Eş re Akhisarda feci Izmir mektubları bir cinayet | İlzmirde Fuar hazırlıkları Rekabet yüzünden bir kahveci 22 Nisan 1038 SANATLEK Alfred Korto ve bu gece dinliyeceğimiz parçalar Bay Alfred Korto Bu gece Beyoğlunda Şehir Operet tiyatrosunda yüzümüzü güldürecek, İstanbul konservatuarının yüzünü ağartacak mutlu bir güzel sanat hâ- disesine şahid olacağız. Bütün yeryü- zünün tanıdığı, takdir ettiği beynek milel şöhret sahibi Fransız piyanisti Alfred Korto, İstanbul konservatuarı orkestrasile beraber çalacak, İstanbul belediyesi on senedenberi konservatu- ara mânen ve maddeten sarfettiği emeğin mükâfatını görüyor. Korto kimdir? red Korto, 26 eylül 1877 de Nion- da doğdu, 1996 da Paris konservatu- arından piyano birincisi olarak çık- tı. Ondan sonra seyat dolaştı; tek başına veya iki arkadaşi- le beraber büyük merkezlerde konser- İer verdi. 1897 de, Bayrötte, Vagner y sunda repetütörlük etti, 1902 3 lirik festivaller cemiyetini, 1903 de Tr cemiy kurdu, 1904 de mili sosyete asının şefliğini ehrinde halk erlerini idare etti. «Yeni tiyatron ile «Şalto.d'O. tiyatrolarında klasik konserler verdi. 1908 da Paris konser- vatuarma gene piyano profesörü tayin edildi, Kortonun musikiye dair eserleri, makaleleri, çok değerli konferansları vardır. Bu gece büyük üstad Konservatuar | orkestrasiyle Şopenin «Fa minör, Şumanın #La minör» konsertolarını çalacak. per Kortoya göre, Şöpeni nota yanlışı yapmadan, aletlerden debdebeli, tan- tanalı, şaşaalı sesler çıkararak çalmak kâfi değildir; bunlara belâğati, has- sasiyeti, cesareti de katmak ister, San- ki esas nota değilmiş gibi, bin bir şe- killi bir teknikle, hem düşünerek, hem de gayrlihtiyari hareket ederek nota- ların altında gizlenen bazan derin, bazan coşkun, bazan zarif ve ince his- leri ihya cesaretini göstermek, bu i tefsiri te başladı, çok | | hisleri belâğatle yaşatmak, rakik bir hassasiyetle bestekârm muhayyile kudretini en küçük nüanslariyle orta- ya koymak dehanın tercümanı olmak gerektir. Şumanı tarifi Korto, Şumanı şöyle tarif eder: Onun için nota kelimeler kadar vazıh- tır, O kendisine yakin olmamızı ister, ister ki onun iyi gün dostu olduğu- muz kadar, kara gün dostu da olalım. Ve derhal bize içini döker, karşımıza çırılçıplak benliğile çıkar. Hissiyatı- nın ber safhasını perde perde, gözleri- mizin önüne serer, gönlünden geçir- diklerini birer birer önümüze koyar ve koyarken o anlardaki kalb çarpın- tılarını, heyecan ve helecanlarını da gösterir... Onun esi inde maddi hayatının her anını gü Şumanin konsertosu 1840 da Şumana piyano dar gelme- ğe başladı, 1841 de Fantazi serlevha- sile ilk konsertosunu yazdı. 1845 de Dresde tamamladı. Bu gece dinliyeceğimiz «La minör» konserto, aşkın destanıdır. Bu beste- lerde seven erki il | sarsılacağız, damar aşkın hararetini duyacağız ve seven kadının tatı rüyalarına dalacağız, onun kurduğu bulyalara kapılıp bir hayal âleminde yaşarken gözlerimizin i önünde sevgilimiz dolaşacak.. «La minör» konsertonun her notasmdan çıkan nağme Şumanın sevgilisinin se- sidir ve bütü norkestraya bu sevgili- nin hayali kanat gerer. Şopenin konsertosu Şöpenin, «Fa minör 1836 da neşredildi, Bu kanserto Şopenin ilk konserto- sudur. 