AKŞAM Kuş yumurtası boyunda... İhtiyar Rus kontesi kıymetli zümrüdünü kaybettiği gün & öldü Uzun tahkikattan sonra kıymetli taşı evlâdlığının çaldığı Mepiagılda Petersburgd& Çar sarayında nedi- melik yapmış olan bayan Helen Mer- chof, Sövyet ihtilâlindern sonra Pari- se hicret etmiş, mükellef bir üpartı- manda yerleşmişti. Eski dam donör, çocuğu olmadığı cihetle, madam İlda Robby'yi evlâdlığa kabul etmişti. İh- tiyar kadının büyük bir merakı vardı: Etikete, saray âdetlerine riayet et- mek... Onun için Merehof'u ziyarek edenler, saray etiketi mucibince hare- ket etmeğe mecbur idiler. Apartımane da iş gören hizmetçiler de ayni şekil- de hareket ediyorlardı. Bayan Merchof'un muazzam serve tinden başka, birçok kıymettar mü- cevherleri vardı. Bu sayısız mücevhere Jer arasında en kıymetlisi . güvercin yumurtası cesametinde çok temiz ve kocaman bir zümrüd taşı idi. İhtiyar Kadın, bu zümrüdü hiçbir zaman ya- mından ayırmaz, yakınlarına ikide bir & göstererek; — Buna dokununuz! Uğur ve saa“ det getirir. Zümrüdü kaybettiğim gün (7 öleceğim. Bunu muhakkak biliyo- rum... derdi, Bayan Merchof'un bu kadar kıy- mel ve ehemmiyet verdiği bu nadide zümrüd, iki hafta evvel, &partımanın irinden esrarengiz bir sürete kaybol- muş, bu sirkatin ertesi günü de ihti- yar kadın, tahmin ettiği veçhile, bu fani dünyaya gözlerini ebediyen ka- pamıştır. Şunu da ilâve edelim ki, ba» yan Merchof 97 yaşında idi, Cesedini muayene eden doktorlar da ihtiyar- lıktan öldüğüne dair rapor vermişler- dir. Helen Merchof'un ailesi aslen Frans sızdır, Annesi, parlak birçok macera geçirmiş, Brunswiek dükü Şarl ile ta- nışmış, dük kendisine kontes Merchof ünvanını vermiştir. Brunswick dükü, 19 uncu asırda çılgınlıkları ile büyük bir şöhret ka- zenmıştı, En nihayet meclis bu dükün, çılgınlıklarına ve israfatına dayana- mıyarak kendisini hal'etmiştir. Dük İsviçreye kapağı atarken kontes te pe- şini bırakmamıştır. Kontes Cenevrede bir kız çocuğu dünyaya getirmiştir. Dük bu kıza He- len adını vermiş ve bu çocuğa daima büyük bir şefkat ve muhabbet göster- miştir, Nihayet dük 1873 senesinde ölmüş- tür. Dükün zehir verilmek suretile öl- dürüldüğü şayi olmuş ise de bu iddia isbat edilememiştir. Dük, ölmeden er- — Hiç de gülünç olmazsınız. Her- kes yapıyor, kimse gülmüyor. İsmini» ! #i ikiye ayrınır: «Du Roy» pekâlâ olu- yor. Meseleyi bilen bir adam tavrile der- hal cevab Verdi: — Hayır olmuyor. Bu çok basit, çok malüm, çok harciâlem bir usul, Ben doğduğum yerin adını düşündüm; evvelâ namı müsidar ola- rak yazılarıma atacak, sonra yavaş yavaş adıma daha sonra da dediğim gibi ismimi ikiye bölecektim. Kadın sordu: — Cantelen'li misiniz? — Evet, Kadın tereddüd etti; — Hayır, San hecesini beğenme- dim. Bu kelimeyi biraz tadil edemez miyiz? Kalem kâğıd alıp isimler yazıyor, inceliyordu. Birdenbire haykırdı: — İşte, işte'buldum. Bir kâğıd uzattı, Duroy okudu: «Bayan Duroy de Cantel> Duroy biraz düşündü sonra; — Çök iyi oldu, dedi. Kadın pek memnundu: — Duroy