ez 5 Şubat 1938 AKŞAM ii Sahife 9 1“Amma çok şey biliyorsunuz....,, Danielle Darrieux, kahve ve yumurta pişirmesini bildiği için mu harririmize böyle çıkıştı! Kocaman kocaman gözler, uzun uzun, kıvrık kıvrık kirpikler... Iskarpininin ucundan Hollywood'da şimdi bütün gazeteci- ler, radyo muhabirleri, fotoğrafçılar bir kişinin arkasından koşuyor, Her millete mensup gazete muharrirleri, Tadyo muhabirleri, fotoğrafçılar on- dan bir mülâkat koparmak, onun bire kaç poz resmini almak için biribirle- rine giriyorlar. Bu kadar arkasından koşulan, evinin önünde saatlerce bek» / lenilen mühim insan kim olsa beğe- hirsiniz? Büyük bir âllm mi?,.. Büyük bir siyaset adamı mı? Hayır... Şimdi bütün Hollywood'un arkasin- dan koştuğu, ufak tefek, çıtı pıfi bir genç kadındır: Avrupadan Hollywoodâ gelen meşhur Fransız artisti Danlelle cuz... Fakat bu küçük, çıtı pıtı kadın, ar- Kasından koşanları çileden çıkari- mak, herkesin merakıni bir kat daha arttırmak için sevimli mini mini bir Bincap gibi gazete muharrirlerinden bucak bucak kaçıyor. Hattâ Fransa- mın meşhur muharrirlerinden biri onun hakkında yazacağı kitabı hazır- lamak üzere Hollywood'a gelmiş. Bi- Çare hâlâ Danlelle Darrieux ile görü- Şecek.. Bereket versin Jeanette Mac Do- nald'a,.. Bir gün «Aşk Resmi Geçi- di> nin güzel yıldınma «Hollywood Oteliş nin gazinosunun arka tarafın- daki küçük, hususi kış bahçesinde ak- şam çayını içerken rasgeldim. Bu kış bahçesi yalnız büyük yıldızlara ve si- Mema memurlarma mahsustur. Pek Düfuzlu adamlar, bâzan da gazeteci ler buraya; girebilirler... Jeanette Mac Donald beni görünce: * — Hello... diye elini kaldırdı, yani» Da yaklaştığım zaman, sordu: — Nasıl?.. Hollywood'da istediğiniz meraklı mülâkatları yapabiliyor mu- sunuz? — Danielle Darrieux'yü arıyorum... Bir türlü bulmak nasip olmadı... — Şimdi burada idi... Zennederim telefon kabinelerine doğru gitti... Yi- ne döner... Hakikaten biraz sonra salona taş bebeklerin gözlerini andıran kocaman kocaman, yuvarlak yuvarlak gözlü, Uzun uzun, kıvrık kıvrık kirpikli genç, Çıtı pıfı bir kadın girdi. Tabir caizse *<Bir avuç kadın»... Fakat küçücük Ayaklarına giydiği iskarpinin topuk- dan, şapkasının tepesindeki tü- Yüne kadar baştan başa «kadın.» Mis Jeânete Mae Donald büyük bir Yezaket, göstererek beni aldı, onun Yanına götürdü ve hakkımda gayet gü- Zel, iltifatlı kelimelerle - takdim etti, emen bahsi döndürdüm, dolaştır- “m; ondan bir randevu istedim, Danielle Darricux âdetâ bir çığlık a: — Eyvahlar olsun, dedi, demek per- bizi bozacağız... Peki yarın sizi üçte €vimde bekliyeceğim... Amma rica €derim benimle mülâkat yaptığınızı Öteki gazeteci arkadaşlarınıza söyle- Meyiniz Hiç söyler miyim? Serde atlatmak Var... Ertesi günü üçte onur Artistler Mahallesindeki büyük evinin kapısını Salıyordum. İçeride yüzünü görme- «n, Sesinden son derece çaçaron ol- “ğunu tahmin ettiğim bir köpek dde-| kendisini yırtarcasma havladı, Bu | Wamalara ingilizce sert bir: > Sus... sesi karışıyordu. Kapıyı bana artistin erkek hizmet- La açtı. Beni evvelâ bir yazıhane oda- MA aldılar. Burası