i i j ; Kuruçeşme © cinayeti Babasile kardeşini öldür- mekten suçlu Zekinin muhakemesine | başlandı Zeki, bu raporlara karşı bir diyece- Rl olmadığını söyledi. Reis B. Refik gordu: — Baban, seni bazı işlerde ihmal eder mi idi? — Evet, babam, ekseriya kardeşim Radinin tesiri altında kalarak beni ihmal ederdi. Zeki mahkemeye bir istida verdi ve okundu. Bu istidasında, babasını öl- dürmediğini, kardeşi Sıddığın bu cina - yeli işlediğini iddia ederek bu cihetin tesbiti için tahkikatın genişletilmesini istiyordu, Bundan sonra dinlenen şahid En- ver, ölen Hacı Şevketin komşusu ol- duğunu, Zekiyi, Radiyi ve Sıddığı ta- nıdığını, vaka esnasında tabanca ses- Jeri duyduğunu ve biraz sonra da Sıd- dığın koşa koşa gelerek: «Kardeşim Zeki, babamı ve kardeşim Radiyi ta- banca ile öldürdü, beni de öldürecek» dediğini, bundan başka bir şey bilme- diğini söyledi. Gelmiyen şahidlerin çağırılması için muhakeme başka güne bırakıldı. İki kişi bir kadını yaraladı Kenan ve Mustafa isimlerinde iki kişi, Pakize adında bir kadının her Ikisile de münasebettar olmasına hid- detlenerek Pakizeye hücum etmişler ve Kenan tokat ve demirle, Mustafa da yumrukla kadını yaralamışlardır. Vakaya polis müdahale etmiş, kadı- ni tedavi altına aldırmış, iki erkeği de yakalıyarak mahkemeye vermiştir. Zannetiğime göre birez akılıyım, azmim de var, tuttuğum yol da iyi bir 2 yesin bir erkeğin Bere Uzun müddet yanyana durdular, Dirsek dirseğe, sessiz ve düşünceli... Kadın nihayet: — Biraz soğuk diye söylendi. Döndü, yatağa doğru ileriledi. Du- roy peşisıra yürüdü. Yatağa yaklaşınca o Forestier'nin —— Marangoz Feyzi usta 'Taş kahvenin köşesini dönünce mâ Tangoz Feyzi ustanın dükkânı görü- Camekânları daima kapalı terzi ve kebabcı dükkânlarının ortasındaki bu dükkân, iki ketum ve zeki insanm arasında, ağzıni poyraza açmış, apdal insanları hatırlatır!., Sokağın en göze. çarpan dükkânı marangoz Feyzi ustanın dükkâmdır. Öteki dükkânlar arşın arşın, vehk renk tabelâlarla kendilerini gösterme- ğe çalıştıkları halde o hiç böyle külfet- lere lüzum görmemiştir. Onun buldu- ğu pratik, kolay bir usul vardır: Sabahları «bismillâh .» diyip dük- kânı açtı mi, içeride ne var, ne yok hepsini dükkânın önüne yığar, bir ta- rafa hamur tahtalarını, çamaşır tek- nelerini, beşikleri yerleştirir, bir ta- rafa oyuncak'ara- basını, çıkirıkları, Sofra kasnakları- nı, delikli çocuk iskemlelerini ko- yar, hepsinin üs- tüne de henüz sırtının kaplama- ları yapıştırılmamış bir tambur iske- leti oturtur!.. Ve bu suretle en çığırt- kan reklâmların bile yapamadıkları işi yapmış olur!.. Dükkünin içi de dışı gibi bir mezad yerini andırır. Her şey ayakta ve kar- makarışıktır. Yerler, tezgâhın üstü, duvarlar, köşe bucak, buradan kaçıp gitmek için daima tetikte, kıl üstün- de duran eşya ile doludur. Burada sanki daimi bir muallimler kadrosu hükümrandır!., Dükkünda eşya, alât ve edevat na- mına ne varsa durmadan yer değişti- Tir! Bir gün kapının yanında görü- len su testisi birgün dolabın ta üstün- gene ertesi gün kapının arkasın- da, saplı süpür- ge ile koyunko- yunadır!.. Bu Kargaşalı- ğa rağmen dükkânın içinde yerinde tutunabiler bir tek şey vardır: Feyzi ustanın tamburu!. O, kirli, siyah kadifeden