Kadıköylü Nezihe'nin kocaları | kalmış ve mütareke senelerinde d€ ay- | ni milliyetteki ecnebilerin nüfuzu &i- İ —— — Nasıl? — Böyle işte! — İmkfinı yok!. — Vallahi! #— Evleniyor demek? — Evleniyor. »— Bir daha söyle: kiminle? — Nezihe ile — Nezihel.. O frenk bozması kızl. O ismi kirlenmiş kadın... Mütarekede adı çamurlarda sürüklenen... Hakkın- da neler söylenmişti neler... Söylen- mesine de hacet yok ya... Bir İtilâf sabitile evlenmişti...” Casusluk ettiği bile iddia olunmuştu... Kadıköylü Ne- sihe!,. O değil mi? —0.. — Demek evleniyor? — Evet, dedik a... — Fesubhanallah... Lâhavle velâ kuvvete illâ billâh... Olur şey değil... Biran, hatıralarımı topladım. — Küuzum, -dedim, - Yanılmıyor- #am kocası olan ecnebi zabit, ecnebi memleketlerde Nezihe'yi yüz üstü bı- rakmıştı... Kız oralarda sefalet çek- mişti... Sonra, vatan hasretini duya- Tak mı, yoksa ekmek parasına muhtaç olarak mı, her ne sebeple ise, buraya süklüm büklüm dönmüş, galiba akra- balarının yanına sığınmak istemişti. Fakat onlar da, bütün eski ahbapları da kendisinden yüz çevirdikleri için, Nezihe İstanbul'da da sürünmüş, ni- hayet, kimbilir nasıl müşkülâtla bir iş bulmuştu... Son zamanlarda ecne- bilerin yanımda daktiloluk ediyordu... Eski yaptıklarını unutturmuş gibiy- di... O Nezihe değil mi? — O Nezihe! — Evleniyor ha? — Kaç kere söyliyeceğiz? — Muradla? — Muradia! — Yalnız bizim değil, bütün mille. tin Murağ'ı! Neye kendimize inhisar ettiriyorsun? - diye arkadaşım lâtife etti, Ben ciddiyetle: — Öylel - dedim. - Bütün mliletin... Yira camiamız için kaç kere kendi- ni feda ettiğini biliyoruz... Ölüm de- Tecesinde yaralandı... İtİJAf kuvvet- Jeri tarafından tutuldu... Agopyan ban- Yarında uğramadığı belâ kalmadı. Hattâ idam bile edileceği söylenmiş- Mi... Peki, ne demeğe şimdi bu Nezi- he'yle?.. — Kimbilir? — Başka kadın bulamadı mı? — Gönül bu! — Haydi sen de!... Sevilecek yeri Yar mi Nezihe'nin!.. Bilhassa Murad tarafından... Taban tabana zıd karak- terler... Hem Murad inadcı bekârlar- dandı, yahu... Kadın beğenmezdi.., Demek bütün Havva kızları arasnda seçe seçe bunu seçti... Çıldırdı mı oğ- lan!... Olur şey değil... — Dünyada neler olmaz. — Fakat bu akla gelmezdi... Zira, « Murad'ın mutaassıp denecek derecede milliyetçi olduğunuda biliyoruz... Şeret, haysiyet, onun nazarmda birin- ci mevkii işgal eder... Dedelerinden biri kahramanlık menkıbelerile yoğ- Tulmuş bir ailenin evlâdı... Tahsil mükemmel... Avrupa'da tahsilini yap- muş... Şimdi, yüksek mevki sahibi... Servet, sâman... Nesi yok... — Öyle... — Demek bu Murad, bu Neziheyi alıyor... Kadıköylü Nezihe'yi... Arkadaşım, can sıkıntısile: ği -dedikten sonra yerinden fır- ık... Boyasız bir yüz... Zekânın parla- erlere masanin üstüne indir- ,, — Alıyor yahu... Tasası sana mi düştü... Vaktile Karagözün bir oyu- Munu seyretmiştim. Şöyle bir muha- Yere cereyan ederdi: «— Kim sülâdi (söyledi)? «— Karagöz