de Cüntel, Duroy de Can- tel, Bayan Duroy de Cantel, Mükem- Tetrika No, 48 Akşehirde müthiş fırtına Rüzgâr agaçları söktü kiremitleri uçurdu Akşehir (Akşam) — Geçen pa zar günü saat dörtten saat on bire kadar süren müthiş rüzgâr birçok zarar ve ziyan yapmıştır. Şehir içerisinde ve dışarısında bir çok meyvalı, meyvasız ağaçları kö- künden devirdikten başka şehirde bir evi yıkmış ve bir çok evlerin de damlarını sağa. sola fırlatmıştır. Rüzgârın şiddetinden sağa sola fırlıyan taş ve toprak parçaları bir çok daire ve evlerin camlarını kır- mıştır. Keza rüzgârın şiddetinden ev- lerde sobalar yanmamıştır. Esasen halk yangın tehlikesinden korkarak sobalarını yakmamışlardır. Bu ib tiyati tedbirlere rağmen iki evin ba cası tutuşmuştur. Halk sabaha kadar evlerin sarsın- tısından korku ve heyecan içerisin- de kalmışlar, bereket versin ki insan- ca zayiat olmamıştır. Damları kiremitle örtülü bulunan binalar rüzgürdan sonra adamakıllı tamire ihtiyaç göstermiştir. Rüzgâr kısmı âzamı toprakla örtülü bulu- nan Akşehir evlerine o kadar tesir yapmıştır. 'Halkın dediğine bakılırsa bu sene- ki kadar şiddetli rüzgâr şimdiye ka» dar olmamıştır. Telgraf ve teltfon telleri koptuğun- dan ve direkleri devrildiğinden bir iki muhaberat durmuştur. fakat rik çok Bizadı Par! nerek monden bir hayat sürmeğe başlamıştır. Helenin boynuna taktığı Kocaman zümrüd taşı, kendisine ki- bar mahafilinde büyük bir şöhret ka- zandırmışlı, Fakat kadın ihtiyarla- dıkça, etrafında dolaşan perestişkâr- ları da birer birer çekilmiş, kendisi de apartımanında âdetâ münzevi bir ha- yat sürmeğe başlamıştır. İKI senedenberi yatalak bulunuyor” du. Fakat bir ayağı çukurda olması- na râğmen, her gün esham ve tahvil lerini saymaktan, kıymetli müceyher- lerini birer birer muayene &derek boy- nuna takmaktan büyük bir zevk du- Eizmetçilerine ve evlâdığı olan genç kadına asla emniyet ve itimadı olmadığı cihetle, paralarını, mücev- kadının bunu kaybetmekten müte- vellid teessürü ve ihtiyarlık neticesin- de ölmesi, Fransız zabıtasını hareke- te getirmiş ve kıymetli taşı çalan hır- vel, 33 yaşında fevkalâde güzel bİr | gızjarı meydana çıkarmak için bütün el şev rüdü vermiştir. Helen bu zümrüdü faaliyetin sarfetmeğe sevketmiştir. Nihayet, yapılan tahkikat netice- tılsım gibi telâkki ediyor ve ami sinde zümrüdü, ihtiyar kontesin ev- zasına büyük ehemmiyet veriyordu. Udlığı bayan İlda'nın çaldığı tesbit » Helen, bir aralık Petersburga gide- | edilmiş, ve sakladığı yer de meydana rek Çar saraymda dam donör olmuş, Dostu | mel, mükemmel... Kanaatle ilâve etti — Göreceksiniz herkese ne kolay kabul ettireceğiz. Ancak fırsatı bul- | malı. Bulub da kaçırırsak sonra güç olur. Yarından itibaren fıkralarınış 'D. de Cantel diye Imzalayın; havadis- lere de Duroy atarsınız. Evleneceği- miz sıralarda da dostlarımıza «du>- den tevazu göslerib vazgeçmiş oldu- Bunuzu söyleriz. Babanızın adi ne 0? — Alexandre; Bir kaç kere bu adı tekrarladı, he- celerin ahengini dinledi, sonra