1829 da, on dokuz yaşındayken Varşovada yazdı ve şahsiyetini müj- deledi, Bu konsertonun bestelerinde milli ahengin esrarengiz manzumesi vardır. Şöpen, bu ilk konsertosunda his asaletinin bütün rikkatini, mili konsertosu TU ZAKN Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ — Nü) — Dur sana para vereyim de bak- ; kala kadar git; şunu, bunu al. Atiye çantasını , Beşlik, onluk bir avuç para çıkardı. İhtiyar kadın gülümsedi; — Aman ne iyi... Ne zenginsin! Atiye güldü. Annesinin avucuna bir sürü paralar koydu: — Haydi, lâzım olanları ul... Üstü- nü de kendine sakla... Harcarsın! - de- di. Kadın başını örtüp çıktı, Aliye yal- nız kalınca aynıya baktı. Üstündeki cimaslar parıl panl parlıyordu. Hep- sini çıkardı, masanın üstüne koydu. Bonra annesinin eski bir yeldirmesini giydi, bir başörtüsü sardı, Tekrar aynıya baktı ve kendi ken- dine: — Hay eve gitsem dedi. - Ben bu kılıkta o helenirler. Tabit halim 1. Ziini meşguldü. Bel Odada doli â ıyordu. Mki bir p O sırada içeri girdi. Masanın üzerindeki elmasları gö- rünce; - Tefrika: No, 28 — Aman, bunlar sahici mi? Ne par- ! Myor! | — Hayır, anne, yalancı... Bir kutu | ver de içine koyayım, Fazla göze çar- | pıyor, Karşılıklı oturup yemek yediler. Kadın sordu; — Hemen gitmiyorsun, akşama ka- dar buradasın, doğil mi? — Evet anne... Buradayım... Haydi gel sana bir otomobil gezintisi yaptı- rayım... — Oh, ne iyi... Ömrümde binme- miştim. sokaklarını dolaşıyor, evlere bakıyor- du, Annesine sordu: — Emine hanımın evi nerede? — Şu uzun yolun sonunda... Bosta- nın yanında, Evin önünden geçtiler, Atiye dikkat etti, Sonra uzun bir gezintiyi mütea- kıb âkşam geç vakit geri döndüler. Artık genç kadın plânını bazırlamışlı; Aydem çalacaktı ve bu vasıta ile Mümtaz ve Feriha'yı tehdid edecekti. Fikri bunlarla meşgul olduğu için Birlikte çıktılar. Atiye Kasımpaşa | öldürüldü, iki kişi de yaralandı İzmir (Akşam) — Manisanın Akhi- sar kazasında bir cinayet olmuş, Mus- tafa Kaltakçıoğ'lu adında bir kahveci öldürülmüş, iki kişi de yaralanmıştır. Vaka şöyle olmuştur: Mustafa Kaltakçıoğlu ile katil İbra- himin, Akhisarın kenar bir semtinde yanyaha kahveleri vardır. Müşterileri- nin ekserisi tütün müstahsili olan bu kahveleri işletenler arasında öteden- beri rekabet varmış, İbrahimin tütün tarlasının bulunduğu yerde Mehmed Kurt adında birinin de tarlası varmış, Mehmed Kurtun öküzleri, bir gün İb- rahimin tarlasına girmiş, zarar yap- mış. Bundan muğber olan İbrahim, oğlu Hüseyini yanına alarak Kaltak- çı Mustafanın kahvesine gitmiş. Meh- med Kurt, yanında Hüseyin adında bir arkadaşı bulunduğu halde kahve- de oturuyormuş. İbrahim ve oğlu Hüseyin Kahvede Mehmed Kurta ağır küfürler savurarak kavgaya tutuş- muşlar, Hüseyin tabancasını çekerek gelişi güzel ateş etmeğe başlamış. O sırada babası İbrahim de tabancasını çekmiş ve Mehmedin üzerine ateş edeceği sırada kahveci Mustafa yetiş- miş, İbrahimin bileğini yakalamış, cinayete mâni olmağa çalışmış. Fa- kat İbrahimin elindeki tabancayı ala- mamış, silâh ateş almış, çıkan mer- miler öteye beriye sıçrarken Mustafa korkmuş, İbrahimi bırakarak hâdise yerinden kaçmağa başlamış, o sırada tabancadan çıkan son mermi ile sır- tından yaralanmış, yere düşerek der- hal ölmüştür. Mehmed Kürt, hâdise- nin tevlid ettiği korku içinde birden- bire harekete gelmiş, Hüseyinin elin- deki boş tabancayı Kaparak namlusi- le İbrahim ve Hüseyinin başlarına vurmuş ve onları