rn eği vve ine ağır .17 ami” his du- mie bil- ele mâr imi- len yor” tr var rar) Alber Prejan Hollywood'u ne için hiç sevmiyor ? Artist, Paris muhabirimize uzun Paris Mart Nis karnavallarını görmek üzere bir hafta Kot Dazürde bir ahbabıma mi- #afir gittim. Mimozalar, çiçekler aç- mış, sıcak güneş, mavi deniz... Kendi- mi İstanbulda zannettim. Parisin sis- di, yağmurlu havasından kurtulduk- fan sonra insan kendini Kot Dazürd( * Cennette zannediyor. Bon senelere nisbetle bu sens Nis daha Kalabalık... Ne kadar İngiliz iş- Sizlerinin aileleri varsa Şanjdan isti İade etmek üzere Kot Dazü- Ye: koşmuşlar, Sokaklarda ker. Dâval. eğlencelerinden (okıyamet kopuyor... Denizli memlekette doğ- düm, denizi hayatım kadar se- verim. Bunun için Niste bütün vakti- mi deniz kenarında geçirdim. Bazan ahbabımla balık avına çıkıyorduk. Çıkıyorduk . diyorum, çünkü ahbe- bım beni kendine refakate mecbur ediyordu. Yoksa av denilen şeyden hiç hoşlanmam. Ahbabım balık avı ile meşgul olurken ben denizi tamaşaya koyuluyordum. Ahbabımın bir balıkçısı var, bu adam kendine daima refaket ediyor, bir gün gene balık tutmağa çıktık. Balıkçı, ahbabım gibi balık tutmağa çok meraklı olan meşhur bir sinema yıldızından bahsetti, Fransanın en büyük yıldızlarından Alber Prejan o €snalarda Sen Jan Kap Ferrandaki evinde imiş, beraber balık avına çıkı- yorlarmış... Ahbabım artistle alâka- dar olduğumu görünce: «Kendisini görmek istiyor musun?.. Seni bir gün villâsına götüreyim» dedi. Denizde ba- hık tutarken yıldızla arkadaş olmuş- lar. Bu tesadüften pek memnun oldum, Hemen teklifini kabul ettim. Bir gün ahbabımla beraber kalktık, otomobile bindik, deniz kenarmdan Kap Ferra- Da doğru yollandık. Yavaş giden bir otomobil Ahbabım otomobil - kullanmakta pek ihtiyatlı olduğu için gayet yavaş gidiyoruz... Yanımızdan bir çok oto- mobiller müthiş süratle geçiyorlar. Yalnız büyük bir muhteşem otomobil diğerlerinden pek farklı bir süratle ağır gidiyor. Başımı çevirince içinde- ki şahsı tanıdım. İhtiyar İsveç krali Güstav... O kadar tipik bir adam ki kendisini tanımamak imkânsız. Ah- babıma; — Kralm arabasi ne için bu kadar ağır gidiyor? diye sordumi. — Bir kere kaza geçirdi de onun İçin, dedi ve anlattı: Kral her sene | Nise gelir, şubat ve mart aylarını orada geçirirmiş, kendisi spora pek meraklı, gayet mahir bir tenis şam- Piyonu... Otomobil ile her gün gezme- ğe çıkarmış. Bir yün gehe çıkmış, oto- Mobil süratle gidiyormuş, önünde de diğer bir otomobil varmış, önündeki Otomobilin karşısına birdenbire bir “tomobil çıkınca frenleri kısmış, kra- Mn otomobili frenleri kısmağa vakti kalmadığından gitmiş önündeki oto- Mobilin üstüne çıkmış... Bereket ver- sin ki otomobil çok metin olduğun- dan az zedelenmiş, krâl da ufak bir Yara bere ile ucuz kurtulmuş. Artistin villâsında!.. Nihayet Alber Prejanın evinin önü- ME vasıl olduk. Bir bürün üstünde Ağaçlar arasma inşa edilmiş cennet gibi bir yilâ. Fransız yıldız, filim çe- Virmediği zamanlar burada dinlenir, Spor yapar, balık tutar... Kapıyı çal “ik. Kocaman bir Danimarka köpeği Savlamağa başladı. Akbabım: «Aman, | li, bu Danimarka köpekleri pek teh- Hi hayvanlardır, dikkat etmeli.» İçeriden