sülâdi, «— Kime sülâdi?. *— Hacivad'a sülâdi. *— Ne sülâdi? «— Seni getirmemi sülâdi. «— Kim sülâdi? *— Karagöz sülâdi. *— Kime sülâdi?, MACERA NUVELİ Yazan: (Vâ - Nü) | «—iİm. İm.. Bu susller ve cevap- lar nihayetsiz şekilde devam ederdi... | | Seninkiler de ona benziyor, azizim... HALA anlamadın mı, yahu?.. Murâd, Kadıköylü Nezihe'yi alıyor!.. Murad, Kadıköylü Nezihe'yi alıyor!.. Murad, Kadıköylü Nezihe'yi alıyor!.. A. aman!.. Patlatma insani! Kırk su alı! —— üğüne davet edildik. Hayır, buna düğün de denemez- di, En yakın arkadaşlara verilmiş s8- | mimi bir ziyafetti bu... Murad'ın salon” Tarı açılmıştı... Dalma itinalı, intizam- Wi olan evi ve bahçesi daha ince bir f- na ve intizam arzediyordu Zira, bir kadın dikkati her teferrünt üzerinde: titremekteydi. Evet, daha şimdiden, Kadıköylü Nezihe... Şey... Öhhö... Ne- zihe hanım... Nezihe hanımefendi, in- ce zevklerile herşey üzerinde âmil olmağa başlamışlardı... Şu vazolarda şu çiçekler, ne zarif bir | el darbesile dağıtılmış... A... köşedeki atajerlerin de yerleri değişmiş ve doğ- rusu bu tarafa pek yakışmışlar... Ara- besk paravanın yeri hakikaten şu loş Kadıköylü Nezihe ile gözgöze geldik. Beni tanıdığını anladım; ve «emahvoldum!» diye düşündüm. | | köşeydi: Eskiden, öte taraftaki manza- | rayı kapatıyordu... Uşaklar da hep üs- Jüp peyda etmişler... Yürüyüşleri değiş- miş... Kalfanın haylaz oğlu bir grum | atikliği gösteriyor. Öğrendik ki, Murad'la Nezihe hâ- nımefendinin nikâhları daha evvelden kıyılmış ve kendileri buraya hayli za- mandır yerleşmişler zaten. ese , Nasıl tanı- | mamışım kendilerini... Nasıl yanlış tanımışım... Biz insanlar, bazan tesir altında kalırız... Bilmediğimiz insan- lara dair yanlış hükümler veririz... Bu sefer de öyle olmuş.. Zarif bir tebessüm... Sade bir kı- dığı bir alın... Ve bilhassa, gönül alı- ,€ı, ruha akıcı bir konuşuş... Cümle cambazlığına değil, hakiki bilgiye ve samimi fikirlere dayanan bir muha- «Bu kadına hasıl o sözleri söylemiş- ler?» diye hayret ediyordum. Acaba üzerimde, yeni vaziyeti mü- essir mi oluyordu? Bu mevkii, bu ser- veti ona bir cilâ mı vermişti? «Buyu- run kürküm!> hikâyesi mi?a. «Ah şu insanlar!» diye düşünüyor, kendi- mi de onlar arasına katıyordum. Zira, hakikat şöyle değil miydi: Bu kaz, bir ecnebi mektepte yetişmiş, © mektebin propagandaları tesinrinde İ deşlerimizi tatlı ihtizazını taşıyor... tına girerek malüm macerasını yaşa- mişti... Halbuki nesi züppe bunun?... Nesi tatlısu frengi?... Bizim kızımız bu Sesinin ahengi, annelerimizin, kızkar- Öyle ehemmiyetsiz gibi duran hare- ketler vardır ki... Meselâ sofrada Ik- ram ediş tarzı... Kapıdan geçerken bir duraklama, bir bekleyiş.:. Sonra bir «efendim!» diyiş... Hepsi, hepsi | bizdendi... Hep bizimdi... Ne o mek- tep, ne o hayat bozamamış hiçbiri- Di... Yemekten sonra, kahvelerimizi içer- İ ken, bunları düşünmeğe