yaralamışlır. Zabıta memurları derhal hâdise yerine yetiş- miş, vaka faillerini yakalamıştır. Si- Jâhlar atılırken kahvede bir panik ol- muş, müşterilerden bir kısmı pence- releri kırıp kaçarken bir kısmı da ma- sa altlarına lanmışlardır. Adi tahkikata devam ediliyor. EEE gururun bütün ihtişamını canlandır- mıştır. “ Şöpen, bu konsertonun ilk Allegro- su herkes tarafından anlaşılmıyacak sanıyordu. Adagio ile Rondonun da beğenilmesini pek beklemiyordu. Hal- buki Allegro «bravo» . seslerile karşı- Jandı, Adaglo ile Rondo da çok beğe- nildi, Alfred Korto gibi beynelmilel bir musiki üstadınm beraber çalmakta tereddüd etmediği bir orkestrayı ye- tiştirmek için senelerdir her türlü fe- dakârlığa katlanan Muhiddin Üstün- dağa teşekkür ederken, konservatu- arımızın kıymetli orkestra şefini bu muvaffakıyetinden dolayı tebrik eder, musikişinaslarımıza başarılar dileriz. Selâmi Sedes konuşmuyordu, Annesi sordu: Ni bu kadar dalgın duruyor- sun?.. Hiç söz söylemiyorsun! — Başımdan geçenleri sana nası | anlatayım diye düşünüyorum. — Olduğu gibi söyle, — Dinle öyleyse... Kazaya uğradım... | Söyledi do büyük annesin. çocuğu tanıyorsun. — Çocuğu tanıyor mıyım? — Öyle ya, Aydemir işte... Emine hanımdaki... — Vay!.. Bütün mahallede piç diye anılan yumurcak mı? Aşk olsun sana! — Yok, şayed böyle kızacaksan ağ- zımı açmıyayım... -— Demek demin gezerken Emine hanımın evini merak ettin de onun için sordun... Haydi, olan olmuş... An- Jat bakalım... — Upuzun bir hikâye... Çocuğu benden çalmak istiyorlar. İhtiyar kadın yerinden fırladı: — Kimmiş o bakayım benim toru- numu kaçırmak istiyen? Gözünü oyu- rım alimallah! n gibi bir oğlum oldu, Sen Hem de Üstelik annesinin kalbinde uyanan iy k hissini derhal istis- mara kalktı, Ve kendini bedbaht bir anne mevkiine koyarak: — Telâş etme... Senden çok ben arı çekiyorum. Fakat bu iş öfkeyle olmaz, sükürla olur, süratle ilerliyor Suni göle yakında su akıtılacak, gölde gondollarla gezilecek İzmir (Akşam) — Yunan hüküme- ti; İzmir Fuarına iştirak edeceğini bildirmiştir. Yunanistan mamulât ve mahsulâtını teşhir için bu seneki Fuarda büyük bir paviyon inşa etli rilmiştir. Paviyon, Yunan mimari tar- zna göre yaptırılmıştır. Bunda Yu- nanistan tarihi eserlerine, bilhassa Akropola dair kabartmalar buluna- caktır, İzmir vilâyet paviyonunda bu sene yapılacak zengin dekorasyon ve muh- telif tadilât için vilâyet daimi encü- menince on bin lira tahsis edilmiştir. Vilâyet ve ticaret odaları paviyonları arasında geçen sene muhtelif bakım- dan zenginlik itibarile birinciliği ka- zanan İzmir vilâyet paviyonu, bu se- ne daha zengin olacak, İzmir ve ci- varında bulunan tarihi harabelerden bazılarının artmaları bu iy da teşhir edilecektir. Manisa vilâyeti paviyonu da kısmen tadil edilecek, Manisada yetişen muhtelif mahsul- ler, geçen senekinden daha bol ve zen- gin bir şekilde teşhir olunacaktır. İz- mir ticaret ve sanayi odası, geçen s€- neye nazaran büyük hazırlıklar yap- maktadır. İzmirdeki muhtelif tica- rethaneler, mamülât ve eserlerini ge- çen sene İzmir ticaret odası paviyo- nunda teşhir etmişlerdi. İktisad Ve- kâletinin emrile bu müesseseler, bu seneki Fuarda ayrı ayrı paviyonlar kiraladıkları için oda paviyonunda Ege mahsullerimizi teşhir için daha çok yer bulunabilecektir. Fuarın zengin eğlence vasıtaların- dan