| | & Sahife 12 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur - Tefrika No. 88 Meclisin açılışında Abdülhamidin nutku . - Abdülhamid mesuliyeti başkalarına yükletiyor Abdülhamid şimdi artık eskisi gi- bi mebusları ayağına, sarayına ge tirmek kabil olamıyacağını takdir ediyordu. Kendisinin mecliş*binasına gitme- si lâzımgeliyordu. Meclisin 17 kânünudüvel 1908 de açılması tekarrür ER im cereler iki, üç gürü yük- sek bedellerle halk“taratından kira- lanmıştı. (1) || © el İstanbulda halk mebusları padişahı alkışlamak için sokakla- iş etmi Mektep talebesi yol- ları işgal eylemişti. ” paytaht ayakta idi! Yalnız ortası açık tutulan ağamiğ. we 3 meydapı see gam Mec- is a üni ideler asker- ç le tutulmuş! ei iğ taraf ide donatılmişta. “Küşad töreninde hazir bulunâcik « €lçiler bu asker ve.hâlk arasından geçerken seli £,, büyük bir mi ei g O gün mebuslar Mebusan klü- bünde - Nuruosmiğniye civarmda Arifi paşa konağı - toplandılar. İs- tabliâmireden tahsis olunan araba- , larla meclise gideceklerdi. Harbiye nezareti kapısı önünde,bir nizamiye muzikası milli havalar çalıyordu. Mebusların hangi sırâ ile nakledi- leceğini tayin için kuraya müracaat edildi, Vilâyetlerin isimleri yazıldı. İsmi çekilen vilâyetin mebusları elif- ba tertibine rlayetle isimleri oku- narak arabalara De ikişer bin- diler, Evvelâ Harbiye nemaretine giderek köşkte çay içlikteri sonra meclise yollandılar. Mebusan alayının önün- de mızraklı süvari alayından bir caddenin iki tarafıfia mektepliler di- zilmişti. Alkışlar en ziğade bu genç- ler tarafından yapılıyordu. Konfetiler atılıyordu, Arabalar İçinde mebus- lar ayağa kalkarak. Meşikkür ediyor- Jardı, ER & Alman sefareti maliyetine memur İç Joreley vapurunune;mürettebatı da mebusan dairesi ününde Harbiye ta- Jebesi yanında di umumi s6- vince ve alkışlara ediyorlardı. Bu hareket ecnebi -'bir devlete mensup bir asker: Kuvvetinin Türk inkılâbına karşı duyduğu bir tazim Ve hürmet hissi addolunuyordu. Mebuslar Sultanahmedde Millet bahçesi önünde “inerek mebusan dairesine Emdr yaya gidi- yorlardı, Muzika — terennümleğine (o devam ; , ederken onlar da giriyor- * lar, teşrifat memaflafı dan is- tikbal vi lek beğuş "ve simalarile erlerken el sakral ve (yaşa- sm!) nidaları koca Kani doldu- ruyordu. o Milletin iradesini temsil edecek meclisin açılması tarif'edilmez bir şevk ile ruhları birleştirmiş nüyordu. sk Hele «hürriyet niücahidi>. Ahmed Rıza beyin mesudane bir tavır ile ge- çişi pek büyük bir alkış tufanı ile karşılanmıştı. #r* On beş senelik ürriyet mücahe- desinin, elim mahrümiyetlerinin mü- kâfatını Yin maili aikliğ uyan Ahmed Rıza bey teşekkürlerle selâm verirken yaşlarını tutamıyor. du. Padişahı beklörken fetva emi- Di kazasker Mehied Nuri efendi Ahmed Rıza beyi alnından öpmüş, © da fetva emininin elini hürmetle öpmüştü. O gün tam Yıldız sakiyından ha- reket edeceği sırada Abdülhamidde vehim ve vesvese, gurur siya- set icaplarına galebe çaldıl Padişah rahatsızlığını vesile oede- yek ipöelisin; külşaiLığiğDii ikili tan vazgeçti. Etrafındakilere ısrar ederek bunun hakiki sebebini anlamak istediler. Ni- hayet Abdülhamid © gün kendi © Ee Mömii aleyhinde bir sulkasd tertip edildi- ğine dair aldığı bir jurnalı gösterdi. Padişahın hakiki mi, Sun'i mi oldu- ğu pek anlaşılamayan korkusu izale edilmekte hayli müşkülât çekildi, Abdülhamid meclise “köprü yolile gitmeği Lercih ediyordu. Araba sarsın- tasından rahatsız olacağı söylendi ve de- nizden Topkapı sarayına çıkması tav- siye olundu ise de