17 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

17 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“37 Mart 1938 AKŞAM Anna May Wons “Erkekler demire benzerler,, diyor “ Olgunlaşmaları için kırk sene geçmesi lâzımdır. lr gelince, her yaşta güzeldirler ,, Üstüste 20 defa nasıl mı ağlarım?.. Çinin cayır cayır yandığını düşününce derhal gözlerimde yaşlar boşanır... ,, Şanghayda, mehtablı bir gecede, büyük bir bahçedeyiz... Uzaktan ya- Dık yanık söylenilen bir Çin şarkısı işitiliyor. Arasıra bu Çin şarkısı mit- Yalyöz. gürültüleri, bomba ve top 8es- Meri arasında: kayboluyor... Sonra iki Üç dakikalık bir sessizlik ve tekrar başlıyan yanık Çin şarkısı. Bunları okuyunca beni Şanghayda zannetmeyiniz. Bu «Şanghaydaki meh- tablı bahçe». Hollivudda - Paramunt stüdyolarının. en büyüğünde kurul- © muş... Çevrilen filmin rejisörü yanın- daki iskemleyi göstererek: — Oturunuz... dedi, şimdi filim çev- Tilmeğe başlıyacak... Anna May Wong şu kapıdan çıkacak ve şu karşımızda- ki ağacın altında oynıyacak.. İki #âhne arasında bol bol görüşürsünüz... "Anna Müy Worig İsmi beni 12 sehe evvelki bir hatıraya döndürdü, 12 se- Hs evvel'önüh bir filmini görmüştüm O kadai” “Hoşuma gitmişti ki odama bü genç Çinli kığın bir resmini asmış tam. Girer çıkar duvardan bana çekik gözlerile bakan Çin güzeline şöyle bir göz atardım: Şimdi on iki yıl evvel be- ni kendisine meftun eden genç Çin Büzelini canl olarak karşımda göre- Cöktim. Bifdenbire* töjisörün müthiş suret- te bağırması üzerine stüdyoda ses, ök- sürük, aksırık kesildi. Duvardaki kır- mızı ışıklar'yandı. Stüdyonun kapıla- n,.filim çevrilirken dışarıdan kimse- nin içeri: girmemesi için, otomatik bir surette kendi kendine kapandı. Anna : May. Wong rejisörün demin “bana gösterdiği kapıdan çıktı. Sırtına tasavvur edeceğiniz kadar dar siyah, kâdife bir elbise giymişti. Bu elbise artistin güzelliği ile meşhur vücudü- Bün bütün batlarını, bütün inceliği- le meydana çıkarıyordu. Filmlerinde henüz koparılmış yabani bir dağ çi- Çeği kadar güzel ve taptaze seyrettiği- Miz Anna May Wong ferah ferah 35 Yaşında görünüyordu. Şayanı hayret derecede koyu siyah saçları vardı. Şimdiye kadar bu derece siyah ve bu Görece parlak saç görmemiştim. Uzuh Kâkülü âlnmın çok âğağılarma kâdar iniyordu. artisti filimde gön şık rolü- yük bir ağacın altında, «Ay» a karşı durdular, Erkek: — İşte... dedi. şimdi tamamile yal Miziz, Şöyle bir etrafıma bakındımı, Amma da yalnızız ha..; Fakat bütün dünya, bütün sinema seyircileri, Şanghayda, bu mehtablı gecede, bu bahçede ve bu'büyük ağacın altında konuşan şu İki kişiyi hakikaten yapayalnızmışlar Bibi seyredecekler bir takım sessiz, sinirli işaretlerle on- Mara uzaktan bir şeyler tarif etmeğe Şalışıyor... Sanki May Wongla beraber © da oynuyor. Anna May Wong işveli, “ilveli bir takım hareketler yaparken Tejisörde oturduğu yerde ayni şeyleri tendi kendine