onu son vere ise tere iler- irak Bo- Bir- ktı. ıç kuy- doğ- Kı aya his- w Greta Garbo-Stokovski Meşhur filim yıldızı yaşlı orkestra şefini niçin sevdi ? Artistin çocukluk. hayatı - ilk çalışma zamanları ve sinemaya intisap hevesi Greta Garbo'yu eskidenberi tanıyan bir zata bu meşhur filim yıldızının na- sıl olup ta Stokovski'ye âşık olduğu 80- rulmuştur, Bu zat bu suale cevap ol- mak üzere yazdığı makalede diyor ki: Stokovski, Garbo'nun ilk büyük aşkı olan ve bir yıldız olmasına hiz- met eden Moris Stiller'in yerine kaim olduğu için Garbo tarafmdan sevil- mektedir, Garbo, ilk sevgilisi Stilleri bugüne kadar unutamamıştır. Bugünu 56 yaşında olan profesör Stokovski vaktile Garbo ile Stiller #rasındaki yaş farkını temsil eden bir sindedir, Stiller gibi o da Lehlidir. Siwkovski de Stlilerin Garboya ilk filmini çevirttiği zaman yaptığı gibi büyük. #ilim artistinin ruhunda İtal- Yanin sıcaklığını ve heyecanını uyan- dırmağa muvaffak olmuştur. Tecrübe hususunda Stokovski bir dünya adamıdır. Duygü hususunda Mükemmel bir insandır, -rikkat ve şefkat nöktal nazarından baba ruhlu bir şahsiyettir, ânlayış itibarile bir artist arkadaştır. Garbo ile Stokovski arasında hasıl olan romantik müna- sebet göz önüne getirilirken Stokovs- ki'nin yaşı ve baba ruhlu bir adam duşu” hatırdan o çıkarılmamalıdır. Çünkü Gatbo, ruhiyat mütehassısla- rının «baba kompleks» f diye tavsif edeckeleri bir hal vardır. Greta ve babası Gorba babasına perestiş eder: «Her #eyi ona medyunum!, der. Filim yı- şehvetli dudaklarını ve uzun kir- Piklerini babasından almıştır. Garbo İM yaşında iken babası gripten vefat €tt. Bu suretle hayatında hasıl olan ĞU Stiller doldurdu. Kıza karşı Yaptığı diktatörlük Garboda Stiller'e karşı daha büyük bir muhabbet uyan- dırdı. Garbo her şeyi ona bırakmakta bir sasdet duyardı. Greta Garbo ve Stokovskt 'Tabil bu feragat hakiki artist hayar tının haricinde kalan ahval için mev- zuubahis olabilirdi. Mesleğine aid olan İşlerde Sitller kızı kendi başma bırakır ve ondan ancak kendine gü- dim edebilirlerdi, işte o kadar. Fakat Garbo boş vakitlerinde yine istinad edebilecek bir adama ihtiyaç duyardı, öyle bir adam ki Sitller'in uyandırdığı duygularla sempatize et- sin ve o duyguları hakikatlaştırmak için kendisine yardım göstersin. İşte 'Stokovski'yi sevmesinin sebebirii bun- da aramak lâzım gelir, Garbo ismini kim buldu? Greta'yı Garbo ismini almağa teş- vik eden Stiller oldu, Stiller derdi ki: «Garbo ismi kısadır, elektrik ziyaları altında daha ziyade göze çarpar» dur. Greta, Stokholm'un Söder denilen amele mahallesinde tek odalı bir ev- de dünyaya geldi. Babası belediyede küçük bir memurdu, fakat çocukla” rına çok iyi bakıyordu. Greta diğer kardeşlerine tahakküm ederdi. Onda aristokraklığa karşı bü- yük bir meyil vardı, Her hareketinde bir başkalık görülürdü. 