AKŞAM rsTrenimiz İzmit istasyonuna yakla- amp Ümmi kitabi bıraktım. Aliye döndüm. Karşımız- # bir buçuk saattenberi mışıl mt Bi uyuyan şişman, bıyıkları yukarı- ya doğru kıvrık yol arkadamızı gös- tarerek: — Galiba İzmitte inecekti... Öyle dediğini hatırlıyorum. Şu zatı uyan- 4ıralım... dedim. Uyuyan adamın omuzuna şöyle hafifçe dokunmak için yerimden doğ- ruldum. Fakat AlI, sanki bir tehlike Karşısında imişiz gibi hemen koluma yapıştı — Sakın ha!.. dedi, Alinin bu telâşlı haline şaşmıştım: — Ne oluyor yahu?... dedim. Adamcağız uyuyakalmış işte... Uyan- dıralım da eğer burada inecekse za- allı trende kalmasın... Ali sıkı sıkı kolumu tutuyordu: — Senin üstüne ne vazife?... Sa- kın uyandırayım deme... Eğer be- mim sözlerimden sonra gene bu zatı uyandırmak istersen artık ben karış- mam... O zaman ne yaparsan yap... Alinin halini ve anlatacağı şeyleri bayağı merak etmiştim. O başladı: — Gene böyle uzunca bir tren Yolculuğuna çıkmıştım. Kompartı- manda yalnızdım. Bir aralık treni miz küçük bir istasyonda durdu. İki kadın irene doğru telâşla yürüdüler. Biri ihtiyar, şişman... Öteki inadına | genç, fevkalâde güzel, bir içim su... Ben bir yandan bu genç kadına ba- kıyor, bir yandan da kendi kendim: «Bizim yolculuk pek nefis geçe- | cekl...> diyordum. İki kadın benim bulunduğum vagone girmişlerdi. Be- mim kompartimanımı - beğensinler diye hemen kapıyı açtım. Koridora çıktım. Onlar her kompartimanın kapısından içeri bakıyorlar, bir tür- Xi bir yer beğenemiyorlardı. Nihayet kompartımanın önünde dur- dular. Genç kadın o tatlı sesile ba- ma sordu; iü v Burada boş yer var mı efen- Hemen cevab verdim: — Tamamile boş... Yalnız bir ben Yarım... Genç kadın yanındaki şişman, aksi yüzlü ihtiyara döndü: — Anneciğim, burası iyi... Hem de tenha... dedi. ; Şişman kadın sert sert yüzüme tıktan sonra kızına cevab verdi: — Peki, dedi. Amân dışarda pie filân çalıyor, Sen trende kal- — Kalmam anneciğim, kalmam, Bel seni öpeyim... Genç kadının trenle gitmiyeceğini anlayınca tepemden aşağı bir ka- i Soğuk su yemiş gibi oldum, Çün- bana o kadar ümit verici gözlerle bakıyordu ki... İki kadın öpüştüler. İ trenden indi. Fakat daha amıza 3 - 4 dakika yardı. Şişman kadın vagonun penceresi- pi gi İstasyonda, bizim vagonun a duran Kizile konuşmağa baş- — Mektub yaz Mehlika... unutma ...diyordu. Geri — Uhutmam ânneciğim... Fakat Ben de keni emip” Yendine yolda dikkat et Vagonun penceresi önünde duran BeNŞ kadın arasıra da bana öyle tatlı tatlı bakıyordu ki i ki... iti - a i Hattâ bir ara — Kuzum efendi ederim, bu ille Yahati... Kendisine Muz... diye rica etti. Hemen pencereden cevap verdim: >> Emredersiniz efendim... Elim- &en geleni büyük bir memnuniyet- Yaparım... Valdenize bir yardı- Mim dokunursa kendimi b se in ahtiyar addederim, z sizden pek rica İlk yalnız se- göz kulak olu- şişman kadın olur aksiler- den değildi hani... Kızının bu sözü Üzerine. beni yle bir tepeden tır- BAĞA kadar süzdükten sonra: — A... dedi, ben çocuk değilim yı , ya Canım... Kimsenin yardımı olmadan