artistin çalıştığı imiş, bun lelle Darrieux beni bir dakika '€ bekletmeden içeri girdi. İstanbu- her filmine bayıldığı bu çıtı pıtı Benç Fransız kadını: Ben de sokağa çıkmıştım. Sizi ileteceğim diye, otomobili öyle bir dürttüm ki, şimdi geldim, şapkams çıkarmadım, dedi, şapkasının tepesindeki tüye kadar baştan başa Danlelle Darrieux, Hikmet Feridun'un suallerine cevap veriyor Hokka gibi ağız... Saçlarının kumralla, kiremid rengi arasında kırmızıya çalan hususi bir rengi vardı. Ağu bizim eski zaman ka- dınlarının değiği tarzda «hokka gibi> 1di, Burnunun #ivriliği, yüzüne biraz hırçın, ele avuca sığmaz bir mana v6- riyordu. Son derece yüz verdiği köpe- ği bir aralık üzerime saldıracak oldı Artist: i — «Sen>... «Sen»... İnsan mâsafiri- ni böyle mi karşılar?.. Sonra gülerek bana: — Huçındır amma İnsanı sevince tam sever... dedi, bundaki vefa değ- me etkeklerde zor bulunur... Gülüştük, Bâhsin bu tarzda âçılmar sına pek memnun oldum. — Köpeğimin ismi <Sen;... Ah ben Parisi çok severim... Hele «Sen» neh- rini... Bazıları «Sen> İn sularının ren- gini güzel bulmadıklarını söylerler, Halbuki ben «Sene> e bayılırım. Köpe- ğimin ismi de o... Bakınız ne güzel, ne yumuşak tüyleri vardı. Tutun, tutun dost olursunuz... Benim dostlarımın, köpeğimi de sevmelerini isterim... Şimdi milyonlarca insanın bâyıldı- ğı genç Fransız artistinin kucağına yan gelen siyah köpek bana bakıp aksi aksi hırlıyordu. Artist te müte- madiyen:; — Sırtını okşasanıza... diyordu. Korka korka elimi uzattım. Köpek büsbütün havlamasını fazlalaştırdı. Uzattığım elimin parmaklarından bi- rini ha kaptı, ha kapacak... Hani gö- zü de serçe parmağımda,,. O sırada aklıma bir şey geldi: Acaba Holiy- wood'da Kuduz hastanesi var mı?! Fakat her şeye rağmen elimi uzat- tım, Siyah köpeğin sırtını okşamağa başladım. Yavaş yavaş hırlaması dur- du. Danielle Darricux: — İşte bu hoşuma gitti... dedi, dost olunuz... Keşke dost olmasaydık. Köpek az- dıkça' azdı. Üzerime sıçrar, pantalo- numun paçasını ısırarak çekiştirir... Valhasıl artisğe oturup iki saat ko- nuşmamı bu Hayvan bana zehir zem- berek etti, Haşmetlü aşk hazretleri! Dünyanın güzelliğine ve sanatına bayıldığı genç Fransız artistinin ken- di minimini ellerile doldurduğu likör kadehini yarısına kadar içerken kar- şımda küçük bir heykel güzüme ilişti. Bu heykelde iri ve kuvvetli bir adam, bir genç kadını kucaklamıştı. Güzel bir aşk tablosu idi. Benim ökkatli dikkatli baktığımı görünce o da b şını çevirdi. Gözleri heykele ilişince, se- sinin tonuna alaylı bir mana vererek; — Aşir... Aşk... Hüşmetlü Aşk haz- fetleri... dedi. Güldüm: — Onunla pek alay ediyorsunuz. Aşk hakkında ne düşündüğünüzü öğ- Yanında haberi olmadan bir kestar ne fişeği patlatılmış gibi yerinden $1ç- radı. Zalen gâyet hareketli, cıva gibi bir şey... Oturduğu yerde iki üç cüm- leden fazla söylemesine imkân yok... Dördüncü cümlede muhakkak böyle yerinden fırlıyor. Gayet şık hareket- lerle, mektebinden kaçmış yaramaz bir genç kız tavırlarile konuşuyor. Ben ondan aşk hakkında ciddi bir ce- vap beklerken, o fransızca