bir kâğıda yazdı: “Bay ve Bayan Alexandre du Roy de Cantel, oğulları Georges du Roy de Cantel ile Bayan Madelene Fores- tier'nin düğünü törenine onor ver- menizi rica ederler.» | Yazısına şöyle uzaktan baklı, be- gendi, dedi ki: — İnsan metodla hareket ettimiy- di herşeye muvaffak olur, Roy de Cantel olmağa karar verib | adımlarla yürüyordu. Gelib geçenle- çıkarılmıştır. re sevinçle: — Adım du Roy de Canteldir! De- mek arzusunu duyuyordu. Evine gelir gelmez bayan Marelle'i düşündü, kaygulandı ve hemen ya- Zıp ertesi gün için randevu verdi, «Patırdı kopacak, diyordu, müthiş bir kasırga patlıyacak,; 2 Sonra hayatın can sıkıcı tarafları- Bundan böyledu Roy, hattâdu | nabaş çeviren bir adamla tabii lâ- kaydisile «ne olursa olsun; dedi ve kendini sokakta bulunca, kendini | kalemini alıb, bütçenin müvazenesi- mühim bir şahsiyet farzetti, Bir asil- | ni temin için yeni ne gibi vergiler zade gibi, başı daha dik, daha sert | ihdas edilebileceğine'dair fantezi bir ——- Çarşının kaldırımları üstünde sü. | rüklenen ayak sesleri yavaş yavaş seyrekleşmeğe başlamıştı ki Feyzi us- tanın dört misafiri yanlarında bir de genç, uzun boylu, gözlüklü kadın ol- duğu hâlde dükkândan içeri girdiler. Bu kadın Pragllardan birinin ni- şanlısı idi, Çarşıdan kelepir diye aldı- ğı nargile, nalın, hamam tası paket- lerini kucağında çocuğunu taşıyan bir ana rikkatile kolları arasında tutuyor ve sırıtı- yordu!., Feyzi usta mi- safirlerini tezgâ- hun etrafında yer- leştirdi. Kimini, bir tahta sandık üstüne, kimini bir delikli çocuk iskemlesine oturt- tu! Matmazel; ori- Jinalite olsun di- ye bir hamur tah- tasnmn üstüne bağdaş kurdu ve nargilesini de eli- ne aldı!., Herkes yerleştikten sonra Feyzi us- ta kepenklerin açık kalan son tahta- sını da yerine koydu.. Yarenliğe başladılar... Biran evvel Feyzi ustanın tambu- runu dinlemek için sabırsızlanan mi- safirler her lâfı döndürüp dolaşlırıp musikiye, şark musikisine getiriyor. Tardı. Uzun ısrarlara lüzum kalma- dan tambur Feyzi ustanın kucağına yerleşti. Sazın ince boğazından kopan ses- ler, dükkânın karanlık köşelerine ge- rilen akşam sessizliğini delik deşik etti.. Herkes, her şey kulak kesilmişti, Feyzi usta nehavendi pek severdi, Gözlüklü delikanlı mahurdan bir bes- te rica etti.. Nihayet kürdili hicazda karar kıl dılar. makale yazdı. D. de Cantel imzasım attı, Ertesi sabah metresinden bir mek- tub aldı, saat birde geleceğini bildi- riyordu. Kapısı çalınınca heyecana eni kalbi çarptı. Kadın boynuna sarıldı: — Bonjur Güzelim... Duroyun soğukluğunu farkedince, tepesinden tırnağına kadar süzdü ve sordu: 6 — Nen var? — Otur, dedi,:ciddi konuşacakları- muz var, Kadın şapkasını çıkarmadan otür- du, peçesini alnıma kaldırdı ve bek- ledi, Duroy önüne bâkıyordu, söze nasıl başlıyacağını tasarladı. Ağır ağır ko- nuştu: — Görüyorsun ya canım çok he- yecanlıyım, çok mahzunum; nasıl iti- raf edeceğimi de bilemiyorum. Seni çok severim, cidden, bütün kalbimle severim, sana haber vereceğim