bir uşak çıktı, hemen köpeği ladı, kapıyı sonra açtı: — Mösyö şimdi gelecek, tenise git beyanatında bunun sebeblerini anlattı Alber Prejan'ın AKŞAM karilerine hediye ettiği resmi ti, dedi. Bize bahçede iki hasır kana- pe ikram etti, Ne güzel ev, ne güzel mevkii var, insanın mesud olması için bundan dâha mükemmel bir kö- şe olamaz. Tath bir güneş, mavi sema insanın sinirlerine büyük bir rahat- lık veriyor. Bir tarafta denizin hafif tatlı hışırtısı, diğer tarafta mimoza kokuları... Hava temiz mi temiz... Pa- İ risin kirli havasından çıktıktan sonra insana ne lâtif geliyor, doğrusu bah- İ çe o kadar hoşuma gitti ki orada uzunca oturabilmek için yıldızın geç gelmesini temenni ediyordum. Bahçe kapısı çalındı. Bu defa kö- pek havlamadı, bundan anladım ki, efendisi geldi. Nihayet talihi yıldız, talihli diyorum, çünkü dünyanın en güzel köşelerinden birinde oturuyor, spor kıyafetile yanımıza geldi. Ahba- bım söze atılarak: — Canım, dedi, seni evde bulmak için sabahleyin erkenden geldik, gene muvaffak olamadık. — Dostum ne kadar da insafsız sın, ne kadar çalıştığımı biliyorsun, şurada bir kaç gün kalabiliyorum, on- dan da istifade etmiyeyim mi?.. Ahbabım beni prezante etti: — Seninle bir mülâkat yapmak is- tiyor, diyince artistin yüzünde ufak bir memnuniyetsizlik belirdi. Ama derhal kendini toplıyarak — Hay, hay... diye nazikâne elimi sıktı. Ahbabım pek şakacı bir adam. Kahkaha ile gülerek: — Mademki sana bir eğlence getir- dim, hele ben şöyle bir köşeye çekile- yim de siz konuşunuz olmaz mi?.. de- di Onün bu sözlerine karşı Alber Pre- jan sah, seni gidi ah, başıma ne için böyle bir mülâkat çıkardın» gibi bakı- yordu. Ah şu sinema! Ne ise nihayet yavaş yavaş buzlar çözüldü, tatlı tatlı konuşmağa başla- dık: — Beni mazur görün. Dinlendiğim zaman katiyyen sinemadan bahsolun- duğunu istemem ama bu kadar uzak- tan gelmişsiniz, onun için sizi kırmak istemem. Ne arzu ediyorsanız ondan bahsedelim. — 'Tabit sinemadan... — Ah şu sinema yok mu, bütün vaktimi alıyor, bütün hayatımı işgal ediyor. — Pek âlâ sinema yıldızı olmasay- — Kimbilir belki politikaya intisab ederdim. — Peki ama, yirminci asrın politi- kacılarını sizden bahtiyar mi zanne- diyorsunuz. Görmüyor musunuz ne azablar çekiyorlar? ümideiz bulduğumdan politikacı ol- mak isterdim. Bu neye benzer bilir insan ne hisle harbe koşar?.. Güya kendisi de silâha sarılır, harbe koşar- muş gibi... Ben de diplomat olsaydım, sanki sülhe yardımım olurmuş gibi bazan «keşkt politikacı olsaydım» de- rim. — Bütün Fransız artistleri Holiy- vooda gidiyorlar siz ne için gitmiyor- sunuz? yorum? fAlber Prejan'ın beyanatının ikin- ci kısmını gelecek yazımızda meşrede- ceğiz.) B-0. İ dınız hangi mesleğe intisab ederdiniz? — İşte bende dünyanın vaziyetini | misiniz?.. Bir harb ilân edildiği zaman sa harbin kazanılmasına yardımı olur- — Hollywooda gitmemek için gitmi-| #stanbuzildar imar hareketleri Son 100 sene içinde sekiz defa Istanbulun imarına teşehbüs edilmiş Eski devirlerde Istanbul sokakları - Damdan dama atlıyan kediler ve pencere sohbetleri Şu İstanbul ne talihsiz bir şehir Son yüz sene için- de tamam sekiz kere imâr teşeb- büsü yapılmış. Bu