* gideceğiz. Neden her pazar SIYASI İCMAL: Yugoslavyada âyan seçiminin neticesi vyada Başvekil Dr.- Stoyar ve kabinesinin mevkii çok uuştar. Bunun en bariz de sağla Wili âyan meclisi için yaptlan yeni in- tihabda Başvekilin partisi radikaller birliği namzedlerinin kazanmış ol malarıdır. Hükümet partisinin çe 3 azaya karşı muhalif parti- aza çıkarmıştır. bu muvajfakıyeti eski Sirbtanın hâkim kilisesi ortodoks- lar ile yaptığı uzlaşmaya medyundur. Sırpların harsi varlığını muhafazada ve istiklâl mücadelesinde en büyük hizmet ve rehberliği yapan milli or- #odoks kilisesi olduğundan bu mües- sesenin dini alâkalarından sarfı na- Zar siyasi noktadan Sırp halkının Üzerinde büyük nüfuzu vardır. | Bu nüfuz, daha ziyade Hırvatlarla Slovenlerin tâbi bulunduğu katolik kilisesi te hükümetin yaptığı anlaş- manın parlâmentoda tasdiki mevzuü bahis öldüğu “3aman görülmüştü. * Mebusan meclisinde .bu anlaşmayı gitizam eden hlkümet erkânı > mg — Z Ibadetten İngilterenin Kali şehrinde kilise | rahibi geçen pazar günü kilisesinde | müminlerine vaiz verdikten sonra ni- 'hayetinde dedi ki: Bugün kiliseden çıktıktan sonra doğru ( dansetmeğe ibadeti müteakip (evlerimize dönerek bir müddet ciddi mübahaselerle vakit geçirmeğe mecbur (olalım? Neden doğrudan doğruya eğlenceye gitmi- yelim? İçinde yaşadığımız bu derdli | ve buhranlı zamanlarda hepimizin İ eğlenceye ihtiyacı vardır. l Rahibin bu sözleri biter bitmez kili- | senin yanındaki mekteb salonunda j dans havaları gelmeğe başlar. Evve- | Çiğnenenler mesul İsveçin Karlskrona şehrinde uzun Zamandır biribirlerini görmemiş olan * İki kadın sokakta rastlaşırlar. Yaya kaldırımı üzerinde durarak kadınlar arasında mutad olduğu vechile lâkır- dıya dalarlar. Nihayet beraberce yü- rümeğe başlarlar. Bir köşeye geldik- leri zaman sokağın bir tarafından öbür tarafma geçmeleri lâzım gelir. Derin'mulavereye dalmışolan ka- dınlar farkına varmadan bir müddet sokağın ortasında durarak konuşur- lar. Bu aralık uzaktan süratle gelen bir bisiklet onlara çarpar, yere düşü- | rür ve yaralar. Bir iki gün sonra bisik- let sahibi kadınlar aleyhine bir dava açar. Yalnız kadınlar değil, bütün Kariskrona şehri bu davaya hayret eder. Mahkeme -hıncahıne dolar. Hâ- kim her iki tarafı dinledikten sonra “ kazada yaralanan kadınların protes | tolarına rağmen onları beşer kuron | para cezasına mahküm eder. Kadın- lara «konuşacazsanız yâ evinizde ve- yahut kahvehanede konuşunuz, 80- kak ortası gevezelik yapmağa müsait değildir» der, sonra dans buslar ortodoks - kilisesi tarafından ajaroz edildiklerinden halk ile temas- ta bulunmalarına imkân kalmamıştır. Her tarafta Sırplar hükümet mües- seselerine ve kuvvetlerine karşı nü- mayişlerde bulunmuşlardır. Bu mem- nuniyetsizlik mili hududların hari: cinde bulunan papalık makamının Yugoslavyanın işlerine karıştırılması ve buna tâbi katoliklere müsavat ve hatlâ bir derece tefevvuk temin edil. mesi yüzünden tekrar Vatikanın Bal kanlara sokulmak ve nüfuz tcra et- meğe meydan bırakılmasından ileri gelmişti. Nihayel hükümet Vatikanla yaptığı mukaveleyi âyan meclisinden geri al- mış ve feshedeceğini ortodoks kilise- sine bildirmiş ve nümayişlerde tevkif olunanları saltvermiştir. Buna mu- kabil bu kilisede aferozları kaldırmış ve hükümetin lehinde rey vermeğe Sırp halkını teşvik etmiştir. Bu su- relle Yugoslarbyada hükümetin mev kit sağlamlaşmıştır. , Jâ gençler, sonra yaşlılar ve nihayet ihtiyarlar kiliseden çıkıp