da kendi kendime giderim... Nihayet tren kalktı. Genç kadın hALA © tatlı bakışlarile uzaktan be Mİ süserek vo elini havaya kaldırarak selâm veriyordu. YU İ İçimden: «Ah ne olurdu, diyor- dum, o da annesile seyahat etseydi. Şu yolculuk ne kadar tatlı geçerdi...» Tren yoluna koyulduktan sonra şişman kadın çanlasından bir yün yumağı çıkardı. Harıl harıl yün ör. meğe başladı. Bende gazetelerimi açtım. Okumağa koyuldum. Kızı O kadar cana yakın olduğu halde şiş man kadında o derece aksiijdi. Bir aralık canım bir sigara tüttürmek istedi. Paketimi çıkardım, sigaramı yaktım. Fakat ben daha siga dan iki nefes çekmemiştim ki şişman kadın: Pöf!.. Pür!.. diye oturduğu yer- den doğruldu. Kompartımanın pen- ceresini hızla açtı. Yol arkadaşımın sigara dumanından rahâtsız olduğu- nu anlamıştım. Kendisine büyük bir nezaketle: — Zannederim... Sigara dumanın- dan rahatsız oluyorsunuz!.. dedim. O gözlerini hiddetli hiddetli nça- rak: —Tabil.. dedi, kompartıman du- man oldu. Amma da aksi şey ha... Kaldırıp sigaramı pencereden aşağı attım. Fa- kat bu hareketimi biraz sertçe yap- mış olacağım ki şişman kadın dik dik yüzüme baktı. Bilir misin ha- yatta insanı böyle hiç yoktan çileden çıkartacak aksi insanlar pek çoktur. Nihayet hele şükür aksi yol arka- daşım yavaş yavâş gözlerini kapadı. Uyumağa başladı. Âdeta rahat et- miştim. Çünkü uyanık kalırsa mu- hakkak bir mesele çıkaracak ve be- nimle hiç yoktan kavgaya tutuşa caktı. Karşımda uyuyan şişman kas dını gözucile seyrediyordum. Her halde zengince bir şey olacaktı. Par- maklarında gayet iri taşlı, kıymeti: yüzükler, kulaklarında küpeler, kol- larmda taşlı ve pahalı bilezikler vardı. Nihayet yavaş yavaş hava karardı. Bir istasyona yaklaşıyorduk, Birden- bire aklıma geldi. Şişman kadının kızına bu yaklaştığımız istasyonda ineceğini söylediğini hatırlar gibi ol- dum. Fakat emin değildim. Acaba şişman kadın hakikaten burada mi inecekti?... Onu uyandırmazsam . hakikaten hali berbaddı. İneceği istasyonu ge- çecekti. Halbuki kızı bana; «Aman anneme gözkulak olünüz!; diye rk ca etmişti. Kadının bana o kadar aksllenmesine rağmen ber zifemi yapmağa karar ve yan kadına seslendim: — Bayan... Bayan Fakat nerede? Şişman uyanmasına imkân yok... yaklaştım, Hafifçe omuzuna dokun- | dum, seslendim. Gene nafile... Omu- | dokundum... zuna daha kuvvetle Uyanmağı. Hafif hafif dürttüm. «Ba- | na mısın?» demedi. İstenyona da gelmek üzere idik. Uyandırmazsam trende kalacaktı. Yanına oturdum. Bu sefer kolunu sarstım. Amme ağır uykusu vardı. Nihayet baklım ki olacak gibi de- EU. Hozla kolunu çektim... Ne yapar- sın vazife... Bir kere kızı onu bana emanet etli, Fakat ben kolunu çeker çekmez şişman kadın yerinden sıçradı, uyku sersemliği İle: — Alçak, utanmaz, rezil!... Ne ya- pıyorsun?... Ben uyuyabilmek için 3 tanc yorsun utanmaz herif... Diye avaz avaz bağırmaz mı? — Canım efendim... İstasyora yaklaştık... Burada inmiyecek misi- niz? Ne bağırıyorsunuz öyle... — Daha nasıl bağırmıyayım?. Daha nasıl bağırmıyayım?.. Bak Te- zil Kompartımanda