biri olarak hazırlanan suni göle yakında su akıtılacaktır, İzmirin Ago- İhtiyar kadın, heyecanını hâlâ ye- nemiyerek: — Çocuğu almak istiyen kim? — Babası! — Alçak herif! Hem oğlancığı ta- İ mımıyor, hem de kaçırmağa kalkıyor. «Ben daha iyi büyütürüm!'» di- i ; Emine hanımın evinden çocuğu kaçıracakmış, — Ne yapalım? — Sen yarın erkenden oraya gider- sin. Aydemiri çalar getirirsin. — Üstüme i bunu yapamam. — Canım, torunun değil mi? Aalır, eve getirirsin, Sonra ben senden ali- nm. - Yok, yok, yok!., Yapamam... Ba- şıma işler açılır... Dosdoğru sen polise yahud mahkemeye müracaat et. — Anne, ben başa çıkamam... Ba- | bası zengin... Ben zavallı bir kadınım! | — Mahkeme zenginliğe, fıkaralığa | bakar mı, a kızım? Evlâdını anneden kim ayırabilir? — Anne! Böyle işlere aklın ermi- yor. Söylediğime razı ol, Çocuğu ka- ır, ç — Hayır! 'Töbeler olsun hayır! — Demek beni hiç sevmiyo, ni hiç düşünmüyorsun? İzmir Fuar gazinosu ve havuz ra hafriyalında meydana çıkan ve kanalizasyon tesisatına dökülen Ago- Ta suyunun suni göle akıtılması ka- rarlaştırılmış, Fuar komitesince tesi- satına başlatlırılmıştır. Agora suyu hakkında halk ve köylüler arasında muhtelif efsaneler dolaşmaktadır. Bu efsanelere göre Agora suyu (Abı hayat) tır, Bu su ile banyo alanların vücudları güzelleşir, dalma sıbhatte kalırmış. Suni gölde küçük motörler- le, gondullarla gezintiler yapılacak- tır. Gondullar sipariş edilmiştir. Bun- | lann üzerlerinde istirahat yerleri, sağlık!.. Yooo, bak | koyu gölgeli kaneriyeler hazırlana- caktır. Suni gölün bir yerinde be- tonarme küçük bir de köprü yaptırı- lacaktır. Kültür Park, gelecek sene tamam- lanacaktır, İlk programa göre Kük tür Pi tamamlanması beş sene- de mümkün olacaktı, Halkın rağbeti ve belediye relsi Dr. B. Behçet Uz'un enerjisi sayesinde üç senede tamam- Janacaktır. Kültür Parkın, bu seneki muhtelif inşaatla dörtte üçü bitmiş- tir, Kültür Parkta vücude getirilen daimi eğlence vasıtaları, İzmir ve civarı halkının daima eğlenebileceği bir ver meydana getirmiştir. Mene- menin Aliağa ve İzmirin İnciraltı plAjlarında gazino ve oteller inşasi- na da yakında başlanacak, hariç ve dahildön İzmire gelenlerin her türlü istirahat ve eğlenceleri temin edile- cektir. | Geçen seneki Fuar sayesinde İzmi- re dört buçuk mliyon lira girmişti. Bu sene altı milyon lira gireceği tah- min olunuyor, — Hatırın için hırsızlık yapi m... Orospuluğuna ses çıkarmadığıma şük- ret, — Bu rime ka İki kadın n sonra bir de öleme be- an, mükemmel bir mahalle i kavgasına giriştiler, tiyenin annesi asabiyelini yenemis yerek elini kaldırdı; genç kadının sus ratına şiddetli bir şamar indirdi, Geng | kadın hışımla kapıya doğru fırladı. — Gidiyorum... Bir daha da yüzü- mü görmiyeceksin, Lânet olsun senin, gibi anneye! Mücevherleri kaptı, koynuna sok- tu; hızla kapıyı vurup çıktı, Habibe hanım, kızının arkasından seslendi: — Gel, yavrum gel.. Vurduğuma pişman oldum... Fakat otomobil yol alırıştı. Haykır. maları boşâ gitti. Şimdi kalbine bü- yük bir acı çökmüştü. O, kızının hu- yunu biliyordu: Atiye kinci idi. Bir daha gelip annesini görmiyecekti. Karanlıklarda otomobilin gitgide hafifliyen gürültüsünü dinledi, Bütün vücudü ürperdi, O kızlı giden maki- nenin içinde kızı sakın hiddetle bir kaza çıkartmasın? Iwukuun zebunu oldu... (Arkası var)