doğruca mektebe girerler, orada herkes dan- setmeğe koyulur, Fakat bütün genç kızların ve kadınların birden bire dans ebiselerile görünmeleri dikkati celbeder. Bunun sebebi sorulduğu va- kit mesele anlaşılır. Gençler rahibin o pazar günü fevkalâde bir vaiz ve zerlerine paltolarını İbadettem-sonra dans edileceği bilin- diği için de o pazar kilise mutad ha- rici hınca hınç dolu imiş!, Kurbağalara karşı muharebe Geçenlerde - Transval'ın merkezi olan Johansisburg halkı gece uykuda iken müthiş bir gürültü ile uyanır. Yüzlerce çocuğun birden bâğırmasını andıran bu gürültünün nereden gel- diğini anlamak için herkes sokaklara fırlar. Biraz sonra hadsız hesabsız kurbağa kütlelerinin sokaklarda bâ- gırarak, sıçrayarak yürümekte oldu- ğu görülür, Kurbağalar açık bulduk- ları kapılardan evlerin içerisine dalar. Bu ufacık hayvanlarla mücadele ete mek lüzim gelir. Fakat ahali onlariz başa çıkamaz. Zabıta müdahale eder, o da kâfi gelmez. Asker, sokak silin- dirleri ve gaz bombaları celbolunur. Evlerin kapıları ve pencereleri, sım sıkı kapanir. Günleree sokaklar süp- rülür, temizlenir. Ondan sonra kur- bağa felâketinin atlatılmasına imkân hasıl olabilir. Kurbağaların civardaki bataklıkları hangi sebebden “dolayı terkederek şehre hücum etmiş olduk- ları bugüne kadar anlaşılamaz. Mahir bir nişancı Amerikanın Nebraska şehrinde otu- Tan Kadavay adi: bir çifei tarafından niyancılıkta gösterilen bir maharet bütün şehir halkını ve çifcinin düş- Mmanlarını hayrete düşürmüştür. Ka- davay pek sert bir adam diye tanılır. Kavga etmediği bir gün, zabıtanın müdahalesine sebebiyet vermediği bir hadise yok gibidir. Onun için herkes Kadavayı tanır ve ondan uzak bu- lunmağa çalışır. Geçenlerde Kadavay bir kavgü esnasında birisini o kadar dövdü “ki zavallı adamin hastaneye kaldırılmasına lüzum hasıl oldu. Bu- nun üzerine Şerif denilen zabıta me- mMuru onu tevkife gitti, Kadavay Üniversite umum tedrisat müdürlüğü Edebiyat fakültesi mezunlarından | Ye fakülte dekan kâtibi B. Receb Ni- Yazi Üniversite umum tedrisat mü- dürlüğüne terfian tayin edilmiştir. penceresinden bakıyordu. Uzaklan Şerifin geldiğini görünce yakalana- cağını anladı, Şerifin elinde tuttuğu kâğıdın tevkif müzekkeresi olduğuna hiç şüphesi yoktu. Kadavay hemen ruvelverini çıkardı, tevkif müzekke- resine nişan aldı ve ateş etti. Ruvel verden çıkan kurşun Şerifin elinde tuttuğu tevkif müzekkeresini delip geçti, Herkes, Şerif de dahil olduğu halde, onun bu mahareline hayret eltiler. Umumun takdirine mazhaf olduğuna memnun olan Kadavay da tevkife ve hapse ttkılmasına karşı hiç muhalefet etmeden teslim oldu. Eski İstanbulda esnaf İleri Bu akşam saat 20,30 da Eminönü Halkevi merkez salonunda bay Osman Ergin tarafından umuma «Eski İstan- 'bulda Esnaf teşekkülleri» mevzulu bir konferans verilecektir. 66 milyon kişinin kendisine Allah gibi baktığı bir insan: Mikado Japonlar, Mika- do ünvanile an- dıkları, imparator- larını yarı Allah telâkki (o ederler. Japon imparato- runa «Güneşin oğ- lu» ünvanının ve- rilmesi de bu telâkkiden ileri gelir, Tokyoda bulunan ecnebi sefirler de dahil oldukları halde, Japon ir- paratoruna yaklaşan beyazlar pek azdır. Ecnebi sefirler ancak itimad- namelerini vermek için imparatorun huzuruna kabul edilirler, Japon im- paratorunu yakından tanımış ecnebi, “veliahdı muayene ve tedavi etmiş olan: Amerikalı doktor Waley Grows müs- tesna, hemen hemen'yok gibidir. Dr. Grows Japon imparatoru hakkındaki