teşebbüslerin hiç birinde de imâr için esaslı bir adım bile » atık mamış. Geçen akşam Eminönü Halke- vinde İstanbul vilâyet mektup- çusu B. Osman Ergin çök ehem- miyetli bir konferans verdi. (Fetih- den sonra İstanbulda iskân ve imâr hâreketleri) mevzuu üzerinde B. Os- man Erginin verdiği malümat çok derin ve ciddi bir tetebbü mahsulü idi, Bu malümata göre, İstanbulu iIk imâr teşebbüsü 1253 de olmuştur. Bir Alman erkânı harp zabiti olan Moltke Mısırdan İstanbula döndü- ğü zaman, hükümet tarafından ken- disinden bir imâr plânı rica edilmiş- tir. Bu plân hemen hemen Prostun bugünkü imâr plânından farksız imiş, Bundan sonra 1274 de ilk defa Be- yoğlu cihetinde bir belediye dairesi yapıldığı zaman yine şehrin imârına teşebbüs edilmiş. Bunu bir üçüncü teşebbüs takib etmiş. Dördüncü imâr teşebbüsü - garip bir talih ve tesadüf eseri clarak - lâ- B. Osman Ergin ğumcıbaşı ALI ağa tarafından yapılmış. Bu, sade bir teşebbüs halinde kalma- muş. Sirkeci - Cağaloğlu - Yedikule sahasına kadar - o zaman buraları birer yangın yeri imiş - haritası çı- karılarak, bu güne kadar büyük cad- deleri duran bu koskoca semtler dört yıl içinde - hemde sadece 45 bin lira gibi az bir para ile - imâr edilmiş ve sokaklar genişletilmiş. Beşinci imâr teşebbüsü 1287 de ol- muş 1907 yılına kadar münakaşası sürdüğü halde bir şey yapılamamış. Altıncı imâr teşebbüsü de 1908 de başlamış” ve otuz yıl devam ettiği balde yangın yerlerinin çizilip düzel- mesinden başka bir şey yapılamamış. Şimdi başlıyan imâr teşebbüsüne “ sayın konferanscının dediği gibi - Prost devri dehilecektir, Bu defa iş esaslı tutulduğundan iyi neticeler almacağı ümld edilebilir. Osman Ergin konferansında eski İstanbuldan bahsederken diyor ki: «— Bu son otuz yil içinde büyük yangınlarda yirmi binden fazla ev yanmıştır, Yani, bir memleketle öl- çülmek icab ederse, Ankaranın beş misli büyük bir kesafet. İşte bu son otuz yıllık imâr teşebbüsü arasında ancak bu yangın yerlerinin arı ! vi edildi. yapılabilmiştir. İstanbul yangınları halka da, hükümete de göz açtırma- | muştır, Son üç yüz yıl içinde İstanbul- | da sekiz büyük yangın olmuş ve bun- ların birinde Sirkeciden Yedikuleye ve Beyazda kadar olan bütün bu sa- hayı ateş silip süpürmüştür. Yangı- na sebeb şüphe yok ki, evlerin ahşap ve yolların çok dar oluşu idi. Babıâli caddesinde eski binalar arasında bir buçuk metrelik yollar vardı; buradaki evlerin kedileri dam- dan dama etlarlar ve buralarda otu- ranlar pencere sohbetleri yaparlar, pencereden pencereye kahve verir- lerdi! İstanbul surları içinde gittikçe genişliyen şehir, sokaklarını daraltı- yor ve eski belediye ile evkaf idaresi de - Mahmudpaşa caddesi ile cami av- Tuları gibi - umumi yerleri işgal et- mekte yarış ediyorlardı. Hattâ bu arada Ayasofya minaresinin allında- ki küçük meydan bile batapu Şeker- ciye satılmıştı! Meydan yerlerini, işgalinde hiç bir mahzur edilmezdi. Eski zih: lar bu yüzden bittabi daraldıkça da- tasavvu daralıyordu. Osman Ergin, eski dar sokakların içyüzünü . anlattıktan .sonra,.. daha eski tarihlere geçerek: « — Resmijkayıdlara göre Bizans- llardan Kanuni devrine kadar İstan- bulun sokakları sekiz metre idi, dedi. O