yapıyor. Çinli artist Yanındaki âşıkının boynuna sarıldığı “aman rejisör de nerede ise yanmda- kini kucaklıyacak «Ay» 1 sağa çek!.. Ağacın altında erkek devam edi Yor; Şanghayda bu uçsuz bucaksız enin içinde bir ben, bir sen ve bir de gökteki say». Diyince filmin sesli çevrilmesine men ve herkesin hızlı nefes alma- Ün bile korktuğu şu zamanda rejisör teki Gekordan, «ay» a şöyle bir ca bu en şairane sahnede nası- Yanımda rejisör | | rına basılmış, vücudünün bir yerine çuvaldız batırılmış gibi haykırdı: — Şu kör olasıca «Ay» 1 biraz sağa çekin yahu... Şu «Ay» 1 biraz sağa çe- kin... Size kaç kere söylemedim mi? Bu «Ay» i iki artistin lam ortasına doğduracaksınız. Bu «ay» 1 sol tarafa çekmiyeceksiniz . diye size, kaç defa tembih ettim!... Hemen dekorcular «Ay» ın iplerini çektiler. Onu iki Aşıkın tam ortasına kadar getirdiler. Bu sahnede Anna May Wong birdenbire bir vicdan aza- bı hişsedecek ve ağlamağa başlıya- cak... Merak ediyordum. Acaba bu ka- dar kişi içinde Anna May Wong bir- denbire haleti ruhiyesini değiştirerek nasıl ağlıyacaktı? Benim böyle bir za- manda, bu kadar kişi içinde ağlıyaca- ğım bile varsa göz yaşlarım kaçar. Filmin bu acıklı yerine gelince Çinli artist çekik gözlerini şöyle bir kırptı. Bir saniye içinde sanki vücudünde bir düğmeye vasılmış gibi, bir ağlama makinesi imiş gibi, şıpır şıpır da göz yaşlarını akıtmağa başladı. Ağlabre ağla! Lâkin rejisör müthiş bir adamdı, Her *sahnede bir kusur “buluyordu. Belki: ayni ağlama sahnesini yirmi kere tekrarlattırdı. Rejisör: — Olmadı!. filmi bozunca hemen Mây Wöngun iki Çinli kâtibesi birer beyaz mendil koşturuyorlardı. Çinli yıldız köz'yaş- larını siliyor, makiyajını * tazeliyor, tekrar makinenin başına dönüyor. Tekrar ayni sahnenin ayni yerine ge- lince: hayret verici bir kolaylıkla şi- pır, şıpir ağlamağa başlıyor. Sahne bozulunca göz yaşlarını silip gülerek konuşuyor. Bir dakika sonra haydi ge ne şıpır şipir göz yaşları... Arna May Wong belki yirmi kere ağladı. Artık yirmi birinci defasında her şey mü- kemmel olmuştu. Fakat gene rejisö- rün gözleri semadaki «Ay» a ilişti. Ge- ne kükredi: Bu sefer de gene «Ayı olmadı. gene ay olmadı... Meclisin sönunda ay yavaş yavaş ağaçların arkasına çe- kilecekti.. Ay batacak, gökte yalnız yıldızlar kalacaktı. Çekin şu baş'be lâsı «Ay» i ağaçların. arkasına. : Bâtı- rn Şu ayı Bu defa da kabahat ayda idi. De- korcuların elinde bir oyuncak olan zavallı «sahte kamer» gene bir takım ipler vasıtasile ağaçların arkasına çe- kildi. Şimdi rejisörün. istediği gibi gökte yalnız yıldızlar kalmıştı. Niha- yet yirmi ikinci bu sahne hele şükür bitebildi, Anna May Wong yaşlı gözle- rile yanıma yaklaşırken hizmetçileri- ne, Kâtibelerine “seslendi Mendil... İkisi Çinli, tam beş genç kız ellerin- de birer küçük ipekli mendille ona koştular. Zaten yıldız ağlarken bun- lar ellerinde mendiller tetik duruyor- lardı, «Türk