dalmıştım. Birdenbire, Murad'ın, yanımızdaki üç beş kişilik bir ahbap grüpile konuşuşu kulağıma çalındı. Derhal hayallerim- den silkindim ve kulak misafiri ol du: i — ... Bütün Du delilleri size, karı- mın ne şerefli kadın olduğunu anlat- mak için söylüyorum... - diyordu. - Onu siz de, benim tanıdığım gibi tanı- yınız bundan sonra... Benim hürmet ettiğim gibi hürmet ediniz kendisi- ne... Mazisinede hürmet ediniz... Ben, ona hayatımı medyunum... Hem de memleketim için en faydalı oldu- ğum zamanda... Hayatımı... Nasıl alâkadar olmazdım? Hemen, fincanı- mı, yarı içilmiş bir halde, omasanın üstüne bırakıver- | © dim. o Yerimden © davrandım... Mu- Tad'ın etrafında» kiler arasınd ben © de. katıldım. | Ee eferrüata | ne hacet?., | Mühim vazifeler | almıştım üzerime, Avrupa'da tahsi- lim, ecnebi bir or- duda vaktile staj görmüş olmaklı- ğım nazarı itibara alınmıştı... Ve ba- na bir istihbar va- gifesi verilmişti... İstihbar vazifesi! «Casus» sözünü, düşmanlar hak- kında kullanırız ve fena sayarız. Ha- | kikaten de fenadır. Kendimizin Oha- kikaten de fenadır... Kendimizin ha- ber alması lâzım gelince, daha mülâ yim, daha mutedil bir söz buluruz: «— İstihbar vazifesi...» Yahut buna yakın bir tabir... Anladınız, değil mi?... Bütün vası- taları kullanıyordum... Yabancı bir toprakta... Sahte evrak... Sahte üni- forma... Sahte haller... Sahte, sâhte... Her şey sahte... Hattâ sahte dost- Tuklar, sahte samimiyet... Yalnız bir tek şey doğru, dopdoğru.. O da memleket aşkım! Üst kabuğu dikenli, acı, çirkin, fa- kat içi leziz meyvalar vardır. Bunlara | benziyordum. Eğer o lezzetli meyvayı kalbimin en yapmıyordum... Ben gayeme erdik- ten sonra, arkamda ne aci hatıralar bırakacaktım: — Casus'a vesikaları vermiş (ya- hut kaptırmış!) töhmeti altında kaç kişi, ailelerile birlikte yıkılacaklardı; mahvolacaklardı... Ve bunlar bana en fazla güvenen insanlardı, Aylardanberi birlikte yiyor, içiyor, geziyorduk... Ne de olsa, onlarla aramızda kaynaşma lar olmuş, iyi rabıtalar doğmuştu. Ço- cuklarını , karılarile saadet- lerini görmüştüm, ellerini dostça sık- | Elde ettiğim kıymetli sırları benimle —A— N o tesinin ne olduğunu bilmiyor- j dum... İ | Seyahatlere gittim, dönüp Ankara'da (EORSAJ 163/938 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) FSHAM ve TARVİLÂT İstikrazı 94) “Türkiye Cüm- 100 1903 istikraz geyg) poriyet Merkes Ünitürk .r 1920) Bankas > mıştım. Bana şahsi iyilikler etmişler. io iik Şa) spain yi m di. Kendi noktalarından ne yılan ol- in > ei, Terkos , duğumu bilmiyerek.. Mümessil 5£ 25 Çimento 5 Ve ben ... > nu (4105) İttihad “Değir- 12.60 Hissiyatımı anladınız, değil mi? Eğer içimde o iman olmasaydı, kat- ri » vi —| menlei İn Barkan 1040) gark Deği. © 106 İ menleri iyen devam edemiyecektim.. Fakat | >» müeseie (&8 Anadolu'yu düşünüyordum... Anne- |, , | © Par (Dek Medler) mi, babamı, İstanbul'u. e. z -) Pre pe O gün de artık kati