bir şarkıya başladı: «Aşk... Aşk... Ben baştan başa aşkım...» Bonra öteki salonda kendisile be- raber sokaktan yeni gelen arkadaşına seslendi; Sevimli artistle muharririmiz Hikmet Feridun Es kadın... — İlk sual ne oldu biliyor musun? Aşk... İçeriden kendisine cevap verildi — İyi ya... Sen de cevap ver... Danielle Darrieux, kestane rengi iri gözlerini büsbütün açarak: — Aşkı şimdiye kadar kim anlata- bilmiş-ki ben anlatayım... dedi. Facia mı, komedi mi? — Her halde aşkı çok iyi biliyorsu- nuz zannedefim... Çünkü filimlerde öyle güzel âşık oluyorsunuz ki'insan ezbere, bilmeden bu kadar iyi âşık ola» maz sanırım... Hem siz «Meyerlini, Faclası, gibi trgjedilerde'de,w7'atlı Bex Tâ», «Fena Çöcuk», «Sokaklarda Altın» gibi en hafif komedilerde de muvaffak oluyorsunuz. Siz kendi hesabınıza ağır, hüzünlü, facia filimleri mi oyna” mağı seviyorsunuz? Yoksa hafif kore dileri mi?... — "rajediler güzel oluyor, beğenili yor filân amma 'ben komedileri; neşeli filim yapmağı seviyorum. Çünkü hüz- nü, gözyaşını hiç sevmem. Halbuki facla filimleri beni harap ediyor. Gün-' lerçe facia oynadıktan sonra âdetâ ne-, şem kaçıyor, bana bir hüzün basıyor, rollerimdeki mahzun kadınlara ben-. ziyorum, Faciasınnı çevirdiğim zamanlar, gece celeri çok fena rüyalar götüyorumı. ! Meselâ Charles Boyer ile «Meyerling Faciası» nı çevirdiğim zamanlar; gece- leri rüyamda hep içinde cinayetler,! ölüm vakaları geçecek korkunç bir şato görüyordum: «Meyerling şato Sü>... Bana doğru uzanan Silâhlar:.. | Ağzindan duman çıkan tabanda nam- Tuları,.. Dışarıda fırtmali bir gece...! Beni öldürmek İstiyen bir prens. “Ba ğırmak istiyorum. Fakat sesim gk-/ mıyor, Böyle korkunç ter içinde uyahıyordum. ki ne-” şeli filimlerde bunların Hügbigi yok”... Facia filmi çevirirkeri âdetâ sinirli oluyorum. — Facialarda neşeniz kaçıyor, si-! nirli oluyorsunuz. Ya neşeli filimler| çevirirken meşeniz büsbütün ziyadele-, şiyor mu? — Oooo... Ben zaten neşeliyim . dil yerek bü sefer de: : «Hayat bir kahkahadan ibarettir » Şarkısını söyledi. Zaten birçok sunl- lere neşeli bir şarkı ile cevap vermeği âdetâ âdet edinmişti — Haylınızdan memnün musunuz? , Mesud bir kadın adâedilebilir mi- siniz? Elbette... Dünyada en çok sevdi- ğim şey neştdir. — Filim çevirmediğiniz zaman ne yağ parsımız? — Ooo... Bakın bü biraz tuhaftır. Zaman zamani bir şeye merak sara- rım, Meselâ bir vakitler ava merak © tim. Bir gün Fransada birkaç artist, arkadaşla beraber ava Çikmıştık. Av diye az daha Charles Boyer'yi vuru- yordum. O zâmandan sonra avdan vazgeçtim. Bir vakitler de yemek pi- şirmeğe merak sardım. Beceremedim. «Kahve pişirmesini bilirim!» — Hiçbir şey pişirmesini bilmez mi- siniz? — Bilirim... Kahve pişirizim... — Onu ben de bilirim... Sanki kızmış gibi tatlı ve yalancı bir hiddetle: — Kadın işine ne karışıyorsunuz? Erkek kahve pişirmesini bilir mi?., ozüğ yumurta pişirmesini de bili- Cevap verdim; — Onu bende pişiririm.,. — Siz de amma çok şey biliyorsu- nuz!... Yazıhanesini göstererek ilâve etti: — Yan yazarım... (Devarı on üçüncü sahifede) Hikmet Feridun E$