yalnız bir ka- âın görünce hemen üstüne hücum etmeğe kalkıştın ha — Ehhhhh... Çek amma... — Vay... Beni şimdi de tehdid edi- yor... Bu adam mutlaka bana bir şeyler yapacak... diyerek şişman ka- dın Imdad çıngırağına sarılmaz mı? Derhal tren durdu. Herkes bizim kompartımana hücum etti. Kompar- tımana gelenlere maksadımı anlatın- caya kadar akla karayı seçtim. Tre- nin ihtiyar kondüktörlerinden biri bana güzel bir nasihat verdi: hap yuttum, Benden me isti- | oluyorsunuz | AN YOLC — Bayım, dedi, ben 20 senelik tren konüklörüyüm... Trende uyuyup ka- lenları uyandırmak kadar hiç bir şeyden korkmam, Çünkü bir çokları- nın uykusu ağırdır. Ve gayet sinirli uyanırlar... Sakın bir daha trende tanımadığınız adamı uyandırmayı- niz... Ne bileyim ben?.. Meğer şişman ka- dın o istasyonda inmiyecekmiş... Kendisini uyku tutmazmış... Uyu- yabilmek için üç hap yutmuş... Fa- kat kondüktörün sözü kulağımda kü- pe oldu. Trende kimseyi uyandır. mamağa karar verdim. Nafile yere azar işitmeğe vaktim yok birader. Arkadaşım bu hikâyeyi anlatıp bitirinceye kadar trenimiz istasyon- dan kalkmıştı. Düdüğünü çalarak ferliyordu. Birdenbire karşımızda uyuyan Şiş- man, bıyıkları yuka: rik adam gözlerini açlı. le bir baktı. Sonra hiddetle, şiddet- le yerinden kalktı. Bize — Vay insaniyetsiz herifler, vay saygısızlar... Size ineceğim İslasyo- nu da söylemiştim. Beni uyandır. mak için şöyle bir seslenseydiniz dili- niz mi kopardı... Gidi (terbiyesiz, saygısız, insaniyetsiz adamlar... di- yerek telâşla kopmartimandan çıktı... Ben Alinin yüzüne baktım. Ali ba- na baktı ve: — Şu insanlar garibdir, dedi, tren- de uyandırırsınız kızarlar, uyandır. mazsınız gene kızarlar, (Bir yıldız) Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Haliskâr “Gazi ceddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tarlaba- şında N'had Abdulih, Beyoğlu: Kan- ruk, Dairede Güneş, Galata: Topçu lar caddesinde Sporidiz, Kasımpa; Müeyyed, Hasköy: Asen, Emtinür Mehmed Kâzım, Fatih: Werneciler. de Üniversite, Karagümrük: Ahmed Suad, Bakırköy: İstanbul, Sar url, Aksaray: Etem Pertev, Beşik. taş: Süleyman Receb, Fener: Kmil- yadi, Kumkapı: Belkis, Küçükpazar: Necati, Samatya: Kocamustafapaşa da Rıdran, Alemdar: Ali Rıza, Şeh- Temini; Topkapıda Nâzım, Kadıköy: Pazaryolunda Rıfa: Muhtar, Modada Alânddin, Üsküdar: | İskelebaşında Merkez, Heybeliada; Hulk, Büyüka- da: Şinasi Rıza Her gece açık eczaneler: Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhiserndaki €€- zaneler her gece açıktır. 23 Nisan Çocuk bayramı veo hafta da Çocuk haftasıdır. Bu bayramda çocukları sevindirecek olan Çocuk Esirgeme Kurumuna yardım ediniz. Ecnebi 7700 kuruş » m0 » , Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler; Seneliği 3600, alta aylığı 1900, ç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lArımdır. Sefer 2 — Ruzukasım 14 8, İmrak Güneş Oğla İzinli Akşam Tat E. 9251105 543 9,18 1200 134 Va, 400 540 12,18 15,53 1838 20,10 İdarehane: Babıkli civarı A Acımusluk So. No, 17 Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli su Tefrika No. 188 Türk denizcileri Doğanı Çanakkalede gömdüler. Kılıç Ali paşa gece donanmaya İstanbula hareket emrini verdi Kılıç Ali paşa o sahah Midi! yelkenli göndermeğe ve Dolanı 3 latmağa karar vermişti. Müidilliye gidecek yelkenli sahilden demir alıp ayrılacağı sırada, uzaktan gelen kadırgaları gördüler. AL reis Venedikten dönüyordu. Kılıç Ali paşa bu tesadüfden çok memnun olmuştu. Çanakkalede çok beklemek işine gelmiyordu. İstanbul- dan gelen çavuş: — Padişah, tez gelsinler, dedi, Biz gidelim.. onlar da arkamızdan yelişir- ler, Diyordu. Gerçi kaptan paşa, divan çavuşunun akıl ve öğütlerile hareket ” edecek bir amiral değildi. Fakat, va- ziyetin nezaketini ve bunun bir mem- leket işl olduğunu düşünerek, hemen İstanbula hareket etmenin faydalı olacağını biliyordu. Ali reis Boğazdan içeri girer girmez paşa gemisinin bordasına sokuldu. Kıç Ali paşanın zülfikarlı smiral bayrağı sancak direğinde sellanı- yordu. Ve Ali reisin direğinde sallanan sancağın yarıya kadar çekildiği gö- rülmüştü. Türk donanmasında o zamana ka- dar, matem işareti olarak yarım bay- Tak çekme âdeti yoktu. Ali reis bunu Akdenizde görmüş ve o gün tatbike başlamıştı. Bu işaret Kılıç Ali paşaya yaban- cı gelmedi. Sancak direğine şöyle bir göz atarak; — Bu işareti bilerek mi yaptılar? Yoksa rüzgâr sancağın ipini mi gev- şetmiş?... Diye sordu. Ali rels . geminin güvertesinden gür sesile haykırdı: — Gemide cenaze var, devletlim! O'ne? Gemide cenaze mi var? Donanma seferde iken biri ölürse, cesedi ya denize atılır, yahut - sahil yakın ise - çıkarılıp gömülürdü . Ali reis (paşa gemisi) ne atladı. Yüzü sapsarıydı. Kaptan paşa heyecanını gizliyeme- di; — Sinan mu öldü? Diyerek Ali reisin ellerinden tutup sarstı. Kaptan paşa bü sözü söylerken, birdenbire yüzü gülmüştü. Sinan ar- ka küpeşteden paşa gemisine atladı: — Kurtuldum, paşam! Allah siz- den razı olsun... Diyerek, Kılıç Ali pasanın elini öptü. Kaptan paşa Sinanı kendi oğlu gibi severdi. Sinanı görünce gözleri sulandı: ! — Geçmiş olsun, oğul! Çok sıkıntı çektin, değil mi? Dedi, Sinanı alnından öptü. Sinan Romada gördüğü hakaret ve işkenceleri kısaca anlattı: — Ölüm hatırıma gelmezdi, dalma kurtulacağımı düşünerek teselli bu- Yurdum. Kaptan paşa sordu — Filip seni neden Roj aya gön- derdi? — Papaya hoş görünmek için. Çünkü, Filip her sene OKefalonya panayırından papaya bir çok hedi- yeler götürürmüş. Bu yıl panayırda vurgun yapamadı. Nasıisa beni tu- zağa düşürdü ve Romaya gönderdi. Sinan bundan sonra, papanın Türk düşmanlığından bahsederek: Ev, apartıman, köşk, sayfiye alama mevsiminde AKŞAM'ın KÜÇÜK İLÂNLARI kiracılar ve bina sahipleri için En emin, en süratli ve en ucuz vasıtadır. 