13 üncü asır- da Greta'nm ailesi Smaland'da bir malikâneye sahip bulunuyordu. Bu- rası «Aspanas Hergrad» tesmiye olu- nurdu, Greta 17 nci asırda ailesini terkle bi zın ahfadır« aristokraklığı o asi ceddinden tevarüs ettiğini isbat etti. Gençliğinde tatil zamanlarını bugün de Gustafsson ailesinin tasarrufu altında bulunan o malikânede geçirirdi, Greta ile Stokovski'nin İtalyada > birlikte oturdukları Ravello'daki Cirsbrone villâsı venmesini beklerdi. Başkaları ona yar- Yoksa Greta'nın aile ismi Gustafsson'- » beraber kaçan bir kı- air. Gururu, serbestiyi ve i Çalışma hayatı Babası ölünce Greta'nın kendisin- den daha yaşlı olan iki kardeşi çalış- mağa mecbur oldular. Greta henüz mektebe devam ediyordu. Fakat bü- tün yükü kardeşlerine yüklemek İ#- temediği için boş . vakitlerinde o da bir berber dükkânmda çalışmağa başladı. Hattâ akşamları dükkânı yı- kar ve temizler, o şuretle biraz para kazanırdı. 1 Kız biraz büyüyünce bir mağazaya girdi. Orada mağazanın kadın şap- kasi şubesine verildi. Greta güzel ve cazibeli olduğu için reklâni olmak üzere şapkah fotoğraflar çıkartılacağı zaman model olarak Greta intihap edilirdi. Bir gün mağazaya filim direktörü Peçler geldi ve bir filim için iki sine- ma artistine şapkalar ısmarladı. Gre- ta hemen ona yaklaşarak sinemacılı- ğa intisap etmek istediğini söyledi. Direktörün tesadüfen üçüncü bir ar- tiste ihtiyacı vardı. Greta'yı o rolü oynamağa davet etti. Mağaza sahibi flim için mezüniyet Greta o mağazayı terke mecbur oldu. (Makalenin Geta Garbo'nun ilk filmi ve İstanbula gelişi hakkındaki kısmını başka bir nüshamızda neşte- deceğiz.| Eceabadda Atatürkiün büstü ği Çanakkale (Akşam) — Eceâbadda Cümhuriyet meydanında Atatürkün büstü büyük törenle rekzedilmiştir. Törene iştirâk için Çanakkaleden bir çok zevat Eceâbada gitmişlerdir. Yu- kariki Mişe törenden bir köşeyi gös- teriyor. vermeyince | Gıyas efendi, yardağile beraber, karşı yakışık almaz), (Bir vezir oğlu hırpani gibi ömü nı kandırmış, son teslim ettiği kırk Jiranın otüzunu alarak, Çarşı içinde- ki ve civarındaki koltukçuları dolaş- mağa başlamıştı, Müstamel eşyalar- (Dost var, düşman var), (Ele gine | dünyasını unutmuş. Bir taraftan j da çekiyor; bir ür geçiremez) yollu söz- | leri ısıtıp ısıtıp ortaya koya koya İrfa- | dan şunları seçip iki arabaya yükle- | mişti İrfan beyin yatak odasına karyola, syna konsol, kerevetli minder, hasir ve mâıstor üç perde, Selâmlık misafir odasına iki kanape,dört koltuktan mürekkeb ve beş pencere perdesile birlikte damasko bir takım; ayaklı bir ayna, bir devrim mase, yere hasır ve iki Demirci seccadesi, Sofaya muşam- ba, yarım düzüne sandalye, bir de şemsiyelik (yani portmanto) .. Ot minder üstünde halleri harab olan dadı kalfa ve lala ağa ile geceya- tıya kalması muhtemel misafirlere, dosdoğrusu kendine ve Hilmi efendiye mahsus yatak, yastık, yorgan, Yukarda dediğimiz gibi boyuna ge- lip giden, (hukuku kadimeden), (merhuma ubudiyeti mahsusadan) bahsöden nevzuhurlar arasında