şey- den ziyade, seni üzeceğimi düşünerek müteessir oluyorum. Kadın titriyerek sararıyordu, mirıl- dandı: — Ne var? çabuk söyle — Evleniyorum, Bayılacak gibi içini çekti, derin bir nefes aldı; sonra tıkandı, boğulur gi- Yazan ve resimlerini yapan: Cemal Nadir No.7 Feyzi usta durmadan çalıyor ve söylüyordu. Hayatının üstüne bir ta but kapağı gibi kapanan marangos dükkânı onun bu geceki kadar coştu ğunu hiç görmemişti. Saatler birer dakika gibi çabuk ças duk geçti. Şişeler, Feyzi usta gibi çar çabuk içlerini boşalttılar. Tabaklar, üstlerinde dolaşan parmakların fırtıs masına varını yoğunu kaptırdılar!.. Bir ara Praglı Nİ matmazel de yük- N Z.. sek bir sele ni rini okudu!.. Meclis dağıldı- ğı zaman, vakit gece yarısını bir hayli geçmişti, Ertesi sabah Feyzi ustanın dükkân komşularına verdiği selâmlar hep karşılıksız kaldı, Bir hafta sonra koltuğu çantalı bir memur, dükkünm kepengine şöyle bir mühürlü kö gid yapıştırıp git tiz «İşbu mahale de icrayi sanat satiye almış olan marangoz Feyzi bin Mehmed Emi nin tabesabah İş ve nüş ve enval çengüçegane ile istirahati beldeyi ih- İâl ve dükkânına kadın kapatıp oy« nattığı çarşı esnafı tarafından tan zim ve loncamıza takdim kılman bir kıta mazbatadan müsteban olmağla kendisinin sanatten men'ine ve dük“ kânının seddü bendine lüzum görül dü» * Aradan beş sene geçti, Karlı bir kış günü, Feyzi usta kok tuğunda bir utla taş kahvenin kapi” sından içeri gir- di. Udunu bir kö- şeye oturttu, ken- disi de yanma yerleşti ve bir Okkalı kahve 1s- ymarladı. Bir yandan cr garasının duman- larını savuruyor, bir yandan kahvesini içiyor, kimse ile Konüşümayordu. Bir arâ elinin tersil€ kahvenin Bü“ Bulu damında bir delik açtı. Ve şimdi bir kalaycı dükkânı olan eski maran- goz dükkânına baktı. Sonra gözlerini Köşedeki çalgıya çevirdi.. Ve ikisinin ortasında kalan acai Mmahlük, kahvehane çalgıcısı Feyziyi düşündü... bi oldu, konuşamıyor, soluyordu. Kadının ses çıkarmadığım görün ce devam etti; — Bu karârı verinciyo kadar çek* tiğim üztırabı tasavvur edemezsin Amma ne mevkiim var ne de parank Pariste yapayalnız, kimsesizim. Ya”, nımda bana destek olacak, beni te“ selli edib akıl öğretecek biri lâzımdı. Kendime bir ortak, bir müttefik ara“ dım ve buldum. Sustu, küfredecek, hiddetlenecek diye bekledi. Kadın bir elini sanki fırlamasın di ye kalbinin üstüne koymuş, soluya” rak nefes alıyor, göğsü kalkıyor, b” şı sallanıyordu. Duroy öteki elini tuttu, kadın şid* detle çekti. Sonra, idraki durmuş gi“, bi: «Ahl.. Yarabbi...> dedi, Duroy elini sürmeğe cesaret ede miyerek önünde diz çöktü. sessizliği onu çok daha müteessir ei. mişti, «ği — Cio, benim küçük Clom... Ne o duğumu düşün, vaziyetimi nagari dikkate al, Seninle evlenebilseydini ne mutluydu bana. Amma emi Ne yapabilirdim? Düşün biraz, dü şün! göstermeliyim, bekârken bumu Yt pamazdım. Bilemezsin!... Öyle güliz rim oluyor ki, kocamı öldürmek yorum. (Arkası etmek üzere ruhs Yüksek muhitlerde kendimi Öğ ) İ ! , 1 4 i a i 1 « 4 gs a 1 l 4