3 defası 100 kuruş —Onada iyi bir ders verdim, de- di, Türkün hiç bir şeyden yılmadığı- ni gösterdim. Beni Romada semi semt, sokak sokak dolaştırdılar. Fa- kat, ben, yapılan hekaretleri hiç bir zaman karşılıksız bırakmadım. Ava- zam çıktığı kadar bağırdım. Greguva- rn kara gömlekli kardinallarının yüzlerine tükürdüm. Onların papas elbisesi altında birer cellâd olduğu- nu söyledim... Artık, bundan son- ra papanın dostluğuna ve onun ri- yakâr cellâdlarına inanmayınız, pa- şam Kılıç Ali paşa sevinçle, sancak me- selesini unutmuştu. şuyordu. Sinanla konu- «Seni bugün âsacağız.. İpini ben çekeceğim!» Filipin Misinadan bir İspanyol korsanile İspanyaya (kaçtığını öğ- rendik. Eğer önu'ele gtçirseydik, Ak- denizde ne hoş bir cümbüş olacaktı, Sinan birdenbire gülmeğe başladı: — Ne diyorsunuz, . velinimetim? Filip İspnayaya mi kaçmış? — Evet. Misinada herkes böyle söyledi. Biz de çok aradık, hiç bir körfezde kıstıramadık. Sinan, o dakikaya kadar ifşa et- mediği bir hâdiseye temas elmek fırsatını bulmuştu; — Sizi aldatmışlar, paşam! dedi, Flip, Roma Sokaklarında geziyor. Kılıç Ali paşa Şaşırdı: — Ne diyorsun, Sinan? Filip Ro- mada mı dolaşıyor? — Evet. Romada iki kere benim karşıma çıktı! aNasılsın?» diyerek benimle alay etti — Vay namussuz vay! Demek her- kes gibi, bizi de şaşırttı; Sinan içini çekerek ilâve etti: — Bir sabah ta benim yattığım zindana gelmişti. Nöbetçinin yanın- da bir cellâd gibi dikildi; «Seni bu- gün asacağız. Kardinallar böyle is- tiyor. oİpini ben çekeceğim!» dedi. O gün içimde'derin bir acı duymuş- tum, Her acıyı, her felâketi yenen Sinan, o gün bir hayli sarsılmıştı. Fakat, bu sarsıntı, korkudan değil di. Filip gibi âzılı bir düşmanım, ben asılırken, ipimi çekecek diye hayıf- Janmıştım. — Sonra neden : vazgeçtiler - seni asmaktan? — Ayni gün, öğleye doğru müba- dele teklifi gelmiş. Bunu duyunca ne kadar sevindim bilseniz... — Doğan reisin cenazesi. Bu sırada Ali reisin gemisine atlı- yan Çanakkale muhafızı Hurşid bey sesleniyordu: — Doğan reisin cenaze alayı Çi nakkalede mi olacak? Kılıç Ali paşa derhal kaşlarını çattı: — Hurşid, hangi cenaze alaymdan bahsediyor? Söz söylemek sırası Ali reise gel- mişti — Devletlim! dedi - Allah sizlere uzun ömürler versin... Doğan Midil lide ölmüştü. Arkadaşlar onu İs tanbula götürmek istediler, Kılıç Ali paşa birdenbire mosmor oldu. Ali reise cevab veremedi. Kendi kendine; — Döğanı kaybettik demek... Diye söylenerek başımı önüne eğ- di. Kaptan paşanın gözleri dolmuştu. O, Doğan reisi çok severdi. Hattâ bir gün kendisine «— Sen sağ kolumsun! > Demekten kendini alamamıştı. Doğanın cesaret ve atılganlığı Ak- denizde ve yabancı ellerde meşhurdu. Ali reis, kapatan paşaya sordu: — Doğan, ölürken cesedinin İs- tanbula gölürülmesini tavsiye etmis. Hurşid bey ise burada gömülmesini istiyor... Ne buyurulur? — Hurşidin dediğini yapmalıyız. Bir insan öldüğü yerde gömülmeli. dir, Onu Midillide gömseydiniz, da- ha iyi olurdu. — Midini muhafızı, Doğanın vasi- yetini söyleyince, hepimiz heyecana kapıldık, paşam! Biz imana vardığı. muz zaman henüz cesedi bile soğuma- mıştı. Arkadaşlar onu gemiye ge trdiler. Göz yâşlarımızla onun ha tıralarını andık ve hemen yola çik- tak. Kaplan paşanın ısrarı üzerine Do- ğan reisin cesedi şehre çıkarıldı. Ça nakkalede büyük cenaze töreni yâ- pılarak, toprağa bırakıldı. (Arkası var) i