uçarı- Yarı da çok İrfan, iki akıl hocasının ikazlarile, önceleri bu türedilere hiç yüz vermi- yor, başka odalara çekilip onları kov- madan beter ediyordu. Böylelerinde, surat kasap süngörile silinmiştir. Yüzlerine tükürsen yağ- mur yağıyor derler; ne kadar istiskal görseler aldırış etmeyip gene gelirler. Yaltaklıklar, yanşaklıklar gırla... Koskadaki konağa dadananlar ara- sında öyleleri vardı ki arayıcı fişeği gi- bi ortalığı dört dönüyorlar, yukarıla- ra kadar çıkıyorlar, İrfanı yatak oda- sında yakalıyorlardı Derhal curcuna: — Cif caf caf cif caf, cif caf caf cif caf!,. Benzer benzer neye benzer?. Be- him Abdülmennan paşa zadem peri padişahının şehzadesine benzer!.. Afe- rum sana, bildin Çiçekçi oğlu!... Daha neye benzer?.. Nesreddin şahın şehza- desi Muzaffereddine (1) benzer... Afe- rum köftehor onu da bildin!.. Daha neye benzer?. Nemse imparatorunun oğlusu Rodofoya (2) benzer. Yozunu sevdiğim külhani, bunuda mi bil din be? Yahudi hokkabazlar gibi ortalığı şamulaya boğan bu sırnaşık, hokka- baz Kasımpaşalı Sabri denilen adam- dı, Bir kol çengiydi, Musallat mı musallat... Sabahleyin, kargalar bilmem nesini yemeden, ko- nakta: — Vezir zadem uyandı mı? Lela Şaban ağa savar: — Daha uyuyor! Öğle üstü gene uğrar: — Vezir zadem herhâlde kalkmış- tır, değil mi ağafendiciğim?., Lala, lâkırdıyı geyelerken Tuğrakeş imdadına yetişi — Bu gece dişi ağrıdıydı, sabahı sa- bahladı, Biraz ayusun zavall!.. İkindi okunurken, Kasımpaşalı ge- ne selâmünaleykümü basar; — Vezir zadem... diye ağzını açar- ken bu sefer ruznamçeci efendi ati- br: — Dadısile Kobyardaki berber Sü- leymana gitti. O kör olası dişi çektirip kurtulacak... Gıyas efendi alt tarafını tamamlar; — Dişini çektirdikten sonra hemen buraya dönmiyecek. Ulümu diniye te- derrüs eylediği cihac Şevketi efendiyi ziyaret edip elini öpecek, hayır dua- $ını alacak!., Hokkabaz Sabri; — Vezir zademiz orada geceliye- cek değil a, nasıl olsa devlethanesine avdet buyuracak!, diyip misafir oda- sındaki baş kanapeye yerleşir... Şap şap, el vurma: — Lalafendi, gözlerim karardı. Ben fena tiryakilerdenimdir, aman gözüm bana az şekerli bir kahve!., Şaban ağa somurta somurta oda- dan çıkarken, Gıyas ve Hilmi efendi- ler de bu çam sakızının kaloşlarına birer tutam tuzu koyarlarken, bir da- ha şap şap; Gıyas efendiye hitab: — Neydi ismin, muhterem? 'Tavla- yı ahp gel yahu, bir iki parti atalım. İrfan beyin bu işlerden haberi yok; taraftan içkiye vur- muş, her akşam çilingir sofrasını kurdurup kafayı tütsülüyor, Cuma ve pazar geceleri Gülü Ago- bun tiyatrosunda (1) veya (4) nu- maralı locada; söir geceler ise ya Ku- ledibindeki Pirliççi'nin gazinosunda yahud da Beyoğlu Doğruyolundaki (Kafe Flam) da.. Bu ne biçim âşıklık?.. Elem; keder- den Pirinççideki Hanende Beşiktaşlı Sofi ile, Yahudi Rözayla, (Kafe Flam) daki muzikacı k##larla mi aşnafişme- de?. Hâşa, Oraları sıralamasının sebebi, müaşukasına