kabul etmedi. Nihayet dört atlı açık arabasile ve saltanat alayile pek çok senelerden- beri birinci defa olarak Beyoğlu cadde- sinde görüldü. Karşısında şehzade Bur- haneddin efendi, sadrazam Kâmil paşa bulunuyordu; önünde süvari Ertuğrul alayından bir bölük, altı yaver, arka- sında gene bu alaydan bir bölük ile on yaver; maiyeti seniye çavuşları gi- diyordu. Bazı ge bunları te- Fakat o bu tezahürlere- isteksiz, endişeli denilebilecek bir tavır ile mu- kabele ediyordu. - Ayasofya meyda- nından geçerken mabeyin muzikası ve diğer bandolar Hamidiye marşını, müteakiben üçdefa selâm havası çaldılar. Som sırma esvaplı arabacısının süratle sürdüğü araba meclis binası önünde durdu. Bü sırada; — Padişahım çok yaşa! Nidalarına ihtiyar bir kadının: — İki oğlumu ver! Katil! Tazallimünün karıştığını işiten- ler oldu. Fakat padişahın geldiğini ihbar eden boru sesleri ile bu feryat boğuldu. (2) Büyük alay üniformasını giymiş, Şeyhislâm Cemaleddin efendinin oğlu bay Ahmed Muhtar (İntakı Hak) seserinde bugün için şu sözleri yazıyor: (Abdülhamidin lütuf ve ihsan nı görmüş nâkesler velinimetlerini tahkirden haya etmiyorlardı. Ben ise meşrutiyetin ilk - heyecanlı ve - gale- yanlı günlerinde hasbi olarak padi- şahın hizmetini deruhde eyledim ve bazan şafak sökünceye kadar Yıl dız sarayında kaldım. Mebusan mec- Hisini açmak için Adliye dairesine geldiği gün merdivenin başında hal- kın ortasında kesden ayağını öp- tüm.) Abdülhamid hünkâr dairesinde bir kaç dakika istirahat etti. Şehzadelerden ve Abdülhamidin oğullarından Mehmed Selim, Abdül Kudir, Abdürralim, Ahmed Nured- din efendiler askeri kıyafetlerile saat biri çeyrek geçe gelmişlerdi. Yan, yana durup aralarında hafif sesle konuşuyorlardı. Elçiler. locasınd& üstündeki mü- cevherlerinin parıltısı gözlere çarpan | üniformalı İran elçisi şair Mirza Ri- 7a han İle Alman ve Osmanlı devlet “13,15-« 1330: Dahili ve harici haberler. İ konseri — Paris-P-“T'T 23 de, aperete dö- 8 Şubat 958 Sah İstanbel — Öğle neşriyatı: 1239: Plükla Türk musikisi, 1250: Havadla, 1305: Plâkla Türk musikisi 1930: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neğriyatı: 17: İnkilâb dersi: Üniversiteden naklen Mahmud Esad Boz- kurt, 1830: Plâkla dans musikisi, 1845: Eminönü Halkevi neşriyat kolu namma Kusret Safa, 19: Nebil oğlu İsmall Hakkı refakatile Türk musikisi ve halk şarkıla- ri, 1930: Kanforans: Eminönü Halkevi sosyal yardım şubesi namına: Muvaffak Benderli <Türk romancılığı ve hikâyecili- EW, 1955: Borsa haberleri, 20: Klâsik Türk musikisi: Okuyan Nuri Halil, ke- man Reşad, kemençe Kemal Niyazi, tan- bur Dürrü Turan, kanun Vecihe, mısfiyo Balâhaddin Candan; ut Sedat, 2030: Ha- va raporu, 2033; Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 2045: Radife ve arkadaş- ları tarafından Türk musikisi ve halk sarkıları (Sâat ayarı, 2116: Tahsin ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2150: ORKESTRA: 1- Translateur: Flott durehs Leben, valse, 2 - Mendelssohn; Sehermo, 3 - Defosse: Müsekowaky: Danses es- Sıraüas: Balinacht, pot- am haberleri, 23: Plâk- operet parçaları, 2320: Son Dae ve ertesi günün prog- ramı, 2030: SON, Ankara'— Öğle neşriyatı: 1230 - 1280: Muhtelif « ME pil meş, 1280 135: Plâk: Türk: musikisi -va halk, yarkıları, Akşam neşriyatı: 1839 - 19:.Muhtelif plâk neşriyatı, 19 -.1930: Tür musikisi ve halk garkıları Leman ve arkadaşları), | 1930 - 1946: Sant aynrı ve arapça meri- yat, (1945 < 20,15: Türk musikisi ve halk. şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadaşları), 