intiba ve ihtisaslarını" Şöyle *anlati- yor: — Parlak güneşli bir günün saba- hı idi ki, sırma işlemeli elbiseler giy- miş iki şoför tarafından idare edilen mükellef bir otomobil, Tokyoda otur- duğum otelin önünde durdu. Otomo- bilde, imparatora aid olduğunu göste- ren hiç bir alâmet yoktu. Mikado, ba- na o gün saat 11 de randevu vermiş- ti. K Mikadonun küçük oğlu, veliahd prens Akihito nezle ve pronşitten müz» taripti. Hazık ve mütehassıs bir çocuk doktoru olduğum hakkındaki şöhre- tim, Amerika kolonisinin hududları- nı aşmış, saraya bile intikal etmişti, İşte saraya çağırılmaklığım ve Mikado ile görüşmekliğim bundan İleri geli- yordu. On bire on kala sarayın bahçesin- den içeri giriyordum. Sarayın bahçe- si, asırlık kiras ağaçlarile doludur. Japon imparatorile pek az Avrupalı temas ede- bilmiştir.-Bunların arasinda Amerikalı bir doktor vardır. Bu yazıda Amerikali doktor, Mikado hak- kındaki ihtisaslarını anlatıyof. lanmış bir salona götürdü. Salonda, yüksek boylu dört hademe put gibi hareketsiz duruyordu. İnsan uzaktan baksa kendilerini heykel sanırdı. Salonun ağır koltuklârı kalın deri” * lerle kaplanmıştı. Duvarda rakamları Japonca yapılmiş 16 ncı Lul zamanın» dan kalma ayaklı, büyük bir çalar sa- da kullanılan ve birçok ecnebi dillerini mükemmelen konuşan eski bir diplo- 'mat içeriye girdi. Yüksek rütbeli bu saray memuru, benden kendisini takip etmemi rica etti. Sırma işlemeli bir koridordan ge- çerken, imparatorun huzuruna çıktı- ğım zaman iki defa yerlere kadar eğii- memi tavsiye etti, Saray memurunun bu tavsiyelerini harfi harfine tatbik ettim. İmparator, uygun olmadığı gk bi kıravalı da biraz itinasızlıkla bağ - İKTİSADİ MESELELER —— Fabrika “ve imalâthanenin tarifi Fabrika ve imalâthane neye derler? Her ikisi arasındaki farkı tayin st- mek için açık bir tarif yoktur. Bu yüzden bir çok yanlışlıklara tesadüf ediyoruz. Meselâ: Maliye memurları içinde majöne olmıyan bir imalâtha- neye gelerek muamele vergisi ve İs- tihlâk resmi tarhetmektedirler, Bazi mâliyecilerin telâkkisine göre, ima lâthane İle fabrika arasındaki fark, o müessesenin iş kıymeti ile ölçül- mektedir. Bu tarife göre çok iş yapan bir imalâthaneyi-fabrika olarak kabul etmek lâzım, Diğer bir tarif daha var: Eğer sinal bir müessese, maliyet fiatini pek ucuza mal ederse ona fabrika derler. Mu- harrik kuvveti olan müesseseler fab- rika diye kabul edilmektedir. Fakat bu beygir ölçüsü fabrikayı tarif et- mekten ziyade teşviki sanayi kanu- nundan istifade edecek olan müesse- selerin şeraitini izah etmektedir. Bu itibarle teşviki sanayi kanunundaki «beş beygirden yukarı; kaydı da fab- rikayı açık bir surette tarif etmiyor. Çünkü beş beygirden aşağı muharrik kuvvet kullanan sinai müesseseler çoktur. Bunlar da fabrikadır. Fabrika ve imalâthane hakkında Açık tarifler olmadığı için vergi işle- rinde, fabrikatörler bir çok müşkllâta' uğramaktadır. Ticaret odaları da bu şikâyetler devresi derler, Demek oluyor ki el işi- nin hâkim olduğu ve makinelerin gir- mediği iş yerlerini imalâthane diye kabul etmeğe mecburuz. Bu, ekono- leri fabrika diye kabul ederek bir çok itirazlara ve müessese sahiplerini müşkilâta uğratacağız. H.H. tanzim edecektir. yapacağı varyasyonlara, tiftiğin saf veya karışık bir halde sarfiyat sahasını geniş- ık ve bu suretle imalâtı- na bir kaş misli kuvvet verecektir. Tİf- i mizde cins ve kalitayi * öle alirsan, bakımından Afyon ve Kü ii ii il N pi içi ik : |