tesadüf edebilmek ümidi. Çünkü baş konrol Hırant ağa ile bü- feci Aramın rivayetlerine göre, tiyat- To olmadığı geceler, Karakaşyanların büyüğü, küğid öyununa düşkünlü. günden naşi evinden çıkmaz, ahbab- larile. laskine oymarmış. Küçüğü de sese ve ahenge “meraklı, Pirinççinin gezinosunda inğe sâz, (Kafe Flam) da orkestra dinlermiş. Kasımpaşalı Sabri de bu yüz surat, fazla olarak ta bu cin gibilik varken kolay kolay mat olur mu hiç?.. Dalave- renin ve dalâveröyi kimlerin oynadı- ğının fârkında, Ertesi gün, gündüz hiç gözükme- miş, güneş battıktan sonra, kerahet vakti, sokaklan misafir odasını gözet- lemiş, iki sakallı ile ter bıyıklıyı rakı çakıştırırlarken bastırıvermişti. Şimdi de başka numara... Fes yana yıkık, gözler süzük, ceket bir omuza atık, paytak Paytak, tam aficesine bir giriş ve ardından yayık yayık bir ma- ni: Adam aman, munu yar Yedim lokümünu yar Seveceksen beni sev Bırak o maymunu yar. Arkasından, -orta oyunundaki ka- vuklu ile pişekârin tekerlemeleri, zen- nenin, Şetaret bacının, Razzaki zade- nin, Kayserilinin, Lâzın, Arabın, Ace- min, Yahudinin, Frengin, aptalın tak- Hitleri... Sofra başındakilerde gözler faltaşı, ağızlar faraş; İrfan bey bir aded alık emeti... Birden, kadehini uzatmıştı; — Buyur, bey birader!.. İki dakika sonra, bir daha kadeh tokuşturuşta, şu rica: — Evim senin bey ağabey, istirham ederim bu gece Burada kali... Ve o günden itibaren Hokkabaz Sab ri İrfana kuyruk. Sabride eş dost mu ararsın?.. Kalem efendilerinden hanendeler, sazende- ler; Loncanın piyasa çalgıcıları; semai kahvelerinin manicileri, semsaicileri, destancıları.. Vezir zade Hanyayı, Konyayı şimdi anlamıştı. Bu İstanbul denilen yerde ne adamlar varmiş, ne adamlar; zevk ve neşenin görülmemişini icad eden kimseler. Gıyas efendi palavracısı, Hilmi efendi miskini gibiler, keyif ar- kadaşlığında dondurma kutusu gibi kaldılar. © akşamdah itibaren bu soğuk ne- vaları defterden silmişti, fakat bir nokta elini, ayağını bağlıyor, Mevcud paranın yarıdan fazlası su- yunu çekti. Bu gidişe göre bir hafta on gün ancak dayanacak; sonra sıfı- ra sıfır, elde var sıfır. Daha şimdiden, Sabri mabri gibilere açılmak, züğürt- lüğü belli etmek dlmaz. Bu sebeble, biraz daha idaret mas- lahat edip herifleri oyalamak, satıla- cak şeyler buldurup sattırmak löztm. Hokkabaz Sabri öyle mizaçkirler- dendi ki konağa üyak bastığı gece Şa- ban ağayı ve Dilruba kalfayı da ken- dine bendetmişti: — Nerelisin Jalafendiciğim?.. Ne, Arapkirli mi?.. Şimdi inlehuşildı. Ne- den bu zatı şerifi canım çekiyor diyo- rum, sebebi varmış meğerse, hemşeri- mişiz ayol. Merhum babam da Arab- kirli idi, Ve Arabkir ağzile ne konuşmalar, ne türküler çağırmâlar... Kapı aralığından dadı kulfa ile de yarenlikler: (Arkası var) () Muzaffereddin © tarihte İrfanla akran; ancak bir iki yaş büyük. (3) Mayerling faelâsının kahramanı arşidük Rudolf da o zamanlar eşeği Yür karı İrfanın yaşında...