seyirciler beğeniyorlar mı?» Anna May Wong için «yıldızların en sinirlisi. demişlerdi. Hakikaten etra- fına karşı da öyle... Fakat bana karşı pek ahbabea davrandı: — Helle... Mister Feridun!.. diyerek sanki kırk yıllık ahbabimışız gibi elini uzattı. Zaten kalın sesini biraz daha ka- tınlaştırarak konuşuyordu. Bu kalın sesi, kapkara çekik gözleri, siyah saçları kendisine dehşetli »esra- rengiz bir kadın halini vermişti. Onun çok yanına yaklaşınca yaşını biraz diye bağırıp' çevrilen ; kopkoyu | Anna May Wong, Hikmet Feridunla görüşüyor daha fazla tahmin ettim. Sanki yanımızda bizi dinliyen yüz- lere kulak varmış gibi kalın sesini yavaşlatarak: — Burada bizi rahat bırakmazlar... dedi, şimdi öteki sahne için hazırlık lar başlıyacak... Bitişik salona geçe- lim... Yürürken ayaklarımın arasinda dö- laşan uğun eteğine basıp müthiş bir Kaza yapmamak için sor derece dik- kat ediyordum. Öteki salona geçince: " — Evvelâ ben size sorayım... dedi, Türk seyirciler beni beğeniyorlar mı? Hângi filimlerimi gördünüz?. Hângisini sayayım bilmem ki?.. Anna May Wong on bu kadar sene- denberi en meşhur artistlerle oynuyor. Aklıma Marlene Ditrih ile çevirdiği «Şanghay ekspresis-filmi: geldi. Onu söyledim. — Sahi beni orada beğendiniz mi?.. Orada yarı çıplak dans “etmiştim... Fakat siz mi benimle mülâkat yapı- yorsunuz, ben mi sizinle?... İstediği- nizi sorunuz bakalım... Ben sualime hazırlanırken © bir Çinli hizmetçisini çağırdı: Çantamı getir. dedi. Büyük, şık bir çanta geldi. Çinli ar- tist: — Bakalım talihiniz var mı?. dedi. Bundan sonra çantaya elini soktu. Ben de merakla ona bakıyordum. Ga- yet uzun manikürlü parmakları âra- sında bir çikolata tutuyordu. — Yanı yarıya yeriz... Değil mi?.. diye gülümsedi.. Nasıl ağlıyor? Fındıklı çikolatayı yerken sordum: — Dikkat ettim. Yirmi defadan faz- la ağladınız. Filimlerde bu kadar ko- | laylıkla nasıl ağlıyabiliyorsunuz?.. Yüzüne birdenbire bir hüzün çöktü. Her kadına bir şey yaraşırmış... Kimi- ne neşe, kimine düşünceli tavır, kimi- ne hüzün, kimine göz yaşı, kimine kahkaha... Anna May Woriga da yal- niz hüzün yaraşıyor... — Her artist bir sahnede ağlıyaca- ğı zaman.aklına kendisine alt en acık- lı şeyleri getirirmiş... — Siz ağlarken ne düşünürsünüz? — Çinin cayır cayır yandığını. Ne zaman bunu aklıma getirsem göz- lerimden yaşlar boşanır, Bir dakika sustuk, Şimdi gelecek sahnede bir Çinli çobanın söyliyeceği bir şarkının öteki salonda son prova- si yapılıyordu. Bir dakikalık sükütta Çinli çobanın yanık sesini dinledik: «Dağılan sürülerimin,» «Yanan evimin,» «Arkasından bakar ağlarım» Anna May Wong bir kere daha men- ii Ca mecbur oldu. Ben sor- — "Bu Çindeki muharebeler hak- kında ne düşünüyorsunuz? — Çin kadınları gönüllü yazıp cepheye gidiyorlar, Ben de Hollivudda vatanım için muharebe ediyorum. Hayretle sördum: — Nasi? İ - Çinin acılarını canlandırmak, | temsil etmek suretile... Bu