torbası içinde, iltimaslı bir memur gibi her fırtınadan uzak, çivisine takılı, mağ- rur ve memnun göbeğini şişirir! Sık sık yerdeki talaşlar arasında kaybolan şu başlı cedvel, şu demir gönye, şu çekiç onun talihine ermek için kimbilir neler feda etmezler?.. Ama ne yapsınlar!,. Hiç biri onun gi- koktuğunu duydu, bu pis kokuya ta- hammül edemiyeceği için koltuğunu uzaklaştırdı: — Sabah olur olmaz tabuta koy- mal, Cevap verdi: — Evet, sekizde marangoz gelecek. Duroy «Zavallı Forestier. deyip içi- Tu evvelâ Duroy uyuya kaldı. Uyandı- ğı zaman bayan Forestier'nin de uyu- duğunu gördü; koltuğuna biraz daha yerleşti ve :sVay canma!.. Allah insa- ni yatağından ayırmasın» diye homur- dandı. Bir gürültü ile sıçradı. Hastabakıcı girdi. Ortalık sydınlanmıştı.. Karşıki koltukta uyuklıyan genç kadın da Du- roy kadar şaşalamıştı. Geceyi koltuk üstünde geçirmiş olmasına rağmen; biraz solgundu amma; gene güzel, sevimli, terütaze idi. Duroy cesede bakinca tüyleri di, haykırdı: ; — Aman!., Sakalı!. 'Taaffun etmeğe başlıyan etlerde, bir ZI Yazan -ve-resimlerini yapan: Cemal Nadir bi dilbaz değil!.. O her &kşam, tombul ! vücudünü siyah gömleğinden sıyırıp Feyzi ustanın dizlerine oturdu mu, ne diller döker, ne bayıltıcı sesler çi- karır! . Bazan kendilerinin bile ondan 8 şu, rafın üslündeki ispirto şişesi, , $u teneke su ib- riğil.. Bunların da onunla bera- ber murıldandık- ları az mıdır?.. Halbuki kendi- leri kuru bir tah- ia, paslı bir de- mir parçasından m Mİ. başka nedir?.. O halde Feyzi ustanın ona göster- diği itibarı çok görmemeli, Az bile!.. Böyle içli, ince bir alet buraya hiç ya- raşmıyor, Zaten o da buradan “uçup gitmek isterken uçkuru çiviye takıhp kalmışa benziyor. Duvarın yarısına kadar çıkmış, orada asılı kalış!... Feyzi usta da eşyadan farksızdır. Onun da hiç yeri belli değildir. Kâh tezgâhın başında çalışır, kâh kapının önüne çıkar, orada işini görür. Ger- çi bir marangoz dükkânında perükâr salonu intizamı olmaz ama «yahu, Feyzi usta, pek dağınıksın canım!.. Şu dükkânı biraz derleyip toplasan!.. Yarüağyar seni mecnun sanacak!.» diye akıl öğretenler olur. Feyzi ustanın en çok kızdığı insan- lar bunlardır. Onları: — Allah aşkına beni kendi halime bırakın!., Diye tersler ve kalın dudaklarından şu mısralar dökülür: «Aynası iştir kişinin Tâfa bakılmaz Şahsın görünür. rütbel akli eserinde Ben her ne kadar gördüm ise bazı mazarrat Sabit kidemim gene bü rTeyin üzerinde.» Bir bakıma Feyzi ustanın hakkı da vardır, Meselâ dükkânın önünü süs- leyen tahta eserler değme marango- zun başaramıyacağı işlerdir. Hele şu cıgara İskemlesi, şu beşik başlı başına birer şat Ve bu marifetleri o, dostlarının beğenmedikleri şu çıfıt çarşısı gibi dağı: nık, karmakarışık E& dükkânın içinde : > yapıp ortaya koy- muştur. Esasen o bu yaştan sonra in- tizamı kendine yakıştıramaz dal. 