20,15 - 2040; Sıhhi konuşma: Prof. Dr. Kâmil Tokgöz (Şişmanlık nedir? Ve bu dertten nasıl kurtulunur), 2030 - 21: Piâkla dans musikisi, 21 - 2115: Ajans haberleri, 20,10 da, askeri muzika — Mann 210 da, | dans muzikası — Brüksel 2030 da, piya- 50 konseri — Paris P TT 2030 da piyano konseri -- Radio Toulouse 20,15 da, oper& havaları ve marşlar — National 20,25 de, ipsiz 31 de, çeşilii muzika — Suarbrucken 21 de, orkestem konseri — Radio Toluouss 21 de, eğlenceli könser — Londra 2150 de, piya- Beromünster 21 de, senfonik konser — Sip orkestrasile Rus kon- Saat 22 de Berlin 22 de muzika âletleri kabaresi — burg 2130 da, eğlenceli muzika — Radio Toulouse 22 de, operet havaları — Roma 22 de, »Cürraecitiüe operası — Milâno 27 de, senfonik konser — Varşova 22 de, dans muslkası — Beromünster 27 de, senfonik Konsere devam — Bükreş 22,45 de, Rumen havaları. Saat 23de Alman istasyonları Hamburgdan naklen 2330 da, dans — Breslnu 2330'da, akşam Misâno 13 de, konsere devam — Peşte 3 de, Çizan muzikasa, Saat 24 den itibaren Radio Paris 24,45 de, salon muzikası — Radio Toulouse 24,15 de, konser, 135 de, gec muzikası — National 24-20 de, radyo e ee aye 1300: Btuhtelif plhk |, Hi i i ; e iu KAPTAN PAŞA GELİYOR Tariht Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mam Tefrika No. 140 Sinan reis fikrini değiştirmişti. Arkadaşına: “Nereye gittiğimi sakın kimseye söylemel,, dedi Bu sırada ihtiyar saraylı İle ara- larında çok meraklı ve çok hazin bir konuşma oldu: «— Neden ümidini kesiyorsun, yav- rum? Biz böyle senin gibi neler gör- dük! Buraya düşenler hep ağlamak- tan bu hele gelir... Fakat, aylar, yıl lara kalboldukça, onlar da bu haya- ta alışırlar ve günün birinde her şeyin boş olduğunu anlıyarak, göz yaşları dökerek geçirdikleri o iztiraplı günlere acırlar. Sen de tıpkı onlar gibi, yarın, bugünleri böyle iztirap- la geçirdiğine acıyacaksın!» N «— Ben üç yıldır ağlıyorum. Bu hayata alışamadım. ve alışamam. Ölünceye kadar 'ağlıyacağım. Benim için bir kurtuluş yolu varsa, oda ölümdür!» Bu muhavereden sonra Rozita: — Gözlerim de.içim gibi yanıyor... Diyerek tekrar -ağlamağa başla- — Pencereyi vurup seslenmedin mi? — Buna bir kaç kere teşebbüs et- tim, Fakat, onun selâmetini ve sıh- hatini düşünerek kendimi tuttum. Etrafta ta nöbelçiler dolaşıyordu. Yakalanmak istemiyordum. Onu gö- zümle gördüm ya... Yeter bu kadari diyordum. Yusuf başını sallıyarak gülüm | sedi: — İnsan oğlu böyledir, işte... Si nan reisi Bana öyle geliyor ki, Rozi- tayı ayakta görseydin, pencereyi vür- makta bir dakika bile tereddüt et- miyecektim... Öyle değil mi? ” — Hayır. Ayakta görseydim, gene susmağa mecbur olacaktım, — Hakikati söylemiyorsun, Sinan- cığım! Sen, önün kör olduğunu an- Jayınca, aşkın birdenbire söndü. Ve ona sadece acımak duygusile muz- tarip oldun! Ben bunu senin gözle- rinden, bakışlarından ve sesinden an- ıyorum! Haydi, bana hakikati söy- 1e... Sen desböyle düşünmüyor mu- sun? — Hayır, dedim ya. Benonu &8- viyorum. Gözlerim, ondân bâşka bir kadın üzerinde durmuyor. Dünyada ondan büşka kadın yok sanıyorum. Nöreye gitsem onun hayali gözümün önünde. dolaşıyor: Kalbim yalnız onun aşkı ile çarpıyor. O ne kadar güzel bir kildı, Yusufcuğum! Hal buki şimdi, ne kadar Za) — Sade zayıflamış değil, Haktâ kim bilir ne kadar da çirkinleşmiş- — Hayır.. hayır... O her zaman ta- ze; her zaman güzeldir. Gözleri, be- nim için ağlamaktan kan çanağına dönmüş. İhtiyar saraylının dediği doğrudur... çok ağlayınez İnsanın gözleri kızarır ve yanar... izlirap ve- rir. Rozita da ağlamaktan.muzta- ripmiş! — O halde hiç üzülme... Kaptan paşa söz verdi: Rozilayı padişahtan istiyecek. Ona belki yarın, belki de öbür gün muhakkak Kavuşacaksın! — Sahi mi söylüyorsun, Yusuf? Yusuf, Kılıç Ali paşanın yatakta yattığını ve kendisile neler konuştu- ğunu söyledi: — Kaptan paşa senin adını duyunca bu kadar sevmezdi. Ne mutlu sanal Dedi, Yusuf bu sözleri söylerken, Sinan çok düşünceliydi. Kavaklar çifliğinden Rozitayı görmek için ge- len Sinan, sevgilisini gördükten son- ra, daha çok sevinmeli, neşeli görün- meli değil miydi? Yusuf; — Neden düşünüyorsun, aslanım? dedi. ,Dün gece Rozitayı görmek için sabahladığın halde şimdi niçin kederli görünüyorsun? Onunla . ko- öbürgün muvaffak olacaksın! Kap- tan paşa sana bunu da temin edece- ğine söz verdi. Zaten Çırağan daire- sindeki saraylılar o kadar nâ. Sultan Murad, Venedikli bir ka- dını senden esirgiyecek değil ya... Sinan, bu temiz yürekli arkadaşı- . na cevap vermiyordu. Başı, İki elle- rinin arasına sıkışmış bir halde ha- rekelsiz duruyor.. konuşmuyordu. Yusuf, Sinanin omuzuna elini koydu: — Dün gece üşüdün gâlibâ s0 Zukta... Sinan birden, topun ağzından çk kan bir gülle gibi, yerinden fırladı: — Ben artık onu görmek istemiyo- rum, Yusuf! Ben, yarın sabalt tekrar Kavaklar çifliğine döneceğim... Yusuf birdenbire şaşırdı: — Ne diyorsun, aslanım? Çıldırdın mı sen... Kaptan paşaya; «Bana Rözitayı vermezlerse, İstanbuldan bir adım bile atmam!» haberini gön- deren sen değil misin? * Şimdi fikrimi değiştirdim, Yu- Suf! Ben artık herkesten, her şey. den, bütün dünyadan nefret * ediyo- nefret ediyorsun? ime beşe Liya AŞIM Kalbi koparcasına — Evet, dedi, ondan da... Yusufun şaşkınlığı devam ediyordu. — Buna şaşmamak elden gelme, Sinan reis! İnsan bu kadar sevdiği bir kadından böyle çarçabuk nefret eder mi? * Hele bir düşün onu... S> nin için üç yıldır ağlamaktan gös Oİ| Sinan başını çevirdi: — O kör olmuş, kör... Anlıyor mu- sun? Ben onu bu halde karşımda görmeğe tahammül edemem, Ben, hayalimde, kalbimde yaşıyan şen, şakrak Rozitayı bulacağımı sanıyor“ vi Bir kadının üç yıl içinde bu kadar değişeceğine - gözlerimle gör- meseydim - inanmazdım. — Senin için ebediyyen gözlerini kaybetmiş olsa bile, böyle vefalı bir kadını - eğer padişah 'sana çırağ eder * se - almıyacak mısın? — Hayır... Ve işle bunun için yâr rın tekrar Kavaklar. çifliğine döne- ceğim. Senden son “bir arkadaşlık daha istiyorum: Ben gittikten sonrü, benim nereye gittiğimi kimseye söy- lemiyeceksin.... Anladın mi? Güneş doğmadan kapıyı mi' sardılar? Ertesi sabah. henüz güneş »doğ- » mamşta, Sinan da, Yusuf ta yataklarında Sokakta at -kişmemeleri ve ayak sesleri vardı. Sinan birdenbire gözlerini açtı. Yusufa seslendi: — Kapının önünde bir gürültü var, duymuyor musun? Yusuf yatağından fırladı; pencer& ye koştu, j O ne?l — Yeniçeriler. âtlılar. baltacir lar.. .bir sürü adam var kapıda, Sinan kalktı, pencergpin aralığın” dan baktı. İlk önce kendinden şüphelenmedi. — Bu civarda birini arıyorlar ge liba... Diye mırıldandı. Yusuf işi anlamıştı: — Burslarda tehlikeli bir kims9 yok, Sinancığım! Bu adamlar seni için gelmiş olmasınlar... Diyerek çarçabuk giyindi. Aradan çok geçmedi. Evin etrafın! iyice sarmışlardı. Kapı çalındı, Yusuf merdivende? indi: — Ne istiyorsunuz? Asesbaşı at üstünde duruyordu. Yusufu görünce: — Kaptan paşaya dün Sinan h# ber veren sen misin? Diye sordu. Yusuf saklıyamadı: — Evet, dedi, dün Yalı köşkün? ben gitmiştim. (Arkası var)