da gönülü olarak cepheye gitmek Kadar mühim | değil mi? Fakat bizi hakikaten bir dakika ra- hat bırakmıyorlardı. Çevrilecek sah- ne için hazırlıklar fazlalaşmıştı. Za- man zaman rejisör yanımıza geliyor, Anna May Wongun yüzüne şöyle bir cıya bir şeyler söy- lüyordu. O zaman makiyajcı geliyor, Anna May Wolgun yüzüne, yanağı nın bir köşesine yakı gibi-bir şey ya- Pıştırıyordu, O gidiyor, başka bir ma- kiyajcı geliyor, yüzüne bir yakı daha ü pudra uyor ve Çinli sanki yüzüne ya- Pıştırılan, sürülen bu şeylerin farkında değilmiş gibi benimle konu- şuyordu. Aşk yerine çalışmak! — Aşk hakkında ne düşünürsünüz Mis Wong? İngilizce uzum bir: «Aaasaşk!» dedi, Durdu. Sonra gülümsedi: — Ne garib kelimel.. dedi. Tuhaf değil mi? Ben aşk hakkında hiç bir şey düşünmüyorum. Zaten düşünme- dede vaktim yek.. Aşkı düşünece- ğim yerde filim çeviririm . Daha ma- kul bir hareket değil mi? — Hiç âşık olmadınız mı?.. Uzun uzun güldü: — Darılmayın ama siz neye benzi- yorsunuz biliyor musunuz? — Neye? — Karşısındakinin günahlarımı çi- karan bir papaza... — Peki bu-smalden vazgeçtim. Ne tipte erkekleri güzel bulursunuz? — «Erkek» olam erkekleri... Pek çok genç olmamak şartile... — En güzel. yaş hangisidir?.. Erkekler demire benzerler — Erkek için mi? «Kırkıncı yağ» muhakkak... Erkekler demire benzer- ler. Bu garib teşbih karşısında şaşırdı- ğımı görünce İlâye etti: ler... Ham demire güzel bir şekil ver- mek için kâfi derecede hararet lâzım- dır değil mi?.. Sicak bir ateşte ham demir istediğiniz şekle girer... Frkek te böyledir. Olgunlaşması için kırk senelik bir hayatın harareti içinden geçmesi lâzımdır. Eğer bu hararet az olursa, cinsi ne kadar iyi olursa olsun elinizdeki demir istediğiniz şekle gire- mez... Otuzuna yaklaştığı balde güzl! olgunlaşmış er kek münaları taşıyan delikanlılar da — Kadın en güzel yaş? — Her yaş... Kadın her yaşta güzel- dir ama onun güzelliğini görecek göz lâzım, — Artistlerin hayatı hakkında dün- ya gazeteleri bir sürü garib şeyler ya- zıyorlar, Yiyişleri, içişleri hakkında... Merakları hakkında... Boş vakitlerini nasıl geçirdikleri hakkında... Siz na- sıl yaşıyorsunuz? Kalın sesi büsbütün kalınlaştı. Göz- leri sanki filim çeviriyormuş, rol ya- piyormuş gibi süzüldü, Yüzüne büs- bütün esrarengiz bir mâna verdi: En büyük zevki — En büyük zevkim evime gidince bu elbiseleri çıkarıp Çinli entarimi giymek... Bir Çinli minderine otur. mak ve kedimle oynamak... Benim bir tek merakım vardır: Kediler.. evimde 6 kedim var... Birinin ismi Şanghay. — Ne yer, içersiniz? Güzelliğinizin devamı için neler yaparsınız? — Güzelliğimin devamı için mi? Ben güzel miyim? Amma yapınız ha... Siz Fransızlar kadar komplima- ni seviyorsunuz. Bırakınız canım... Ben güzel değilim... Sadece belki biraz ekzantrik. — Güzel bir kadını nasıl tarif edere siniz? (Devamı 13 üncü sahifede) Hikmet Feridun Es

Bu sayıdan diğer sayfalar: