşları, deli- kanlıyı, vurduğu vurgundan dolayı tebrik ediyorlardı. Kadının biri gülerek: — Veli olunca böylesi olmalıdır... Bravo! Akıllı imişsin doğrusu! Pek gözüme girdin! Cımbız müstehzi dandı: — Dikkat et, g pek tehilkel müstehzi murıl- adınları ken icad etmiş.