'Ellisine merdiven dayamış, yek at, yek mızrak bir adam nizam, İntizam için ne diye tatlı ca- nını sıkıntıya soksun? Ara sira kendisine akıl öğretenler oldukça elinin tersini kır bıyıklarının üstünde dolaştırarak: Bu ölüde devam eden hayata şaşıp kaldılar. İkisi de odalarına gidip on bire ka- dar dinlendiler. Sonra Charles'i tabuta. koydular, ve omuzlarından ağır bir yük kalktı, Yemekte karşı karşıya oturdular, mademki ölüyle işleri bitmişti, hayata girmek ister gibi, teselli edici, şen şey- lerden konuşmak arzusuna düştüler, yayıyordu. Bayan Forestier bahçede bir gezinti çıkam seslerle inledikleri olur.. Mese- | MLAR No.5 Adaaaam sende «mihneti kendü- ye zevk etmedir âlemde hüner, gamu şağii felek böyle gelir, böyle gideri» Beğenmiyen küçük kızını vermesin! der, geçör!. Hulâsa Feyzi usta dükkânındaki eşya kadar avare, dükkândaki eşya Feyzi usta kadar iİntizamsız, yaşar giderler. Feyzi ustanın marangozluğu tak- ma saç gibi musiki istidadının üstüne geçirilmiş bir göstermelikten başka bir şey de değildir. Tezgâhının başın- da elinde testere, yahud rende, tahta- Jarı kesip yontan ellilik marangozun içinde apayrı, bambaşka bir dünya Yardır. Onun iç dünyasını görmek için Feyzi usta çalışırken bir kerecik kulak kabartmalı!.. Elindeki biçki, bir ihlâmur tahtasının damarları üs- | tünde gelip giderken dili, acem şalları gibi süslü bir beste üstünde dolaşır!.. | Musiki ile Feyzi usta ikiz kardeş gi- | bidirler, Analarından beraber doğmuş, | beraber teneffüs | 2. elmiş, (beraber en büyümüş iki kar- EY) eşi 7 Fakat . hayat Vr bul.. Hangi iki İ AA kardeşi beşikten öl | Mi mezara kadar bir ği yerde barındırır? Ya bir iş bahane- sile biri bir tarafa, biri bir tarafa gider, ya bir miras meselesinden ötürü biri öteki dünyayı, biri hapishaneyi boy- lar!,. Yahud biri / olmuş ki Feyzi usta hafızlığın basma 'Kalıb musikisi içinde günler geçirmiş!, Gün olmuş Ki ailenin şahlanan taas- subu karşısında iki kardeş. biribirini kaybetmişler!.. Tekrar buluşabilmek için merhale- ler aşmak, köşeler dönmek, hattâ ha- yat değiştirmek icab etmiş ve günün birinde keyfine göre bir tambur yap- mak için eline aldığı marangoz elet- leri Feyzi ustanın kabiliyetine maske olup kalmışlar. Günden güne kuvvetle- nen bu maskenin arkası onun sanat perisile hembezm olduğu en emin bir yer olmuş!.. Her devletten ve her ik- balden uzak, çekiç, rende takırdıları arkasında kurduğu bu âlemde iki kardeş bir daha biribirinden ayrılma- mak üzere buluşmuşlar!., (Arkası var) kokularını ciğerlerine sfydire sindire dolaştılar. Kadın, birdenbire, Duroyun yüzüne bakmadan konuştu: — Beni dinleyiniz, iylce düşündüm... Bana yaptığınız teklifi düşündüm bi- le, size cevap vermeden gitmenizi İste- medim. Bekleriz, daha da düşünürüz, birbirimizi daha iyi tanırız. Siz de iyi düşününüz. İnsan kolay sürüklenir, sürüklenmeyiniz. Size bunları daha zavallı Charles'in cesedi toprağa in- 'meden söylüyorum, çünkü berilm kim olduğumu bilmeniz ve beni anlıyacak kabiliyette değilseniz teklifinizden sar- fınazar etmeniz lâzım. hüd ederim. Amma o adam da beni kendisile müsavi tutmalı, beni kendi- sil& müttefik telâkki etmeli, ve tabtt ber söze peki diyen, kendinden aşağı bir kadın saymamalıdır. Filvaki her- Kas benim gibi düşünmez amma, ben böyleyim ve bu fikirlerimden dönmem, İşte söyliyeceklerim bundan ibaret, Ve ilâve edeyim: — Cevap vermeyiniz, münasebetsiz ve lüzumsuz olur. Birkaç zaman son- 18 Şubat 1938 — 2 gbt vi Nazilli basma fabrikası O muhitte yeni bir hayat ve faaliyet yarattı zilli (Hususi) — Nazilliden Boz doğana geçen yolcular, şehirden