devirden sonra şehir büyüdükçe sokaklar iki, hattâ bir bucuk mötre- ye kadar darğldı. Mahalle ve semt- lerde menydan e bahçe yapmak ar- zu ve temaytlü yoktu. Buna İstan- bulda gittikçe arlan nüfus kesafe de sebeb olmuştu. Çünkü sur hari- cine halkın yayılmasına müsaade edilmiyordu. Üçüncü Selim zamanın- da yapılan bir nüfus tahririnde: 440 bin kişi tesbit edilmişti, Halbuki Bi- zanslılar zamanında İstanbul şehri nin sur içindeki nüfusu 60 binden fazla değildi. Gerçi Avrupalılar, Fa- tih İstanbula girdikten sonra, «üç yüz bin dindaşımız telef oldu!; diye yazmışlarsa da, resmi kayıdlara göre bunun büyük bir mübalâça olduğu ve o devirde #öylenen bu sözlerde dünyayı heyecana vermek gayretin- den başka bir şey olmadığı muhak- kaktır. Bu vaziyet karşısında yangınlara karşı durmak elbette imkânsız ölur- du. Burun buruna yapılan ahşap bi- nalarm günün birinde yanmağa mahküm olması tabil idi» Değerli hatip'burdan sonra İstan- bulun âbidelerine temas ederek de- miştir ki: « — Yine eski kayıdlarda bulduk: Fatih devrinde âbidelerin çok temiz tutulması düşünülmüş. bunun için (Maniünnukuş) adlı memurları tayin edilmiş. Günde üç akçe ile âbideleri muhafazaya memur edilen bu kim- seler her gün sabahtan akşama ka- dar âbidelerin etrafında dolâşarok çocukların mermer sütunlara ve cami duvarlarına çızdığı çizgileri siler, te- mizlerlermiş! Fatihin vakfiyesinde böyle memuriyeller vardır. Bundan anlaşılıyor ki, e devirde şelirin yalnız imârine değil, güzelliğine ve temiz. liğine de itina edilirmiş. Az zamanda İstanbulun her sem- tinde muhteşem binalar; yüksek, za- rif âbideler ve çeşmeler yapılmış. İmâretler, meğreseler, hanlar kervan- saraylarla şehir süslenmeğe başlan- mış. O devirde bütün yollar genişmiş. Esasen müslümanlarda sokakların geniş yapılması eski bir itiyad imiş. Bunun bir çok misali vardır. Eski Türk yurdlarındaki caddelerin he- men hepsi geniştir. Arablarda da öyle, idi: İkinci halife zamanında Bağdad şehri baştan başa yanmıştı. Yangın- dan sonra şehrin imâmra teşebbüs edildi ve halife Ömer Bağdad sokak- larının kırk metre genişliğinde ol masını emretti. Ne yazık ki, kanuni devrinden sonra şehir büyümeğe baş- Tadıkça sokaklar daraldı. Devlet ha- ziresi saraylara para yetiştiremez ol duğundan; sokaklar tamamile ihmal Bu münasebetle söyliyeyim ki, Çıragan sarayı altın para ile dört milyon liraya mal olmuştur. Dolma- bahçe sarayi için beş milyon altın lira sarfedilmiştir. Saraylardan sorra vezir, vükelâ konakları başlamış, ha- sılı büyük bina yapmak yarını, sokak- ları ve şehrin İmârini unuttulmuş- tur, Müslümanlar İstanbulda #hşap ev yaptırırlar, hristiyanlar kâgir bi- nalarda otururlardı. Müslümanların evleri on metre yükseklikte, hristi- yanınkiler de sekiz metre olurdu. Bir hristiyan, bir müslüman evinden daha yüksek bina yaptıramazdı, Bu garip taassup ve itiyadlar asırlarca devam etmişti.» İskender F. Sertelli Akba müesseseleri Ankarada her dilden kit zete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz elarak AKBA müesseselerinde bs- labilirsiniz. Her dilde kitap. mec- mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker a kalemlerinin Ankarada Telefan:”3377. i i ,