darbeyi vurs- | Nev york * 09475! Berlin 19878 caktım... Milâno ağa) vaa ge Ve işte, böyle bir günde, Neziheyle | Atina © “sö1480 mez göz göze geldik. Kadıköy'ünden biri. | Cenevre O“ 34357 ai Sare birimizi tanırdık. Onun macerasını | Brüksel 4009! “Bükreş 106.19 ben de hepiniz gibi işitmiştim. Ondan 20024 ben de hepiniz gibi gıyaben nefret | ediyordum. ğ Kocasile birlikte, diğer ecnebi zabit- lerle, diğer büyük memurlarla otüru- yorlardı. Göz göze geldik. Gözbebeklerinin hareketinden anladım: Beni tarıdı. Bir bakış baktı ki... Ve bahsi de açmış bulunuyordum: Muhavere birkaç cümle daha devam edecek olsaydı şayet, yalnız diğerleri değil, kocası da maddeten, manen bi- tecekti. İki şeyden birini tercih etmek mec- buriyetindeydi: Aşi yahut beni! Ben ki, onun için birçok şeyleri temsil | ediyordum. Acaba o şeylerin onca bir ehemmiyeti var miydi?... Ayrıldıktan sonra bekledim. Heye- can içindeydim: Tevkif olunacak miy- dım?... Kurşuna dizilecek miydim?... | halil isEREzE EBE sü lassa gömülecek'miydi? Hayır... Günler geçti... Vazifemi * nihayete kadar yaptım... Oradan selâ- metle uzaklaştım.. Bir bomba dumanı gibi... Süzülüp gittim... Arkamda bir harabe biraka- rak... Ve bu harabenin yıkıntısı altın- da Nezihe'nin kocasını da ezerek... | Nezihe'nin âkibeti neye varmıştı?... | Meşgul olamadım. Zira biliyorsunuz... yaşâdım,.. Sonra İstanbul'da yerleş- tim... Gene seyahat... Gene İstan- bul... Hem unutmuş, hem de unutmamış- tım... O siyah gözlerin, o mana dolu | İstani bakışların tesirini kalbimde sakhyor- dum... Ve nlilayet, bir gün tesadüf et- tim... Gene baktı... Gene tanıdı... Ve gene tanımamazlığa geldi... Fakat İşte, neticeyi bugün burada tesld İ Kereviz küle ediyoruz... İ Kereviz yaprak Arkadaşlarım, | Pancar Dostlarım! mi 5 VT, i , N e Sizden, Nezihe için, Nezihe'nin ma- Yeşil salata 100, » — 00— zisi için hürmet bekliyorum. Ve bil | Taze soğan Demet —75 1— hassa hürmetin “şu sebeple fazlalaş. | Maydanoz ni riasını dliyorum; Zira hâlâ bilme. || gen &e Ti — 9 — mekteyim; onun büyüklüğü sadece | Elma Peri ie | Sükütunda mıydı, sükütile aşkını va- | Elma İnebalu S tanına feda etmesinde miydi? Yok. | Arm0d Akarı N e sa... Ötesi cidden benim için muam- > —u— madır... Yoksa Nezihe de... Benim gi- > e bi... Bir vazifeyle mi?... ri Aman, rica ederim... eri Susunuz... iz 2 > Bahsi değiştirelim... — 35 İşte geliyor... : yek: Zira, bu mevzua katiyen temas et- e 125 > mememi istedi. erkene —10 — Yalnız, ben, onun şerefini... En ya- kın dostlarım arasında... Likör mü getirdin, Nezihe?,.. Mer- 4... O... sigarlar (yani puro) da... Şerefine Nezihe... Haydi... Nezihe nin... Benim karımın şerefine... Yük- sek şerefine... Konferans Kadıköy Halkerinden: 18 Mart 938 cu- ma akşamı saat 2i de Evimiz salonunda bay Reşad Kaynar (Şahsiyet terbiyesi) isimli bir konferans verecektir. Konfe- Tansa herkes gelebilir. (v4 - Na) | İ İ n tl 1 |