çi kıp da Menderese doğru uzandıktai bir müddet sonra kendilerini yepyeni bir âlemin ortasında. bulurlar. Şos&* nin iki yanında yeni, büyük ve aydın lık binalarilç büyük bir hareket ve canlılık kaynağı, geceleri buna ekle nen ve ia uzaklardan gözaları ışıklar rı ile de nurla bezenmiş hissini vereli yeni bir âlem. . Bu nur kaynağı, bu yeni âlem, di“ ha bir kaç ay önce en büyüğümüzün, Atatürk'ümüzün yaratıcı eliyle aği* lan Sümer Bank'ın Nazilli Basma fabrikasıdır. A Cümhuriyetimizin yeni bir sansi Abidesi olarak Nazilli ovasına kurdüs ğu ve memlekete hediye ettiği 8. B. Basma fabrikası, gün geçtikçe hız â* lan ve yerli yabancı piyasaların dile katini çeken bir köşe oluyor artik. Açılışı daha sayılı bir günü geçmis yen S. B. Basma fabrikası, tam yolu ile çalışmasına girmiş ve iki ekible de geceli gündüzlü çalışmasına başlar mıştır. Bu durumdan çalışmanın mü İ vaffak eserleri şimdi Ankara, İslam» bul ve İzmirden başlıyarak ilk Türk basmasını bu güzel yurda arzetmiğ, tahmin < edildiğinden çok (fazl sile de beğenilmiştir. Zaten bu güzel ve verimli oyurdda hangi iş o e büyüğümüzün kudretli ve sihirkâf eli değmiş de böyle muvaffak olamâr miş ki. ! Nazilli Basma fabrikası, basmâla rından başka muhitinde yeni bir İl olan bir hayat ve medeniyet kaynaği da oluyor. ğ dar uzakta olduğu için, bütün İşçi, memur ve teknisyenlerini barındıra” cak, istirahat ettirecek ihtiyaçlarını temin edecek evlerile, apartımanlar rile, Nazilli ovasında yeni bir şebir halini alıyor ve gün geçtikçe büyüyof” Sümerlilein (o kurdukları Süme” Sporları, Türk spor kurumunca dâ tescil edilmiştir. Spor çalışmaları ker dın - erkek, bütün mensuplarının spor ihtiyaçlarına cevap verecek bir genişlik ve zenginlikte, şehrin uzak Kalışını düşünerek, C. H. P. de fabri- kada Sümer semt ocağını açmişii, şimdi de bu ay içinde, Sümerlilerin İŞ haricindeki çalışmalarını toplu bir yolda kıymetlendirmek için 20 Şubat" ta Sümer Halkevi açılacaktır. Sü“ merliler, kendi evlerinde plânlı v6 toplu çalışma imkân ve vasıtalarını bulacakları için, bu çalışmalar dahâ verimli olacak, güzel Egenin bu şir köşesi çalışkan ve ateşli Atatürk ©“ Iâdlamın hareketlerile, canlı sesleri, yeni bir hayata kavuşaktır. i ra görüşürüz ve tekrar bunlardan bii” sederiz. Haydi artık siz gidip biraz g€“, ziniz. Ben tabutun yanma gidiyorunm Duroy uzun uzun kadının elini öp“ tü, Kadın başka birşey söylemeden vw rüyüp gitti. Gece yemek zamanı buluştular, İk si de öyle yorgundu ki, yemek yery& mez odalarına çekildiler, i Charles Foreştie ertesi gün mer #imsiz Canmes mezarlığına gömüldü rise hareket etmek istedi, Bayan Forestier gara kadar gelök 'Trehi bekliyerek dolaşıyorlar, şundafi bundan konuşuyorlardı, i 'Tren geldi. Gâzeteci yerini ayıxdı v6, biraz daha konuşmak için gene indi? sanki İlelebed ayrılıyormuş #rd, bir yelse kapılmıştı. Duroy bindi ve birkaç kelime dahi, konuşmak için kapıya dayandı. LoK&” motif öttü, tren kalktı, İkinci kısım * —1— , Georges Duroy eski hayatına, ati, mıştı. : Constantinople sokağındaki apart“ manına yerleşmiş, kendine yeni bf hayat hazırlayan insan gibi uslu akik hı yaşıyordu. (Arkası vas gGrkümmzresm Z>n43EaAN we HE WOEFHENHEMSHESEASN:IE se” sas dd Dn Eda vu —